Kanada’nın Kutuplardaki varlığının askerî ve jeostratejik boyutu

MDN Editör

Yirmi birinci yüzyılda Kuzey Kutbu, Kanada’nın politika gündeminde önemli bir yer edindi. Söz konusu Kanada Arktik Bölgesi, Kanada’nın kara kütlesinin yüzde 40’ını ve kıyı şeridinin yüzde 75’ini oluşturmasına rağmen nüfusunun yalnızca yüzde 1’ine ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda bölgede yaşanan jeopolitik gelişmeler ise Kanada’nın savunma stratejisi ve dış politikasında köklü değişikliklere gitmesine sebep oldu

Kanada Silâhlı Kuvvetleri (CAF), birçok potansiyel tehdide karşı Kanada’nın egemenliğini ve güvenliğini savunmanın bir yolu olarak bölgedeki varlığını artırmaya çalışıyor. Kutuplar arası ilişkiler, temaslar ve faaliyetlerin hızlanması; iklim değişikliğinin Kuzey Kutbu ve Arktik Bölgesi’ndeki buzul erimelerine sebep olması ve bunun sonucunda oldukça zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının ortaya çıkması, yeni ticaret yollarının açılması beraberinde yeni ortaklıklara da sebep oluyor. 

Kanada, Kuzey Kutbu ve Kuzey’de şimdilik yakın bir tehdit görmese de bölgenin fiziksel ortamı değiştikçe kutup çevresi, uluslararası stratejik önemi haiz alan hâline geliyor ve hem Arktik hem de Arktik olmayan devletler bölgede çeşitli ekonomik ve askerî çıkarlarını konsolide etmeye çalışıyor. Kuzey Kutbu’na yönelik artan uluslararası ilgi ve rekabet göz önüne alındığında, Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki güvenlik ve savunmasının devamı için etkili ve caydırıcı bir savunma stratejisine sahip olma gereksinimleri de artıyor. Ve dahası, daha erişilebilir bir Kuzey Kutbu’nun yarattığı fırsatlar, zorluklar, artan rekabet ve riskler, bölge için daha fazla güvenlik kuruluşunun varlığını, güçlendirilmiş acil durum yönetimini, etkili askerî kabiliyeti ve gelişmiş durumsal farkındalığı da beraberinde getirecek gibi görünüyor. 

Kanada Ordusu, dünya kamuoyunda güçlü bir ordu olarak görülmese de Kuzey Kutbu’ndaki bir konuşlandırmada faydalı olacak kadar eğitilmiş, sayısı giderek artan miktarda askere sahip. Birçok uzmana göre de yaklaşık olarak üç hafta boyunca kendi kendini idame ettirebilirken küçük ölçekli konuşlandırmalar ve taktiksel hareketler de gerçekleştirebiliyor. Kanada’nın askerî bakımdan sınırlı kaynakları göz önünde bulundurulduğunda, ülkenin önümüzdeki yıllarda karşılaşması muhtemel egemenlik ve güvenlik tehditlerine ne gibi yanıtlar vereceği de haliyle merak ediliyor.

Geçmişi irdelediğimizde ilk gözümüze çarpan maddelerden biri ise özellikle Stephen Harper liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin 2006 yılında iktidara gelmesi oluyor. Bu tarihten itibaren Kuzey Kutbu hem Harper Hükûmeti’nin politika gündeminde hem de kamusal söylemde daha belirgin bir şekilde yer almaya başladığı dikkatlerden kaçmıyor, öyle ki, Başbakan Harper’ın, sıklıkla Kuzey Kutbu ziyaretleri yapması bölgeyi ülkesinin gündeminde üst sıralara taşıma özeni gösterdiğini gözler önüne seriyor. Birçok siyasi gözlemci, bu politikaların ve kamusal tartışmaların yeni muhafazakâr hükûmetin belirleyici özelliklerinden biri haline geldiği konusunda hemfikir olsa da, bir diğer yandan, ABD ve Rusya arasındaki rekabetin Arktik Okyanusu’na sıçramaya başlaması Harper Hükûmeti’nin haksız olmadığını kanıtlıyor. Ayrıca birçok Kanadalı için özellikle Kuzeybatı Geçidi ile ilgili mücadele, Kuzey Kutbu ile ilgili endişelerin merkezinde yer alıyor. “Kuzey Kutbu Bizimdir” gibi sloganlar da zaman içinde büyüyerek Kanadalıların bölgeye olan ilgisini gösteriyor. Tüm bunları bir bütün olarak düşündüğümüzde Kanada’nın Arktik’teki askerî hamlelerini jeostratejik açıdan incelememiz meseleyi daha iyi kavramamıza yardımcı olacaktır. 

