Yüce Türk devletimiz kurulurken yazılan şanlı tarihin peşinden alınan yönetim biçimimizi belirlediğimiz kararın 100’üncü yılını doldurmak üzereyiz. Tarihimize ilişkin bilincin bilhassa gençlerimizde daim olması ümidiyle her alanda yaşanacak yeni gelişmelerin kapımızda olduğu ikinci asrımız başlıyor
Sadece bu yılın ekim ayı değil, yüz yıldır her geçen yılın ekim ayı ülkemiz için ulvi anlama sahip bir günü içinde barındırdığından oldukça önemliydi. Bu yıl ise, diğer yıllardan farklı olarak, kuruluşumuzun 100’üncü yılı olması hasebiyle anlamı daha yüksek bir yıl oldu.
Türlü zorluklar ve uzun yıllar süren savaşlar sırasında kurulan Birinci Meclis, bu topraklara yeni bir hayat vermek üzere siyasi alanda var gücüyle çalıştı ve tüm dünyaya Türk milletinin ne kadar vatanperver olduğunu gösterdi. İkinci Meclis ise Türk devletinin gelişmesi için hukuki zeminde ilerlemeleri sürdürdü. Bu devlete Cumhuriyet adını kazandırmak, mevzu bahis ilerlemelerin en önemlilerinden biri oldu. Her ne kadar yapılan hükûmet şeklini belirlemek ve zaten mevcutta olan usulü isimlendirmek gibi görünse de bu adın Teşkilatı Esasiye’ye birinci madde fıkrası olarak eklenmesi çok değerlidir. Bir hakikatin dillendirilmesi olsa da bu oylama, bağımsızlığından ödün vermeyen ve özgür yaşamak isteyen bir ulusun ruhunu yansıtmış ve onu sonsuz kılmıştır.
Bu yazımda, aynı Meclis’te aynı ay içinde Türk denizciliği üzerine yapılan tartışmaları sizlere aktarmaya çalıştım. (1) 1 Meclis’te ve daha sonra peşi sıra gelen hükûmetlerde gerçekleştirilen denizcilik tartışmaları varlığını sürekli bir şekilde bugüne kadar korudu. Fakat 100 yıl evvel bu ay Meclis’te neler tartışıldığını zabıt cerideleri etrafında incelemek, denizciliğe ilişkin atılan adımların yalnızca siyasi yönünü değil aynı zamanda değişimin nasıl başladığını görmemiz açısından anlamlıdır. Bu ayın anlam ve önemine istinaden ayrıca, kabul edilen yeni yönetim biçimi sonrasında seçilen ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923 yılında gerçekleştirdiği yasama yılı açış konuşmalarına yer verdim.
Açış konuşmaları üzerine
Bilindiği üzere 1923 yılında Meclis, I. Dönemin 4’üncü Yasama Yılı’na girmişti. Yeni yılın açış konuşması çerçevesinde denizcilik hakkında bilgi aktarmak istiyorum.
I. Dönem IV. Yasama Yılı Açış Konuşması, 1 Mart 1923 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Ulu Önderimiz, her geçen yılın ilerleme amacı taşıdığını görmekten mutluluk duyduğunu belirterek başladığı konuşmasında, 1922 yılının vatan kurtarma gayesi ile geçtiğine fakat yine de askerî alandan ayrılabilen bir miktar kaynak ile ekonominin yükseltilmeye çalışıldığına vurgu yapmıştır. 1923 yılı için ise barış kadar savaş ihtimâli olduğunun altını çizmiş görece geniş planları belirtmekten kaçınmıştır. Buna rağmen, 1923 yılının bir barış yılı olması durumunda iç kalkınmanın öncelik olacağını belirtmiştir.
