Suyun üstünü hallettik! Altına da az kaldı!

MDN İstanbul

Serdar Ümit Tezeren

RST Uzaktan Algılama Güv. Tek. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Serdar Ümit Tezeren, MarineDeal News için kaleme aldığı makalesinde, sualtı araçlarının temin ve idame maliyetlerinin çok yüksek olduğunu belirterek;  suüstü platformlarında elde edilen başarıya sualtında da ulaşabilmek için yerli sistemler üretmemiz gerektiğine dikkat çekiyor
Deniz Kuvvetleri’nde göreve başladığım zamanlarda büyük bir merak ve gayretle SavaşHarekat Merkezi’nde neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Kısa zaman içinde asıl konunun “Önce Görmek” olduğu anlaşıldı. Tüm keşif, gözetleme, karakol gibi faaliyetlerin altında yatan temel neden aslında “görmek”ti. Geçen zaman içinde hem deniz platformlarında, hem Kuvvet’in ağırlık merkezi olarak değerlendirdiğim Araştırma Merkezi Komutanlığı’nda hem de savunma sanayisindeki görevlerim esnasında, çok kısa denilebilecek bir zaman içerisinde kendi gözlerimizle mavi vatanımızı görmeye başladığımıza şahit oldum. Teğmen çıktığım, aslında çok da uzak olmayan zamanlarda, üzerinde Türkçe isim yazan hiçbir sistemle çalışmamıştım. Kısa zaman içerisinde SERDAR, ALPER, KALKAN, ACAR, SARPER gibi radar isimleri; UZUN UFUK, GENESİS, ADVENT, DERFA gibi diğer sistem isimleri günlük konuşmalarımız içinde yer almaya başladı. Kimisinin geliştirme süreci içerisinde yer alma, projesini yönetme, hatta Deniz Kuvvetlerimizin kendi geliştirdiği elektronik harp sistemleri içinde tasarımcı/geliştirici olarak çalışma onurunu yaşadım. Platformlarımızın üzerindeki milli sistemlerimize ek olarak Uzun Ufuk gibi karada konuşlu sahil gözetleme sistemleri sayesinde mavi vatanımızı, platformlarımızdan ve harekât merkezlerinden izler hale geldik. Gerek savunma sanayimiz gerekse Deniz Kuvvetlerimizin kendi gayretleri sonucunda, o dönemki Deniz Kuvvetleri Komutanı’ndan “Denizin üstünü görüyoruz, artık bana altını da gösterin” direktifini işittiğimi açıkça hatırlıyorum.

Süreç boyunca, şimdilerde adını İHA/SİHA olarak gerçek operasyon haberlerinde sıklıkla duyduğumuz, o zamanki adıyla TİHA projelerinde çalıştığımdan olsa gerek insansız sistemlere olan merakımdan vazgeçemedim.

İnsansız hava araçlarının tedarik/geliştirme süreçlerindeki sürat maalesef ki suüstü ve sualtı araçlarına yansımadı. Her ne kadar RHIB botların uzak mesafelerden üzerlerinde konuşlu bulunan radar/EO algılayıcı sistemleri ile birlikte kullanılması gibi projeler gelişse de hem silahlı kuvvetlerde hem de sanayideki kullanımı sınırlı kaldı.

2018 yılı ocak ayı içerisinde, kendi tersanelerimizde üretilen Kurtarma ve Yedekleme gemilerimizden birinde, tedarik ve platform entegrasyonu süreci içinde bulunduğum Sualtı Robotu (ROV) testlerinde 3.000 metre derinliğine inildiğini gördüğümde “sualtını da görmek” direktifi tekrar aklıma geldi. Bu derinlikte faaliyet gösteren bir sistemi henüz milli olarak geliştirememişolsak da, bu faaliyeti milli tersanelerimizde geliştirdiğimiz bir gemide icra etmek, kıçüstünde faaliyet yapılırken kafamı kaldırdığımda milli ve yerli sistemlerle yüz yüze gelmek ayrı bir mutluluk ve gurur kattı.

Deniz Kuvvetlerimizdeki faaliyetlere paralel olarak, özellikle Doğu Akdeniz’de ve Karadeniz’de gerçekleştirilen sondaj çalışmalarına verilen önem, buna bağlı olarak TURKUAZ Sismik Gemisi’nin inşası, TPAO tarafından Deepsea Metro-II sondaj gemisi satın alınması ve FATİH ismiyle göreve başlaması, sadece askeri değil sivil otoriteleri de içine alan bir devlet politikası olarak sualtına ve sondaj faaliyetlerine verilen önemi göz önüne koymuştur.

