Ulusun Anası mı, Demir Lady mi?

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Brezilya’nın yeni cumhurbaşkanına partisi ve muhalifleri tarafından layık görülen lakaplar bunlar. Dilma Rousseff’in hangisine yakın olduğunu ya da her ikisini birden taşıyıp taşıyamayacağını zaman gösterecek

Bir ulusun anası olmak zor iş; hele bu zamanda. Bu unvan her zaman beraberinde resmi bir makam getirmez aslında ama bu kez öyle olmadı. Dilma Rousseff Brezilya’da geçen ay yapılan seçimlerin ikinci turunda cumhurbaşkanı seçildi. Sürpriz mi? Değil. İki dönemdir cumhurbaşkanı olan Lula da Silva halefi olarak Rousseff’i göstermişti zaten ve tahminler iktidar partisinin bu kez de seçimi alacağı yönündeydi. Ancak Rousseff bugün için sürpriz bir isim olmasa da, mesela geçen yıl kimse onu bu makamda göreceğini düşünmüyordu. Brezilya’da sol hareket içinde tanınan ama halkın büyük çoğunluğunun ancak Lula’nın cumhurbaşkanlığı döneminde varlığından haberdar olduğu biriydi Rousseff. 2003 yılında enerji bakanı olmuş, o dönem savunduğu düşünceler ve icraatlarıyla göze çarpmaya başlamıştı. 2005’te ise İşçi Partisi’ni sarsan yolsuzluk skandalının ardından partide önemli bir konuma gelmişti. Gerçi Lula’nın partisine girmeden önce de siyaset sahnesinde yeri vardı ama farklı bir noktadaydı.
1947 doğumlu Dilma Rousseff’in babası bir Bulgar göçmeni. Aslında avukat olan Petar Rousseff Brezilya’ya göç ettikten sonra müteahhitlik yapmaya başlamış ve ülke standartlarında ailesine rahat bir yaşam sağlamıştı. Dilma Belo Horizonte de üst-orta sınıf bir ailede büyüdü, iyi okullarda okudu. 60’lı yıllarda, daha 20 yaşına girmemiş bir genç kızken sol hareketin içinde yer almaya başladı. İktisat fakültesinde okuduğu dönemde Troçkist eğilimli bir grubun üyesiydi. 1964 yılında iktidara gelen askeri yönetime karşı örgütlenen yeraltı direnişine katıldı. 1969 yılında siyasi eğilimi değişmemiş ama başka bir örgüte girmişti. Bu örgütün yaptığı bir eylemin hazırlık sürecinde o da rol aldı. Eski bir eyalet başkanının metresinden 2,5 milyon dolar çaldılar. Ancak Dilma ne bu eylemde ne sonrasında silahlı operasyonlara katıldı. Silah kullanmayı bilmediğinden değil, aksine kısa süreli de olsa askeri nitelikte bir eğitim almıştı, tercih etmediğinden. Onun görüşüne göre silahlı eylemlerden çok kitlesel mücadelenin peşinde koşulmalıydı. Ancak bu düşünceleri 1970’te yakalandığında hüküm giymesini engellemedi. Altı yıl hapse mahkum oldu, üç yıl yattı.
Hapis yılları elbette onu siyasetten koparmadı. 2001 yılında Lula’nın liderliğini yaptığı İşçi Partisi’ne geçene kadar Demokratik Emek Partisi’ndeydi. Yaklaşık on yıldır içinde var olduğu partide ise kimse onun gün gelip cumhurbaşkanı olacağını düşünmüyordu. Ama zamanın neler getireceği belli olmuyor işte! 2005 yılında partinin üst düzey iki yöneticisinin de adının karıştığı yolsuzluk skandalı partiyi olduğu kadar Rousseff’in kaderini de etkiledi. Lula’nın halefi olabilecek iki kişinin siyasi geleceğinin bittiği noktada Dilma Rousseff’in yolu açılıyordu. Lula’nın ikinci cumhurbaşkanlığı döneminde hem partide hem de devlet içinde önemli bir konuma gelen Rousseff, anayasa gereği aralıksız üçüncü kez cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün olmayan Lula eliyle cumhurbaşkanlığına hazırlandı.
62 yaşındaki Dilma Rousseff seçimi belki de ilk turda alabilirdi. Rousseff’in yüzde 47 oy aldığı ilk turda, en büyük rakibi ana muhalefetteki Brezilya Sosyal Demokrasi Partisi adayı Lose Serra yüzde 32’de kalmıştı. Ancak Yeşiller Partisi’nin adayı Eski Çevre Bakanı Marina Silva sürpriz yapıp yüzde 20 oy oranına ulaşınca zaferini ilan etmesi ikinci tura kaldı. Elbette seçimin ikinci tura kalmasında muhalefetin sık sık vurguladığı gerilla geçmişi ve kürtajın serbestleşmesi gibi konularda geleneksel dini anlayışla çelişen görüşleri de etkili oldu. İkinci turda geçerli oyların yüzde 56’sını alan Dilma Rousseff 1 Ocak 2011’de görevi devraldığında ülkesinin ilk kadın cumhurbaşkanı olacak.
