Ülkemizde son zamanlarda yetiştirilen denizcilerin sektörde olumsuz değerlendirilmeleri nedeniyle, denizcilik eğitiminin durumu gerek sektör yetkilileri gerekse akademisyenler tarafından çeşitli panel ve çalıştaylarda tartışılmaktadır.
Ülkemizde 6 bin 500’ü yüksek öğrenimde olmak üzere yaklaşık 27 bin öğrenci değişik kademelerde denizcilik eğitimi almaktadır.
Bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim: Dünya genelinde ülkelerin kayıtlı milli gelirleri yaklaşık 81 trilyon ABD Doları olup, bu miktarın yarısından fazlası deniz yolu ile taşınan mal ve buna bağlı hizmetlerden elde edilmektedir.
Toplamda klaslı 70 bin uluslararası sefer yapan gemiler ve 3 milyona yaklaşan gemi adamı ile elde edilen bu gelirin paydaşlarının toplamı da maalesef 50 milyonu geçmemektedir.
Yukarıda herkesin bildiği bilgilerin verilmesinin sebebi ülkemizde, yaklaşık 125 bin deniz insanı ile bu toplam deniz insanı sayısında başta zabitan sınıfı olmak üzere deniz insanı arzında çok önemli bir konuma gelmiş olmamızdır.
Yetiştirdiğimiz deniz insanlarının dünya denizlerinde dolaşmaları gurur kaynağı olarak görülmekle birlikte olayın sürdürülebilirliğinin sorgulanması acil ve önemlidir.
Kendine has bir meslek olan denizcilik, teori ve uygulamayı birlikte değerlendirilmesi ve uygulanması gerekliliği nedeniyle eğitim sisteminin de buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Bir taraftan teknoloji ve endüstri alanındaki gelişmelerin takip edilme zorunluluğu varken, diğer taraftan yalnızlık, stres, sosyal yaşamdan uzak kalma, deniz şartları, disiplin, güçlü irade, stres altında doğru kararları verebilme, değişen kurallara uyum ve takım çalışması gibi pratik zorluklarla çalışmayı ve yaşamayı birlikte becerebilecek insanların yetiştirilmeleri kolay olmadığı gibi, eğitim süreçlerinin de doğru değerlendirilme ihtiyaçları vardır. Zorluklar nedeni ile vazgeçme oranlarının yüksek olacağı hesaba katılarak planlama yapılması doğru sonuçlar açısından gerekli bir uygulamadır.
Son zamanlarda sektörde denizcilik eğitimi alıp da mesleği yapmayanlar veya kısa yapmaları başlıca bir sorun olduğundan, bu konuda yapılmış ciddi araştırmalardan elde edilen sonuçların bazılarını ele alırsak:
1- Öğrencilerin mesleğe bilinçli bir seçimle gelmemeleri
2- Öğrencilerin mesleği ciddi olarak tanımalarını sağlayan stajlardan sonra bırakma seçeneklerinin fazla olmaması (sevmeyerek ve istemeyerek mezuniyet)
3- Denizde çalışacakları süreyi isteksiz ve amaçsız olarak devam ettirmeleri
4- Denizciliği başka işlere geçiş yapmak için para kazanılan bir basamak olarak görmeleri
Mezunların maalesef bu ön şartlarla denizci olmalarının önlerinde engel olarak durduğu gerçeği, bu gençlere anlatılamamaktadır. Yukarıdaki sorunlar yetmezmiş gibi eğitim süreçleri de denizci yetiştirmeyi zorlaştırıcı bir şekilde sürmektedir.
Bu yazımızda sadece yüksek öğrenim sistemi üzerine eleştirileri bulacaksınız ancak diğer eğitim kurumları sorunsuz olarak algılanmamalıdır.
Biraz acımasız benzetme olacak ama Ülkemizdeki yüksek öğretim sisteminin içerisine koyulmuş uygulamalardan 2 tanesi bana göre sisteme zerk edilen ebola virüsü gibi işlemektedir.