Hem askeri hem de sivil uygulamalarda insan güvenliği, maliyet-etkinlik ve benzer konularda avantaj sağlayan insansız sistemlerinin suüstü ve sualtı alanlarında daha yoğun kullanılmasını gerektiren bir coğrafyada yaşıyoruz. Hemen güney sınırımız yaşanan siyasi ve ekonomik buhranın sonucu olarak ülkemiz üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılan ve buna bağlı olarak sayıları yüzlerle ifade edilen sivil insan kayıplarına sebep olan mülteci akınından, Doğu Akdeniz’deki enerji gerginliğine, kıyılarımızın ve limanlarımızın asimetrik tehdide karşı korunmasına kadar çok sayıda konuda insansız sistemler aktif olarak kullanılabilir.

Kuvvet koruma, keşif/gözetleme, mayın karşı tedbirleri, denizaltı savunma harbi, elektronik harp, üs/liman güvenliği gibi askeri konuların yanında, sondaj/arama desteği, yasadışı yolculuk ve insan kaçakçılığı önleme, deniz trafiği kontrol ve takibi gibi sivil otoriteler tarafından gerçekleştirilen/takip edilen konularda insansız suüstü ve sualtı araçlarının kullanımı büyük faydalar sağlayacaktır.

Milli gemilerimizin inşası esnasında elde edilen tecrübelerle özellikle suüstü sistemlerinin tekne yapılarının kolaylıkla inşa edilebileceği, yine milli olarak geliştirilen algılayıcı ve/veya silah sistemleri ile de ihtiyaca yönelik olarak donatılabileceği açıkça görülmektedir.

İnsansız suüstü sistemlerinin daha etkin ve yüksek teknolojiye sahip olarak en etkin şekilde üretilmesi için özellikle; planlı görevi, gerektiği taktirde daha sonradan verilecek komutla değiştirebilecek şekilde yerine getirmesi için otonom kontrol sistemleri ile tespit, izleme ve madde kimliklendirmesi yapabilecek patlayıcı, kimyasal, biyolojik ve radyoaktif tespit sistemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır.

İnsansız sualtı sistemleri ise batarya teknolojileri, itki etkinliği, basınca dayanıklılık teknolojilerindeki gelişmelerle oşinografi konusunda veri toplama kapsamında daha fazla kullanılabilir hale gelmişlerdir. Arama ve kurtarma çalışmalarında da sualtı robotlarının etkin olarak kullanıldığı bilinmektedir.

Söz konusu iki sistemin birbiriyle ortak çalışabilir hale getirilmesi, sistemlerin ve algılayıcıların “sürü kontrolü” yaklaşımı ile farklı maksatlarla, genişharekât sahalarında ve otonom olarak kullanılabilir duruma getirilmesi insansız sistemler için bir hedef olarak göz önüne alınmalıdır.

Söz konusu teknolojilerde, lider ülkeleri yakalamak, yüksek teknolojili ürünleri kendi kullanıcımıza sunmak ve dünya pazarında yer edinebilmek için özellikle, sualtı aracı kontrol birimleri, görev planlama yazılımları, sinyal şifreleme (encryption) ve uydu muhaberesi konularında Ar-Ge faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmektedir.

Kabul etmek gerekir ki özellikle insansız sualtı araçlarının temin ve idame maliyetleri çok yüksektir.  Bu maliyetleri en aza indirmenin tek yolunun, bu yazının başında bahsettiğim gibi, kolları sıvayarak kendi sistemlerimizi geliştirmekten geçtiğine inanıyorum.

Savunma sanayimiz doğru yönlendirildiği ve  -bunu söylemekten kendimi alamıyorum- Dz.K.K.lığı Araştırma Merkezi Komutanlığı var olduğu sürece burada sayılan teknolojilerin kısa zamanda millileştirileceğini, radar ve elektronik harp sistemlerinde olduğu gibi kısa zamanda sistem seviyesinde TSK’nın veya ülkemizdeki sivil ihtiyaç sahiplerinin kullanımına verileceği ve hatta MİLGEM için yakaladığımız ihracat potansiyelinin konuşulmaya başlanacağını düşünüyorum.

Gemi inşa, RF/EO algılayıcı sistemleri, Elektronik Harp sistemlerinin geliştirme ve üretim süresinde yöneticilerimizin cesaretinin yanında, son kullanıcıdan elini taşın altına sokan ve alnından teri damlatarak sistemin geliştirilmesi ve teslimatına kadar büyük gayret gösteren sanayimizin bu görevin altından da başarı ile kalkabileceği değerlendirmemi son cümle olarak vurgulamak istiyorum.

Mavi vatanımızın üstünü görüyoruz, altını görmeye çok az kaldı…

 

Bunu Paylaşın