Uzaylılara ihtiyacımız yok!

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Uzaylıların tehdit ettiği Dünya temalı filmler eskisi kadar ilgi çekmiyor. Biz kendi işimizi kendimiz görebileceğimize kanaat getirdik belli ki… Bitmeyen savaşlarla insan ırkı kendini yok ediyor zaten. Bitmemek ne kelime; giderek artıyor savaşlar

Almanya’da şubat ayının sonlarında yayımlanan bir araştırmanın sonuçlarına göre, dünyadaki savaşların sayısı son bir yıl içinde iki kattan fazla arttı.
Araştırma, 2011’de 20 savaş ve 166 “şiddetli çatışma” yaşandığını gösteriyor. Bir yıl öncenin rakamları ise şöyle: 6 savaş, 161 “şiddetli çatışma.” 2012 öngörüsü de pek parlak değil, sayıların artacağı sanılıyor.
Daha geniş bir zaman diliminden bakarsak araştırmanın sonuçlarının ürkütücülüğü daha da netleşiyor. 2011’deki savaş ve çatışma sayısı 1945’ten, yani II. Dünya Savaşı’nın bitiminden bu yana kaydedilen en yüksek sayı!
Araştırmayı yapan Heidelberg Uluslararası Çatışma Araştırmaları Enstitüsü 1991’den bu yana bu konuda çalışıyor. Dünyadaki krizler, çatışmalar, savaşlar… Enstitünün araştırmasında 2011’e damgasını vuran Arap Baharı’na da vurgu yapılıyor elbette. Yemen, Libya ve Suriye olayların çatışmadan savaşa dönüştüğü bölgeler olarak gösteriliyor.
Irak’ta dinmeyen şiddet olayları ve Pakistan’ın Taliban güçlerine saldırıları nedeniyle bu iki ülkede yaşananlar “savaş” sınıfında değerlendiriliyor. Keza, savaşın resmen bitmiş olduğu Afganistan da öyle. Birleşmiş Milletler Afganistan Yardım Misyonu’nun (UNAMA) açıkladığı rakamlara göre 2011’de üç binden fazla sivil Afgan öldüğünü hatılatalım.

Savaştan yoksulluğa

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) geçen ay yayımladığı “Savaştan kaçıp sefaleti bulmak: Afganistan’da yerinden edilmişlerin durumu” başlıklı raporunda, savaştan kaçan ve derme çatma barınaklarda yaşamını sürdüren yarım milyon Afgan’dan söz ediyordu. 500 bin insan Af Örgütü’nün ifadesiyle “kendi hükümetleri ve uluslararası bağışçılar tarafından açlık ve ölüme terk edildi.”
Rapor insanlık adına dehşet verici ifadelerle dolu. Sadece Kabil’de 35 bin yerinden edilmiş insan şehrin çevresinde bulunan 30 varoşta barınmaya çalışıyor.
Daha kötüsü Af Örgütü’nün Afganistan Araştırmacısı Horia Musadık’ın açıklamasıyla ortaya çıkıyor: “Binlerce insan kendini dondurucu soğukta, sıkışık koşullarda ve açlık sınırında bulurken, Afgan hükümeti sadece bu durumu görmezlikten gelmekle kalmıyor, yapılan yardımların insanlara ulaşmasını da engelliyor.”
Af Örgütü açıklamasa pek az kişinin bildiği bir gerçek insanın kanını donduracak nitelikte: Birleşmiş Milletler çalışanları ve insan hakları örgütleri Afganistan’da yoksul semtlere etkili bir yardımda bulunamıyor. Niye? Çünkü kalıcı yerleşime yol açacak şekilde yardım etmeleri yasak. Mesela, kalıcı su kuyuları açamıyorlar, yerleşir kalır Afganlar oraya diye, onun yerine yapabildikleri yerlerinden edilmiş insanlara tankerlerle su götürmek.
Musadık’ın açıklamasına bakılırsa, yerel yetkililerin yardım çabalarına sınırlama getirme nedeni bu insanların çekip gideceğini varsaymak istemelerinden kaynaklanıyor. “Bu, büyük ölçüde gizlenen ancak dehşet verici bir insanlık ve insan hakları krizi.”
Yardımların ihtiyacı karşılayamaması ciddi bir açlık ve beslenme sorunu doğuruyor. Yerlerinden edilen insanlar tüm geçim kaynaklarını kaybediyor ve yeni gittikleri yerde nasıl yaşayacaklarını bilmiyorlar. Af Örgütü’nün ulaştığı birçok aile çocuklarına günde en fazla bir öğün yemek verebildiğini aktarmış. Gıda oralardaki en büyük sorunlardan biri.
Maalesef bu kadar da değil. Sınırlı koşullar, yetersiz sağlık önlemleri ve klinik sayısının azlığı hastalıkların yayılmasına neden oluyor. Birçok kadın zor ve sağlıksız ev koşullarında doğum yapmak zorunda kalıyor, ki bu da dünyanın en fazla anne-bebek ölümü olan ülkelerinden biri olan Afganistan’daki ölüm riskini arttırıyor.
Afganistan’dan gelen şu birkaç bilgi bile ülkenin Heidelberg’deki enstitünün araştırmasında neden “savaş” sınıfında yer aldığını anlamamızı kolaylaştırıyor. Savaş kategorisi için enstitünün kullandığı kriterler arasında muhtemelen hayatını kaybeden insanların sayısı da olmalı. Sözü edilen ülkelerde, mesela Irak’taki şiddet olaylarında binlerce insanın öldüğünü biliyoruz. Aynı şekilde Meksika’da uyuşturucu kartelleriyle hükümet arasındaki çatışmaların da savaş sınıfında yer alması bunu düşündürtüyor.

