Bahriyede eğitimi konu alan bu yazı dizim üç bölümden oluşmaktadır. İlk iki bölüm, Osmanlı bahri modernleşmesinde eğitimin gelişimine odaklanırken üçüncü ve son bölüm Cumhuriyet döneminde denizcilik eğitimi üzerine olacaktır
Bilindiği üzere teknik olarak bahri kuvvet, teknoloji üretme olanaksızlığına rağmen mali imkânlar çerçevesinde elde edilebilecek bir özellik taşımaktadır. Fakat bu teknik varlığı idare edip sürdürülebilir şekilde yönetecek personelin yetiştirilmesi ve bu personelin millî yetkinlikle geliştirilmesi kolay değildir. Dünyanın en iyi donanması ya da denizcilik gücüne sahip olan ülkeler muhakkak bu varlığı idare edecek yetkinliğe sahip olan insan unsurunu barındırmaktadır. Aksi halde uluslararası alanda bir denizcilik gücüne sahip olmak olanaklı olmayacaktır.
Denizcilik alanında eğitimin ne denli önemli olduğu aşikârdır fakat denizcilerin hem teknik hem askerî hem sivil alanda yetiştirilmesi bir o kadar zordur. Gerek ulusal gerek uluslararası niteliği sebebiyle yetkin personel ancak yıllar içinde yetişebilir. Bugün ilgili tarafların büyük çoğunluğu bu hususun bilincinde, fakat bu bilincin tarihimizde nasıl geliştiğine Osmanlı modernleşmesi itibarıyla bakabiliriz. O nedenle dikkatinizi 1770’li yıllara çekerek başlamak istiyorum.
Osmanlı Dönemi I
Osmanlı Dönemi’nde yaşanan deniz savaşları dışında kalan deniz baskınları, dönemin denizcilik tarihi olduğu kadar uluslararası ilişkiler ve sosyo-kültürel durumu hakkında belirli ipuçları sunmaktadır. 1770 yılında gerçekleşen Çeşme Baskını, bu tarihi olaylardan biri olmakla birlikte Osmanlı askerî modernleşmesine ilişkin öncü niteliklere sahiptir. Çeşme Baskını, İngilizler tarafından desteklenen ve hatta bir İngiliz amiral ile kumanda edilen Rus Donanması’nın Çeşme Limanı’nda bulunan Osmanlı Donanması’nı ateşe verdiği bir olaydır. Bu olay, Akdeniz’e açılan Rus Donanması’nın Osmanlı Donanması’nı Anabolu ve Suluca önlerinde yenilgiye uğratmasıyla başlayan bir dizi denizde karşılaşmayla başlar. Suluca’daki yenilgiden sonra Terme, Paros, Sisam üzerinden Koyun Adalarına gelen taraflar yine burada karşılaşır fakat her iki taraftan da ana gemilerin ateş almasıyla gemiler savaş alanından uzaklaşır. Rus Donanması Çeşme açıklarında dolaşırken Osmanlı Donanması, dönemin önemli denizcilerinden Cezayirli Hasan Bey’in tüm itirazlarına rağmen, Çeşme Limanı’na demirler. Karada konuşlu topların varlığına güvenen Kaptan-ı Deryâ Hüsâmeddin Paşa böylece donanmasını manevra kabiliyeti olmayan kapalı bir alana hapsetmiş olur. Bunu fırsat bilen Ruslar, Çeşme Limanı’na yaklaşarak girişi kapatmak suretiyle liman içine gönderdikleri ateş kayıkları vasıtasıyla Osmanlı gemilerini yakar. Gemilerin yanarak yok olması bir tarafta, binlerce asker de hayatını kaybeder. Bu olayın sonunda Kaptan-ı Deryâ görevinden azledilirken; Rus Kraliçesi II. Katerina başarıda büyük payı olan Alexis Orlof’a Çeşmeski unvanını vermiş ve bu savaşın hatırasına Rusya’da bir zafer anıtı diktirmiştir.
Çeşme’de yaşanan bu baskının peşinden Osmanlı Donanması’nın toparlanması zaman aldı. Rus Donanması ise Kaynarca Antlaşması’na kadar Akdeniz’de serbestçe dolaşırken Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alma cesaretini dahi gösterdi. Baskın, Osmanlı askerî denizciliği açısından büyük bir kayıptı; fakat Osmanlı bahri modernleşmesine bir hareketlenme getirdi. Zira donanmanın yeniden yapılandırılması söz konusu olmuş ve daha bilgili personelin yetişmesini sağlayacak bir deniz okulu açılması gereği ortaya çıkmıştı. Bu gelişme Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın Kaptanıderyâlığı döneminde hayata geçti ve 1773 yılında Tersâne- i Âmire içerisinde boş bir hangarda Hendesehâne (daha sonra Mühendishâne- i Bahrî-i Hümâyun ve Bahriye Mektebi) adıyla bir yapılanmanın adımı atılmış oldu. Bu yapı, Osmanlı bahriyesinin ve modern anlamda Türk eğitiminin ilk resmî kuruluşudur. Fransız subay Baron de Tott, okulun ilk öğrencilerini seçerek eğitimi başlatan yabancı uzman olmuştur. Okutulan yabancı dil ve istihdam edilen yabancı eğitimciler, devletin denge politikası kapsamında kararlaştırılıyordu. Yabancı hocalar tarafından verilen derslerin materyalleri Osmanlı Türkçesine çevrilerek kullanıldı ve böylece Fransa’dan getirtilen yazılı kaynaklara ek olarak ders kaynakları artmaya başladı. Okula ilerleyen yıllarda yabancı dillere vakıf denizci Türk eğitimciler katılmış olsa da yabancı danışmanların eğitim alanındaki özellikli yeri devam etti.
