Güneşli bir aralık günü.
Dört ayaklı dostum Efe ile Sakarya Nehri sahilinde yürüyüşteyiz.
Telefonum çaldı, arayan, Yeşim Yeliz Egeli.
Hâl hatır sohbetinden sonra konuya girdi; “Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında Türk denizciliğinin kazanım ve kayıplarını ticari zaviyeden MarineDeal News’te yazı dizisi haline getirmek istiyorum, konuyu hikâyeleştirme, geçmiş gelecek örgüsünde kurgu yönünüz güçlü ve tabii bilgi ve birikim sahibisiniz, yazar mısınız?” deyince, aniden iç geçirmişim, yakalandım. Sordu:
-Hayırdır, ne oldu?
-Ben yazarım ama sen yayımlayabilir misin?
Bir kahkaha patlattı ve “İlahi Levent Kaptan! Sağlık sorununuz var sandım, korktum,” dedi.
Ticari denizcilik tarihini incelemek deniz tarihçilerinin görevi. Ben deniz tarihçisi değilim. 2023 senesinde 50’nci yılına girecek deniz serüvenimde hiçbir zaman uygulamacı olmadım, olamadım. Gözlemci ve araştırmacı yanım beni her daim sorgulamaya, sonuçtan oluşuma taşıdı. Ölümsüz gazeteci Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözü gibi, aldığım eğitim, gözlemlerim ve Sevgili Yeşim’in yıllara sarî “yazarsınız…” baskısı beni gözlemcilikten, araştırmacı yazarlığa taşıdı.
Velhasıl, yazmak güzel şey kardeşim, bir de okuyan olursa tadına doyum olmuyor…
Sevgili Yeşim’in istediği “Cumhuriyet’ten günümüze denizciliğimiz” konulu bir yazı dizisinin üstelik 100’üncü yılda MarineDeal News’te yer alması iyi düşünülmüş, çok anlamlı ancak İzmir İktisat Kongresi ele alınmadan yani Cumhuriyet öncesi Türk denizciliği, aşağıda isimlerini sayacağımız bir avuç Türk armatörü ve denizcisi tarafından Kongre’ye sunulan o mükemmel rapor incelenmeden, o dönemin denizcilerinin sorunlarını anlamadan ve genç Cumhuriyetimizin raporda sunulan sorunları ileriki süreçte tek tek çözümü algılanmadan yazı dizisine girişmenin doğru olmayacağı düşüncesini taşıyorum.
Öncelikle raporda imzaları olan dönemin Türk denizcilerini rahmet ve saygıyla anıyorum. Kimler mi?
Sufizâde Sudî Ahmet, Lazzâde Mustafa Zühdi, Dervişzade Hasan Fehmi, Kalkavanzâde İbrahim, Hoşurzâde Şükrü, Pasulzâde İsmail Kapudan, Ferruhzâde Ahmet, Kurdzâde Nazım (Rize Sancağı), Hacı Ali Hafızzâde İbrahim, Eyyübzâde Daniş, Müftizâde Sadi (Trabzon), Feridunzâde Hacı Hasan, Yusuf Ağazâde Münir (Giresun), Şatırzâde Hacı Mahmud, Dizdarzâde Eşref (Fatsa), Ali Çavişzâde Hami, Ömer Ağazâde Hüseyin Avni (Ordu), Alemdarzâde Hafız Aziz (Samsun), İmamzâde İsmail (Gerze), Hacı Hüseyinzâde Şükrü (Sinop), Güvenlizâde Ahmed Hamdi (Boyabad), Çolakzâde Nuri, İncezâde İbrahim, Hacı Mehmedzâde Hüseyin (İnebolu), Karesizâde Hüseyin, Şükrüzâde Midhat (Ayancık), Alemdarzâde Halil, Mehmed Paşazâde Kadir, Berber Eminzâde Hacı Mehmet (Bartın), Mehmed Arif (Akçeşehir), Madenci Mehmet Maksud (Zonguldak), Cebecizâde İsmail, İnebolulu Musa Reiszâde Ahmed, Davavekili Behram (İstanbul).
