Global krizin akıbeti

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com
Alınan tedbirlere, açıklanan paketlere rağmen ekonomi bildiğini okuyor, burnunun dikine gidiyor. Peki burnu ne yönde, aşağıyı mı gösteriyor, yukarıyı mı?

Kriz sadece insanların aklını değil, ekonomik verilerin anlamlarını da karıştırdı. Her gün yeni bir veri atılıyor ortaya farklı kaynaklardan ve her gün bir başka yorum geliyor “son durum” hakkında. Bir bakmışsınız kapitalizmin sonundayız, bir bakmışsınız fırsatlar diyarının kapısında. Kimi ABD eksenli dünya onunla birlikte battı diyor, kimi krizden ABD’yi dengeleyecek yeni bir güç doğacağını söylüyor. Akıllar karışık vesselam, dibi mi gördük, çıkışa mı geçtik, daha mı kötü olacak, belli değil.
ABD’nin Nobel Ödüllü iktisatçısı Profesör Paul Krugman daha geçenlerde ABD ekonomisi için, daha önce Japonya’nın yaşadığına benzer bir ‘kayıp 10 yıl’ tehlikesi olduğunu açıkladı ama sözlerinin yankısının haftası dolmadan açıklanan yeni veriler ekonomik daralmanın en kötü safhasının aşıldığı izlenimi vermeye başladı. Öyle bir dönem ki biliyorum diyene de güvenmemek lazım belki, ama yorum yapılmadan da yaşanmıyor, tedbir de umut da o yorumlardan geçiyor. En doğrusu kısa bir iktisadi tur atmak dünya üzerinde, kuş bakışı olsun ama, detaylarda kaybolmak yerine şarkı sözü gibi olsun mesela; ne diyordu Emir Kusturica ve No Smoking Orchestra: “Hayat basit bir oyundur / bir yukarı, bir aşağı /…”

ABD battı mı, ayakta mı?
ABD’nin yılın ilk çeyreği sonrasında açıkladığı verilerin en fazla şaşkınlık yaratanı krizin başlangıç noktası olan konut sektöründeydi. Açıklamalara göre, konut inşaatları şubat ayında, yıllık bazda beklenmedik bir şekilde ve 1990’dan bu yana kaydedilen en büyük artışla yüzde 22.2 yükselmişti. Yine şubat verileri, ikinci el konut satışlarının Temmuz 2003’ten bu yana kaydedilen en büyük oranla yüzde 5.1 yükseldiğini, yeni konut satışlarının da yüzde 4.7 arttığını gösteriyordu. Keza inşaat harcamaları da mart ayında, yedi ay sonra ilk kez artmıştı. Sadece inşaat sektörü değildi olumlu sinyaller veren; aynı şekilde dayanıklı mal siparişleri de yedi ay sonra ilk olarak yükselmişti: yüzde 3.4! İmalat sektöründeki daralmanın martta, hizmet sektöründeki küçülmenin ise nisan ayında hız kestiği görülüyordu. En önemli verilerden biri olan istihdam rakamlarını hatırlatıp lafı fazla uzatmayalım: nisan ayında istihdamdaki azalışın hızı kesilmişti, ki her ülke gibi ABD’de de giderek ciddi sosyal sorunlara yol açacağı düşünülen işsizlik alanındaki bu gelişme, kafasını ekonomik verilere sokmayı seven herkese tebessüm ettirdi. Henüz tebessümün belirgin bir gülüşe dönmesi için kat edilecek çok yol varsa da kara bulutların dağılması kısmî bir ferahlık hissi yaratmıştı işte.
Öte yandan cesaret kırıcı rakamlar da telaffuz ediliyordu. ABD ekonomisinin dayandığı tüketimde zayıflık halen sürüyordu. Perakende satışlar hem martta hem nisanda düşmüştü, konut sektörü şubatın devamını getirememişti, nisan verileri işsizlik oranının yüzde 8.9’la Eylül 1983’ten bu yana kaydedilen en yüksek düzeye çıktığını gösteriyordu, vs. Ne diyordu şarkı: Bir yukarı bir aşağı…
Biraz iyi niyetten, biraz da piyasalara moral aşılamanın önemine inandıklarından, 2010’da yüzde 3 büyüme bekleyen Beyaz Saray Ekonomik Danışmanlar Konseyi Başkanı Christina Romer gibi kimi yetkili isimler artık dipten yukarı doğru dönüldüğünü söylüyor. Ancak bankaların mevcut halde sadece ayakta kalmayı başarabildiğini, çok güçlü bir ikinci pakete ihtiyaç olduğunu savunan Krugman ve ‘Doktor Kıyamet’ lakabıyla tanınan Marc Faber’in de aralarında bulunduğu yetkin isimler daha dibe varılmadığında ısrar ediyor hâlâ.