1922 yılına ilişkin olarak, örneğin kıyılarda ve ülkenin iç kesimlerinde güvenliği sarsan çetelerin neredeyse tamamının yok edilerek düzen ve asayişin sağlandığını, yeni okullar açılarak eğitimin güçlendirildiğini, kurumsal alanda çabaların sürdürüldüğünü ifade etmiş ve yeni yılla ilgili planları aktarmıştır. 1923 yılında askerî kurumların geliştirilmesi, ülke içindeki iletişim kanallarının kuvvetlendirilmesi, sağlık sahasında salgın ve bulaşıcı hastalıklara ilişkin önlemlerin alınması başta olmak üzere hukuki, idari, siyasi ve toplumsal gelişmelerin devam edeceğini ifade etmiştir. Henüz kurulmakta olan devletin eğitim eksikliklerini ve ne yapılması gerektiğini şu şekilde açıklayarak eğitimin önemine vurgu yapmıştır.
“Eğitim ve öğretimde uygulanacak kuralların amacı, bilgiyi insan için fazla bir süs, bir hükmetme aracı veya medeni bir zevk olmaktan çıkarıp, maddi hayatta başarılı olmayı sağlayan pratik ve kullanılabilir bir araç haline getirmektir… Pratik ve her konuyu kapsayan bir eğitim için vatan sınırları içinde önemli merkezlerde modern kütüphaneler, bitki ve hayvanat bahçeleri, konservatuarlar, atölyeler, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurulması gerektiği gibi, özellikle şimdiki mülki taksimata göre ilçe merkezlerine kadar bütün ülkenin basımevleriyle donatılması gerekmektedir.”
Günümüzde dahi kaygıların hâlâ devam ettiği sağlık sahasının önemi hiçbir zaman geri planda kalmamış, denizcilikte de dikkate alınmıştır. Kapitülasyonların kaldırılmasıyla birlikte doğrudan Türk kurumlarının yönetimine geçen karantina sağlık işleri ve harabe hâlinde olan ilgili karantina yerlerinin yeniden çalışır halde olması için planların sürmekte olduğu ifade edilmiştir. 1923 yılı içinde adalet işlerinin düzen çerçevesinde ele alınanacağı ve Mecelle’nin kara ve deniz ticaret kanunları değişikliklerine ilişkin komisyonların kurularak bu sahanın geliştirileceği belirtilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, limancılık faaliyetlerine de değinmiştir. Zira o sıralarda İzmir Limanı, imtiyazlı şirket tarafından yönetilmeye devam ederken İstanbul Limanı’nda denetim kurulu görevlendirilmişti. Mersin’de bir liman inşa edilmesi için girişimcilerle görüşmelerin yapıldığı ve taslak sözleşmenin Meclis’e sunulacağı da eklenmişti.
“Demiryolu ve limanlar ve buna benzeyen ihtiyaçlarımız arasında bulunan büyük kuruluşların yeniden yapılması ve işletilmeleri konusundaki siyasetimiz, şimdiki ve gelecekte oluşacak kanunlarımıza uymak ve bu konularda kabul ettiğimiz milli prensiplere uygunluk sağlamak şartları ile, başvuracak yabancı sermayeleri memnuniyetle kabul etmektir. Mevcut kuruluşların sözleşme ve şartnamelerine karşılıklı olarak uymak, gerek bu kuruluşların gerek ülkemizin yararı için gereklidir.”
Meclis’in 4’üncü Yasama Yılı’nın ilk kısmında, çeşitli sahalarda tartışmalar devam etmekteyse de Lozan Antlaşması henüz imzalanmamıştı. Buna rağmen büyük önderin dış politikası, yeni kurulan bu devletin savaşmadan barışı elde etme gayesinin ana çizgisini oluşturuyordu.