“Bağımsızlık benim karakterimdir”
Savaş tarihinde ilk defa; Dünya Savaşı’nı kazanmış, bu savaşın sonunda sözde barış antlaşmasını, kaybeden İmparatorluğun önüne koymuş ve kabul ettirmiş egemen Avrupa Devletleri, aynı topraklarda Kurtuluş Savaşı veren ölümsüz önderi Mustafa Kemal ve bir avuç devrimci silah arkadaşına karşı verdikleri savaşı kaybediyor ve İsviçre’nin Lozan şehrinde bir barış antlaşmasına oturuyorlardı.
20 Kasım 1922’de başlayan görüşmeler İngiltere ve Fransa’nın tutumları nedeniyle 4 Şubat 1923’te kesilmişti.
“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Mustafa Kemal için bağımsızlık; siyasi ve ekonomik bağımsızlıktı.
Savaştan çıkmış, ülke baştan sona yakılmış-yıkılmış, hiçbir sanayisi olmayan, Osmanlı’dan kalan borçlar ile ülke, ekonomik bağımsızlığını nasıl kazanacaktı?
İşte, bu soruların cevabı 15 Şubat 1923 tarihinde başlayan ve 15 gün sürecek İzmir İktisat Kongresi’nde aranacaktı.
Aşağıda sunabildiğimiz metin “Ticaret-i Bahriye ve Denizcilik” hakkında Kongre’ye sunulan tasarıdır.
Bu tasarının tamamı yayımlandıktan sonra, o günün dile getirilen sorunlarının genç Cumhuriyet tarafından nasıl çözümlendiğini, konu tasarı başlıkları ele alınarak değerlendirilecek, çözümlenen sorunların günümüzde nasıl çözümsüzlüğe kavuşturulduğu aynı başlıklar altında incelenecektir.
Tasarıda kullanılan o günün Türkçe yazım diline sadık kalınmaya çalışılmıştır.
İzmir’de Şubat 339’da toplanan İktisad Kongresi’ne Ticaret-i Bahriye ve Denizcilik hakkında verilen layiha:
Muhterem efendiler!
Milletimizin yeniden taazzuv ederek kudretli ve canlı bir hükûmet tesisinden sonra ilk defa toplanan ve hakikaten pek mukaddes maksadlarıyla buraya gelen çiftçi, denizci, sanaatkâr, amale, tüccar, şirket, bankacı ve ticaret-i bahriye mümessillerinden mûrekkeb Kongremizin küşadını millet ve memleket için hayırlı olmasını Allah’tan diliyoruz.
Toplanan şu umumî iktisat derneğinde, ticaret-i bahriyemizden fedakâr gemicilerimizden çıplak göğüslerini her gün denizin koca dalgalarına cesaretle gererek ekmeğini kazanmak isteyen denizcilerimizden hiç bahs edilmemesi bizleri birkaç söz söylemeğe mecbur etti. Nazar-ı insafla dinleneceğine eminiz.
Türkler de bütün milletler gibi deniz kenarına gelir gelmez karadaki azimet ve kudretleri nisbetinde denizlere dahi hâkimiyeti düşünerek işe başlamış engin denizlerde azametli dalgalara göğüs gererek dünyanın her tarafında şan ve şerefle bayrak gezdirdikleri ve mühim akınlar yaparak ehemmiyetli zaferler edindikleri iktisadiyatta mühim amil oldukları tarihen sabit bir hakikattir.