İşin aslı, açık sözlülüğü, keskin görüşleri ve sert tavırlarıyla Demir Lady olarak da anılan Rousseff için seçimlerde elde ettiği sonuç pek de zor olmadı. Halk tarafından çok sevilen Cumhurbaşkanı Lula da Silva’nın açık desteği ve partisinin iktidar dönemindeki başarılı politikaları yolu büyük ölçüde açmıştı zaten. Şimdi daha önemli meseleler bekliyor Rousseff’i. Lula’ya özellikle teşekkür ettiği zafer konuşmasında “Açlıkla kıvranan Brezilya vatandaşları varken bir saniye bile dinlenmemiz mümkün değil” sözleriyle ülkedeki yoksulluğu kaldırma sözü vererek beklendiği gibi selefinin uyguladığı politikaları devam ettireceğini açıklasa da, Rousseff’in Lula gibi başarılı olup olamayacağı konusunda konuşmak için erken.
Birçok kişi onun görece daha uzlaşmacı olan Lula kadar iyi bir politikacı olmadığını düşünüyor. Çabuk öfkelenebilen, aceleci yapısı zayıf yönleri arasında. Üstelik halk da onu fazla tanımıyor, kamuoyundaki desteği daha çok Brezilya’da milyonlarca kişinin hayat standardını yükselten Lula’nın referansına ve partisine dayanıyor.
Eski cumhurbaşkanıyla karşılaştırılmak Dilma’nın başkanlık döneminde sık yaşayacağı bir durum olacak gibi gözüküyor. 14 yaşında metal işçisi olarak çalışan, sendika liderliği yapmış, iki dönem üst üste cumhurbaşkanı seçilen 65 yaşındaki Lula hep halk adamı olarak tanındı. En önemli seçim vaadi zenginlerle yoksullar arasındaki uçurumun kapanmasıydı ve icraatlarıyla bu vaadin arkasını da getirmişti. İlk dönemde özellikle hazineye çekidüzen vermeye çalışmıştı Lula. Enflasyonla mücadelede ve dış borçlarla ilgili olarak kayda değer politikalar üretti, emeklilik sistemini revize etti. Refah ve sosyal yardım programlarıyla milyonlarca yoksul aileyi taşımaya çalıştı. 2005’teki yolsuzluk skandalı popülaritesini düşürdüyse de bilgisi olmadığını açıklayarak özür diledi ve halkın saygısını tekrar kazanmayı başardı. İkinci döneminde ise yatırıma öncelik verdi, ihracat politikasını destekledi, global ekonomik kriz sırasında koruyucu politikalara karşı durmaya çalıştı. Doğrusu ülkesinde hiç eleştiri almadı da değil. Üstelik sadece ana muhalefet partisinden değil, solcu aydınlardan da eleştirenler oldu. Yine de ülkesinin ve kendisinin prestijini hem ülke içinde hem uluslararası düzeyde korumayı başardı. Fidel Castro’nun sözleriyle söylersek, “metal işçisi kendini uluslararası toplantılarda sesi saygıyla dinlenen seçkin ve prestijli bir devlet adamına dönüştürdü.”
Dilma Rousseff çizdiği güçlü kadın portresiyle, ki bu hiç içi boş bir imaj değil, yeni dönemde Lula’nın gölgesinden çıkabilir. Mücadeleci kişiliği aslında Lula’nın halefi olarak onu seçmesindeki faktörlerden biri. Son beş yılda devlet içinde aldığı görevler ve partide Lula’ya yakın çalışması çok önemli tecrübeler edinmesini sağladı.
Ancak partisinin desteği her zaman yeterli olmayabilir. Lula’nın başlattığı ekonomik kalkınmaya rağmen Brezilya’nın devasa sorunları var. Güney Amerika’nın ekonomik devi geçmişte yüksek enflasyon ve borçlar yüzünden büyük zorluklar yaşamış bir ülke. Bugün sembolik olarak IMF’e borç verir hale gelmiş olsa da ülkedeki yoksulluk ürkütücü boyutlarda. Büyük kentlerde nüfusun üçte biri favela denen “teneke evler”de ya da gecekondularda yaşıyor. Tarıma elverişli toprakların çoğu hâlâ bir avuç zengin aile tarafından kontrol ediliyor. Topraksız tarım işçileri örgütlü bir hareket olarak da varlığını hissettiriyor ve toprak reformu istiyorlar. Amazon Ormanları’nın hali bir başka büyük problem. 2005 verileriyle konuşursak, bugün Amazon Ormanları’nın beşte biri yok olmuş durumda.
Seçim sürecinde karmaşık vergi sistemini düzeltmek ve enerji alanında devletin rolünü artıran politikalar izlemek gibi güç vaatlerde bulunan, öncelikleri arasında ülkenin kötü durumdaki altyapısını güçlendirmek olan Dilma’nın işini kolaylaştıracak en önemli unsur, parlamentonun her iki kanadında da çoğunluğu elinde bulunduran İşçi Partisi’nin anayasayı bile değiştirebilecek gücü elde etmiş olması.
Uluslararası politikaya gelince… Rousseff’in bir zamanlar kendisi gibi Demir Lady lakabıyla anılan Margaret Thatcher’dan çok farklı görüşleri olması insanın içine su serpiyor.

Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com