Kriz senaryosu: 2020

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

Ocak ayı ortasından itibaren ülke gündemi bir hayli yoğunlaşırken cari açık verisi gözden kaçtı. Görünen o ki; 2017 yılı cari açığı 45 milyar dolar seviyesinde olacak. Bu değer ne ifade ediyor; cari açığın ekonomik büyüklüğe oranı yüzde 4,6 olması gerekirken, yüzde 5,3’e yükselecek 

Peki, 2016 değerleri nasıldı?

Yukarıda bahsettiğim oransal hesapta, ekonomik büyüklük 847 milyar dolar olarak varsayılmıştır. Hâlbuki 2016 sonunda GSMH 863 milyar dolar iken, cari açık 32,6 milyar dolardı. Açığın ekonomiye oranı ise, yüzde 3,8’di. Bu oranın ansızın 1,2 puan yükselmesi, diğer bir deyişle yüzde 31,5 artması makul değil! Kimileri şunu düşünüyor olabilir; “cari açık arttı ama bir şekilde finanse ediliyor!”. Haklısınız ediliyor ama finansmanında kendine göre bir tipolojisi vardır. Finansman yapısını ikiye ayırabiliriz; kaliteli ve kalitesiz finansman yani kalıcı olmayan finansman.

Kaliteli finansman oranı nedir?

Bana göre kaliteli finansman doğrudan yabancı yatırımı ve dış ülkelerden alınan kredilerdir. Portföy yatırımları, net-hata noksan gibi kalemler ise geçicidir, yani kalitesizdir. 2017’nin ilk 11 ayında kaliteli finansman oranı yüzde 36,5’dir. Geçen yılsonunda bu oran yüzde 71,2’ydi.

Mesele basit, 11 ayda ülkeye giren 37,7 milyar doların, 24 milyar doları hisse senetleri ile devlet iç borçlanma senetlerine gitmiş. Geri kalan 13,7 milyar doları ise kredi ve doğrudan yabancı yatırımı olmuş.

Kısa bir özet yaparsak, 2017 yılında ülkemize giren finansmanda ciddi bir bozulma görülüyor. Yabancı yatırımcı ülkemizi kalıcı değil, geçici görüyor. Yabancılar, alt kattan asansöre atlayıp yukarıda inmek istiyor. Kısa sürede yüksek getiri sağlayıp evlerine dönecekler diyebiliriz.

İyi de bu yapı ne kadar devam eder?

Açık olmak gerekirse -günümüzde- küresel ölçekte para bolluğu var. Üstüne üstlük gelişmiş ülkelerdeki faiz oranları da çok düşük. Haliyle yatırımcılar gelişmiş ülkelerden elde edemedikleri getiriyi, gelişmekte olan ekonomilerde arıyor. Ama kısa bir süre için…

Neden kısa süreli? Çünkü yakın gelecekte önce para bolluğu azalmaya başlayacak, akabinde gelişmiş ülke faiz oranları yükselecek. Dolayısıyla yatırım yapmak zorlaşacak.

Her ne kadar Avrupa Merkez Bankası (AMB), İngiltere Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası piyasaya para vermeye devam etse dahi, Fed’in faiz artırma eğilimi ile bilanço küçültme operasyonu yani piyasadan para çekmesi daralma yaratıyor. Ancak, bu daralmanın ölçüsü fazla olmadığı için gelişmekte olan piyasaları henüz tehdit etmiyor. Çünkü Fed’in piyasaya sunduğu likidite yaklaşık 3,5 trilyon dolar iken 2018 yılında geri çekeceği miktar sadece 420 milyar dolar.

Asıl sürpriz 2019 yılında!!

Piyasanın daralmayı hissetmesi, 2019 sonunda başlayabilir. Dolayısıyla, 2020 tahminlerden daha zor geçebilir. Bunu yazmak için haklı gerekçelerim var. Öncelikle, Fed 2019 yılında 720 milyar dolarlık para çekecek. Dahası, aynı yıl Japonya dışındaki diğer iki büyük merkez bankası olan AMB ve İMB muhtemelen piyasaya para vermeyi bırakmış olacak. ABD’nin vergi reformu ile büyük miktarda doların eve döneceğini de unutmayalım. Bu adımların likidite daralması yaratacağı aşikâr.

Ancak, burada göz ardı edemeyeceğimiz bir nokta var; her ne kadar likidite daralsa dahi yüksek büyüme yaşayan ülkelerin hisse senetlerine yatırım devam eder. Şöyle ki; yüzde 5 üzerinde büyüme beklenen ülkelerin güzel bir hikayesi olduğu için portföy yatırımlarının devam etmesi muhtemel!

Tahvil piyasasına akım olması için ise, gelişmiş piyasaların üzerinde faiz oranı vermek gerekiyor. Örneğin, Türkiye’deki dolar tahvilleri ABD’nin 10 yıllık tahvilleri üzerine 250 baz puan ekleme ile satılır. İleride ABD’de faiz oranı yükseldikçe bu spread’de 300-350 şeklinde artacaktır. Bunu da atlamayalım.

2019 sonrası neler olacağı ise apayrı bir hikâye… 

Eğer 2019 sonrasında gelişen ülkelerden para çıkışı olursa, cari açık finansmanlarında zorluk yaratabilir. Döviz sıkıntısı çeken bir ülke otomatik olarak borç arayışına sürüklenecektir. Haliyle yabancı yatırımcılar bu fırsatı kaçırmayacaktır.

Bu kriz dönemini fırsata çevirebilmek için ülkelerin borç almanın ötesine giderek, parayı doğrudan sermaye yatırımı olarak çekmesi, yapılabilecek en güzel hamledir. Ama bu başarının sağlanabilmesi için ekonominin kırılgan ve riskli ekonomiler listesinden çıkması gerekiyor.

Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com