Bahriyede eğitimi konu alan bu yazı dizimin Osmanlı Dönemi üzerine odaklanan ilk bölümü bir önceki sayıda yayımlanmıştı. Yine aynı döneme farklı pencereden bakarak devam ettiğim bu bölüm ise daha çok eğitim süreçlerine odaklıdır. Üçüncü ve son bölüm ise Cumhuriyet Dönemi’nde denizcilik eğitimi üzerine olacak ve bir sonraki sayımızda yayımlanacaktır
Osmanlı Dönemi II
Bahriye teşkilatının eğitim kurumları içinde en önemli kuruluş, Bahriye Mektebi’ydi. Değişik sayıda personelin görev aldığı okul, iki bölümde idare edilmişti. Mirlivâ komutasında bir grup çalışan, günlük işler ve düzenle ilgilenirken; diğer personel eğitim faaliyetlerini yürütmekteydi. II. Abdülhamid dönemindeki ilk yıllarda öğrenci sayısı Abdülaziz dönemiyle karşılaştırıldığında oldukça düşmüştü. 1890 yılını takip eden yıllarda denizciliğin dış meselelerde önem kazanması sonucu öğrenci sayısı yeniden yükselmeye başlarken öğrencilerin eğitim süreleri düşürüldü. (1)
Bu dönemde yeni eğitim sınıfları açıldı. Bir Whitehead torpidosunu defalarca gizlice söküp yeniden monte eden Subay İdris Hilmi öncülüğünde torpido eğitim sınıfı bu yeni sınıflara bir örnek teşkil ederken artan elektrik kullanımı elektrik eğitimine ilişkin bir sınıfın açılmasını da gerektirdi. Bu yıllarda önem kazanan ve açılan bu yeni sınıfların yanında Bahriye Matbaası da kuruldu.
Bunun dışında 1890 yılında Şûrâ-yı Bahriye tarafından Deniz Gedikli Sınıfı Talimatı yayımlandı ve kurulan gedikli sınıf için İstanbul halkından gedikli talebeleri alındı. Gedikli sınıf gemide porsun ve serdümenlik başta olmak üzere işaretçilik gibi güverte işlerinden mesuldü. Gemilerde yabancıların ve sivil çalışanların önüne geçmek için makina sınıfına Sanayi ve Îmâlât-ı Harbiye Sıbyan Taburlarından yıllık olarak yirmi kişi ayrılmaya başlandı.
Bahriyenin canlandırılması için ihtiyaç duyulan eğitim yalnızca sınıflarda gerçekleşmiyordu. Bugün de olduğu gibi teorik eğitimin uygulama eğitimi ile taçlandırılması gerekmekteydi. Teorik eğitimden sonra okul gemilerinde verilen seyir eğitimleri işte bu uygulama eğitimleriydi. Okulda teorik eğitimini tamamlayan öğrenciler okul gemilerinde belirli sürelerde eğitim seyirlerine katılır ve Akdeniz’de seyir tecrübeleri elde ederlerdi. (2)
Bu seyir tecrübelerinin faydası, muhakkak ki deniz eğitimlerinin hakkıyla yapılmasına bağlıdır. Fakat Abdülhamid döneminde yapılan eğitim seyirlerinde hakiki mermi kullanılmadığı ve genelde kısa mesafeli seyirlerin yapıldığı bilinmektedir. (3) Dönemin en önemli subaylarından Nutkî Bey, günümüze ulaşan kaynaklarda gemilerin kapsül atıp torpido talimi yapmasının yasak olduğunu yazmıştır. (4) Bu nedenle, teorik eğitimini tamamlayıp denize çıkan Türk subay adaylarının silah ve harp manevralarını içeren eğitimleri standart bir şekilde icra edilememiştir.