Osmanlı Devleti’nin ilk tesisinde Türk cengaverlerini Rumeli’ye geçiren denizcilerimiz Istanbul’un fethini teshil ve temin için karadan gemi yüzdüren gemicilerimiz devletin en azametli devirlerini yaşatan Piri Reisler, Oruç Aliler, Kemal Reisler, Aydın Reisler ve daha isimleri sayılmakla tükenmeyecek deniz kahramanlarımız daha sonraları Balkan Harbi’nde, Akdeniz’de Türk bayrağını şan ve şerefle gezdirerek emeddene yol gösteren Hamidiye kahramanları, Çanakkale’de nispeten ufacık bir tekne ile torpil hatları üzerinde harb vererek koca gavailiyatı batıran muavenet-i milliye arslanları Karadeniz’de kapılarımızın önüne Rusların dökdükleri torpilleri büyük bir aşkla toplayan Türk anaları analarının bütün tehalükle topladıkları torpilleri Karadeniz’in coşgun dalgaları ve Rus donanması içinde kendi kayıklarıyla hem can ve malını tehlikeye koyarak Çanakkale’yi kapamak için torpil getiren Karadeniz’in sahil hudud bekçileri İstiklâl Harb’de taazzuv etmekte olan yeni Türkiyemize Istanbul’da eslaha ve cebhaneyi müttefikin-i donanma ve zabıtasından kaçırılarak ve Rusya’dan alınan bütün levazım-ı harbiyeyi kayıklarıyla getirmek suretiyle millet ordusunu teslih eden yavuz gemicilerimiz bunca fedakârlık göstermek suretiyle uhdelerine düşen vazife-i vataniyeyi yapmakdan çekinmedikleri gün gibi gözükürken pek mukaddes maksadla yapıldığına şüphe edilemeyen Kongremizin küşadında Iktisad Vekili Beyefendinin nutkunda ve Kongreye verdiği matbuu layihada Türk gemicilerinin mazi hâl ve istikbâlinden hiç bahs edilmemesi biz gemicileri hayretler içinde bıraktı.
Vazife-i vataniyelerini pek büyük fedakârlıklarla yapan ve elan yapmakda devam eden Türk gemicileri memlekette çiftçiler kadar hak sahibi olmak isterler. Ümid olunur ki bu hakk çok görülmez. Çünkü memleketimizin karasında çiftçilerimiz ne ise denizlerinde gemicilerimiz, denizcilerimiz aynı şeylerdir. Çiftçilerimiz topraklarını sapanları ile açarak çıkaracakları cevheri biz denizciler de engin denizlerin merhametsiz coşkun dalgaları arasında altına tebdil için savaşırız.
Eğer biz gemiciler düşünülmez ve kurtulmamıza çare aranılmaz ise sahillerimize kadar çok zahmetlerle getirilen zahirelerimiz ya ecnebi ellere tevdii edilir veya orada çürümeğe mahkûm edilir.
Aynı zamanda harcden memleketimize getirilmesine luzum-u kat’i olan ihtiyacatımızda bizleri her vesile ile kemirmek isteyen ellerle bize gelir ki bunda da yaşamak hakkını almak için bunca şehid kanları akıtan milletimize ne kadar elim geleceğini düşünelim, aynı zamanda her millet gibi Türklerin mukaddes bayraklarını seyyar kaleler gibi dünya sularına gezdirecek yalnız ve yalnız denizciliğimizdir.
Evvelleri pek yüce olan bu sanatımız bugün maalesef mahv olmak üzeredir. Bunun ihyası için hükûmetten bazı nikat-ı nazar beklemek hakkımız olduğunu elbette siz çiftçiler, ameleler, sanaatkârlar, tüccarlar bile tereddüdsüz tasdik edersiniz. Çünkü mazisi olup da bugün unutulan biz isek yarın unutulacak belki himaye edilmesi arzu edilen sizler olursunuz mamafih öyle zan ve tahmin etmek isteriz ki bu unutuluş yalnız ve yalnız mahuddur yoksa hakikatte unutulmak değildir biz denizciler unutulmamışızdır ve unutulmağa layık değiliz ve unutulmayacağız. Denizciliğini unutan milletler tarih-i bahrileri olmayan milletlerdir. Halbuki biz Türkler en büyük bir tarih-i bahriye malik olmakla iftihar ederiz. Son zamanlarda denizciliğimizin ihmâl edilmesi bir zamanlar denizlerde hakimiyet süren kalyonlar gezdiren bizleri sahillerimizi muhafaza edemeyecek bir hale getirdi. Dün hiç olan Yunanistan pek az zamanda denizlerde maalesef bizimle boy ölçüşdü. Bu acı bir hakikattir.
