İstanbulluların dili olsa

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Yerel seçimlere çok az zaman kala her kent, her belediye kendi derdinde. Ben de İstanbul’dayım. Bu şehirde dolanarak bakıyorum kendi küçük dünyama. Çok araç görüyorum, kalabalık topluluklarda kayboluyorum, yeşil alanlara ulaşamıyorum, toplu ulaşım sisteminde kalamıyorum, derdimi anlatamıyorum

En son verilere, 2023 yılı istatistiklerine göre, 15 milyon 655 bin 924 kişiymiş İstanbul’un nüfusu. Öyle böyle değil, bir kent için çok yüksek bir sayı bu. İster istemez nasıl bir keşmekeşin içinde yaşadığımızı düşünüyor insan. Düşünmek de pek komik kaldı aslında, her gün yüzleştiği şeyi istatistik olarak görünce mi düşünür insan; benimki de laf işte!

Cem Doğan’ın “Öteki” Modernleşme adlı kitabında, yazar Edmondo de Amicis’in 1874’te, uzun süredir görme hayalini kurduğu İstanbul’da geçirdiği beş saatten sonra şehre karşı beslediği hayranlığın kayboluşunun kendi satırlarına şöyle yansıdığı anlatılıyor.

“Her şey alt alta üst üste; her yerde dev gibi bir çalışmanın izleri görülüyor: delinmiş dağlar, yıkılmış tepeler, yerle bir edilmiş köyler, açılmış büyük yollar; insan elinin durmadan uğraştığı bir sahaya dağılmış büyük taş yığınları ve yangın enkazı. Bir düzensizlik, bir tuhaf karışıklık, peşpeşe giden acayip, şaşırtıcı manzaralar: başı dönüyor insanın.”

Tanıdık geliyor değil mi?

Şu iktidar meselesi

Bir o kadar tanıdık olan bir de iktidar meselesi var, insanlık kadar eski, konumuz bağlamında İstanbul kadar eski.

Fatma Cânâ Bilsel, Geç Osmanlı Döneminden Cumhuriyet’e Çağdaş Şehir Düşüncesi ve İstanbul Planlaması adlı çalışmasında, 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilân edilmesiyle başlayan dönemde, şehirlerin idaresini ve mekânsal yapısını etkileyecek düzenlemeler yapıldığından söz ediyor ve Yerasimos’a referansla merkezî yönetimle kent arasındaki ilişkiyi vurguluyordu. “Tanzimat’ın Kent Reformları Üzerine başlıklı makalesinde Stefanos Yerasimos Osmanlı merkezî yönetiminin Tanzimat ile birlikte şehir üzerinde ilk defa gerçek anlamda otoritesini kurmayı başardığını savunur.”

Bu topraklarda yönetimlerle şehirler arasındaki ilişki pek de değişmiyor işte. Günümüzde yerel yönetimlerin politikalarıyla merkezî yönetimin politikaları arasındaki farklılıkların nedenlerini anlamak ve meselenin kentlerin dertlerinden ziyade bir iktidar meselesi olduğunu daha iyi kavramak için harika bir başlangıç noktası!

Yeşil alanların önemi

Aynı çalışmada bahsedilen iki nizamnâmede yer alan bazı noktalar da son derece çarpıcı aslında. Bu nizamnâmelerle İstanbul ve çevresinde bulunan boş arazilerin ve bostanların imara açılması sultanın iznine bağlanmış. Cânâ Bilsel’e göre bu durum, bahsedilen alanlar üzerinde de bir yapılaşma talebi olduğunu gösteriyor. Dahası, “buna karşılık mevcut yeşil alanların yapılaşmaya açılmasının en üst düzeyde verilmesi gereken önemde kararlar olarak görüldüğünü işaret etmektedir.”

Yüz yıldan fazla zamandır değişmeyen bir öneme sahip demek bu konu. Aynı şekilde bazı arsız talepler de aynı kalmış belli ki. 2024 yerel seçimleri vesilesiyle bir kez daha konuşulup tartışılması, proje ve çözüm üretilmesi gereken öncelikli konuların arasında bu mesele de var. Park ve bahçelerin kent içinde kapladığı alanlar dünya ölçeğinde başka büyük şehirlerle karşılaştırıldığında İstanbul’un durumunun ne denli vahim olduğu gayet açık ne yazık ki… World Cities Culture’ın hazırladığı raporlara bakılırsa, 2021’deki oranlara göre İstanbul yüzde 2,2 ile raporda yer verilen kentler arasında son sırada. Diğer şehirlerden birkaç örnek şöyle: Singapur yüzde 47, Viyana yüzde 45,5, Londra yüzde 33, New York yüzde 27.

