Barınma ülkenin en büyük sorunu haline geldi diye boşuna yazılıp çizilmiyor. Bu memlekette ev tutmak ne zor! Dünyanın parasını istediği yetmiyormuş gibi bir de “kimsiniz” diye sorguluyor, ev sahipleri. Benim işte; yeni kiracın, para vermeyi vaat ediyorum, karşılığında üst kattaki su kaçağını tamir ettirdiğine inanıp laf söylemeden evini tutacağım. Fazlası yok: Ev ve para. Bu ikili yapı üzerinden şekillenecek ilişkimiz. O halde ailemi de kapsayan bu sorgu niye?
Ah, siz kendi memleketinizin köklü ailelerindensiniz demek… Bizimkinin kökü dışarıda… Haa, babam, babamı soruyorsunuz… Niye annem değil? Soy babadan geçiyor, diyorsunuz… Genetik bilimi öyle demiyor ama… Neyse, öldü babam, çok oldu. Tanımazsınız… Tanımanıza da gerek yok, o bizim eve gelmiyor uzun süredir. Gelip de üç kira bedeli depozitoyu ikiye düşürmek için verdiğim mücadeleyi görse gurur mu duyardı, bu hallere düştüğüme öfkelenir miydi, bilemem. Ya, bazen yorgunken böyle mırıldanırım ben; o yüzden duyamadınız, aldırmayın… Yol yorgunuyum. Uçaktan yeni indim; jet lag falan… Nereden geldim, öyle mi? Sohbete mi oturuyoruz acaba, neyse… Danimarka’dan. Hayır babam orada ölmedi. Neden ilginizi çekti ölmüş babam bu kadar?.. Haaa! Ama öyle birini sadece siz değil hepimiz tanıyoruz. Shakespeare sayesinde…
Neyse, iş için gitmiştim zaten, orada oturmuyorum. Konuya dönelim artık, çünkü şimdi anlaşırsak artık burada oturacağız. Eşim haber bekliyor benden, evi tutup tutmayacağımızı merak ediyor. O gelemedi, şehir dışında olduğu için. Kirada biraz indirim yaparsanız ben de iyi haberi vereceğim kendisine. Kira başka, dostluk başka derken?.. Daha az önce tanıştık, dostluk falan yok…
Evin yerini beğendik diyordum. Evet, şimdi oturduğumuz ev buraya uzak. Hayır o kadar uzak değil; Danimarka çok uzakta. Dedim ya, gitmişliğim var, oradan biliyorum. Tabii canım, tahmin ettim deyim gibi kullandığınızı. Türkiye’de meşhurdur bu “Kopenhag kadar uzak” deyimi… Evet evet, Galatasaray’ın Kopenhag zaferini biliyorum, ondan sonra kısaldı mesafe, o döneme kadar daha sık kullanılıyordu bu deyim; anlıyorum.
Sizin bir kuzeye gidesiniz var sanırım, aklınız orada. Kopenhag fena yer değil tabii. Deniz suyu sıcaklığı yazın kabul edilebilir düzeyde, evet, endişelenmeyin. Plajlar da İskandinav usulü. Yani, kiralık şemsiyenin ve şezlongun olmadığı plajlar. Şaşırtıcı değil mi; kiraya takmıyor onlar… Ne güzel! Lafı gelmişken biz de fazla takılmadan kirada anlaşsak…
Aman ne diyorsunuz? Nasıl bir rakam o? Kopenhag Kraliyet Sarayı mı sizin eviniz? Evet gördüm orayı ama konu bu değil. Hay etmez olaydım Kopenhag lafını! Yani çok yüksek bir kira söylediniz demek istiyorum. Kim? Evet evet, tabii kraliyet ailesi orada oturuyor, Amalienborg Sarayı’nda. Bir meydanın etrafında toplanan dört saraydan oluşuyor Amalienborg. Anlamadım, şaşıracak bir şey yok, zengin onlar. Hayır, sizin kaç daireniz var bilmiyorum, öğrenmem de şart değil. Tamam, o kadar daireye rağmen birinde oturuyorsunuz, kanaatkârlığınız göz kamaştırıcı. Onlar niye dördüne yayılmışlar bilmiyorum. Yani aslında biliyorum da bize ne, ev kiralamaya çalışıyorum ben. Peki, anlatayım kısaca: 18. yüzyılda, Kral V. Frederik yeni bir saraya ihtiyaç duymuş. Lâkin, bir cinlik yapıp yeni saraya masraf yapacağına krallığın dört asil ailesiyle anlaşmış. Özel olarak tanıdığı 40 yıllık vergi muafiyeti karşılığında onlara yaptırtmış sarayı… Beğendiniz yani yöntemi… Sizin aklınıza gelmemiş olmasına üzülmenize gerek yok, vergileri belirleme şansınız yok zaten. Evet küçük bir detay ama önemli. Bunu sonra düşünün isterseniz, biz o arada şu kefil konusunu konuşalım…
Bizim kirayı karşılayacak bütçemiz var. İşimiz belli, işyerimiz belli, maaşımız belli, kefil için eşe dosta rica etmeyelim istiyorum açıkçası. Sizce de uygunsa bizim imzalarla yetinelim. Hemen hayır demeyin lütfen. Anladım dediğinizi. Dünyanın binbir türlü hâli olduğunu ben de biliyorum ama o hâller sadece bizim için değil, kefiller için de geçerli, değil mi? Nasıl? Garantili bir kefil ne demek? Madem Danimarka’da tanıdıklarım var, Euro kazansa daha iyi olur, diyorsunuz… Sizi hayâl kırıklığına uğratmak istemem ama oralardan kefil pek geçerli olmaz. Ayrıca Danimarka’nın para birimi kron.