“Bildiğiniz gibi, uyguladığımız politika, barışsever bir politikadır. Ülkemizi hiçbir hak ve hukuka dayanmadan çiğnemek ve çiğnetmek girişimi, muzaffer Ordumuzun önemli ve cansiperane çabaları ile layık olduğu başarısızlığa uğratılmış ve ulusumuz tarihin çok az kaydettiği bir zafer kazanarak sevgili yurdumuzu kurtarmıştır. Barışın sağlanması için her fırsattan yararlanan hükümetimiz, büyük zaferimizden sonra da harekatı durdurarak ateşkesi sağlamış ve uzun gecikme ve zorluklarla ancak 20 Kasımda açılan Lozan Konferansına gerçek bir uyuşma arzusu ile katılmıştır. Konferanstaki delegelerimiz, bütün konferans boyunca Türk ulusunun her medeni ve yetenekli millet gibi yaşamaktan başka bir amacı olmadığını sürekli biçimde, sabırla açıkladılar. Konferanstan kesin sonuç alınamadı.”
Lozan Barış Antlaşması, ilerleyen aylarda imzalanacaktı. Bu sahada gösterilen sabır ve titiz çalışmalar, Meclis’e Antlaşma’yı onaylama gururunu yaşatacaktı. Bu başarının elde edilmesinde pay sahibi olan kahraman ordunun deniz gücü, Mustafa Kemal tarafından hiç unutulmadı. Her fırsatta söz ettiği Türk deniz gücüne, bu açış konuşmasında da yer verdi.
“Zamanında bütün deniz kuruluşlarının ve mühimmat depoları ile gemi inşa tezgahlarımızın İstanbul’a toplanmasındaki sakınca, bu savaş sırasında tamamen açığa çıkmıştır. Düşmanın kuşatmasına ve sahip olduğu deniz kuvvetlerine karşın, deniz kuvvetleri mensuplarımız birkaç gemi ile harikalar yaratarak hiçbir şey kaybetmeden deniz ulaştırmasını sağlamış, değerli görevler yapmışlardır.”
Mustafa Kemal Paşa’nın ifade ettiği gibi, 1923 yılı barış yerine savaş yılı olabilirdi. Bu durumda dahi önderin aklından geçen ulusun kendini yönetme hakkını ona teslim etmek ve milletin bu hakkına sahip çıkmasını sağlamaktı. 8 ay sonra gerçekleşecek olan Cumhuriyetin ilanında bu inanç ve millete olan bağlılık önemli bir pay sahibiydi.
“Bu gün geçmiştekinden güçlüyüz. (Çok şükür sesleri) Bu gün geçmişe oranla daha büyük bir yetenek ve hayati güce sahibiz. (Tabii, tabii sesleri)” “Bu üstünlüğü sağlayan nedir? Bunu kesin ve açık olarak tekrar tekrar söylemek zorunluluğundayız. Bunun gerçek nedeni, iki kuralın kavramında yer almaktadır. Bu kurallardan birisi Misakı Milli, ikincisi egemenliği kayıtsız şartsız ulusun elinde tutan Teşkilâtı Esasiye Kanunumuzdur. (Alkışlar) … Misakı Milli sonuçları elde edildikten sonra bile ulusun kendi kendini yönetmesi kuralı gevşek tutulursa, elde edilen büyük sonuçların elden gideceği kesindir.”
11.8.1923 ile 28.2.1924 tarihleri arasını kapsayan II. Dönem I. Yasama Yılının Açış Konuşması, 13 Ağustos’ta gerçekleştirildi. Bu konuşma, Lozan Barış Antlaşması’nın karara bağlanmasından sonra yapılan İlk Meclis açış konuşmasıdır. Yeni Meclis’in içinde bulunduğu dönemi anlatırken Mustafa Kemal Paşa, üç dönemle özetlediği yakın tarihin sonuçlarına da uzun uzun değindikten sonra fikirlerini şu şekilde ifade etmiştir.
“Şu konuyu hatırdan çıkarmamalıdır ki, bu kadar özverinin sonucunu elimizden kaçırmamak için, geçen sıkıntı ve acıların bir daha geri dönmemesini sağlayacak önlemlerin alınması, bizim için en önemli görev olmalıdır. Fakat gerçek şu ki, bunun için kuru bir dikkat ve uyanıklık ile saf bir biçimde korumaya çalışmak yeterli değildir.”
