Kayıp süngerler, süngerciler

Yiğit Uygur

Dünya denizlerinde yaklaşık 5.000 tür sünger yaşıyor. Ancak bu omurgasız deniz hayvanlarının sadece 12 türü “sponjin” denilen esnek lif iskelete sahip olmaları nedeniyle diğerlerinden ayrılarak ticari sünger adını alıyorlar.
Sünger çok eski zamanlardan beri insanoğlunun günlük hayatta kullanım amacıyla avladığı bir deniz canlısıdır. Çok su çekme özelliğiyle sanayi devrimi öncesinde sıkça kullanılan bir üründü. Antik Yunan’da çocukların eline emzik olarak verilirdi. Plinus süngerin o dönemlerde boya fırçası ve tahta bezi olarak kullanıldığını anlatıyor. Roma askerleri matara değil, sünger taşırlardı. 13. yüzyılda bazı hastalıkların tedavisinde ilaç olarak kullanıldı. 60’lara kadar endüstride, yüzeyi hassas malzemelerin temizliğinde, izolasyonda, cilt bakımında, ev ve hastanelerde, hamamlarda, cerrahi, tıbbi ve optik üretimde, deri boyamada insanoğlunun ihtiyaç duyduğu en önemli malzemelerden biriydi. Ancak teknolojinin ilerlemesiyle ve süngerlerin fabrikalarda suni yöntemlerle üretilmesiyle, süngercilik mesleği yavaş yavaş öldü.
Anavatanı Akdeniz çanağı olan ticari sünger ülkemizde Ege kıyılarında, 1860’larda ilk kez avlanmaya başladı. 1930’larda Yunan avcılarla birlikte avlanmaya başlayan süngercilerimiz, bu tarihten sonra ülke ekonomisine büyük katkılar sağlamışlar. Daha sonraki yıllarda 7-8 kişilik gruplar halinde, en çok 8 metre büyüklüğündeki tirhandillerle Akdeniz’e açılan süngercilerimiz, çok büyük teknik zorluk ve yokluklarla ve tabii bir de denizle mücadele ederek Cezayir’den Mısır’a, İspanya’dan Yunanistan’a aylar süren yolculuklara çıkmışlar.
Aslında süngercilik unutulmaya yüz tutmuş bir deniz mesleği. Unutulmasının sebebi çok belli ki gelişen teknolojiler ve süngerciliğin çok zor bir meslek oluşu. Ancak süngerin 1986 yılından başlayarak yok olduğu, denizin altında öldüğü, bu nedenle de dönemin hükümetinin sünger avcılığını yasakladığını biliyoruz. Bu konuda çeşitli görüşler mevcut… Kimileri hastalığın tüm Akdeniz çanağına yayıldığını ancak hiçbir Akdeniz ülkesinde avlanmanın yasaklanmadığını ve halen devam ettiğini söylüyor. Hatta kimi görüşler dönemin hükümetinin sanayi süngerinin önünü açmak için böyle bir yasak koyduğu yönünde. Bazı süngerciler hastalık hiç olmadı derken, bazıları da 1986 nisanındaki Çernobil faciasıyla bu hastalığın baş gösterdiğini anlatıyor.
Sünger avcılarının pirî ve son temsilcilerinden Aksona Mehmet lakaplı Mehmet Baş ise süngerciliğin tekrar canlandırılması, yeni kuşaklara aktarılması için bir proje başlattı. Aksona Mehmet proje için “Bu Bodrum’da denizcilik tarihinin temellerini atan, efsane sünger avcılarının günümüz temsilcileri olan Mancornalar projesidir” diyor.
Yılların sünger avcısı Aksona Mehmet bu çerçevede kendine bir ekip kuruyor, yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli yazışmalar yapıyor. Gerekli bürokratik engelleri aşacak şahıs ya da kurumlardan yardım alarak, Bodrumluların da desteğiyle İtalya ile Tunus arasındaki sularda avlanmak üzere 2 Haziran 2010 tarihinde Bodrum Limanı’ndan demir alıyor.