Neyse, kefil faslına sonra döneriz. Önce şu evcil hayvan konusunu…
Ne?! Buyrun bakalım… Nereden bileyim! Danimarka Sarayı’nda hayvan var mı; ben görmedim. Takdir edersiniz ki o kadar detaylı dolaştırmıyorlar içeride. Öğle saatiydi, muhafızların nöbet değişim törenini izleyebildim bahçede. Hayır bahçede de görmedim. Ne güzel akıl yürüttünüz, bravo, ama ev sahibine sormak aklıma gelmedi. Niye? Hımmm… Evde yoktular. Eğer kraliçe evdeyse kraliyet arması dalgalanıyor çünkü, bir gelenek, dalgalanmıyorsa evde değiller, boşuna beklemeye gerek yok.
Şimdi! Bizim kedilerimiz var. Öyle, evet, “Kediler” rastgele ağzımdan çıkmış değil, birden çok, iki kedimiz var. Neden sordunuz cinsiyetlerini? E öyle; doğaları bu, üreyebiliyorlar. Yok, ayrı odalara koymuyoruz, kısırlar zaten. Ne münasebet! Ne testi, ne analizi?! Kısır olduklarını biliyorum çünkü biz kısırlaştırdık. Evet o yolla çoğalamazlar, ama isterseniz garanti olsun diye çeker bir köşeye konuşurum da… Olur mu canım, niye alay diyorsunuz, şaka yapıyorum… Sonuçta kedilerin evde bizle kalmasıyla size ödeyeceğimiz kira arasında bir bağlantı yok. O nedenle bu evcil hayvan bahsini uzatmayalım derim. Siz ne dersiniz?.. Apartmandakilerle ben konuşurum, tuvalet ihtiyaçlarını evdeki kumda karşılıyor onlar, komşuların paspaslarının bu konuda cazip geleceğini sanmıyorum. Yok yok, sanmıyorum derken, tereddütlü olduğumdan değil, lafın gelişi, yoksa kesinlikle eminim.
Evet, çocuklardan yana da bu kesinlikle konuşabilirim, çünkü evde çocuğumuz yok, büyüdü bizimki, kendi ailesini kuracak yaşta neredeyse… E torun sevmeyi hepimiz isteriz tabii, ama onların kararı… Ve evet, olur da çocuğum evlenir ve bir gün torunumla gelirse evde koşturur ufaklık. Kapı girişinde kafese alacak hâlimiz yok. Zaten ortada torun da yok. İsterseniz kedilerden sonra bu konuyu kızımla da konuşayım.
Ya da şöyle yapalım, siz bizim koşullarımızı anladınız bence, teklifimiz de belli, düşünün karar verin, eğer öğrenmek istediğiniz başka bir şey yoksa…
Düşünmeye gerek yok demenize anlam veremedim doğrusu. Sorunun ne olduğunu söyler misiniz? Evden çalışıyor olmamızdan size ne! Evde fazla zaman geçirmemiz mi size riskli geldi, zemin mi yıpranacak ki, anlamadım. Ben mi evinizi kiralıyorum, siz mi beni?
A ne demek ya, böyle hayat ancak Danimarka’da olur! Pes artık…
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.