Böylece kat edilmesi gerekli olan yolun ne kadar meşakkatli olduğunun altını çizmiştir. Burada önemli olan bilinçli ve sistemli hareket ederek kaynak kullanımını mümkün olan en doğru şekilde ve ilgili alanda gerçekleştirebilmektir. Bunun da güvenlik olduğunu aşağıdaki şekilde vurgulamaktadır.
“Efendiler, yüzyıllar boyu süren bir kötü yönetimin bu nesile yüklediği görev, sayılamayacak kadar çeşitli zorluklar getirmektedir. Bu nedenle yapmaya zorunlu olduğumuz çok ve önemli işleri tam ve sonuç alıcı bir sisteme bağlamak zorunluluğundayız. Belirli ve az araçla büyük işler görmenin denenen tek yolu, kuvvetlerimizi dağıtmamak, var olan araçların tamamına yakın bölümünü en önemli çabalarımız üzerinde toplamaktır. Şüphesiz, gireceğimiz barış döneminde, bütçemizin verdiği imkanlar içinde, ilk önce yeni Devletimizin geleceğinin yüce ve güçlü bir biçimde sonsuza kadar sürdürülmesini sağlayacağız, fakat bunun için de göz önünde tutulması gerekli bazı önemli konular vardır. Benim ilk aklıma gelen önemli nokta güvenlik sorunudur.
Efendiler, hükümetin varlığının nedeni ülkenin güvenliğini, ulusun huzur ve rahatını sağlamaktır. Bütün ülkede yerleşmiş bir güvenlik ortamı hüküm sürmelidir.”
Bu alandaki en büyük koruyucu güç elbette ordudur. Bu nedenle, ordunun her alanda güçlendirilmeye çalışılması, bilindiği üzere bu barış döneminde göz ardı edilmeyecektir.
Zabıt Cerideleri
100’üncü yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu yıldaki açış konuşmaları, ülkemiz liderinin ve dönemin ruhunu yansıtan özellikler içerdiğinden çok dikkatli okunması gerekir. Bu konuşmaların bir kısmından yukarıda bahsettim. Yazımın ilerleyen bölümünde 1923 yılının Ekim ayında Cumhuriyeti ülkemizin yönetim şekli olarak onaylayan Meclis tarafından gerçekleştirilen 16 birleşimi ele aldım. Bu birleşimlerde Türk denizciliği üzerine yapılan tartışmaları sizlere aktarmak istiyorum.
Asayiş
Askerî kuvvetlerin asayişin sağlanması için güçlendirilmesi hususu ile ihtiyaç halinde mahalli teşkilatın nasıl tesis edileceği, tartışma konularından biri olmuştur. Özellikle deniz kuvvetlerine ait savaş gemilerinin veya filonun bölgedeki asayiş için Vali idaresinde kullanılması uygulamalarına değinilmiştir.
Yalnızca deniz kuvvetleri değil fakat ordunun içinde bulunan zabit sayısı ve onların bütçedeki yeri, maaş ve sair alacaklarının tüm ay boyunca tartışma konusu olduğu görülmektedir. Örneğin, Bahriye Mektebi öğrencilerine yapılan maaş ödemelerinin bu ay içerisinde artırılmasına ilişkin karar alınmış, askerî kuvvetlerde görevli tüm personelin tayinat zamları, maaş ve tahsisatları hakkındaki kanun müzakerelere konu olmuştur.
Bu ay içerisinde icra vekillerinin tezkeresiyle; İzmit Bahriye Kumandanı Süleymaniyeli Celâl İbrahim Bey cephe gerisindeki çalışmaları, İzmit Körfezi’nin torpillerle kapatılması ve savaşta tahrip edilen Gevye Köprüsü’nün inşası sırasındaki hizmetlerine karşılık İstiklâl madalyasıyla taltif edilmiştir.