Okulda seyir sınıfı ve gemi inşa sınıfı için haritacılık, coğrafya, mühendislik ve gemi inşa dersleri verildi. Seyir bölümünden mezun olanlar gemi hocalığı/çorba hocalığı rütbesinde gemiye çıkarlardı. Bu seyir bölümü mezunları gemilerde önce katiplik işlerini en yüksek rütbeli kâtip olana kadar yapıyor, seyir subaylığının ardından gemi kumandanlığına yükseliyordu. Dolayısıyla geminin akçe işlerini ve seyir hesaplarını tuttuğu için hem bir muhasebe memuru hem de seyir zabiti oluyorlardı. Gemi inşa mühendisi mezunları ise önce gemi inşa alanında başkalfa olana kadar kalfalık yapıyor ardından tersane mimarı oluyordu. (2)
Denizcilik eğitimine küçük bir odada başlamış olan bu kuruluş, kısa zamanda yeni bir binaya taşındı. Mektebin yeri, adı, pratik ve teorik eğitim süreleri ile içerikleri ilerleyen yıllar içinde değişime uğramaya devam etti. 1840’ların sonuna gelindiğinde okulun en uzun kalacağı yer olan Heybeliada’ya taşınması kararlaştırıldı ve takip eden yıllarda okulun yeni merkezi Heybeliada oldu.
Bahriye Mektebi’ndeki eğitim aynı yıllarda yazılı kurallar çerçevesinde yeniden düzenlendi. Bahriye Meclisi tarafından yapılan eklemelerle birlikte hemen uygulamaya konan bu lâyiha, hocalardan ders içeriklerine, ders kurallarından derse yardımcı alet ve edevata, okul sınıflarının güverte, makina ve inşaiye olarak üç kısma ayrılmasından öğrenci teminine, mektebin idaresinden yabancı dil hususlarına kadar çok detaylı bilgiler içermekteydi. Söz konusu olan layihada esas amaç, okulun eksiklerini kapatmaktı. Farklı yaşlardaki öğrencilerin bulunduğu Bahriye Mektebi’nde bir düzen sağlamak üzere 1852 yılında okul için kaynak haline gelecek bir idâdî sınıf açıldı. (3)
Abdülmecid döneminde gerçekleştirilen bu önemli yenilikler okulun çehresini de değiştirmişti. Denizi seven ve denizciliği önemseyen bir padişah olan Abdülaziz döneminde de Bahriye eğitiminde çeşitli yenilikler gerçekleşti. Mevzu olan yenilikler neticesinde Bahriye Mektebi’nin öğrenci sayısı ile eğitim süresi artış gösterdi. Askerî rüştiyelerin açılmasına karar verildiğinde, Mekteb-i Rüştiye-i Bahriye de kuruldu. Bu okul, Bahriye Mektebi’nin idâdî birinci sınıfına geçiş sağlıyordu. Teknoloji gelişimine bağlı olarak seyir, inşaiye ve çarkçı sınıfları müfredatı yenileniyordu. Bu okulun dışında ayrıca Haddehânede çarkçılar yetiştiriliyor, onlar da gemilerde görev alıyordu. Okul mezunlarının çoğalarak bahri yapıda söz sahibi olması, 1770’li yıllarda başlayan arzunun tezahürü oluyordu.
Teşkilat yapısı yenilendikçe mezunların çalışma prensipleri de değişmiştir. Mevcut sınıflarda artık güverte, makina ve inşaiye mezunları veriliyor, kâtip personel Rüştiye sınıflarında yetiştiriliyordu.4 II. Meşrutiyet’e kadar Rüştiye mezunları kâtip olmak için kâtip sınıflarında iki yıl daha okuyarak brik kâtibi olarak atandı. Yıllarca hizmet verdikten ve binbaşı rütbesine ulaştıktan sonra güverte görevine geçebilirlerdi. Brik kâtipleri gemilere atandığı kadar sahillerde konuşlu bahriye kuruluşlarında da görevlendirildi. 1908 yılına gelindiğinde askerî rüştiyelere ilişkin düzen değişti ve başlayan savaşlar neticesinde bu alandaki eğitim Cumhuriyet Dönemi’ne kadar bir yeniden başlatılamadı.