Özetle ifade etmek gerekirse, Modern Osmanlı Bahriye teşkilatına dâhil olan Bahriye Mektebi’nde verilen teorik ve pratik eğitim süreleri birbirinden farklıydı. Bu durum, her padişah döneminde geçerli bir standardın yakalanamadığını göstermektedir. Personel ihtiyacının yükseldiği durumlarda mezuniyete ilişkin eğitim sürelerinin düşürülmesi eğilimi ise hep var olmuştur. Günümüze gelen bir başka hatıratta 20’nci yüzyılın erken dönemlerinde Bahriye mevcudunun çoğunun denize çıkmayan subaylardan oluştuğu ve karada bulunan personelin ise denizcilikten anlamayan kişiler olduğu belirtilmiştir. Bu durumun, standardın yakalanamadığı eğitim kurumundan ve dönemin politikalarından kaynaklandığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.
Eğitime ilişkin sorunlar ilgili dönemde görev alan yabancı danışmanlar tarafından da ifade edilmekteydi. Örneğin von Hofe Paşa 1893 yılında Bahriye subaylarını değerlendirmişti. Bu kapsamda hazırladığı raporda onların tecrübesizliğine ve bilgisizliğine vurgu yapmış, eğitim seyirlerinin oldukça eksik ve seyrek planlandığına atıfta bulunarak deniz eğitiminin sürekli şekilde yapılması gerektiğinin altını çizmiştir. (6)
Mektepte verilen teorik ve pratik bilgiler oldukça önemliydi ama aynı zamanda ilk görev yerleri de eğitimde önemli bir halkaydı. Bu durum 1880 yılı Bahriye Kanunnâmesi’nde açıkça ifade edilmişti. Seyr-i sefâin memurları yardımcılarını gemi sevk ve idaresi üzerinde eğitmeli, onların yeterliklerini artıracak bilgiler ile gemicilik fenni ve seyir usullerine ilişkin eğitim vermeliydi. (7)
Eğitim alanında geliştirilerek korunan bir diğer yöntem, Osmanlı subaylarının eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesiydi. Deniz subaylarının Osmanlı Devleti’nin denge politikası kapsamında eğitim amacıyla yurt dışına gönderilmesi sırasında o ülkede görevli Osmanlı diplomatları da varlık göstermekteydi. Devlet seçimi denizcilik alanında ileride olan devletler üzerine odaklanıyordu ve bu ülkelerin başında İngiltere geliyordu.
Bahriye Mektebi mezunlarının çeşitli konularda eğitim almak için yurt dışına gönderildiklerini açıklayan pek çok arşiv belgesi bulunmaktadır. Bu arşiv belgeleri gidilen ülkeleri ve eğitim amaçları ile sürelerini açıkça ifade ederken aynı zamanda yabancı devletlerin bu ziyaretler hakkında düşüncelerini de vermektedir. Bir arşiv belgesine göre 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Fransa’ya eğitim için gönderilen bahriyeliler, Fransa tarafından mutlulukla karşılanmıştı. Zira Osmanlı’nın bahri modernleşmesinde özellikle İngiliz ve Alman etkisinde kaldıkları bu dönemde Fransa ile iletişimde olunması Fransa için birtakım endişelerin yok olması demekti. Eğitim vasıtasıyla siyasi ve ekonomik ilişkilerin düzeleceğine inanan Fransa, Osmanlı Hükûmeti’nin kendilerine deniz harp malzeme siparişi vereceğini umut etmişti.
Hangi ülkede olduğuna bakılmaksızın eğitimlerini tamamlayıp yurda dönen subayların gerek eğitim sahasında gerek eğitim materyallerinin oluşturulması sırasında gerekse bahriye içi kurumsal değişim esnasında yurtdışında öğrendikleri bilgiyi aktardıkları görülmektedir. Bunlar arasında yabancı makalelerin Osmanlı Türkçesi’ne çevrilerek herkesin kullanımına sunulması, Mekteb- i Bahriye’de hocalık yapılarak yeni subayların yetiştirilmesi örnek olarak verilebilir. Yüzbaşı İbrahim Aşki Bey 1908 yılında Greenwich Bahriye Mektebi’ne gönderilmişti. Yurda döndüğünde eğitimde reform gerçekleştirmek üzere kurulan Tedrisat-ı Bahriye Müdürlüğü icraatlarını yürüttüğü görülmektedir. (8)
İleri derece seyir eğitimleri, kömür ikmali, elektrik ve torpido eğitiminin önem kazandığı 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı Bahriyesi için yurtdışı eğitim oldukça önem kazanmıştı. Bu eğitimler için devletlerarası başvurular söz konusu oluyor eğitim onayına istinaden Osmanlı subayı o ülkeye gidiyordu. Bu eğitimlerde bazı dikkat çeken hususlar da söz konusu olabilmekteydi. Örneğin eğitim amacıyla yabancı tersanede ya da harp gemisinde bulunan Türk subaylar, eğitim konusu ile ilgili olsa dahi tersanede ya da gemide her alana rahatlıkla giremeyebiliyordu. Böyle bir yasak bölge varsa, o bölgeden hiçbir bilgi ve belge alınamazdı.
