Obama Yemen Türküsü’nü biliyor mu?

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com
Afganistan, Irak derken Yemen’in adı sık anılmaya başlayınca, Bush döneminin popüler mesnetsiz stratejisi “her başarısız devlete bol ABD bombası kampanyası” bir kez daha piyasaya sürülür mü diye tartışıldı geçen ay. Sonra maalesef Haiti’de deprem olunca Yemen gündemde alışkın olduğu geri plana dönüverdi, ama muhtemelen orada pek uzun kalmayacak. Malum, yeni yıla nasıl girilirse öyle devam edermiş

Kocasından daha savaşçı yüz hatlarına sahip olan Bayan Clinton Yemen için ne dedi: “Terörizmle mücadele çabalarında sonuçlar alıyoruz, ancak aynı sonuçları kalkınma konusunda da görmek istiyoruz.” Yani, Yemen yönetiminin terörizm konusunda izleyeceği doğru politikalar paçasını kurtarmaya yetmeyecek, başka bahaneler buluruz demeye getiriyor. Ve elbette, ocak ayının sonuna doğru yaptığı açıklamada konuşmasını bu kadarla bırakmadı dışişleri bakanı; “Ancak bu ülkeye yatırımların başarısının Yemen’in yönetim kapasitesinin geliştirilmesi, ekonomisinin reformdan geçirilmesi, insan haklarına saygı, yolsuzlukla mücadele ve iş dünyası için daha iyi ortam yaratılması için gerekli zor kararları alma yeteneğine bağlı olduğunu” vurguladı, her şeyi bilen öğretmen tavrıyla. Buyurun bakalım, ismi Türkiye’de bile çok uzak anlamında kullanılan, ABD’lilerin iki ay öncesine kadar adını bile bilmediği küçücük bir ülkeye yönelik bir dizi ev ödevi! Ama ne yapsın Yemen; bırakın kendi evinin önünü temizlemeyi, evin içini derleyip toplayamayan, tarihinin en büyük bunalımlarından birini yaşayan ABD’ye, merhemin varsa önce kendi keline sür diyemiyor tabii. Onun yerine, Dışişleri Bakanı Abu Bekir El Kirbi vasıtasıyla Barack Obama ve ulusal güvenlik ekibini, “Yemen’in karşılaştığı zorlukları önceki yönetimlere göre daha iyi anladıkları” için takdir ediyor. Peki, biz ne anlıyoruz bu olanlardan?
ABD Dışişleri Bakanı Clinton’ın Yemen’e ani ilgisinin bir gece önce Ortadoğulu bir aksakallı dedeyi rüyasında acı çekerken gördüğü için olmadığını biliyoruz. Peki neden? Noel zamanı Amsterdam’dan Detroit’e giden uçağı bombalama girişiminde bulunan eylemcinin Yemen’deki El Kaide ile bağlantısı olabilir mi? Aslında yanıt, hayır. Elbette Yemen’in manşetlere taşınması bu olaydan sonra oldu ama ABD’nin El Kaide’nin Yemen’de güçlü olduğunu bu vesileyle öğrenmesinin inandırıcı bir yanı yok; ya da ünlü istihbarat teşkilatının inandırıcılığı yok artık. Üstelik Usame Bin Ladin’in vatanı Yemen iken, ABD genelkurmayında veya istihbarat teşkilatında kimsenin aklına gelmemiş bu ülkede El Kaide taraftarlarının gücünün olacağı, öyle mi!
“Asya ile Avrupa’yı birleştiren stratejik konumdaki Türkiye” ifadelerinden aşina olduğumuz biçimde söylersek, Yemen Afrika, Ortadoğu ve Asya’nın kesiştiği yerde, Kızıldeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan körfezde stratejik bir konumda bulunuyor. Söyleyecek lafı kalmamış bürokrat tarzından sıyrılırsak daha kısa olacak: Deniz ulaşımı ve taşımacılığı için çok önemli bir ülke Yemen. Uluslararası açık denizlerde yaklaşık 1906 kilometrelik bir sahil şeridi var. Üstelik geçen yıl, Douglas Fairbanks Jr. filmlerinden bu yana en fazla korsan lafı edilmesine sebep olan çağdaş korsanların merkezi Somali’nin karşı kıyısı. Ayrıca Kızıldeniz girişini kontrol etmek için de ideal bir yerde. Nihayet, dünyadaki petrol rezervlerinin yarısından çoğunu barındıran Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’ın yakınında olduğunu da hatırlatalım. Şimdi düşünelim, Yemen’in bir çırpıda sayılıveren bu özellikleri bir yana, El kaide bir yana; hangisi daha değerli acaba?