Ticari denizcilik
Deniz taşımacılığının tartışma konusu olduğu ve millî taşımacılık gücünün önemsendiği görülmektedir. Bu sahada bir önceki yazımda ele aldığım denizcilik kuruluşlarından Türkiye Seyrisefain İdaresi’nin durumu, sürekli gündemde olan bir konuydu. İdare’ye yıllık bütçesine ilişkin 6 aylık harcama karşılığı olan tutarın Avans Kanunu ile ödeme onayının verilmesi teklifi üzerine başlatılan müzakereler uzun bir tartışma getirmiştir. Bu görüşmeler sırasındaki tartışmalar, kuruluşun o dönemdeki durumunu milletvekillerinin gözünden yansıtmaktadır. Gümüşhane Mebusu Zeki Bey, bu kuruluşun kısa bir tarihçesini verdikten sonra, İdare’nin zayıflığına atıfta bulunarak yönetimin acizliğinden bahsetmiştir. Bu İdare’nin güçlendirilmesi gereğini kendi sözleriyle şu şekilde ifade etmiştir.
“Ticareti bahriye meselesi başka, bir donanma, bir filoyu idare etmek meselesi büsbütün başkadır. Bunlar nazarı dikkate alınmış olsaydı bu zavallı İdaremiz bugünkü günde zavallı bir halde kalmazdı.” Bunun üstesinden gelmek için vapurların tamir edilerek kullanılması ve böylece kaynakların yabancı kumpanyalara verilmeden ülkede kalmasını temin etmek gerekli görülmekteydi. Lozan ile elde edilen kabotaj hakkının da Seyrisefain İdaresi ile sürdürülebileceği belirtilmiş ve birçok vekil konu hakkında açıklamalarda bulunmuştur.
Bu müzakereler sırasında Müslüman armatörlerin aldığı gemiler ile kısa zaman içinde katlanarak büyüdükleri dile getirilmiş, buna karşın İdare’nin neden büyüyemediği sorununa dikkat çekilmiş, bütçedeki fazla personelden ötürü artan personel maaşları ciddi şekilde eleştirilmişti. Aynı zamanda çalışanlar takip edilmediği için çalışmamaya meyilli personelin işten kaçması, gemi operasyonlarındaki plansızlık, gemilerin yaşına ve durumuna bakılmaksızın tamir için binlerce liranın harcanması, rıhtım inşalarındaki kifayetsizlik, İdare vapurlarıyla asker taşıma işinin bir düzene girmemiş olması, İdare Heyeti’nin yetkinliği konuları eleştiriler arasındaydı.
İdare’nin şirketleşmesi hususu dahi çeşitli tartışmalara neden olmuştu. Encümen namına söz alan Denizli Milletvekili Mazhar Müfid Bey, bahsi geçen tüm bu sorunları dikkate alan yeni bir İdare Kanunu üzerine çalışmaların yapıldığını ve yakın zamanda Teşkilat Kanunu’nun Meclisi Âliye takdim edileceğini belirtmişti. Fakat personel tahsisatına ilişkin harcama onayının Meclis tarafından verilmemesi durumunda da neler olacağını ayrıca ifade ettiği görülmektedir. Bu minvalde Müdafaai Milliye Karesi Vekili Kâzım Paşa da aynı eksende yeni tasarının gereğinden bahsetmişti. Ortak amaç, o zamana kadar yabancıların elinde olan ticareti bahriyenin artık Türkler tarafından yürütülmesini sağlamak idi. Diğer taraftan Lozan’da kabul olunan kabotaj hakkı gereği Türkiye iki yıl gibi bir süre içinde deniz taşımacılığını yapabilme kabiliyetine erişmeliydi. Bu müzakereler sonrasında İdare’nin ikinci Avans Kanunu maddeleri tek tek oylamaya sunulmuş ve 150 azadan 145’i tarafından kabul edilerek onaylanmıştı.