Kanada’nın bölgedeki jeopolitik ve askerî tarihi 

Kanada’nın bölgedeki egemenliğine yönelik tehditler; Büyük Britanya’nın 1880’de Arktik Adaları’nı Kanada’ya devretmesinden hemen sonrasına kadar uzanıyor. Birçok ülkede, bu tarihten itibaren uzun süre Kanada’nın egemenlik hakkını ihlâl ettiği bir süreç yaşandı. 20’nci yüzyılın başlarında ise Kanadalı siyasetçiler Arktik Bölgesi’ni gündeme taşımaya başlamış, zaman zaman sanatçıların da dâhil olmasıyla Kanada’nın ulusal bir imaj ve anlatı oluşturmasına çalışılmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ise ABD ve Kanada arasında bir işbirliğini zorunlu kıldı. Egemenlik anlatısı da buna paralel olarak dillendirilmeye ve güvenlik işbirliğinden çok, ulusal bir Kanada kimliğini korumanın yoluna hizmet olarak görülmeye başlandı. Bu güvenlik-egemenlik ikilemi, Kanada’nın egemenliğe en fazla önem veren Arktik devleti olduğunu da açıklar nitelikte olmasının yanı sıra aynı zamanda Kanadalıların güney komşusunun Kuzey Kutbu’ndaki niyetlerine ilişkin tarihsel kaygılarını da gösteriyor. 

Ancak yine de, özellikle Sovyet tehdidine karşı, Kanada ve ABD 1957 yılında, kıta hava savunmasının operasyonel kontrolünü merkezileştiren iki uluslu bir komutanlık olarak merkezi “Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı” (NORAD) kurma konusunda anlaştı. Anlaşma, NORAD’ın organizasyonunu ve işleyişini düzenleyen 11 ilkeyi içeriyor ve anlaşmanın 10 yıl içinde yenilenmesini öngörüyordu. Anlaşmanın ilk yenilenmesi Mart 1968’de gerçekleşti. NORAD Anlaşması o tarihten bu yana birkaç kez gözden geçirilmiş, revize edilmiş, yenilenmiş ya da uzatılmıştır. 

Mart 1996’daki yenileme NORAD’ın görevlerini Kuzey Amerika için havacılık ve uzay uyarısı ile havacılık ve uzay kontrolü olarak yeniden tanımladı. Yeni anlaşma, havacılık ve uzay savunma işbirliği ile ilgili konularda bir danışma mekanizması ve NORAD operasyonları ile ilgili çevresel uygulamaların gözden geçirilmesi ve yönetimi için bir hüküm içeriyordu. NORAD, hava-uzay kontrol misyonunun bir parçası olarak, yasadışı uyuşturucu kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen uçakların tespiti ve izlenmesinde sivil makamlara da yardımcı olmaktadır. 

Uzak Erken Uyarı Hattı’nın (DEW Hattı) ve ortak Kuzey Amerika Hava Savunma Komutanlığı (NORAD)’nın geliştirilmesiyle Vaşington’la kurulan ortaklıklar, Kanada için bölgede bir güç çarpanı işlevi görürken, ülkenin ABD liderliğindeki Batı Bloku ile bağlarını da güçlendirmiş olsa da eş zamanlı olarak ABD’nin Kuzey Kutbu’na artan ilgisi ve varlığı Kanada’yı zora soktu. 1969 yılında ABD’li petrol şirketi Humble Oil, Kanada Hükûmeti’nden izin almadan Alaska’dan Kuzeybatı Geçidi’ne bir gemi gönderdiğinde bu durum kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açmış, yine ABD’ye ait bir sahil güvenlik gemisi olan Polar Sea 1985 yılında Kuzeybatı Geçidi’nden geçtiğinde de Kanadalıların öfkelenmesine sebep oldu. 