Toz duman Avrupa
ABD’de hal böyle de diğer ülkelerde farklı mı? Elbette hayır. Mayıs ayında tüm ekonomi dünyası, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi Eurostat’ın açıkladığı rakamları konuşuyordu. Buna göre, ortak para birimi Euro’yu kullanan 16 ülkenin oluşturduğu Euro Bölgesi’nin ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 2.5 daralmıştı. Bu, daralmanın yıllık bazda yüzde 4.6 olduğu anlamına geliyordu. Bu rakamlar beklentilerin çok üzerinde değilse de can sıkıcıydı. Özellikle Euro Bölgesi’nin ağırlığını taşıyan iki güçlü ekonomideki, Fransa ve Almanya’daki rakamlarla birleşince…
Gelen veriler Fransa’nın da durgunluğa girdiğini belgeliyordu. Euro Bölgesi’nin ikinci büyük ekonomisi Fransa, 2008’in son çeyreğinin ardından 2009’un ilk çeyreğinde de küçülmüştü. Ulusal İstatistik Ajansı’nın açıkladığı verilere bakıldığında, Fransa ekonomisi, bu yılın ilk çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.2 daralmıştı. Aslında daralma eğilimi bilinmiyor değildi ama teknik olarak buna “durgunluk” denmesi için iki çeyrek dönem üst üste ekonomide küçülme olması gerekiyordu, ki maalesef gerçekleşen de buydu; Fransa ekonomisi, 2008’in son çeyreğinde yüzde 1.5 küçülmüştü. Rakamların yankıları sürerken Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde bir açıklama yaparak bu yıl yüzde 3 daralma beklendiğini söyledi. Oysa hükümetin daha önceki tahmini yüzde 1.5 idi.
Euro Bölgesi’nin en büyük ve güçlü ekonomisi olan Almanya’da da durum pek farklı değil. Yılın birinci çeyreğinde yüzde 3.8 daralan Alman ekonomisi için bu küçülme üzücü bir rekor. Almanya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) yüzde 3.8 ile ülkenin 1990 yılındaki birleşmeden bu yana gördüğü en sert düşüşü gösteriyor. Almanya’nın ekonomisi, Doğu ve Batı Almanya’nın birleştiğinden beri ilk defa dört çeyrektir arka arkaya daralıyor.
İngiltere’ye gelince… Daralma kelimesinin artık iç daralttığının farkındayız ama bir kez daha söz etmek zorundayız. İngilizler’in güçlü ekonomisi ilk çeyrekte yaklaşık 30 yılın en büyük oranıyla yüzde 1.9 daraldı. Beklenenden de yüksek çıkan bu küçülme, 1979 yılının üçüncü çeyreğinde ortaya çıkan küçülme oranından bu yana görülen en yüksek oran. Bu öylesine umut kırıcı bir rakam ki, açıklandıktan sonra Daily Telegraph gazetesi, Moody’s ve Standard & Poors’un, İngiltere’nin kredi notunu incelemeye aldığını yazmıştı. Bu, İngiltere’nin yatırımcıların kriterlerine göre belirlenen en üst seviyedeki “AAA” konumunu kaybedebileceği anlamına geliyor
Aynı sıralarda İspanya’da da kulakları Ulusal İstatistik Bürosu’nun açıklamasında olanların gözü yaşlıydı. İstatistik bürosu ekonominin bu yıl ilk çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 1.8 daraldığını açıklamıştı. Son on küsur yılda, Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olan İspanya’da küçülme yıllık yüzde 2.9’du. İnşaat sektörünün çökme tehlikesi nedeniyle küresel krizin etkisini en fazla hisseden ülkelerden biriydi İspanya. Avrupa Komisyonu, 50 yılın en büyük daralmasını yaşayan ülkenin muhtemelen 2011 yılında, durgunluktan çıkacak son Avrupa Birliği üyesi olması tahmininde bulunmuştu.

Çin büyürken kriz küçülür mü?

Dünyanın Batı’ya uzak coğrafyasında, Çin’de işler nasıl peki? Mart ayında açıklanan yaklaşık 585 milyar ABD Doları’na tekabül eden 4 trilyon Yuan’lık ekonomik paketin ardından hemen herkes gözlerini Çin’e çevirmişti. Ancak nisanda ihracat yıllık bazda yüzde 2.6 ve bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 22.6 gerileyince gerginlik de arttı. Dünyanın üçüncü büyük ekonomisindeki toparlanma beklentisi yerini endişeye bıraktı. Çin’in dış ticaret fazlası nisanda 13.14 milyar dolara gerilemişti. Rakamlar, 2009’un ilk çeyreğinde yüzde 6.1’le Çin’de son 17 yılın en kötü büyümesine işaret ediyordu. Öte yandan bir ay sonra Çin’in tekrar umut ışığı olarak anıldığını da belirtmek gerek. Mayıs başında imalat sektörünün dokuz aylık aranın ardından ilk kez genişlediği belirlenmiş, nisanda perakende satışların tahminlerin üzerinde arttığı ortaya çıkmıştı. Belki de canlandırma paketi etkisini göstermeye başlamıştı…
Böylece beklentiler daha yükseldi. IMF, Çin’in milli gelirinin 431 milyar 378 milyon dolar artarak, bu yıl sonunda 4 trilyon 832 milyar 992 milyon dolara yükseleceği, GSYH’nin de 2014’de 3.6 trilyon dolar artış göstereceği tahminini açıkladı. Çin Devlet Bilgi Merkezi ise ülkede büyüme hızının ikinci çeyrekte yıllık bazda yüzde 7’ye çıkacağını öngördü. Büyüme birinci çeyrekte yüzde 6.1 düzeyinde gerçekleşmişti. Çin hükümeti 2009 için yüzde 8’lik büyüme hedefliyor. Dünya Bankası’nın bu konudaki tahmini ise biraz farklı. DB’ye göre, geçen yıl yüzde 9 büyüyen Çin ekonomisinde 2009’daki büyüme oranı yüzde 6,5 olacak. Hangisi daha doğru bir tahmin, bunu zaman gösterecek. Ancak ne olursa olsun, bu rakamların dünya ülkelerine dair açıklanan tahminlerin içindeki en yüksek oran olduğu unutulmamalı.
Amerikan Times dergisinin dünyada 2009’un en etkili 100 ismi arasında gösterdiği Paul Krugman boşuna küresel krizin düzelmesini Çin üzerinden açıklamıyor: “Çin milli gelirinin yüzde 10’u dolayında cari fazla vermeye devam ettikçe küresel anlamda gerçek bir düzelme yaşanmayacaktır.”

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com