Aksona Mehmet projenin hedef ve amaçlarını şöyle açıklıyor, “Bugün tekne yapımı ve Mavi Yolculuk’ta dünyaca ünlü Bodrum, bu ününü eski süngercilerine borçludur. Yakın tarihte, yani bundan 45-50 sene öncesine kadar Bodrumlu süngerciler Çanakkale Boğazı’ndan İskenderun’a, İskenderun’dan Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan Kuzey Afrika kıyılarına kadar uzun seferler düzenleyip canları pahasına denizin dibinden çıkarmış oldukları süngerleri ihraç ederek, ülkemiz ekonomisine karınca kararınca katkıda bulunmuşlardı. “mancorna” derin su çalışan sünger avcılarına verilmiş isimdir. Bu seferler esnasında mancornalar vurgun yiyerek ölen arkadaşlarını sahillerde defnederek yollarına devam etmiş ve arkalarında onlarca isimsiz kahraman bırakmışlardı. Bugünkü modern Türkiye’mizde, biraz da turizmin getirdiği rahatlıkla, Akdeniz’den hak ettiğimiz payı almaktan vazgeçen genç denizcilerimize rehberlik etmek ve geçmişten gelen kültürümüzü onlara aktarmak istedim.”
Ekipte yer alan denizci ve gazeteci Saner Gülsöken projeyi şöyle anlatıyor… “Bodrum’un dünyaca ünlü klasik teknelerinden olan tirhandilleri tanıtmaktı bir yandan amaç. Kökü antik çağlara dayanan, bir zamanlar denizci özellikleri ve yapısı nedeniyle süngercilerin tercihi olmuştu tirhandiller. Diğer yandan sünger avcılığının yazılı ve görsel olarak kayıt altına alınması ve bunu dünya insanlarıyla paylaşmak istedik. Tüm bunların yanında ekonomik boyutunu da göz ardı etmedik. Sünger çıkararak ve ihraç ederek ülke ekonomisine katkıda bulunmanın da olasılıklarını kendi gözlerimizle gördük, deneyimledik. Akdeniz bir sünger havzası ve buradan bize düşen payı neden almayalım?”
Gülsöken eskiden yapılan sünger avcılığıyla günümüzdeki kendi deneyimledikleri seyahati kıyaslıyor… “Bizim projemiz teknolojinin getirdiği birçok rahatlıkla donanmıştı. 18 metrelik bir charter teknesi olan Aksona Mancorna’da 5 kişilik bir ekiptik. Teknemiz eski teknelere göre oldukça kullanışlı ve modern bir tekne. Boyut olarak eskiden 7-8 metrelik teknelerde 8-9 kişi aylar süren bir serüvene atılırdı. O zamanlarda yelken ve kürek kullanılırmış ancak Aksona Mancorna’nın 208 beygirlik bir Caterpillar motoru bulunuyor. Ayrıca teknede kompresör, şişme bot (9.9 hp motor), life raft, inverter, chartplotter gibi modern cihazlar da bulunuyor. Eskiden ‘nargile sistemiyle’ dalınırdı. Nargile sisteminde teknede bir kompresör bulunur, özel giysili bir dalgıç tekneye iple bağlı bir hortumdan hava alır, aşağı indirilir ve dalgıç yüzmez, yürürdü. O dönemlerde sıklıkla vurgun yerdi dalgıçlar; günümüzdeki teknoloji sayesinde vurgun yeme ihtimali yok gibi bir şey. Çok daha gelişmiş ekipmanlarla dalıyoruz ve dalış bilgisayarlarımız var. Bu işin ataları meteorolojik bilgilere ulaşamazdı, tahmin önceki yıllara göre ve denizcilik deneyimlerine göre yapılırdı ama bugün teknelere sürekli hava tahmin raporu yayını yapılıyor; internetten de tahminlere ulaşmak çok kolay. 7-8 kişi dip dibe peksimet yiyerek uyurmuş, şimdi ise herkesin bir kamarası var. Yine peksimetimiz vardı ama diğer her türlü kumanyamız da mevcuttu”.
