1980’li yıllarda, yıldızı o dönemde parlamış Leo Buscaglia’nın eserlerini okumaya merak sarmıştım. Yaşamla ilgili ilham veren fikirleri ve insan ruhuna dokunan eserlerinden biri olan “Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek” beni etkilemişti. Kitap, 1980 ortasında o vakitler muazzam bir ilgiye mazhar olan İstanbul Kitap Fuarı’nda gençlerin ilgisini çeken gözde eserlerden biriydi. Hayata dair değişik bakış açıları verdiğini düşündüğüm bu eserden esinlenerek bu ayki yazının başlığını “Yaşamak, gezmek ve öğrenmek” olarak seçtim.
Eğitim, değişim ve farkındalık türleri…
Büyük bir hızla ilerleyen hayatlarımızda, insan bir lahza arkasına yaslanıp düşünme fırsatı bulabilir veya bu fırsatı yaratırsa, değişim veya farkındalık kendinden oluşmaya başlayabilir. Aslında değişim diye andığım şey, gerçek şuurla hayata ve kendimize doğru bakmak. Aldığımız nefese, bedenimize, duygularımıza, hayatın dinamiklerine doğru bir mesafeden baktığımızda “olanı görebilmek” veya en azından buna çaba sarfetmek değişim ve farkındalık dediğimiz şeyin ta kendisi aslında. İşte hayata değin bu tip bir bakışı 20’li yaşlarımda tetikleyen eserlerden biri olmuştu Leo Buscaglia’nın kitabı. Sonrası malum; koşturmacalı bir iş hayatı, dünyanın muazzam hızla değişimi, bunun arasına sıkıştırmaya çalıştığımız yaşantımız içinde arada şuurlu, çokça da farkına bile varmadan geçen delice bir akış. Bu çağda bizim payımıza bu düştü.
Yaş kemale erip, meslek hayatı noktalanınca zaten yarım yamalak ama sürekli olarak düşündüğüm konulara yollarda zaman ayırma fırsatı buldum. Başka bir yerde olma duygusunu ve yeni yerleri görmeyi seviyorum ben. Hele bir de bu yeni mekânlarda yeni hayatların, hayata dair oluşumların içinde olmak bana keyif veriyor.
Şartlı öğrenmeler…
Eğitim hayatımız ve global dünya düzeninin düşünme biçimimizi şekillendirmeyi arzu ettiği şartlanmaları yaratmak için planlandığı gibi bir duygum var. Her ne kadar adına özgür düşünce dense de bizi şekillendirmeye çalışan bir bilgi bombardımanı içindeyiz sanki. Yani duygu ve düşüncelerimiz tasarlanıyor ve ona göre güdüleniyoruz. Bu da tepki ve tepkisizliğimizin kaynağı haline geliyor.
Şuura doğru bir yolculuk…
Bu şartlanmaya yönelik yapıdan kurtulmanın mutlaka bazı yolları vardır tabii ki. Bana göre bunların en temellisi gerçek bilimden yolu geçen araştırıcı ve şüpheci düşünce yapısı. Bunlarla ilgili olduğunu düşündüğüm yoga, ayurveda gibi bilimsel temelli olgular da bu şartlanmalardan şuurlu bir hayata geçiş için kullanılabilir. Benim için bir diğer yol da gezmek oldu. Bu bağlamda gezmenin, en büyük eğitmenlerden biri olduğuna inanıyorum.
Yurdumuzun içinde veya dünyada yolculuklar yaptığımızda tanık olduğumuz farklılıklar veya benzerlikler bizi düşünmeye itiyor.
Aynı ve başka hayatlar mümkünmüş…
Bir gezgin adayı olarak ilk uzun süreli, uzak diyarlara yolculuğum 46 yaşında Güney Amerika’ya oldu. Güney Amerika seyahatimin başlangıcı benim için çok farklı merak, kuşku ve bazı endişeler ile başlamıştı; Güvenli mi, param yetecek mi, ne yiyeceğim, neler olacak gibi birçok soru aklımdan geçiyor ve bunları olabildiğince okuyarak ya da daha önce gidenlerle konuşup not alarak yaptığım araştırmalarla çözmeye çalışıyordum.
Hayatın uzak diyardaki diğer insanlar için de oldukça benzer olduğunu bu yolculuğun ilk durağı olan Buenos Aires günlerimde anladım. Nasıl bir şartlanma ile kendimi hazırladıysam Yaşamak, öğrenmek, gezmek* eczaneye gidip doğrudan bir gargara almak yerine karbonat bulup kendi gargaramı yapmaya kalkmıştım. Oysaki ilaçlar, hastaneler, insanlar hep aynı idi.
