Fransa’nın tehlikeli yüzü

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com


Çocuklarının kendi izinden gitmesi her ebeveyni mutlu eder mi bilinmez ama siyaset sahnesinde pek de ender görülmeyen bu durum, şu sıralar Fransız aşırı sağının eski lideri Jean Marie Le Pen’in yüzünde güller açmasına neden oluyor. Nasıl olmasın; kızı Marine Le Pen Ulusal Cephe Partisi’nin kendisinden sonraki genel başkanı oldu. Dahası, Fransa’daki son kamuoyu yoklamalarına bakılırsa, gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin güçlü adaylarından biri olarak gözüküyor.
Parti liderliği mücadelesinde babasının sağ kolu olarak bilinen ve bir süre Avrupa Parlamentosu’nda aşırı sağcıların liderliğini de yapmış, deneyimli politikacı Bruno Gollnisch’i alt edemese adını ne sıklıkta duyacaktık bilinmez ama şimdi görülen o ki, yakın gelecekte Fransa’da, Avrupa’da ve tabii Türkiye’de sık sık anacağız ismini. Fransa’da dengeleri değiştirecek ölçüde yükselen aşırı sağ, Avrupa’daki eğilimle de örtüşüyor çünkü ve siyaset sahnesindeki Le Penler’in ikincisi Türkiye’yle ilgili olarak babasından farklı düşünmediğini açıkça dile getiriyor.
Göçmen karşıtı ve hatta rahatlıkla ırkçı bir söyleme sahip olduğu söylenebilecek olan partinin çizgisinde Marine Le Pen’le beraber pek fazla bir şey değişmeyecek aslında. Belki biraz imajı… Genç Le Pen, partisinin yabancı düşmanı imajını geri plana itmek istediğini açıkça söyledi. Ne var ki, “Babamın inandığı, Fransız halkının gerçekten istediği şeyler için mücadele etmek istiyorum” gibi sözleri tekrar edip duran da oydu. Her fırsatta babasının mücadelesini sürdürmek istediğini vurguladı bugüne kadar.
Siyasal Bilimler Fakül-tesi’nden aşırı sağ politikalar uzmanı Nonna Mayer’in yorumu onun durumunu özetliyor aslında: “Marine’in göçmenlikle ilgili görüşleri, babasınınkiyle aynı. Marine Le Pen, iki tür Fransız olduğunu düşünüyor. ‘Gerçek Fransızlar’ ve ötekiler. Ama bu mesajı, daha farklı ve yumuşak bir üslupla sunuyor.” Mayer’in tespitini doğrularcasına, Lyon’da bir kampanya konuşmasında, Müslümanlar’ın sokakta namaz kılmasını bir tür işgal olarak niteleyip, onları 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’yı işgal eden Naziler’e benzetmişti II. Le Pen.
Ancak bu örneklerden babasının kopyası olduğu anlamı da çıkmamalı. Keskin çizgilerle olmasa da ondan ayrıldığı noktalar yok değil. Babası kadar Yahudi karşıtı değil mesela. Yahudi karşıtı değil ama daha partinin başına geçmediği dönemde Lille’deki bir belediye meclisi toplantısında söyledikleri de akıllarda hâlâ… O toplantıda, doğrudan Yahudi veya Müslüman karşıtı sözler söylememiş, fakat artık ‘helal et’ satmayan kasap kalmadığını anlatarak Hıristiyan kimliğini öne çıkarmıştı. Savunduğu düşüncelerin ana karakteri belliydi Le Pen’in. Babası gibi Yahudi soykırımını reddetmeyen, antisemitist olmayan, ancak Hıristiyanlık vurgusunu sürekli gündemde tutan bir söylem…
Zaten “Bay Başkan” diye söz ettiği babasından farklı olarak, politikalarını İslam karşıtlığı üzerine kuruyor Bayan Başkan. İşin aslı, son derece stratejik bir farklılık bu. Tüm Avrupa’da yükselen sağcı eğilime paralel, dünya ölçeğinde İslam’ın tehlikeli görüldüğü dönemde oy potansiyelini arttıracak, daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayacak bir siyasi tavır. Marine Le Pen bu şekilde hem varolduğuna inanılan bir tehlikeyi hem bilinçaltında yerleşik bir korkuyu canlı tutuyor. Buna karşı durarak prim
topluyor, taraftar kazanıyor. Zaman zaman İslam dünyasında kadının durumunu örnek vererek modern Hıristiyan dünyasıyla nasıl bağdaşamayacağını vurgulaması ve özellikle İslami anlayışla laikliği karşı karşıya koyması onun Fransızlar’dan puan toplamasının klasik yollarından biri. Öyle ki, bu yolla, laiklik mücadelesi üzerine şekillenen bir tarihe sahip Fransa’da, kimi zaman sol eğilimli Fransızlar’ın bile ilgisini çekmeyi başarıyor.
İslam karşıtlığı ittifaklarını çoğaltsa da bu laiklik vurgusu parti içindeki koyu Katolikler’in biraz tepkisini çekmiyor değil. Lakin giyim kuşamında olduğu gibi bu konuda da taviz vermiyor yeni başkan. Politik duruşunun yanında, üç çocuk annesi bu kadının sürekli kot pantolon ve yüksek topuklu ayakkabılar giymesi, iki kez boşanmış olması, en önemlisi kürtaj yanlısı tutumu partideki katı Katolikler’in hoşuna gitmiyor elbette.