Bunlar:
1- Hazırlık sınıflarının sadece yabancı dil hazırlığı olarak uygulanması
2- Ders ya da sınıf geçme sisteminde uygulanan bağıl değerlendirme (çan eğrisi) sistemi
Hazırlık sınıfı okutulması
Hazırlık sınıfı uygulamaları ülkemizde çok tartışıldığı bilinmektedir, bu tartışmalara girmeden fikrimi kısaca belirtmek isterim. İlkesel olarak;
Hazırlık sınıfı bilindiği gibi ülkemizde her denizcilik fakülte ya da yüksek okulunda İngilizce hazırlık olarak okutulmaktadır. Gerekçe olarak gösterilen, “Denizciliğin dili İngilizce’dir” argümanı bir yalan olup IMO (Dünya Denizcilik Örgütü) resmi dilleri; İngilizce, Fransızca ve İspanyolca’dır. Ancak denizciliğin merkezinin İngiltere’de olması, İngilizcenin çok zayıf dil-kök yapısına sahip olması ve denizciliğe katkı sunan ülkelerin terimlerinin kolaylıkla İngilizce’de yer bulabilmesi nedeniyle denizcilerin en çok kullandığı ortak dilinin İngilizce olması bize hazırlık sınıfında sadece bu dersi öğretmemizin zararlarını söylememize engel değildir.
Hazırlık sınıfı okutulması üzerine sakıncalar:
a) T.C. Vatandaşı olan bir öğrencinin kayıt yaptırmaya hak kazandığı bir yüksek öğrenim kurumuna, başka bir ülkenin dilini bilmediği için devam edememesi veya okuldan atılması durumundan daha büyük bir aşağılanma olmadığını herkesin unutmaması gerekir. Oysa mesleği yapabilmek için gerekli ise Denizcilik İngilizcesini (Fransızca, İspanyolca) bilmiyorsa o mesleğin bazı bölümlerini yapamayacağı gerekçesi ile okuldan mezun edilmemesi daha doğru uygulama olacaktır.
b) Hazırlık sınıfı madem bu öğrencinin o mesleği yapıp yapamayacağının anlaşılması içinse, o zaman neden STCW Konvansiyonu gereği denizci olmak için gerekli eğitimler ve deniz yaşamı bu sınıf süresince öğrencilere verilmemektedir. Eğer öğrencilere hazırlık sınıfında denizcilik gösterilir, eğitim gemilerinde kısa da olsa staj yaptırılır, öğrencinin denizciliği tanıması sağlanırsa, istemeyenler ayrılır ve okula başlayan öğrenci artık bir denizci adayı olduğu için hem eğitim süresi boyunca liman cüzdanı için STCW eğitimleri alması için alan dışı derslerinin tamamı dolmaz hem de öğrenci kendi mesleki gelişimi için daha çok zaman bulur. Ayrıca kısa staj diye uygun olmayan koşullarda staj yapmaya zorlanmadığı gibi arada kendini geliştirecek işler yapar.
c) Hazırlık sınıflarından mesleği bırakacak öğrencilerin oranına göre kontenjanlar yüksek tutulur ve olası denizci açığı da engellenmiş olur
d) Hazırlık sınıfları genellikle içi boş geçtiği için gençlerin çoğu serbest bir hayata yönelerek eğitimden uzaklaşmaktadırlar. Tekrar okula dönüp , denizcilik gibi disiplin ve sıkı çalışmalar gerektiren eğitim hayatına dönmeleri onlar açısından büyük sorunlar doğurmaktadır.
Okullarda uygulanan bağıl değerlendirme sistemi
Kısaca; sınıftaki öğrencilerin akademik durumlarını aldıkları notların ortalaması alınarak değerlendirilmesi diye tanımlanabilir. Not sistemi A, B, C, D, E, F gibi harflerle belirtilen sistemde bu başarı oranlarının belirlenmesinde sınıf ortalaması dikkate alınır. A alan bir öğrencinin o dersi iyi bildiği için değil, sınıftakilere göre daha iyi bildiği sonucu çıkmaktadır. Yani sınıftakiler çok başarısız ise, biraz başarılı olanlar yüksek notlarla başarılı sayılmaktadırlar.
Sistemin savunucularının demesine göre bu sistem, istatistiksel yaklaşımları ölçebildiği ve eğiticiyi yönlendirdiğinden faydalı görülmekte olup, yekûnde amaçlananınsa; başarısız öğrencilerin de başarıya doğru evrileceği şeklinde açıklanmaktadır. Oysa pratikte öğrenciler yakınlaştıkça başarısızlığında başarılı bir not alınmasına engel olunmadığını görerek daha düşük notlar alınmaktadır. Çoğu zaman da bu durum organize edilmektedir.
Pratik ve teorinin birlikte değerlendirildiği, mezunların direk sorumlu zabit olduğu denizcilikte, sorumluluk alacak zabitlerin eksik bilgilerle mesleğe atılmaları son derece sakıncalı olup maalesef denizci kalitesini hızla düşürmektedir.
a) Denizde çatışmayı önleme tüzüğünün bir güverte zabiti tarafından sorumlu vardiya zabiti olmadan tam bilinmesi gerekir. Ki, tüzükte yazan olaylardan biri ile bile karşılaşıldığında bir yanlış yapıp gemiyi ve 3’üncü kişileri zor durumda bırakmasın. Oysa bizim sistemimizde sınavdan 65 alan bir öğrenci sınıf ortalamasına göre en başarılı denen A alabilir ama bilmediği 1/3 bilgi ile olası bir durumla Türk Boğazları’nda veya Singapur Kanalı’nda karşılaşıldığında yaşanan faciaları acı ile öğreniriz veya makine eğitimi alan bir gencin, yakıt sisteminin bir kısmını bilip kalanını bilmemesinin sonuçlarını maalesef hep beraber yaşarız.
b) Yaptığı işi tam yapması gerektiği bilincinden uzaklaşan gençler, gemi yaşamlarında yaptıkları uygulamalarda işin tamamını bilmek ya da tamamlamak gibi bir sorumluluk hissetmediklerinden işlerin eksik ya da yarım kalması onlar açısından bir yetersizlik veya eksiklik unsuru olarak algılanıp, eksiklerini gidermek için gereken çabanın gösterilmesine karşı direnç oluşturmalarına da sebep olmaktadır.
c) En iyi niyetli ve meraklı olan öğrenciler bile eksikliklerini yaşadıkça öğrendikleri için bu hata ve eksiklikler gemi işletmecilerine çok pahalıya mal olmaktadır. İşini iyi bilen ve yapanla, bilmeyenlerin aynı değerlendirildiği sistemin, maalesef iyiler lehine değil, bilgisiz ve tembellerin lehine gelişmesi, mesleği seven ve iyi yapmaya çalışanları da meslekten uzaklaştırmaktadır.
d) Üniversitelerde ilgili kişilerle yaptığım görüşmemde, bu durumun YÖK genelgesi ile rahatlıkla düzeltilebileceği ama düzeltilmediğini üzülerek öğrenmiş bulunmaktayım. Bu konuda ilgili tüm kurumları göreve davet etmekteyim. Basit bir yönetmelik değişikliği ile bu konudaki sorunlar kolayca çözülebilir.
Sonuç olarak, denizcilikle ilgili kurumlarımızda eğitim-öğretim süresi zaten 5 yıl. Bunun ilk yılının denize hazırlık olarak geçirilmesi ile isteyenlerin de mesleki becerilerini tam geliştirdikleri bir 4 yıl onlara yetecektir. İlaveten, hazırlık sınıflarında tamamlanmış olan; atelye, STCW eğitimleri ve kısa staj nedeniyle staj problemi ve sosyal derslerin verilebilmesi için yer ve zaman da açılmış olacak, mezun olan öğrencilerin mesleğe hazır halde sektöre gelmeleri önce kendilerine sonra gemi işletmecilerine ve de sektöre büyük fayda sağlayacaktır. Eğer YÖK bu sorunu çözmüyorsa, Devletin en üst makamlarını konuyla ilgilenmelerini arzu ediyorum.
Denizcilik eğitimi üzerine denemeler (I)
yasarcanca@www.marinedealnews.com