Elbette bunlar dışında da bir takım gelişmeler yaşandı. Örneğin 1972 yılında bölgesel ve ortak siyasi konularda işbirliğini hedeflemek üzere kurulan Nordik Konseyi bunlardan biridir. Bunun dışında Baltık Denizi Devletleri Konseyi’nin 1992’de ve Barents Avrupa-Arktik Konseyi’nin 1993’te kurulması ve Avrupa Birliği’nin Kuzey 3 Boyutu Eylem Planı’nın Haziran 2000’de kabul edilmesi, ortak kuzey çıkarları arasında köprü kurmayı amaçlayan daha geniş Avrupa entegrasyon sürecini yansıtıyor. Ayrıca giderek daha fazla odaklandıkları gibi ABD’nin “Kuzey Avrupa Girişimi” genişleyen AB ile kuzeydoğu komşuları ve Rusya arasındaki doğu sınırında sosyo-ekonomik ve çevresel bir fay hattının ortaya çıkmasını önlemeye yöneliktir. Benzer olarak “Kanada-Norveç Eylem Ortaklığı”, insani güvenlik gündeminin ortak takibi bağlamında Arktik işbirliğini ortak çıkar alanı olarak vurguluyor. 

Soğuk Savaş sonrası dönemde ise Kanada’nın diplomatik stratejisi büyük güç ittifakından çok taraflılığa doğru kaymaya başladı. Giriş kısmında belirtildiği gibi, Harper’ın başbakanlığı döneminde Kanada’nın Arktik stratejisi önemli ölçüde değişim gösterdi. Kuzey Kutbu’nda yaşanan ısınmanın bir sonucu olarak trans-Arktik gemicilik ve kaynak keşfi daha mümkün hale gelirken özellikle bölgenin kaynak ve maddi zenginliği Kanadalı ve yabancı firmaların ilgisini giderek daha fazla çekmesine sebep oldu. Harper yönetimi ekonomik egemenliği bir ulusal güvenlik çıkarı olarak benimsemiş, dolayısıyla Kuzey Kutbu’nu stratejik bir bölge olarak görmüştür. Bunun sonucu olarak Arktik siyasetinin ve politikasının tonunu değiştirmiştir. “Kuzey Boyutu” gibi daha önceki liberal belgeler kutuplar arası bölgenin birbirine bağlılığını ve uluslararası niteliğini vurgularken, Harper, söylemini çok daha fazla Kanada ulusal çıkarına odaklamaya başlayarak kendisinden önceki hükûmetlerin izlediği işbirliğini temel alan politikaları terk etmiş, Kuzeyli olan ancak “diğer” Arktik ülkelerinden, özellikle Rusya’dan ve aynı zamanda ABD’den farklı olan ayrı bir Kanada kimliğine dönmeye çalışmıştır.