Bahriye Mektebi’nin teknik ve pratik eğitim süreleri yıllar içinde değişiklik gösterirken her sene verilen mezun sayıları da değişiyordu. Zira hem gelişen tarihsel olaylar hem de denizcilik teknolojisinde değişim nedeniyle yenilenen gemi ve silahları kullanabilme becerisine sahip denizcilere duyulan ihtiyaç, eğitim alanında modernizasyonu sürekli kıldı. Askerî teşkilatta bulunan subaylar, gedikliler, tayfa ve silâh-endâzlar, imam ve doktorlar, kalfa, marangoz ve tersane çalışanları arasında alaylılardan ziyade eğitimli olanlar için standart oluşturulmaya çalışıldı. Yüzyıllar boyunca önemli bir karşılığı olan levent kavramı da bu dönemde değişmişti.
1850’li yıllardan sonra da bahriye eğitimi faaliyetlerinde yabancı uzmanların varlığı denge politikaları ekseninde devam etti. 1850 ile 1866 yılları arasında İngiliz Danışman Müşavir Paşa (Sir Adolphus Slade) ile önemli adımlar atıldı. Ardından bahriyede donanma komutanı dahi olacak olan Hobart Paşa (Charles Hobart Hampden) göreve geldi. 1886 yılına kadar Osmanlı safında savaştı, denizcilik eğitimi verdi ve birçok İngiliz subayının Osmanlı bahriyesine hizmet etmesine öncülük etti. 1869 yılında Yarbay rütbesi ile Woods Paşa (Sir Henry Felix Woods) bahriyede hizmet vermeye başladı ve özellikle yeni teknoloji torpido eğitiminin teorik ve pratik derslerinde oldukça faydalı oldu. Yabancı dillerde okutulan bahriye kitaplarının Türkçe’ye çevrilerek kullanıma alınmasına ilişkin çalışmalarda bulundu.5 1890 yılında Osmanlı bahriyesinde torpidoculuk dersi ve torpido eğitimi hakkında bir rapor hazırladı; elektrik fenerlerinin kullanımına dönük çalışmalar yaparak II. Abdülhamid’e sundu. Bahriye Mektebi öğrencilerine modern donanmalar için çok mühim olan Devletler Deniz Hukuku dersi okutulmaya başlandı ve böylece eğitimde ticari ve askerî denizciliğin hukuki yönleri, uluslararası statüyü de içerir oldu. (6)
19’uncu yüzyılın sonu ve 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde Amerikalı Kaptan Bucknam, Alman Starke Paşa ve Klaus von Hofe Paşa, bahriye için önemli görevlerde bulunan yabancı danışmanlardı. Bu danışmanlar, dışarıdan satın alınan gemilere ilişkin komisyonlarda görev almışlar ve onlarla çalışan Osmanlı deniz subayları yeni tecrübeler kazanmışlardır. Zira, denizcilik bilgisi yalnızca okul kapsamında değil, bu tarz çalışmalar sırasında pratik şekilde de elde ediliyordu. Genel olarak oldukça başarılı hizmet sunan yabancı müşavirler kadar standart çalışmasıyla bağlı olduğu yabancı bahriyeye sürekli bilgi aktaran danışmanlar da vardı. Örneğin Hobart Paşa İngiltere’nin onu geri çağırmasına rağmen ülkesine dönmemiş, 1867 yılında livâ rütbesiyle başladığı Osmanlı bahriyesinde 19 yıl görevli kalmıştı. Bu süre içerisinde Girit ayaklanması sırasında filoda ve Donanma Komutanlığı’nda görev alarak aktif bir şekilde varlık göstermişti. II. Meşrutiyet sonrası görev alan yabancı danışmanlar ise bağlı oldukları İngiliz Deniz Kuvvetleri’yle sürekli iletişimde kalarak bilgi aktarımına devam etmişti. Her danışmanın farklı yaklaşımlarına rağmen eğitim alanındaki katkıları Osmanlı bahri eğitiminin modernizasyonu sırasında oldukça büyük faydalar getirmişti.
1 M. Münir Aktepe, “Çeşme Vak‘ası”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi. org.tr/cesme-vakasi. 2Tuncay Zorlu, “III. Selim ve Osmanlı Deniz Gücünün Modernleşmesi”, Türk Denizcilik Tarihi
2: XVIII. Yüzyıl Başından XX. Yüzyıla Kadar, Ed. Zeki ve Lütfü Sancar, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 2009, s. 66; Ali İhsan Gencer, Bahriye’de Yapılan Islâhât Hareketleri ve Bahriye Nezâreti’nin Kuruluşu (1789-1867), 2. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2001, s. 46.
3 Safvet, Bahriyemiz Tarihinden Filasalar, İstanbul: Deniz Kuvvetleri Basımevi, 1994, s. 11, 60.
4 Fevzi Kurtoğlu, Deniz Mektepleri Tarihçesi, 1929, Kitap 1, İstanbul: Deniz Matbaası, 1931, s. 10-11.
5 Fahri Çoker, Deniz Harp Okulumuz 1773, İstanbul: Deniz Basımevi, 2007, s. 19.
6 Funda Songur, Osmanlı Bahriyesinde Lojistik – İmkânlar, Kabiliyetler ve Üslerin Durumu (1867-1914), İstanbul: Timaş Akademi, 2022.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.