Yunanistan bu varlığı sırf ticaret-i bahriyesinden almıştır. Daha pek yakın zamanlarda birkaç yelkenliye sahib olan Yunanistan 313 Türk-Yunan harbinden sonra bütün gayretini ticaret-i bahriyeye vererek bugün denizlerde bayrağını (Ticaret-i Bahriyede) hemen hemen ikinci sınıf olarak gezdirmeğe muvaffak olmuştur. Bu tekamüldeki esbabı arar isek şunları bulabiliriz.
1- Kendi limanlarında kendi bayrağından maadasının ticaret yapamaması. (Kapotaj) hakk-ı istiklalini tamamen istimal etmek.
2- (Armatörlere vapur almak hususunda en büyük müsaade ile sermaye temin edecek ticaret-i bahriye bankalarının tesisi.
3- Denizciligin himayesi.
4- Inşaat-ı bahriye tezgahlarının inşaasını temin edecek esbabı izhar etmek.
5- Meslek mektebleri tesis etmek.
6- Balıkçılık ve balıkyağcılık.
Kapotaj
Bu hakkın bilhassa bizim için ne kadar mühim ve elzem oldugunu izaha luzum olmasa gerek. Istiklal için bunca fedakârlık yapan milletimiz artık kapılarında yabancı bayrağın sallandığını görmek istemez ve isteyemez.
Kapütülasyonların hep uzağı görmezlik ve düşüncesizlik yüzünden milletin başına bela olduğunu bilmeyen bir ferd yoktur. Bunun yeniden herhangi bir sebeble olur ise olsun idamesi memleket ve millet için en büyük felakettir. Denilebilir ki mahsulatımızı nakl edecek vesaitimiz henüz yoktur. Fakat efendiler bilinmelidir ki bu şekilde daha ne kadar uzun zaman beklersek bekleyelim katiyyen vesait-i bahriye elde edemeyiz. Çünkü doğmadan öldürmek için büyük tertibat alınmış kitleler karşısındayız. Bugünkü dünya mücadelesinin iktisat mücadelesi olduğunu anlamayan artık kimse kalmamıştır. Son Musul meselesi, iktisat meselesi bilhassa denizlerde hâkimiyet meselesidir. Efendiler Yunanlıları ticaret-i bahriyede yükselten bizim sahillerimizdir. Bizim gibi memleket dâhilinde şimendüfer ve şoselerden mahrum bir millet bilhassa denizcilige ehemmiyet vermesi lazımdır ki memleketin bir tarafından çıkan bir mahsulu diger tarafa pek ucuz olarak taşıyabilsin. Esasen iktisadiyatta deniz vesaitinin kara vesitinden ucuz bir vasıta-i nakliye olduğu kabul edilmiş bir düsturdur.
Sahillerimizde çalışan ve kemiklerimizi emerek paramızı alan kumpanyaların Ermeni ve Rumları teslih etmek için yaptıkları faaliyet hepimizin bildiği şeylerdir. Mesela Marmara Denizi Yunanistan’ın en mühim faaliyet sahası olmuştur.
Bu faaliyet gemilerinin orada serbest ticaret yapabilmeleri hesabiyle Anadolu’ya silah ithaline muvaffak olmasıyla hasıl olmuştur. Kapotaj hakkı bütün devletlerde kendi tebalarına hasr edildiği halde kapütülasyon belası yüzünden limanlarımızda ecnebi bayraklarının gezmesi bizde ticaret-i bahriyeyi ebediyyen inkişaf ettiremeyecektir. Çünkü herhangi mevcud kumpanyayla rekabet edebilmek imkân haricindedir. Kapotaj hakkı mevcut olmadığı takdirde ne kadar büyük sermaye mevcut olur ise olsun mahva mahkûmdur. Zira ecnebi kumpanyaları esasen hazırlanmış ihtiyat akçelerine sahib ve her suretle hükûmetlerinden himaye görür kumpanyalar olduğundan kendi aleyhlerinde doğmakta olan bir işi hemen boğabilirler. Memleketimizde bunun birçok acı örneğini misallerini gördük. Kapotaj hakkı olursa ufak sermayelerle tedarik edilebilecek vapurlar faaliyete getirileceği gibi büyük sermayeli bahri şirketler de hemen tesis edecektir ve bu suretle millet bir hakkını daha istimal etmiş olacak ve büyük bir ticaret sahası açılacağından memlekete azim servet girecek, binnetice refah ve saadet gelecek ve ecnebi entrikaları da artık sahillerimizden uzaklaşacaklardır. Bu babda daha fazla tafsilata hacet görmüyoruz.