Bölgeye yönelik güncel tehditler ve stratejiler 

Harper Hükûmeti’nin izlediği Arktik politikası, güvenlik ve egemenlik arasındaki bağlantı ve sert güce odaklanma ile karakterize ediliyor. 2008 yılında “Kanada Birinci Savunma Stratejisi”, Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki topraklarını ve egemenliğini savunmaya vurgu yapmış ve “Kanada Kuvvetleri’nin Kuzey Kutbu’nda Kanada’nın egemenliğini kontrol etme ve savunma kapasitesine sahip olması gerektiğini” açıklayarak savunma harcamalarını artırma sözü vermiştir. Bununla yetinilmeyerek Kuzey Kutbu altı temel görevinden biri olarak ilân edilmiş, radarlar ve uydular da dâhil olmak üzere gözetleme ekipmanlarına fon sağlanacağı duyurulmuş ve Kuzey Kutbu/Kıyı Devriye Gemileri inşa edileceğine dair daha önce yaptığı açıklamaları yinelemiştir. Kuzey Kutbu egemenliğine öncelik verilmesi, “Kanada İlk Savunma Stratejisi (Canada First Defence Strategy)” ve Muhafazakâr seçim platformunun “Gerçek Kuzey Güçlü ve Özgür” başlığını taşıması ile zirveye ulaşmıştır. Arktik vizyonunu desteklemek için ise art arda iki politika belgesi yayımlanmıştır; 2009 tarihli “Kanada’nın Kuzey Stratejisi: Kuzeyimiz, Mirasımız, Geleceğimiz” ve hemen ardından 2010 tarihli “Kanada’nın Arktik Dış Politikası Bildirisi.” Bu iki politika beyanı, Kanada’nın Arktik politikasına yönelik olarak bölgesel sınır güvenliğine daha fazla vurgu yapan belgeler olarak kayıtlara geçmiştir.

2009’da yayımlanan Kanada’nın Kuzey Stratejisi’yle birlikte yeni devriye gemileri, bir ordu eğitim merkezinin kurulması, Kanada Rangerları’na daha fazla destek, Nanisivik’te bir derin su limanı ve 1962’de Kanada Sahil Güvenlik’in resmen kurulması ile aynı zamanda Kuzey’de ulusal bir kalkınma politikası izleyen Muhafazakâr Başbakan’ın adını taşıyan “John G. Diefenbaker” yeni bir kutup sınıfı buzkıranın inşası gibi daha önceki savunma taahhütleri yinelenmiş ve diğer üç önceliği ise kalkınma, çevre ve Kuzeylilere vermiştir. Bu ise, askerî olmayan hedeflerin dâhil edilmesi, hükûmetin Kuzey Kutbu politikasına ilişkin görüşlerinde sert güvenlikten insani kalkınmaya doğru hafif bir değişimin ilk bakışını sağlamaya yönelik olarak algınlanmıştır.

2010 yılında yayımlanan Arktik Dış Politika Bildirisi’yle de Kanada’nın “Arktik güç” statüsü teyit edilmiş ve egemenliği ülkenin “bir numaralı Arktik dış politika önceliği” olarak ilan etmiştir. Genel olarak ise 2006-2009 arası izlenen sert güvenlik ve savunma konularının diğer tüm hususların önüne geçtiği daha iddialı ve agresif politikaların yerine, Kanada’yla paralel düşünen Kuzey Kutbu’na kıyıdaş devletlerle giderek daha fazla işbirliği arayışına girilmiştir. Yine de Başbakan Harper 2010 yılında Kuzey’i gezdikten sonra “bunu yapıyoruz çünkü bu ulus inşasıyla ilgili. Burası bir sınır. Burası ülkemizi tanımlayan yerdir” açıklamasını yapmaktan geri durmamıştır. 

2015 – 2017 yılları arasında ise eski ABD Başkanı Barack Obama’nın görev süresinin Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nun görev süresiyle çakıştığı kısa dönemde Arktik politikalarında yeniden bir canlanma yaşandı. Liberal köklerden gelen iki lider, 5 yeni açık deniz petrol ve doğalgaz sondajı konusunda cesur bir momerandum da dâhil olmak üzere iklim değişikliği, enerji geliştirme ve Arktik liderliği konularında Kuzey Amerika gündemini ilerletme fırsatını yakaladılar. Kısa süre sonra ABD Başkanı olan Trump döneminde ise ilişkiler bir daha o seviyeye yaklaşamadı. Trudeau Hükûmeti, 2009 ve 2010’da yayımlanan politika belgelerinin yerini alması için 2019 federal seçimlerinden bir gün önce çok beklenen Arktik ve Kuzey Politikası Çerçevesi (ANPF)’ni yayımladı. Kanada Hükûmeti’nin Kuzey Kutbu ve Kuzey’deki önceliklerine, faaliyetlerine ve yatırımlarına 2030 ve sonrasına kadar rehberlik edecek ve Kanada’nın ulusal ve uluslararası politika hedeflerini Kuzeylilerin öncelikleriyle daha iyi uyumlu hale getirmesine yönelik yayımlanan bu belge ulusal bir Arktik gündemi oluşturulmasında veya Arktik sorunlarını ele almak için yeni kaynakların ortaya çıkmasında pek bir fayda sağlamadı. 