Bahriye teşkilat yapısında bulunan personel; güverte sınıfı, çarkçı sınıfı, inşaiye sınıfı ve sıhhiye sınıfı olmak üzere sınıflandırılmıştı. Bu sınıflarda Bahriye Mektebi mezunu olduğu kadar alaylılar da bulunmaktaydı. Bahriye Mektebi mezunları incelendiğinde inşaiye sınıfı ile çarkçı sınıfı mezunlar içerisinde sayısı az olan sınıfları gösteriyordu. Cerrah, tabip, eczacıların dâhil olduğu sıhhiye sınıfının çoğunluğu Tıbbiye Mektebi’nden mezun olmaktaydı. Bahsi geçen sınıflarda alaylıların terfi etmesi için bir engel yoktu; mektepliler ise daha kolay rütbe yükseltebiliyordu. (9)
Osmanlı Dönemi’nde ticari gemi personeli için 1884 yılında Bahriye Mektebi içerisinde açılan Leyli Tüccar Kaptan Mektebi oldukça dikkate değer bir okul olmuştu. Bu okul 1908 yılında kapatıldıysa da bir sene sonra Hamit Naci Öndeş öncülüğünde Milli ve Hususi Ticareti Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi adıyla yeniden açıldı. Okul, lise seviyesinde 4 yıl eğitim veren bir okul olarak faaliyetini sürdürüp Türkiye Cumhuriyeti’ne devredecek önemli eğitim kuruluşlarından biri oldu. (10) II. Meşrutiyet Dönemi, eğitim sahasında değişimin sürdüğü bir dönem olarak kaldı. Topçuluk kursu, seyir ve torpido eğitimleri verilmekte; subaylar eğitim amacıyla devletin ilişkide olduğu Avrupa ülkelerine gönderilmekteydi.11 Bu dönemde Birleşik Krallık Donanması mensubu Amiral Gamble yönetiminde bir kurul İstanbul’a getirtildi. Yeni oluşturulan kararlar neticesinde reform çalışmaları hızlandı; eğitim programı değiştirildi, seyir eğitimleri ile tatbikatlar yeniden başlatıldı. İngiltere’de görevli hocalardan Holland Bey, 1911 yılında yarbay rütbesiyle Bahriye Mektebi’ne ders nâzırı olarak atandı. Dolayısıyla bu yıllar, Osmanlı Bahriye Mektebi’nin savaşın başlangıcına kadar sürecek Admiralty eğitim sistemine benzetilmeye çalışıldığı yıllar oldu. (12)
1773 yılından beri Osmanlı Bahriyesi’nde görev alan yabancı danışmanlar, politikalara ve uluslararası ilişkilere göre değişiyordu. Osmanlı Bahriyesi’nin hangi dönem hangi bahri yapının çekim alanına girdiği bu değişimi vermektedir. Yabancı danışmanların rolü ve teşkilattaki sürekli varlığı, onların bahri modernizasyona katkısı bağlamında literatürde tartışma konusu olmuştur. Danışmanların etkili bir yürütme yetkisine sahip olmadığına ilişkin yaklaşımlar olduğu kadar onların hükûmete sunduğu tavsiyelerin yeteri kadar dikkate alınmadığını belirten çalışmalar da vardır.