Yok ediciler
Bir yandan insanların kendilerini yok etme yönünde ne denli çaba sarfettiklerini anlamak için uluslararası bir kurumun araştırmalarına bakmaya gerek bile olmadığı da ortada.
Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in devlet başkanlığı seçimleri yaklaşırken yaptığı açıklama başka söze gerek bırakmıyor. Silahlanmaya yaklaşık 580 milyar euro yatırmak istediğini açıkladı Putin. Rusya’nın başbakanı “Rossiyskaya Gaseta” adındaki günlük gazeteye yazdığı makalede, ABD ile NATO’nun Avrupa’da kurmayı planladığı füze savunma sistemine karşı bu yatırımın gerekli olduğunu belirtiyordu. Putin’in Rus ordusuna katmayı düşündüğü silahlar 400 kıtalararası balistik füze, 600 savaş uçağı, 20 denizaltı ve 2 bin 300 tanktan oluşuyor.
Peki ABD cephesinde durum farklı mı? Pentagon 2013’te silahlanmaya tam 187.8 milyar dolar harcayacağını bildirdi: Askeri uçaklar, gemiler, tanklar, mekanize piyade araçları ve füzeler. Gelecek yıl için silahlanmaya ayrılan parayı bu yılla kıyaslarsak bütçenin yaklaşık yüzde 12 arttırıldığı görülüyor. 2012 silahlanma bütçesi 160 milyar dolar’dı.
Kısacası, dön, dolaş aynı yere geliyoruz işte: silahlanma çılgınlığı!

Büyük felaket: Açlık

İnsanların yok etmek becerisi üzerine düşünmeye başlayınca bilinç akışına söz geçiremiyor insan. Günlük hayattaki başka çatışmalara, başka insan hakları ihlallerine kayıyor aklı. Dünyanın her yerinde süregiden hak ihlalleri yüzbinlerce insanın ölümüne yol açıyor çünkü… Küresel ölçekte her gün kaç kadın erkeklerin şiddetine maruz kalıyor, kaç kadın öldürülüyor… Dünyada sadece eşcinsel oldukları için öldürülenlerin sayısı muhtemelen dudak uçurtacak düzeyde… Kötü çalışma koşulları yüzünden hayatını kaybedenlere dair gerek Türkiye’de gerek dünyada çeşitli kuruluşların yaptığı çok sayıda araştırma var.
Ve tabii açlık… Dünyadaki kaynakların eşit kullanılmamasından kaynaklanan nedenlerle açlıktan ya da susuzluktan hayatını kaybeden insanların en temel insan hakkı, yaşama hakkı ellerinden alınıyor.
Saymakla bitmiyor ki! Çocukları Kurtarın (Save the Children) adlı yardım kuruluşu, gelecek 15 yıl içinde 500 milyon çocuğun yetersiz beslenme nedeniyle fiziksel ve zihinsel gelişimini tamamlayamayacağını açıkladı. Kuruluşun yöneticisi Justin Forsyth’ın açıklaması çocuk ölümlerinin üçte birinin nedeninin yetersiz beslenme olduğunun altını çiziyordu. Kuruluşa göre dünyada yetersiz beslenen çocukların yarısı Hindistan, Bangladeş, Peru, Pakistan ve Nijerya’da bulunuyor.
Çocukları Kurtarın’ın geçtiğimiz ocak ayında İngiltere’nin önde gelen yardım kuruluşu Oxfam ile beraber yaptığı açıklamayı da hatırlayalım… Uluslararası toplumun erken uyarıları dikkate almaması nedeniyle, geçen yıl Doğu Afrika’da yaşanan açlık sırasında binlerce kişinin gereksiz yere öldüğünü bildirilmişti.
Hazırlanan raporda, geçen yıl yaşanan kuraklık ve açlık krizini gösteren uyarıların ortaya çıkmasıyla yardım kuruluşlarının harekete geçmesi arasında altı aydan fazla süre geçtiği belirtilmişti: “Gelişmiş erken uyarı sistemleri bir acil durum olabileceğini daha Ağustos 2010’da fark etti. Ama tam bir yardım operasyonunun örgütlenmesi Temmuz 2011’i buldu.” Kenya ve Etiyopya hükümetlerinin felaketin boyutlarını kabul etmeyi reddetmesi de gecikmeye yol açan nedenler arasındaydı. Kenya, Etiyopya ve Somali’deki krizde onbinlerce insan hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler’in tahmini rakamlarına göre kriz sonucunda 1,5 milyon kişi evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Her şey çok açık değil mi? Savaşların sonuçları sadece savaş alanlarında görülmüyor ve açlık gibi sorunlar yerine silahlanmaya ayrılan paralar dünyanın sonunu hazırlıyor.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com