Sokaklar politika sahaları, sanat mekânları, ulaşım yolları, eğlence hattı, kazanç kapısı olduğu kadar yalnızlık alanları da olabilir. Her şey kentle ve kalabalıkla, kendimizle ve birbirimizle oynadığımız oyuna bağlı
İster istemez duydum huzursuz mırıldanmasını. Önümde oturan, dinç görünümlü ama yüz hatlarına bakınca yılların yaşanmışlığı belirginleşen adam bir yandan tedirgin gözlerle çevresine bakınıyor, İstanbul’da kayboluyorum diye söylenip duruyor bir yandan da sürekli başını yan tarafına çevirip yanındaki kadından onay istiyordu. Kadınsa oralı değildi. Nereliydi bilmiyorum ama İstanbul’u adamdan daha iyi biliyordu bence. Otobüs, durağa yaklaşırken tereddütsüz bir tavırla dışarıya bakmadan yerinden kalktı, ineceği yerin yabancısı olmadığı belliydi. Adam bunun üzerine kurban seçercesine arkasına dönüp bana bakınca eyvah dedim kendi kendime; yoksa istemediğim bir yol arkadaşım mı olacak?.. Riski göze alamazdım, kalkıp inmek üzere kapıya yöneldim. Ne var ki adam da peşimden…
Peter Schlemihl’in Tuhaf Hikâyesi’ndeymişim gibi hissediyordum. Adelbert Von Chamisso’nun eserinde, çıkar anlaşması yaparak gölgesini verdiği Şeytan’dan kurtulamayan kahramanın yolculuğundaydım sanki. “Bırak da şu dünyada adet olduğu üzere, karşılıklı menfaatlerimiz bizi bir an için birleştirsin, ayrılmak için her zaman vaktimiz var” diyordu Şeytan, yanı sıra gittiği adamın. Teklifi çok açıktı: Ver ruhunu, al gölgeni geriye.
Otobüsten indiğimizden beri iki adım mesafede ardımdan gelen adamın sesini duyuyordum hâlâ; “Bir şehrin caddeleri asla değişmemeli, yolunu bulamıyor insan.” Doğrusu, hak vermedim değil; belleğini yitiren kentlere, rant kaygısıyla değiştirilen caddelere, sonsuz bir şantiyeye çevrilen sokaklara yönelik içten bir serzeniş diye düşündüm hatta. Sanki içimden geçenleri anlamış gibi birden yüksek sesle, “Kimliği kayboluyor kentin” deyiverdi. Ne yalan söyleyeyim, bir an korkup gölgeme baktım yerinde mi diye. Durup ayakkabımın bağını çözüp tekrar bağladım, aramızın açılmasını sağlayacağını umarak; ancak tam tersi oldu dileğimin, doğrulduğumda burun buruna geliverdik. “Yolu bulamıyorum, yardımcı olup eşlik eder misiniz?”
Bu tekinsiz adamı tam da hikâyedeki sözlerle uzaklaştırmak istedim. “Efendi, muayyen şartlarla yanımda kalmanıza müsaade ettiğimi, fakat hürriyetime tamamıyla sahip bulunduğumu unutmuş görünüyorsunuz.”
Ancak annemden aldığım terbiyenin lüzumsuz kısmı içime işlemiş olacak, böyle tersleyemedim ne yazık ki. Aksine, kendimi gizleyip Walter Benjamin’i öne sürdüm. Onun kitaplarından bir alıntıyla rahatlatmaya çalıştım. “İnsanın bir kentte yolunu bulamaması pek de önemli değildir. Ama insanın ormanda yolunu kaybetmesi gibi kentte yolunu kaybetmesi de deneyim gerektirir.”