Her Türk kendi kapısında kendi bayrağını görmek isteyeceğine ve başka bayrak görmeğe tahammül edemeyeceğine imanımız vardır. Hükûmetimizin de bu nokta-ı nazar dikkate aldığına itimadımız şübhesizdir. Şu hâlde istediğimiz bu hakkın bir an evvel diger istirdad edilmiş haklarımız gibi doğrudan doğruya millet ve hükûmetimizce alarak sahib-i hakikilerine tevdii diliyoruz.
Ticaret-i Bahriye Bankası
Maalesef yine Yunanistan’ı misal almak mecburiyet-i elimiyesindeyiz. Cümlemizin bildiği üzere Yunanistan ticaret-i bahriyesini tesis edebilmek için en son ve bir çare ticaret bankaları tesisini bulmuştur. Bu banklar sanayii-i bahriye eshabına en müsaid şerait altında ikraz ederek vapur aldırmakta bu suretle edvar-ı kadimeden kalan yelkenciliği az zaman zarfında vapurculuğa intikal etmiş ve bugün şark-ı karip denizlerinde ticaret bahriye hususuda mühim bir mevkii tutmuştur.
Efendiler yüz bin liralık sermayeleri olan vapurcularımız bugün bin lira istikraz edebilecek bir bankaya malik değildirler ve hiçbir bankadan muavenet göremezler. Vaziyet böyle olunca bittabi ticaret-i bahriyemiz artamaz halbuki en ufak sermayesi olan denizcilerimiz pek çoktur bu sermayenin büyümesi ancak ve ancak bir bankanın kendilerine muavenetiyle kabildir. Bunu vaktiyle nazar-ı dikkate alan “Donanma Cemiyeti” ticaret-i bahriye namıyla bir bankanın tesisine karar vermiş ve ehemmiyetli bir meblağı da karşılık olmak üzere ayırmıştı buna muvaffak olmuş olsa idi bugün sahillerimizde pek çok ufak ve büyük motorlar vapurlar bulunacak ve ihtiyacatımız tamamen görülecek idi. Halbuki her şey gibi Ferid Hükûmeti bu hayırlı müesseseyi de yıktı paralarının bir kısmını aldı ve zabt etti ancak milletin sırf denizcilik için verdiği paraları herhangi bir hükûmetin veya hükûmet şeklindeki eşkiyaların almağa hakkı olamayacağını bilen Donanma Cemiyeti’nin burada hürmet ve rahmetle yad etmeğe mecburiyet-i vicdaniye hissettiğimiz muhterem reis-i merhum Şefik Beğin büyük mücadelesi onları protesto edebilmek suretiyle vaziyyeti tesbit etmiştir.
Ferid Hükûmetinin zabt ettiği para miktarı nakd ve tahvil olmak üzere bir milyon liraya yakındır. Bunun henüz bir kısmının elde mevcud olması, bir kısmının hükûmet hesabına geçmesi yine ziya’a uğratılmamış demektir. Şu hâlde dileğimizin yapılması pek kabil olan bir işdir:
Donanma Cemiyeti’nin sermaye ve matlubatını evlad-ı şühedaya tahsis ve temlik ederek bu sermaye ile bir ticaret-i bahriye bankası tesis etmek. Bu yapılacak olursa iki hayırlı maksad istihsal etmiş olur.