Günümüzde ise COVID-19 salgınının ardından baş gösteren ekonomik zorluklar, küresel iklim değişikliğinin hızı ve ölçeğine ilişkin yeni değerlendirmeler ve uluslararası ilişkilerde değişen konjonktürün ortasında, Kuzey Kutbu yeniden küresel politikanın ön saflarında yer almaya başladı. Bir dizi olumsuzluklara rağmen Trudeau Hükûmeti, bölgedeki stratejik hedeflerine ulaşmak için, neredeyse tamamen devletin geleneksel Kuzey Amerikalı ve Avrupalı ortaklarından oluşan bir devlet ortakları ve kurumları ağı kurmayı başardı. Bununla beraber, Kanada’nın bugün var olan ve gelişmekte olan askerî yetenekleri sınırlı olsa da güncel tehditlere karşın yeterli olduğunu da söylemek haksızlık olmaz. Özellikle Kanada Ordusu’nun, neye ihtiyacı olduğu ve neyi başarmak istediği konusunda net bir vizyona sahip olduğu aşikârken… 

Arktik Bölgesi’ne yönelik tehditlerin kaynağı ise oldukça çeşitlidir. Soğuk Savaş boyunca ABD ve Kanada’ya karşı tehdit oluşturan ve 1957’de NORAD’ın kurulmasına sebep olan Rusya’nın son yıllarda yeniden küresel bir güç odağı olarak öne çıkması bunlardan biridir. Büyük liman ve üslerin inşası veya yenilenmesi de dâhil olmak üzere bölgedeki askerî yeteneklerini ve altyapısını önemli ölçüde genişletmesiyle bu tehdit yeniden ortaya çıkmıştır. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı 2022’deki işgali, Batı’nın Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki olası hamlelerine ilişkin tedirgin olmasına sebep olmuştur. Putin, Rusya’nın askerî kaynaklarının bir kısmını Sibirya’nın kuzeyinden çekmiş olsa da Kuzey Amerika Arktik Bölgesi’ni uzun vadede riske atabilecek büyük stratejik girişimlerde bulunma kabiliyetini elinde tuttuğu bilinmektedir. Rusya’nın bölgede kırk kadar gemiden oluşan envanterinde bulunan nükleer güçle çalışan ya da başka tipte Arktik buzkıranları bulunmaktadır.

Rusya Kuzey Kutup Bölgesi’nde hipersonik stratejik silâh sistemleri konuşlandırmayı planlamadığını açıklamış olsa da kısa bir süre önce Kanada Hava Savunma Tanımlama Bölgesi’ne seyir füzeleri taşıyabilen Tupolev Tu-160 “Blackjack” bombardıman uçakları göndermiştir. Rusya’nın ve bölgenin geleceğinde Kuzey Rusya’nın ağırlığı göz önüne alındığında, acil ve uyumlu bir eyleme acilen ihtiyaç duyulduğu da bir gerçektir.