Meclis’te müzakereye açılmayan tekliflerin de olduğu görülmüştür. Örneğin, Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi, vekâletlerin birleştirilmesiyle yeni bir İmar Vekâleti oluşturulmasını teklif etmiş ve bu kanun teklifinde, seyrisefain (gemi işletme) işinin İmar Vekaletince yürütülmesi gereğine vurgu yapmıştır. Fakat teklif Encümen tarafından müzakere edilip Teşkilatı Esasiye Kanunu’na aykırı olduğu belirtilerek reddedilmiştir.
Bir başka oturumda da bu İdare’nin, yukarıda belirtildiği gibi Hükûmete pamuk ipliği ile bağlı olduğunun altı çizilmişti. Görüldüğü kadarıyla o dönemde İdare’nin sorunlarına çözüm bulunamadığından sürekli bir şekilde hayıflanılmaktaydı. Bu arada süregelen mübadelenin idaresi için kurulan yeni vekâletin ilgili şubeleri ise mübadele nakliyatının çeşitli alanlarında görevlendirilmeye devam etti.
Yine bu ay içerisinde Nafıa Vekâleti’nin taraf olduğu Fransız Mühendis K. Gronbilâd’ın Mersin’de liman ve rıhtımlar ve çevresinin inşa edilmesi ve işletilmesine dair imtiyazı, önemli konulardan biri olarak dikkatleri çekmektedir. Kanun layihası ile Fransız tarafın taahhütlerini içeren teklifi, bu konu hakkında yapılan mütalaa ve sözleşme örneği ile inşanın teknik detaylarını içeren şartname eki Meclis’e sunulmuştur. Aynı zamanda Mersin’de liman imtiyazını talep edenler burada bir denizcilik okulunun açılmasını da teklif etmişlerdir.
Fakat Mersin Liman inşasının başlangıcı 1926 yılıdır. Yazının giriş kısmında belirtildiği üzere Mustafa Kemal Paşa, 1923 yılındaki ilk açış konuşmasında Mersin’de bir liman yapılmasına ilişkin girişimlerin olduğundan bahsetmiştir. Bu konuşmayı takip eden yıllarda limancılık faaliyetlerine dikkat edildiği görülmektedir. Lâkin, yeni tesis edilen Türk anonim şirketleri bu alanda faaliyet göstermeye başlamış, Mersin liman işlerini yürütecek anonim şirketi 1926 yılında kurulmuştu.
Son söz
1923 yılının Ekim ayında, bundan önceki aylarda olduğu gibi, yoğun olarak çalışan Meclis, birçok kararı müzakere etmiş ve oylamıştı. Bu kararlardan en değerlisi ise 100 yıl evvel bu oldukça kıymetli Ekim ayının 29’uncu gününde Kanuni Esasi Encümeni’nin, Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun bazı maddelerinin değişikliğine dair kanun teklifi için yapılan oylamadır: “Teşkilâtı Esasiye Kanununun bâzı mevaddının tavzihan tadiline dair Kanun Madde 1. – Hâkimiyet, bilâkaydüşart Milletindir. İdare usulü halkın mukadderatı bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti Cumhuriyettir. REİS – Madde hakkında söz istiyen var mı? (Hayır sesleri) Söz istiyen yok. Maddeyi aynen kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın. Kabul edilmiştir. (Sürekli alkışlar) (Yaşasın Cumhuriyet sesleri)”.
(1) Mustafa Kemal Atatürk’ün T.B.M.M Açış Konuşmaları için bkz. https:// www5.tbmm.gov.tr/kutuphane/meclis_ acilis.html; T.B.M.M Zabıt Cerideleri için bkz. https://www5.tbmm. gov.tr/develop/owa/tutanak_dergisi_ pdfler.birlesimler?v_meclis=1&v_ donem=d02&v_yasama_yili=1&v_cilt=
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.