1- Evlad-ı şühedaya sermaye tedariki
2- Bu sermaye tenmiye edilmek suretiyle denizciliği hakikaten en ser’i bir suretle himaye ve tesis etmek.
Eğer bu teklifimiz ehemmiyetsiz telakki edilir de kabul edilmezse şuna emin olmalıdır ki daha uzun senelerde ticaret-i bahriyemiz yürümez. Onun için iyi düşünmeliyiz. İstenilen hiçtir. Gayb olmuş bir sermayenin yeniden canlandırılmasından ibarettir. Bunun da esirgenmiyeceğini diler ve ümid ederiz.
Denizciliğin Himayesi İki Noktadan Elzemdir
1-Pek vasi olan sahil ahalimizin yaşayabilmesini temin etmek.
2-Harb zamanlarında donanmamıza muallim efrad yetiştirmek.
Birincisinin luzumu ne kadar aşikâr ise ikincisinin luzumu o kadar bedihidir.
Himaye nasıl olmalıdır: Sanayii-i Bahriyede Himaye, Ticaret-i Bahriyede Himaye:
Sanayii-i Bahriye Himayesi
1-Hükûmete aid araziden tersane ve çekil mahalli olabilecek yerlerin bilabedel hemen sanaatkârlara teslimi.
2-Inşaat tezgâhlarının inşaasında luzum görülecek bütün mevadın rüsumdan istisnası
3-Inşaat tezgâhlarının ve ustalarının beş sene müddetle rüsumdan muafiyeti.
4-Yapılacak merakib-i bahriyenin mevad-ı iptidaiyesinin motorlarının rüsumdan muafiyeti.
5-Merakib-i bahriyenin fenne tatbiken yapılması tekamul-u bahriyemiz için elzem olduğundan planlarının bahriye vekaleti tarafından tezgâhlara tevdii ve inşaatın planlara tatbiken yapılmasının temini.
6-Üçyüz tondan yukarı inşaat yapacak tezgahlara hükûmetçe mükafatlar verilmesi esasının kabul edilmesi.
7-Limanlar dahilinde postacılık yapabilmek hakkını plana tevfikan yapılan merakib-i bahriyeye hasr etmek.
8-Inşaat-ı bahriye için ormanlardan kat’ına teamülen mazun oldukları kerestenin bademada herhangi suretle olur ise olsun men’ edilmesinin temini.
9-Ticaret-i bahriye bankası tesisine kadar erbab-ı sanayii tersanelerini yapmak şartıyla ziraat bankalarında zürra gibi istikraz edebilmek hakkının temini.
10-Işbu sanayide çalışan amele ve gemicinin seferberlikde kendi mesleklerinde istihdam edilmesini temin etmek ve mükellefiyet-i askeriye kanununun mevad-ı mahsusasından istifade ettirilmelerini temin etmek.
Ticaret-i Bahriyede Himaye
1-Maalesef hâlâ hükûmet müessesesi halinde kalan Seyr û Sefain Idaresinin ufak sermayeli ticaret-i bahriye eshabını yıkmaması için lâzım gelen usüllerle hareket etmesini temin etmek. (Seyr ü Sefain Idaresinin şekl-i hazırı memleket ve millet için hiçbir fayda temin edemediğini isbat etmek pek bedihi bir mesele ise de şimdilik sadet haricinde gördüğümüzden geçiveriyoruz. Yalnız şunu söyleyelim ki milletin büdçesiyle açığını kapatan Seyr ù Sefain Idaresi hiç olmazsa tamamen ticari bir heyet-i idare tarafından idare-i umur ettirilmezse zarar temadi eder ve bu zararı, çiftçilerimiz amelemiz, sanaatkârlarımız, tüccarlarımız vergileriyle ödemeğe devam ederler.)
2-Hükûmetin icabında istifade etmek üzere vaz eylediği tedarik-i vesait-i nakliye-i bahriye kanununa şimdiye kadar olduğu gibi değil badema tamamen ve harfiyen riayet eylemesini temin etmek.