Karşılaşma mekânları

Şehirlerin planlamalara uymayan, uydurulursa da rant peşinde yönü şaşan onca sorunu arasında gözden kaçan ya da dile getirilmeyen bir başka derdini daha anmak lâzım. Eskiden olduğu gibi ama modern toplumların yaşam biçiminde artık çok daha önemli bir nokta: Bir karşılaşma mekânı olarak kentin yeşil alanları.

Yukarıda bahsettiğimiz dönemlerde de günümüzde de İstanbul’u İstanbul yapan özelliklerden biri kentin hareketliliği, hareketin getirdiği enerjinin eğlenceye, keyfe yansıması olageldi hep. Bugün Beyoğlu, Kadıköy, Beşiktaş gibi eğlencenin merkezlerinin yanı sıra yeşil alanlar her sınıftan insanın karşılaşma, özellikle gençlerin kaynaşma ve hatta oynaşma mekânı oldu. İletişim teknolojilerinin, daha doğru bir ifadeyle söylersek, iletişim imkânlarının kısıtlı olduğu dönemlerde de yeşil alanlar benzer işlevi görüyordu. “Öteki” Modernleşme’de eski İstanbul anlatılırken “Mesire yerlerinin verdiği asıl hizmet bizatihi pikniğin kendisi değil karşı cinsle kurulacak ilişkiydi” deniyor ve gençlerin aralarında iletişim için özel bir lisan icat ettiklerinden söz ediliyor. “Özellikle genç kızları ve kadınları taşıyan arabalara veya sandallara yapılan işaretler birçok farklı anlam taşıyordu. Buna mukabil, kızlar da farklı anlamlara gelen değişik renkteki mendilleri beğendikleri erkeğin önüne atma gibi sembolik birtakım parolalar kullanıyorlardı.”

Gençlerin kendine özel dilinden 30 Sene Evvel İstanbul 1900’lü Yılların Başlarında Şehir Hayatı adlı kitabında Sermet Muhtar Alus da söz ediyordu.

“Kaş göz oynatma, bir gözü kırpış, mendil ile yüzü siler gibi koklayış, içini çekerek derin nefes alma ve bir elini kalbin üzerine götürme. El şakakta, gözleri süzüş ve kapayış, ‘senin için bitabım’ manasına. Yeleğin her iki düğmesini çözme ‘kalbim hafakanlar içinde, çırpıntıdan duramıyorum’ demek.”

Kentin sözü yolda duyulur

Tahmini güç değil, yeşil alanlar gibi kent ahalisinin büyük çoğunluğunu bir araya getiren bir başka mekân da toplu ulaşım araçları. Özel arabalardan inmeyen zengin azınlığın dışında, yaşı kaç olursa olsun herkesin bir araya gelme ihtimâlinin olduğu yerlerdir bu araçlar. Eş-dost-arkadaş-tanışlar kadar birbirini tanımayan insanların da ortak kaygılarını paylaştığı, dile getirdiği, tartıştığı, konuştuğu sosyalleşme ve hatta öğrenme mekânlarıdır. Sadece bugün değil ta baştan beri, toplumsal hayata toplu ulaşımın ilk örneklerinin girdiği dönemlerde de böyleydi. “Öteki” Modernleşme’de, tramvayın İstanbulluların hayatına girişinden bahsedilirken bu ulaşım aracı “kadın ve erkeğin sosyalleşebilecekleri bir ulaşım aracı” olarak anılır. Hem sadece kadın ve erkek için değil herkes için geçerlidir bu sosyalleşme.

Bugün İstanbul’un toplu ulaşım sistemine dâhil, vapur gibi geleneksel ya da metro, metrobüs gibi modern birçok araç tipi var. Benim bu sosyalleşme alanlarında konuşulanlardan anladığım kadarıyla, İstanbullular bu araçların entegrasyonunun doğru yapılmadığından, kent ahalisini kollayan ortak bir sisteme geçilemediğinden, toplu ulaşıma daha fazla yatırım yapılmamasından mutsuz.

Uzun sözün kısası, İstanbulluların yerel, özgül ihtiyaçlarının başında yeşil alanlar ile toplu ulaşım imkânları ve kolaylıkları geliyor. Yaşı ve/veya ruhu gençler kendi dillerinde konuşmaya, İstanbul’a can vermeye devam ediyor. Ben onların yalancısıyım.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com