ABD söz konusu olunca Amerika’yı yeniden keşfetmek deyimini değiştirebiliriz herhalde. Diyelim ki ABD Yemen’i yeniden keşfediyor. Ancak El Kaide için Yemen yeni bir merkez değil. Birinci Körfez Savaşı sırasında Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkelerinde çalışan binlerce Yemenli ülkelerine geri dönmüştü ki o dönemden itibaren başlayan süreçte Yemen giderek istikrarsızlaştı, nüfusu giderek fakirleşti. Yönetimin zafiyeti ülke içinde kontrolü kaybetmesine neden olunca zaman içinde Irak’tan, Afganistan’dan, hatta Pakistan’dan çok sayıda El Kaide militanı Yemen’e geldi. Ancak bu durum Yemen yönetimi tarafından bir sorun olarak algılanmamıştı son olaylara dek. Onların başını ağrıtan asıl meseleler ekonomik kalkınma, kuzeydeki Şii problemleri ve özellikle Suudi Arabistan ile yaşanan, bir türlü son bulmayan sınır ihlalleriydi. El Kaide köşesinde oturmuyordu gerçi, yaklaşık on yıldır ABD başta olmak üzere Batılı elçiliklere yönelik eylemler yapıyor, turistleri kaçırıyordu. Ancak bu konularda Batılı devletlerle yaşanan işbirliği halk ve muhalefet tarafından desteklenmese de, tüm bunlar Yemen’in devlet kademesindeki öncelikli sorunlar arasında değildi. Ekonomik alanda o kadar ciddi sorunlarla uğraşıyor ki Yemen, ABD tehditkâr ifadeler kullanana kadar ülkede kimse El Kaide’nin eylemlerini sanıldığı kadar dert edinmiyordu. Petrol ve gaz yataklarının kullanılmaz durumda oluşu, potansiyeline rağmen siyasi karışıklıkların olumsuz imajının altında ezilen turizm sektörünün kıpırdanamaması ve bazı kaynakların yüzde 40 olarak gösterdiği işsizliğin hakimiyetindeki Yemen’de, sıradan bir kişinin günde ancak üç dolar kazanabildiği düşünülürse, bunda şaşılacak bir yan yok doğrusu.
Ekonomisini düzeltmek için kendini uluslararası platformda göstermeye çabalayan Yemen, şimdi bunu hiç istemediği bir biçimde yaşıyor. Her ne kadar ABD başkanının ağzından Yemen’e asker göndermeyeceğini söylediyse de, herkes kısa sürede bunun değişebileceğini veya başka biçimde gerçekleşebileceğini biliyor. Obama aynı açıklamasında ABD için en uygun mücadele yönteminin öteki ülkelerle işbirliği yapmak olduğunu söylemiş ama bunun altının nasıl doldurulduğunu netleştirmemişti. Yemen yönetimi de aynı şekilde, bu konuda herhangi bir detay vermiyor. Kimsenin karşı çıkamayacağı bir işbirliği söylemi iki ülke arasındaki anlaşmanın ayrıntılarını gizliyor.
Aslında ister işbirliği densin ister başka bir kavram kullanılsın, politikayla ilgilenen birçok kişi yaşanan gelişmelerin ABD’nin Ortadoğu’daki planlarının devamı olduğunda hemfikir. Göreve geldiğinden bu yana en büyük hayal kırıklığını Afganistan’a tekrar asker göndererek yaşatan Barack Obama, elbette Bush kadar yayılmacı ve agresif bir politikayı benimsemiyor ama devletlerin dış politikasında değişiklik yaşanmasının hiç de kolay olmadığını herkes biliyor. ABD Güvenlik Komitesi Senatosu’ndan Joe Lieberman ocak ayının ilk günlerinde, “Irak dünün savaşıydı. Afganistan bugünün savaşı. Önleyici müdahalede bulunmazsanız Yemen yarının savaşı olacaktır” derken bir yandan bu devamlılığı da teyit etmiyor muydu?
Dolayısıyla Yemen’e yönelik tavrın ABD’nin Arap dünyasına yerleşmesinin, Ortadoğu ve Arapları parçalama stratejisinin bir parçası olarak görülmesi anlaşılabilir bir kaygı. Hele bu işbirliği ABD üslerini de içeriyorsa… Bu kaygıyı hissedenler arasında öfkeli Yemenliler olduğu ise ortada. Daha yakın zamanda, Yemen Ulema Konseyi El Kaide’ye karşı Yemen yönetimine destek verme bahanesiyle, ülkeye askeri üs kurmaya çalışan ABD başta olmak üzere Batılı devletleri ülkenin içişlerine karışmakla suçladı. Yayınlanan fetvada açıkça cihattan söz ediliyordu: “Eğer herhangi bir güç saldırılarında ısrar eder veya ülkeyi istila etmeye kalkarsa, İslam’a göre cihat farizası her Müslüman için bir görev haline gelir.”
Ancak tüm bunlara rağmen ABD’nin yeni hedefleri arasında Yemen’in olduğu ve ne şekilde olursa olsun müdahale edeceği ortada. Aynı, yerli halkın ve şu veya bu biçimde oraya gidecek yabancı askerlerin yaşayacakları gibi. Keşke Obama bir an evvel şu meşhur türküyü öğrense…

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com