1773 yılında başlayan danışmanların etkisi ve sisteme faydası, Kırım Savaşı, 93 Harbi, Yunan Harbi, Trablusgarp ve Balkan Savaşları alanlarında ya da modernizasyon bağlamında incelenebilir. Kırım Savaşı’nın başladığı ilk yılda Sinop Baskını ile yok edilen bir donanma, bu değişimin izlenebileceği bir tarihsel olay değildir. 93 Harbi, Osmanlı-Yunan Harbi, Trablusgarp ve Balkan Savaşları incelendiğinde bahriyenin tek başına büyük bir yarar elde ettiği bir durum bulunmamaktadır. Elbette ki her savaş tek tek kendi içerisinde incelenebilir ve müstakil faydalar çıkarılabilir. Fakat geneli itibarıyla bakıldığında bahriyeden tam olarak fayda sağlanamadığı ifade edilebilir. Bu sonuç için çok yönlü bakmak gerekliyken yalnızca danışmanları suçlu bulmak çok da gerçekçi değildir.
Osmanlı Devleti her ne kadar teknolojiyi takip etmeye çalıştıysa da gemilerin tedarik edilmesi ve her birinin idaresi bir taraftan mali kaynağa diğer taraftan yetişmiş insan gücüne ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. İhtiyacın kesintisiz devamı ise eğitim alanında alınan yolun planlanan ve arzu edilen seviyeye ulaşamadığını göstermektedir. Eğitimin denizcilikte ne kadar mühim olduğu hatırlanacak olursa bu alanda başarısızlığın modernleşmede de başarısızlığı getireceği oldukça açıktır. Tüm bu bilgilerden hareketle, Osmanlı’da bahri eğitimin olmadığı net olarak ifade edilemez fakat eğitim standartlaştırılamamış ve sürekli değişerek kurumsal bir yapıda yürütülememişti.
(1) Daniel Panzac, Osmanlı Donanması 1572-1923, Çev. Ahmet Maden, Sertaç Canpolat, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, s. 393-4.
(2) Funda Songur, Osmanlı Bahriyesinde Lojistik – İmkânlar, Kabiliyetler ve Üslerin Durumu (1867-1914), İstanbul: Timaş Akademi, 2022.
(3) II. Abdülhamid Devri Son Bahriye Nâzırı Hasan Rami Paşa ve Hatıratı, Haz. Osman Öndeş, İstanbul: Alfa Basım Yayım, 2013, s. 33.
(4) Süleyman Nutki Bey’in Hatıraları, Haz. Nurcan Bal, İstanbul: Deniz İkmal Grup Komutanlığı Basımevi, 2003, s. 95.
(5) Elveda: Balkan Harbi’nde Türk Deniz Kapudanı Ali Rıza Bey’in Hatıratı, Haz. Osman Öndeş, İstanbul: Alfa Basım Yayım, 2013, s. 362.
(6) Funda Songur, Osmanlı Bahriyesinde Lojistik – İmkânlar, Kabiliyetler ve Üslerin Durumu (1867-1914), İstanbul: Timaş Akademi, 2022.
(7) Bahriye Kanunnâme-i Hümâyunu, İstanbul: Matbaa-i Bahriye, 1297, 11. bâb.
(8) Fahri Çoker, Bahriyemizin Yakın Tarihinden Kesitler, Ankara: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Basımevi, 1994, s. 122.
(9) Daniel Panzac, Osmanlı Donanması 1572-1923, Çev. Ahmet Maden, Sertaç Canpolat, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, s. 388-9.
(10) Bu sahada önemli kaynaklardan biri Mutlu Karakaya tarafından yazılan Yüksek Denizcilik Okulu isimli kitaptır.
(11) Eda Gülşen Gömleksiz, “II. Meşrutiyet’ten Kurtuluş Şavaşına Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi 2: XVIII. Yüzyıl Başından XX. Yüzyıla Kadar, Ed. Zeki ve Lütfü Sancar, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 2009, s. 177.
(12) Fahri Çoker, Deniz Harp Okulumuz 1773, İstanbul: Deniz Basımevi, 2007, s. 20.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.