Ancak o, parti içindeki muhalefeti düşünmüyor artık. Parti başkanlığını alırken devraldığı seçmen kitlesini genişletmeyi, kendisini cumhurbaşkanlığına taşıyacak düzeye getirmeyi hedefliyor. Babasının mirasını reddetmeden, bugünün Fransa’sının sorunlarının şekillendirdiği seçmenlerle buluşmaya çalışıyor.  Baba Le Pen’in savaştığı kolonyal savaşları yaşamamış, 2. Dünya Savaşı’nı görmemiş yeni bir çağın insanı olarak, hedef kitlesini küreselleşmeden, global ekonomik krizden etkilenenleri hesaba katarak belirliyor. Kriz yüzünden artan işsizlik ortamında işlerini ucuza çalışan göçmenlere kaptıran Fransızlar’ı, daha fazla sosyal yardım isteyen kökü dışarıda Fransızlar’ın kendi refahından çaldığını düşünen kökü içeride Fransızlar’ı hedef kitlesinin içine katıyor. Nonna Mayer’in ifadesiyle; “Kendi kuşağını temsil eden biri. II. Dünya Savaşı nostaljisi yaşamıyor. İleriye bakıyor.”
Hıristiyanlık gibi Fransız kimliği de Marine’nin politikasının temel yaklaşımında önemli bir yer tutuyor. Jean Marie Le Pen gibi göçün kesinlikle sınırlandırılması gerektiğine inanıyor ve vatandaşlığın kişinin doğduğu toprağa bağlı olmadığını düşünüyor. Tercüme etmek gerekirse, kelimenin tam anlamıyla ırkçı bir yaklaşım bu; Fransız vatandaşlığı soya bağlıdır demenin bir yolu. “Fransız kimliğini, hayatımız boyunca biz kolonileri köleleştiren piçleriz diyerek baltaladık, o yüzden şimdi Fransız olmayan kimliklere karşı bu kadar açık olabiliyoruz” demesi boşuna değil. Ona göre, Fransızlar özel insanlar, çünkü medeniyete çok şey kattılar.
Şimdi merak edilen ise Marine Le Pen’in Fransızlar’ının ona ve partisine ne katacağı… Son iki kamuoyu yoklamasında gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda en yüksek oyu alacağı görülüyor. Gerçi, anket sonuçlarının açıklanmasının ardından kopan fırtınada, seçim anketini yapan kuruluşun ankete katılanlara çekilişle para ödülü vaat ettiği ortaya çıkınca sonuçlara karşı bir güvensizlik oluşmadı değil ama bu durum Le Pen’in oylarının yükseldiği gerçeğini değiştirmiyor. Hemen hemen bütün siyasi gözlemciler, anketler yapılmadan önce sağ oylarda Ulusal Cephe’ye bir kayış olduğunu tahmin ediyor, birçoğu sağdaki dengelerin değişebileceğini öngörüyordu.
Bu tespit bir yana, Le Pen en fazla oyu alarak ilk turu geçmeyi başarsa bile ikinci turda rakibini geçme olasılığı çok düşük. Karşısında henüz kim olacağı kesinleşmemiş bir sol rakip de olsa Sarkozy de olsa kendi taraftarları dışındakilerin ona karşı birlikte hareket edeceğini tahmin etmek güç değil. Sol partinin başkanı Melenchon Fransızlar’ın başlarına bir faşisti geçirmeyeceklerinden emin olduğunu söylüyor. Aynı şekilde Nonna Mayer de seçim analizinden emin konuşuyor: “Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda eminim ki, Marine Le Pen’e karşı kutsal bir ittifak oluşturulacaktır. Fransız seçmenlerinin çoğu, onu hâlâ aşırı sağın yeniden canlanması olarak görüyor. Fransız seçmenlerinin yarısından fazlası hâlâ Ulusal Cephe’yi demokrasi açısından bir tehlike olarak niteliyor.”
Ünlü filozof Bernard Henri-Lévy de ‘tehlike’ konusunda aynı görüşte. Marine Le Pen’in etrafına yakıcı zehirler saçtığını ve 82 yaşındaki babasından bile daha tehlikeli olduğunu düşünüyor. Ancak seçim sonuçlarına dair tahminler aynı yönde olsa da Marine’i farklı nitelemelerle ananlar da var. Fransa’nın muhafazakâr dergisi Causeur’ün editörü Elisabeth Lévy’e göre 42 yaşındaki Le Pen, Fransa’daki köhnemiş aşırı sağı değiştirip yeni bir şeyler yaratabilecek bir politikacı.
Fransızlar’ın yüzde 74’ünün cesur, yüzde 59’unun ırkçı, yüzde 47’sinin modern, yüzde 42’sinin halkın kaygılarına yakın bir siyasetçi olarak nitelendirdiği Marine Le Pen’in kim olduğunu, daha doğrusu kim olabileceğini göreceğiz. Pek yakında!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com