2 Haziran’da Bodrum Limanı’ndan törenle uğurlanan Aksona Mancorna’nın ilk durağı Yunanistan’ın Kalimnos Adası oldu. Burada daha önceki süngerci bilgilerini arkadaşlarıyla paylaşan Aksona, eski süngerci ve sünger tüccarı Kaptan Yanni’den bilgi aldı. Haritalar üzerinde rota belirlendi ve 750 millik bir seyahat için kumanyalar alındı. Ardından Kalimnos’tan İtalya’nın Sicilya Adası’ndaki Siracusa şehrine yola çıkıldı. Burada ekibi Siracusa Fahri Başkonsolosu Domenico Romeo karşıladı. Kışın yapılan yazışmalar çerçevesinde Siracusa’da Türkiye’nin tanıtımına ilişkin çalışmalar yapıldı. Ekip burada bir stand kurarak eski süngercilik, tirhandiller ve dönemin ekipmanlarının yer aldığı fotoğrafları sergiledi. Teknenin önünde yapılan bu çalışma çok büyük bir ilgiyle karşılandı. Daha sonra Aksona Mehmet ve ekibi Sicilya’nın en büyük ve Akdeniz’in 2. büyük limanı olan Augusta Limanı’nda her sene yapılan Stella Maris Festivali’ne katıldı. İlgiyle karşılanan Türk süngerci ekibi konuklardan övgü aldı. Aksona Mehmet festivalin onur konuğu oldu. Tek Türk teknesi olan Aksona Mancorna gündüz törenlere katıldı. Akşam ise Aksona Mehmet bölgenin mülki amirlerinin ve konukların katıldı davette konuşma yaptı. Aksona Mancorna’nın buradan sonraki durağı olan Mazarra dell Vallo liman şehrine doğru yola çıkıldı. Ekip Mazarra dell Vallo’nun 40 mil açığındaki Pantellaria Adası’nın arasındaki bankoda dalış yaptı. Pantellaria Bank’ta hava şartlarının kötü olması nedeniyle bir hafta bekleyen ekip Sicilya’yı ve Sicilyalıları tanıma fırsatı buldu.
Bu bölgedeki dalışların ardından ekip Tunus’un Kelibia Limanı’na geçti. Aksona Mehmet kışın yaptığı yazışmalarda Tunus Hükümeti’nden 12 mil açıkta değil de kıyılarda da dalış yapabilme izni istemişti. Ancak ekip Tunus’a geldiğinde yetkililer buna izin vermedi. Gazeteci Saner Gülsöken’in balık mezadında çekim yaptığı sırada polis tarafından engellenmesi, uzayan bürokrasinin de devreye girmesiyle ekibin morali bozuldu ve Aksona Mancorna ertesi gün Tunus’tan ayrılma kararı aldı. Tunus’un açıklarında sünger arayan ekip buradan eli boş döndü. Kuzey Afrika kıyılarına yakın İtalya’nın turistik adası Lanpedusa’ya doğru yola çıkan sünger teknesi şiddetli rüzgâr uyarısıyla karşılaşınca dönüş kararı aldı.
Saner Gülsöken 40 gün süren projeyi şu şekilde özetliyor, “Sünger bulundu ama dalışı çok zor yerlerdi. Dalgıçlar çok deneyimli dalgıçlar değildi, bu nedenle çok fazla sünger çıkarılamadı. Çeşitli bölgelerden 5 kilogram kadar sünger avladık. İtalya ve Tunus’un karasuları dışında yani 12 mil açıktan başlayan bankolara (reef) dalış yapıldı. Sünger avcılığı açısından çok bereketli bir seyahat olmadı, ancak çok güzel ilişkiler kurduk, tirhandillerin ve ülkemizin tanıtımını başarıyla gerçekleştirdik.”
2 Haziran’da başlayan serüven 12 Temmuz’da sona erdi. Ekip Sicilya’nın güneyinde Kuzey Afrika kıyılarına yakın Lanpedusa Adası’nda alınan kararla dönüşe geçti. Toplam 2.300 deniz mili kat eden Aksona Mancorna ve ekibi 5 kilogram sünger ve İtalya’yla kurulmuş güzel ilişkilerle Bodrum’a geri döndü.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın