Eskilerin Burma olarak bildikleri Myanmar’a 2018 yılının Ocak ayının sonunda gittim. Yangon veya Rangoon ismi verilen şehre varışımın ikinci günü hasta olmam nedeniyle Güneydoğu Asya gezimin mecburi ve uzun durağı oldu Yangon.
Kısa kısa Myanmar…
Myanmar renkli, halkı onlarca etnik gruptan oluşan bir Güneydoğu Asya ülkesi. Uzun sınır komşuları Hindistan, Çin, Tayland; kısa sınırlarla da Bangladeş ve Laos’la komşu. 1885’te Kraliçe Victoria’ya güya doğum günü hediyesi olarak sunulmuş ve İkinci Dünya Savaşı sonunda sözde bağımsızlığını kazanmış bir ülke.
Orwell’in Kraliyet Polisi hesabına çalıştığı 1920’lerden beri politik hayatı hep çalkantılı ve dolaylı ya da dolaysız müdahale edilmiş bir ülke. Karışık ve dalgalı yönetimler, zaman zaman da ordu eliyle yapılan darbelerle yabancı hegemonyasının hüküm sürdüğü, dâhili ve harici casusların cirit attığı Myanmar en son 2021 yılının Şubat ayında son darbesini yaşadı.
2018 itibarıyla, terlikleriyle tapınak, müze gezen, sokaklarda dolaşan benim gibi biri için bunlar hiç doğrudan temas konusu olmadı. Ancak Myanmar’da uzun süre kalanlarla konuştuğum kadarıyla bu casus takibi ve siyasi baskıyla rahatsız edilen ve acı çeken insanlar var; en kötüsü de fakirliğe mahkûm edilmiş halkın çoğunluğu.
Zorlu Myanmar vizesi…
Myanmar’a giriş neredeyse her ülke için vizeye tâbi. Sanki ülke için bir gelir kaynağı ve de gelenleri yıldırıcı bir uygulama olarak icat edilmiş. Gerçi 2018 sonrasında e-vize daha yaygın kullanılmaya başlanmış ama ben gideceğim zaman Bangkok’ta konsolosluğa iki kez gidip saatlerce beklemek zorunda kalmıştım.
Myanmar’a Geliş…
Bangkok-Yangon uçuşu sırasında 60’lı yaşların ortasındaki Fransız Şef Duc ve 40’lı yaşların ortasındaki partneri Emanuelle ile sohbet ede ede Yangon’a ulaşmıştık. Pasaport kontrol sırasında devam eden sohbetimiz kalacağımız yerlere birlikte taksi tutmak ve ertesi gün şehri birlikte gezmek kararıyla noktalandı.
Bangkok’tan gelirken sürekli ve kesik öksürüğüm vardı. Uzun süreli gezinin verdiği yorgunluk, sıcak iklimde aşırı terlemem, Bangkok’taki hostel klimasının fazlaca soğukluğu neticesinde bir türlü tam sağlığıma kavuşamamıştım. Yeni dostlar heyecan katsa da Duc ve Emmanuel ile yapacağımız ilk günkü Yangon gezisinde zorlanacak ve o gece yatağa düşecektim. Sonrası da iki haftaya uzayan bir hastalık, hastane, antibiyotik kullanma, zorunlu dinlenme süreci olacaktı.
Yangon’da ilk gün…
Gece hostelden arkadaşlarla hemen konteyner limanının önünde cadde boyunca kurulmuş tezgâhlarda yemek yerken, gerek kokusu gerek ortam tam bir Güneydoğu Asya klasiğini işaret ediyordu. Tezgâhlardan havalara yükselen baharat kokuları, tropik meyveler, nem ve sıcak…
Sabah görüntüler daha da renklenmişti. Sanırsınız ki İngiliz koloni yöneticileri daha iki hafta önce ülkeyi terk etmiş. Eskilerde olduğumu hissettiren görüntüler içinde yürüyordum. Sanki 20’nci yüzyıl başlarında çekilmiş bir İngiliz filminin içine girmiştim. Yolda bisikletli taşıyıcılar, hasır şapkalı insanlar, erkeklerin “Longi” adını verdikleri uzun etek şeklinde geleneksel kıyafetleri, nehirde iptidai uzun kayıklar, sokak yanlarında tezgâhlarla Myanmar bana daha ilk andan itibaren masalsı bir keyif vermeye başlamıştı. Eski görüntüye tek aykırı olan modern arabalar, yeni oteller ve restoranlardı.
Güler yüzlü Myanmarlılar…
Bu ülke insanı bütün sorunlarına karşın neredeyse istisnasız güler yüzlü. Geleneksel kıyafetleri içinde sokaklarda gördüğüm gençler, yaşlılar dâhil çoğunluğun yüzünden tebessüm eksilmiyordu. Bir de sürekli çiğnedikleri bir ağacın yaprağı. Sürekli çiğneyip tükürdükleri bu yaprakların ağızlarını ve dişlerini boyadığı kıpkırmızı hâlleri. Bu değişik ülkenin sokaklarını insanlarını izleyerek dolaşıyorduk Yangon’da.
Bir taraftan da Myanmar’a varış zamanım itibarıyla 8 aydır yollardaydım. Bangkok’ta son kaldığım hostelin dondurucu kliması beni bu masalsı ülkeye varmamın heyecanı üzerindeyken yatağa düşürecek ve oldukça zahmetli, acılı bir süreç yaşayacaktım. Şimdilerde tembelliğe alıştığım hayatımı düşündüğümde, “o nasıl bir gezi isteği, güç ve performansmış” demekten kendimi alamıyorum.