Böylece başladık birlikte yürümeye. Kaldığı yerden devam ediyordu. “Kentin kimliği yok oldu bizim burada. Eskiden böyle değildi. İnsanlar da değişti tabii…” Thomas Bernhard ile yürüseler diye düşündüm; ne güzel tartışırlardı. Sık sık uzun süre yaşadığı Viyana’dan nefret ettiğini söyleyen Bernhard, Beton adlı kitabında Viyana’nın caddelerinin onda yarattığı etkiden şöyle bahsediyordu: İki kez Karntner Caddesi ve Graben’de bir aşağıya bir yukarıya gitmem ve Kohimarkt’a bir bakış atmam midemin bulanmasına yetiyor. Otuz yıldır aynı görüntü, aynı insanlar, aynı ahmaklık, aynı ahlâksızlık, aynı alçaklıklar, yalanlar.
Çok kalabalık, dedi. Bir an aklıma gelen alıntılardan söz ediyor sandım ama tabii o sokakları kast ediyordu. “Bu kadar insan varken nerede olduğumu nasıl anlayacağım? Nedir bu kadar kalabalık, özel bir şey mi var?”
Benim yerimde Marshall Berman olsa, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor adlı kitabında yazdığı gibi, sokağın özelliğini dile getirerek yanıtlardı. “İnsanlar buraya görmek ve görülmek, görüşlerini bir diğerine iletmek için gelirler, bayağı bir gayeyle, açgözlülükten ve rekabet hırsıyla değil, kendi başına bir amaç olarak. İletileri ve sokağın mesajı bir bütün olarak, gerçeklik ve fantezinin garip bir karışımıdır: Bir yandan, insanların kim olmak istediklerine dair fantezileri için bir dekor oluşturur. Öte yandan, insanların kim oldukları hakkında doğru bilgi sunar.”
Gel gör ki toplumsallık vurgusu yapacak Berman yanımızda olmadığı için ben trafik vurgusu yaparak yanıtladım: E normal. Şehrin en işlek bulvarı burası.
Yan gözle bana bakıp Gogol dedi. Birine benzettiğine eminim. “St. Petersburg’un Nevski Bulvarı’nı anlatırken onunla hiçbir şeyin kıyaslanamayacağını söyler” diyerek devam etti. Belli ki Nikolay Gogol’u kast ediyordu, belli ki yüz hatlarının gösterdiğinden de yaşlıydı. Nevski Bulvarı’nın insanların sırf zorunlu olduğu için ortaya çıktıkları, ticari çıkarlar yüzünden sürüklendikleri yerlerden farklı olduğunu anlatırmış Gogol. O da bir an bizim bulvarı anlatılanlara benzetmiş.
“Nevski için ‘St. Petersburg’un ortak buluşma zemini, haberleşme hattı,’ der Gogol. Ona göre ne bir rehberde ne de danışma bürosunda bulunabilir Nevski’deki kadar doğru malumat. Her şeyi bilir Nevski Bulvarı.”
Bu kez yan gözle ben baktım zorunlu yol arkadaşıma; kalabalıkta yolunu kaybedebilecek kadar yaşlı olabilirdi ama St. Petersburg’u Gogol döneminden anlatacak kadar da değil. O dönemi bizzat yaşamadığından, dolayısıyla benim için bir tehlike olmadığından emin olmak için gölgeme bir göz attım; hâlâ benimleydi. Yine de bu yolun sonu bir an önce gelse iyi olurdu. Nereye gitmeye çalıştığını tam olarak söylemesini rica ettim.
Gülümseyerek “ben” dedi, “ben boş gezenim”. “Akgezenler kadar tehlikeli değilim ama esir ederim bazen başkalarını, size denk geldi bugün; yalnızlıktan olsa gerek.”
Kızmalı mıyım, acımalı mıyım karar veremedim. Böyle zamanlarda hep yaptığım gibi sözü başkalarına verdim. Bu kez Susan Sontag’a. Onun Walter Benjamin’den söz ederken tarif ettiği yalnızlığı hatırlattım. “…onun sözünü ettiği yalnızlık, büyük kentlerdeki yalnızlık, aylak aylak dolaşan, hayal kurmakta, gözlemekte, düşünmekte ve zevk peşinde koşmakta hür bir adamın yaptıklarındaki yalnızlıktır.”
Güçlü bir sesle “Hah!” diyerek durdu birden. “Ben de buraya gelmek istiyordum. Artık gidebilirsiniz. Eşlik ettiğiniz için teşekkürler.”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.