Yolculuğun daha sonrasında Patagonya ve Arjantin’in kırsal bölgelerine gittiğimde farklılıklara da tanık olmaya başladım. Güney Amerika başlı başına kocaman bir dünya. Üç ay boyunca Arjantin, Şili ve Bolivya’yı gezip Güney Amerika’yı gördüm, anladım zannederken kalender bir adam “Brezilya’yı görmeden, tanımadan böyle bir yargıya varma” diyerek ezberimi şaşırtmıştı ve ben de daha görecek çok şey olduğunu anlamıştım.
Balkanlar, Avustralya ve Uzak Doğu…
Güney Amerika gezisi sonrası hevesli bir gezgin olarak dünyanın birçok noktasına gezilerim sürdü. İki ay arabayla Balkanlar, İki yıl süren Avustralya maceram sırasındaki Yeni Zelanda, Fiji, Japonya deneyimleri ve 8 ay süren bir Uzak Doğu seyahati. Hepsi her adımında farklı deneyimler, farklı kültürel yaklaşımlar, farklı hayatları gözümün önüne seren deneyimler oldu.
Balkanlar’daki masalsı gezimde, parçalanmış güzelim Yugoslavya’dan kopan ülkelerin bu dağılmadan ne kadar pişman olduklarını gördüm. Bu durum, politika veya tarihe bakışımı geliştirdi. Benzer durumlarda ne olabileceğini derinden hissettim. Balkanlar’daki diğer uluslarla geçirilen 500 yıllık beraberliğin izlerini her adımda yaşadım ve fark ettim.
Avustralya’da koloni dönemi İngiliz sömürüsü altındaki Aborjinlere yapılan baskı ve eziyeti gözlemledim. Günümüzde bu yaklaşıma özür niyetine abartıyla övülen kültürlerini anlatan güncel siyasi yaklaşımları ibretle izledim.
Globalizmin dünyanın en ücra köşesindeki Avustralya’ya bile internet sayesinde nasıl nüfuz ettiğini, kültürlerin nasıl bozulduğunu, uzak kavramının kalmadığını ve tekleşmenin rahatsızlık verici aynılığını bizzat yaşadım.
Tayland’ta aynı sofrada, ötekileştirmeden aile yemeğinde buluşan “Ladyboy”larla erkek ve kız kardeşlerinin, tüm ailenin büyük bir kabulle kucaklanışına tanık oldum.
Endonezya, Malezya, Kamboçya, Myanmar’ın nasıl sömürge hâline getirildiğinin ve hâlen bu durumun nasıl devam ettiğini bizzat gözlemledim. Çin’in ve Çin kültürününün bu bölge üzerindeki etkisini anladım. Coğrafya’nın ne ölçüde kader olduğunu hissettim.
Atatürk’e “diktatör” yakıştırması yapan cahillerin Pol Pot Kamboçyasını ve bölgedeki diğer ülkelerin acı tarihlerini bilmeden, görmeden nasıl manasız, tarihten habersiz olduklarını hissettim.
Her adımda Cumhuriyetimizin, Atatürk Türkiye’sinin özgünlüğünü ve güzelliklerini derinden hissettim ve neden ona her şekilde saldırıldığını onlarca ülkenin tarihini ve mevcut yönetimlerinin zafiyetlerini görerek anladım.
Ve daha anlatacak yüzlerce kavram, olay, toplum ve insan manzaralarıyla bu hayatta engin bir eğitimin içinde yol almış oldum. İşte bu yüzden bu yazının başlığı “Yaşamak, gezmek ve öğrenmek” oldu.
Şuurlu bir yaşam için…
Gezmek paha biçilmez kazanımlarla bana büyük mutluluk veren bir olgu oldu. Ancak bu, anlamlı bir yaşantı için öğrenmeye dair her şeyin gezmek noktasından geçtiği anlamına gelmiyor tabii ki. Hele paramızın pul olduğu bu dönemlerde bu imkâna sahip olamayanları düşündükçe fakirleşmemize biraz daha üzülüyorum.
Elbette gezmeden de yaşamak ve öğrenmek mümkün. Ben hayatın bize sunduğu deneyimleri algılayabilmek ve sadece yaşamanın değerini anlamak için gezmenin çok önemli bir eğitim olduğunu düşünürken yerinden kıpırdamadan da değişik bir şuura ermek mümkün.
Neticede iyiye, güzele doğru bir yolculuk yapalım da bu ister dışarıda gezerek, ister içeri bakmayı bilerek olsun.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Marine Deal News’deki benzer başlıktaki diğer yazıma:
https://www.marinedealnews. com/gezmek-yasamak-veogrenmek- cant-talk-right-now-ill-callyou- later/
bağlantısından ulaşabilirsiniz.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.