Yangon’da motorsiklet yasak…
Yangon motosikletin yasak olduğu bir kent. Güneydoğu Asya’da böyle başka bir kent olduğunu sanmıyorum. Motor görmemek Güney Asya’daki yaygın scooter ve motor kullanımını düşününce oldukça farklıydı.
“Circular (dairevi)” şehir turu ve Fransız dostlar…
İlk gün Fransız dostlar Emanuelle ve Duc ile güzel bir güne başladık. Yerel trenle “Circular Tour” adı verilen sudan ucuz, istediğiniz kadar inip binebileceğiniz trenli şehir turu çok keyifliydi. Aynı günün akşam üzeri dünyanın en önemli Budist tapınaklarından Shewedagon Tapınağı’nı gezdik.
“Shwedagon” Tapınağı…
Shwedagon, Budizmin en önemli tapınağı. Budistlerin Vatikanı veya Kabesi diyorlar bu tapınak için. Bu tapınağın ve etrafının en keyifli gezilebildiği ve en güzel görselliğin yakalandığı zamanlar ya sabah gündoğumu öncesinden itibaren ya da gün batımına yarım saat kala orada olmakla mümkün. Fotoğraf çekmek için de bu zamanlar ideal.
Ortamdaki rahipler, parıl parıl göğe yükselen altın kaplama pagodalar, ara ara duyulan çan sesleri, tütsü kokuları, çıplak ayakla gezme aklımda kalanlar. Güzel ve etkileyici bir tapınak Shwedagon.
Gece de Yangon’un Chinatown bölgesindeki meşhur 19’uncu Cadde’deki sokak restoranlarının birinde yemeğimizi yedik. Artık iyiden iyiye yorulup tükendiğimi hissediyordum. Yemekten sonra hostelime döndüm. Ancak pilim bitmiş yorgunluk ve hastalık beni yatağa doğru çekmişti. İki hafta sürecek hastalık macerası başlıyordu.
Hastalıkla boğuşma içinde geçen günler…
Uzun süredir devam eden yorgunluk hâli metabolizmamı iyice aşağı düşürmüştü. Kesilmeyen öksürük ve terleme, ardından gelen ateş ile birleşince kâbus gibi bir hafta geçirdim. Önce kendi gezgin çantamdaki parasetamoller ile iyileşirim sandım ama nafile. 3 gün sonunda hastanelik oldum.
Üniversite hastanesi gibi çalışan “New Yangon General Hospital” ilk durağım oldu. Hastane kapısında ne yapacağımı sorduğumda şaşırıp beni ilk müracaat ve acil odasına götürdüler. Orada şikayetlerimi dinleyen hastaları karşılayan genç kadın doktor İngilizce olarak şikayetlerimi dinledi. Myanmar vatandaşı gibi bir hasta defteri çıkarttılar bana. Bu deftere ilk gözlemlerini yazdı ve beni göğüs hastalıkları kliniğine gönderdi. Hastane, görmesem de filmlerde izlediğim Afrika’da bir hastane izlenimi uyandırmıştı bende. Yerli bakımsız insanlar, eski taş koridorlar, açık camlar, eski pervazlar, çok bakımsız olmasa da eskiliğin derinden hissedildiği bir binaydı.
Klinik’te pratisyen hekimler çok güler yüzlüydüler ve anladığım kadarıyla bu hastaneye yereller haricinde ilk kez gelen turist tipli yabancı adam bendim. İlgi yoğundu ben de iyi hissettim kendimi. Ancak onlar da ilaç olarak paracetamol ile tedavi etmeye kalkınca 3 gün sonra daha ağır bir halde yeniden aynı hastanedeydim ve bu sefer antibiyotik almadan terk etmedim.
Hastalığım başladığında bir kapsül hostelde kalıyordum. Çok ucuz ama bir o kadar da bu tür bir hastalığın iyileşmesi için dinlenmemi sağlama adına yetersiz bir yerdi. İşleten gençlerin sevecenliğine karşın tek başıma kalacağım bir odanın olduğu bir aile otelinin en alt katındaki tek yataklı temiz odasını tuttuğumda psikolojik olarak daha iyi hissettim.
Geçmeyen hastalık için hastaneye gidip bu sefer daha da ısrarcı olarak ciğer filmi, tükürük kültürü ve kan testlerini yaptırdım. Her şey düzgün çıktı. Başka bir tip antibiyotik verildi. Bu antibiyotik güçsüz vücudumu ishâl ile birlikte darmadağın etti. Derhâl bu antibiyotiği kestim. Hâlsiz olsam da yavaş yavaş düzelmeye başlamıştım. Daha sonraki günler tek kişilik eski otel odamda kendime gelip güçlenme çabasıyla geçti.
Bu hastalık esnasında beni whatsapp ve messenger uygulamalarından takip eden gezgin arkadaşlarım ve dostlarım bana büyük destek oldular. Yataktan sadece yemek yemek için kalktım. Yaklaşık iki hafta sonunda toparlandım ama bu değişik şehre istediğim kadar keyifli zaman ayıramadım.
Gerçekten çok zor zamanlardı. Gezmenin büyüsü değil sadece hayatta kalmanın derdine düştüğüm yaklaşık iki hafta süren bu sarmaldan ağır ağır kendimi toparladıktan sonra son bir gayretle Myanmar’daki diğer noktalarıma gitmek üzere plan yaparak Yangon’dan Bagan’a giden otobüse bindiğimde enerjim bir nebze yerine gelmişti.
Masalsı ülke bir tür kâbusla başlasa da ardından gezeceğim Bagan, İnle Lake ve Mandalay’a olan yolculuğum başlamış oluyordu.
Saygı ve sevgilerimle.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.