Kutup Bölgesi’ne yönelik bir diğer tehdit ise Kutup ülkesi olmamasına rağmen Çin’den kaynaklanmaktadır. Kendisini Kuzey Kutbu’na yakın bir devlet olarak ilân etmesiyle tehdit kaynağı olarak öne çıkmıştır. Çin son yıllarda, bölgedeki bilimsel, ekonomik ve askerî faaliyetlerini artırdı. Alaska açıklarında ortak deniz devriyeleri ve Çin’i Avrupa’ya bağlamak için Kuzey Denizi rotasını geliştirmek de dâhil olmak üzere birçok alanda Rusya ile birlikte çalışmaya başladı. Ayrıca Çin’in teknolojik ve askerî gücü, ister Rusya ile ortak ister tek başına olsun, zaman içinde Kuzey Kutbu’nda oyunun kurallarını değiştirebilecek potansiyeldedir. 2013 yılında “Tek Kuşak Tek Yol” projesini ilân eden Çin, proje kapsamında gözlerden kaçan bir başka başlık daha açmıştır. “Buz İpek Yolu” başlıklı strateji Çin ve Arktik ülkeleri arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Bunun dışında Çin, 2017 yılında Kuzeybatı Geçidi’nden bir araştırma buzkıranı olan M/V Xue Long’u geçirmiş ve o zamandan beri diğer Çin gemileri de Arktik Bölgesi’ne düzenli ziyaretler gerçekleştirmiştir.

Bu iki tehdit değerlendirmesi dışında her ne kadar müttefik olarak görülse de Amerika Birleşik Devletleri de Kuzey Kutbu’nu önemli bir askerî harekât alanı olarak görmektedir ve kabiliyetlerini ve ileri konumlandırılmış teçhizat, personel ve altyapısını büyük ölçüde geliştirmeye başlamıştır. ABD’nin Kuzey Kutbu’nda kritik yeraltı kaynakların çıkarılması ve işlenmesi ile askerî yeteneklerin geliştirilmesi konusundaki liderliği bu zorlukları Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO)’nün stratejik gündemine yerleştirmiştir. Norveç ve Danimarka İttifak’ın Kuzey Kutbu’ndaki stratejik duruşunun incelenmesine öncülük etmişlerdir ve yeni NATO üyeleri Finlandiya ve İsveç ile birlikte Kuzey Kutbu artık Rusya ve NATO’nun etki alanları arasında etkin bir şekilde bölünmüştür. COVID-19 salgınının büyük etkileri, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki siyasi istikrarsızlık ve Avrupa’dan Asya’ya büyük güç ilişkilerinde daha fazla bozulma Arktik Bölgesi’ni de belirsizliğe mahkûm etmektedir. 

Rusya’nın bölgesel saldırganlığına ilişkin sıkça dile getirilen endişelerin yanında, Kanada’nın en önemli diplomatik anlaşmazlıkları aslında yakın dostları ve müttefikleriyle yaşadığını ileri sürenlerin tamamen haksız sayılamayacağını da dipnot olarak düşmek gerekiyor. Kanada’nın özellikle Danimarka ile Hans Adası, Amerika Birleşik Devletleri ile Beaufort Denizi’ndeki deniz sınırı ve NWP’nin Kanada’nın iç sularını kapsadığı yönündeki yasal olarak belirsiz iddiaya ilişkin çözülmemiş Arktik sınır anlaşmazlıkları bulunmaktadır. 

Kanada, Haziran 2017’de “Güçlü, Güvenli, Angaje” başlıklı savunma politikasını ilân etmiştir. Bu belgeyle, özellikle Kanada Silâhlı Kuvvetleri’nin Kuzey Kutbu’ndaki hareket kabiliyetini artırmak için açık deniz devriye gemilerine daha fazla yatırım yapılması ve Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki hava, kara, deniz ve uzay gözetleme kapasitelerini yeniden birbirine bağlamak için ilave teknolojiler kullanılması çağrısında bulunmaktadır. 

Kuzey Kutbu’ndaki ciddi güvenlik sorunları konusunda Kanada, Rusya dışındaki tüm Kuzey Kutup ülkelerini içeren NATO ile yakın işbirliği içinde çalışmaya devam etmektedir. 2014’ten 2021’e kadar Kuzey Kutbu Bölgesi’ndeki en önemli NATO tatbikatlarından biri olan Norveç Soğuk Müdahale tatbikatına ve Trident Juncture’a katılarak NATO ile bağlarını güçlendirmiştir. Kanada’nın Kuzey Kutbu ve Kuzey Politikası Çerçevesi Kuzey Kutbu’nu düşük gerilimli bir bölge olarak tasvir etse de Kanada’nın son zamanlarda NATO ile olan ilişkisi, ülkenin katı bir güvenlik yaklaşımı benimseme ve Kanada’nın Kuzey Kutbu’ndaki yabancı tehditlere karşı koymak için çok taraflı askerî müdahaleler kullanma konusundaki istekliliğine de işaret etmektedir.