3-Posta nakliyatını yapan gemilerden fener ve sıhhiye rüsumunun nısf alınması müteamil olduğundan Türk vapur idarelerine de bu hakkın teşmil edilmesini temin etmek.
4-Vapur ve motorlardan alınan ihrakiyeden rüsum alınmasını temin etmek merakıb-ı bahriyenin yalnız limanlara rabtını ve bir rüsum vermesini temin etmek.
5-Herhangi zamanda olursa olsun bir vapurun limana geldiğinde pratikalarının verilmesini temin etmek. (Çünkü limanlarımız tamamen açık olduğundan beklemek suretiyle mühim zaiyalar olmaktadır.)
6-Limanlarımız tamamen açık olduğundan Karadeniz ve Akdeniz’de müsta’celen limanlar tesis edilmesini temin etmek.
7-Tahmil ve tahliyenin yapılabilmesi için her iskelede behemahal kayık limanlarının tesisini temin etmek bunun için mahallerine luzmu kadar ehemmiyet verdirilmesi ve teshilat gösterilmesi lazımdır.
8-Alelusul kefalet alınmak şartıyla motorlara transit eşyanın nakline müsaade verilmesini temin etmek.
9-Ticaret-i bahriyede tesanüdü temin etmek için esnaf cemiyetleri teşkiline müzaheret temin etmek
Balıkçılık
Efendiler en mühim şube-i varidatımızdan biri de balıkçılıktır. Bu ticaret ve sanatın ne kadar müşkil olduğunu söylemeğe luzum görmüyoruz. Cümlemizce malumdur ki açık denizlerde balık avlamak için diğer milletler büyük büyük vapurlar yapmışlar onlarla avlarını toplarlar. Halbuki bizim biçare balıkçılarımız en korkunç yüce fırtınalarda bile altındaki çırnıklarıyla hayatlarını kazanmak isterler. Bazan da kendileri avlanırlar. Bir kayık ve bir ağdan olan sermayesiyle çalışan bir aile reisinin bütün varlığı ile beraber denizin dalgaları arasında gaybolması ne kadar elim olduğu düşünülürse bu zavallı sanaatkârları da himaye farz olduğu göze çarpar. Şu halde balıkçılar için ne yapmalı? Mesailerinden istifade ettirmek üzere mahrecler bulmak kafidir. Mahrecler bulunursa sermayeleri artar. Sermayeleri artarsa onlar da vesaitlerini iyi ve sağlam tedarik ederler.
Efendiler, denizin kumları bile altındır. Bunlardan istifade gerekdir. Hamsinin gübre olarak kullanıldığı darb-ı meseli bir hakikattir. Cenab-ı hakkın çok fazla verdiği senelerde ihracatı olamaması yüzünden bağçelere gübre olarak atılır. Şundan da anlaşılıyor ki en mühim ve başlıca mesele ihracatı temin etmektir. Ihracatın temini ancak ve ancak bir çare ile olur. O da haricden gelen bilumum balıklara bütün devletler gibi en ağır gümrük koymaktır.
Bu olursa en ibtidai sanat olan balık konserveciliği ve tuzlu balıkçılığı bizde de ehemmiyetli surette başlayacak ve memleket mühim bir sahayı ticaret bulmuş olacaktır. Olmazsa daha uzun zamanlar biçare sahil ahalimizi bir parça etmek tedariki için denizlerin dalgalarına tevdii edeceğiz. Hangisinin daha iyi olduğunu düşünelim?
Balık Yağcılığı
Bu ticaret ve sanat memleketimizde gözükmez fakat mühim bir ticarettir. Karadeniz sahil halkının kısm-ı küllisi ilkbaharda bu ticaret ve sanat ile geçinmeğe çalışırlar. Böyle mühim bir ticaretin himayesi elbette lazımdır. Bunu da tekamülü haricden gelecek balık yağlarına ağır gümrük koymak ve bu sanatın her türlü himayesini temin etmek.
Balıkçılık ve balık yağcılığının tekamülüne ve hayatlarını bu işe hasr edip ekmek parası kazanmak isteyenlere yardım edebilmek için yegâne çare Duyun-u Umumiye’nin biçare denizcilerden almakta olduğu rüsumun hadd-i mutediline indirilmesini temin etmek lazımdır. Memleketimizde balıkçılardan alınan rusum gibi gayr-i adil hiçbir rüsum yoktur. Bunun tashih ve tadili elbet ve elbet lazımdır.
Bu rüsumun pek ağır olması hesabıyla sanaatla geçinmesi için pek çok balıkçılar hiç rüsum almayan Rusya’da çalışmaktadırlar. Bu biçareleri kendi vatanlarında aile ocaklarında yaşatabilmek için de bu rüsumun tadili elzemdir.
Meslek Mektebleri
Nazari ve ameli bir surette gemici, levesterme, kaputan, yağcı ve çarhçı yetiştirmek ve işleri onlara tevdii etmek ticaret-i bahriyemizin en mühim vasita-i takamülünden biridir. Denizcilik vaktiyle pek yüksek sanaat ve revaç görmüş işlerden olması hesabıyla ameli surette gemici yetişmekde idi. Halbuki şimdi maalesef gaybolmakta olan bu sanaatı asrın terakiyatıyla yürütmek mecburiyetindeyiz. Bunun için vasi olan sahillerimizde yalı uşaklarının korkunç dalgalar üzerinde ecdadları gibi kükremeleri için onları denize alıştırmak lazımdır. Bunun çaresi nazari ve ameli mektepler tesisidir. Mekteb lazım mı değil mi bahse münakaşa edilmeyeceğini bildiğimizden müdafaaya lüzum görmüyoruz. Yalnız yapılmasını arzu ettiğimiz mekteblerin şeklini göstermekle kifayet ederiz ki Karadeniz’de, Istanbul’da, Akdeniz’de yapılmak ve müddet-i tahsil dört sene olmak üzere nazari ve ameli tedrisat yaptırmak üzere mekteblerin hemen açılmasını dileriz. Bu mektebler hem güverte hem çarhçı sanaatlarını havi olacaktır. Buradan yetişecek gemicilerimiz noksanlarımızı telafi edecektir. Memleketimizde askeri bahriye mektebinden başka muntazam hiçbir bahriye mektebi olmaması bu mekteblerin bir an evvel yapılmasını istilzam eder. Vakıa Istanbul’da bir ticaret-i bahriye mektebi var ise de büdcesinin adem-i müsaadesi hesabıyla pek faideli işler görememiştir.
Lahiyamızı bitirmeden evvel şunu da arz etmek isteriz ki memleketimizde denizciliğimizi yürütebilmek için bir çare de bütün halkı denizle alakadar etmektir. Halk denizciliğin fevaidini bilir ve anlarsa alakası çoğalır. Bunun için milletin malı olan ve Ferid Hükûmeti tarafından cebren lağv edilen Donanma Cemiyeti’nin behemehal yeniden ihyası elzemdir.
Donanma Cemiyeti hakkında uzun müdafaaya lüzum görmüyoruz. Çünkü milletin kendi malıdır ve memlekete lüzumunda en büyük hidematı fiilen yapmıştır. Millete vekaleten aldığı gemileri büyük zaferler yaptığını hepimiz biliriz. Muavenat-ı milliyenin gavailiyanı batırdığı ve tarih-i bahriyemize şunlar ilave ettiğini henüz unutmadık. Düşünülsün bu Donanma Cemiyeti yeniden canlandırılsın.
Efendiler kıymetli vakitlerinizi biraz aldık bunda bizi mazur görünüz. Derdlerimizi söyleyemezsek çarelerini bulamayız. Biz hem derdlerimizi söyledik hem çarelerini gösterdik. Yazılarımızın lütfen okunarak dileklerimizin muhterem Hükûmetimizden Büyük Millet Meclisi’nden alınması için bizlere yardım edeceğinize umid varız. Ümitlerimizi boşa çıkarmamanızı rica eyler millet ve memleket için hayırlı muvaffakiyetler dileriz efendim.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.