Kanada Senatosu 28 Haziran 2023 tarihinde “Tehdit Altındaki Arktik Güvenlik: Değişen Jeopolitik ve Çevresel Ortamda Zorlu İhtiyaçlar” başlıklı bir rapor yayımlamış ve Kanada’nın bölgede askerî olarak savunmasızlığını gözler önüne sermiştir. Raporda ayrıca, Rusya’nın bölgedeki askerî yeteneklerinin hâlâ çok güçlü olduğu vurgulanarak, geçtiğimiz on yıl içinde Rusya’nın Kuzey Kutbu’ndaki Soğuk Savaş Dönemi’nden kalma birçok askerî üssü yeniden açmış ya da yeniden inşa etmiş ve bunların ondan fazlasının da şu anda faaliyette olduğu görüşü ileri sürülmüştür. 

Dış aktörlerin bölgeye yönelik politikaları

2013 yılında Arktik Konseyi’nin Çin, Japonya, Güney Kore, Singapur ve ABD’yi de kapsayacak şekilde genişlemesiyle bölgenin dinamikleri daha fazla uluslararasılaşmaya yönelmiştir. Asya devletlerinin bölgeye olan dikkatleri sonucu küresel bir nitelik kazanmasına yol açmıştır. 

Bu gelişmeler sonucu, Arktik’in stratejik merkezinin, bölgenin kendisinden Hint-Pasifik’e doğru kaydırmış olsa da, Asya’nın yeni Arktik odağı, daha geleneksel ve köklü Trans-Atlantik muadillerini dengeleyecek yeni kurumlar, standartlar ve ortaklıklarla sonuçlanmıştır. Asya’nın Arktik meselelerinde artan ilgisine tüm orijinal Arktik devletleri aynı tepkiyi vermemiş, Rusya gibi devletler Çin, Japonya ve Güney Kore gibi yeni aktörleri, birçoğu Rusya’nın Yüksek Kuzey’deki çıkarlarını ve faaliyetlerini bölgenin “liberal düzenine” stratejik bir meydan okuma olarak gören Kuzey Amerika ve Avrupa devletlerine karşı uygun bir denge aracı olarak benimsemiştir. Kanada ve ABD gibi ülkeler ise angajmanlarında daha ihtiyatlı davranmış, bunun yerine stratejik çıkarlarını güvence altına almanın başlıca yolu olarak Arktik Konseyi ve Arktik Beşlisi içindeki bağlarını güçlendirmeyi tercih etmişlerdir. 

Kanada’nın mevcut politikalarının, ülkenin sadece geleneksel Arktik devlet müttefikleri ve hükûmetler arası örgütlerle angajmanını kapsadığı görülmektedir. Kuzey Kutbu’na yeni gelen Asyalıların getirdiği faydalar, fırsatlar ve tehditler, dar bir Arktik egemenliği merceğinden bakılarak Çin’in yarattığı güvenlik ve jeopolitik risklere indirgenmiştir. Halbuki, Kanada’nın Kuzey Kutbu’nun emniyet ve güvenliğini sağlamak için yerel düzeyde ortaklıkları ne kadar kritikse, diğer Kuzey Kutbu devletleri ve daha geniş bölgedeki uluslararası ortaklarla çalışmak da o kadar önemlidir. Hasılı, Kanada ve kutup çevresi bölgesinde, gelecekteki güvenlik ve refahın kuzeydeki sorunları etkin bir şekilde yönetme becerisiyle yakından bağlantılı olduğu gerçeği kabul edilmeli ve askerî hamleleri buna uygun olarak yorumlanmalıdır. 

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın