Denizcilikte modernleşme ve modern gemi kavramı, 19’uncu yüzyılda gerçekleştirilen buharlı gemi teknolojisi ile başlayarak artık gemilerin ahşaptan ziyade demir ve çelik malzemeler kullanılarak inşa edilmesi ile ilişkilidir. Osmanlı’da modernleşen donanma, daha önceki yazımda da ifade ettiğim üzere çeşitli tiplerde gemileri içerisinde barındırıyordu. Peki, bu gemiler nasıl hizmete giriyordu? Nerede inşa ediliyordu? Nereden satın alınıyordu?
Osmanlı deniz kuvvetinin modernleşmesinin arka planında gemiler başta olmak üzere denizcilik bilgi ve teknolojisinin teknik olarak iyileştirilmesi söz konusudur. Bu iyileştirme çabalarını 18’inci yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlatmak mümkündür. Çünkü Osmanlılar bu dönemde modernleşme gereğinin farkına varmaya başlamışlardı. Bu farkındalık, bu alanda güçlü devletlere dönük denizcilik politikalarını da şekillendirmişti. Başlangıçta Fransa, daha sonra İngiltere ve ABD yardımları ekseninde denizcilikte modernleşme hareketleri başlamış oldu. Bu değişim kapsamında yabancı danışmanların Osmanlı Bahriyesi üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Yabancı danışmanların bu etkisini dikkate alan ve Osmanlı teknik dönüşümünün üzerindeki olumlu ve olumsuz hususları tartışan müstakil eserler vardır ve bazı eserler her bir yabancı danışmanın etkilerini ayrı ayrı inceleme konusu yapmıştır. Şimdilik bu çalışmalar hakkında detay vermekten ziyade, bahri dönüşüm üzerindeki paylarına vurgu yapmakla yetineceğim.
Bahriyede modernleşmeye ilişkin ciddi adımların atıldığı dönem olan III. Selim Dönemi’nden sonra II. Mahmud tahta geçmişti ve onun döneminde de danışmanların etkinliği ile bahriye alanında modernleşme devam etti. Yalnız bu dönemde gerginleşen dış ilişkilere iç isyanlar da eklenince Osmanlı siyasi tarihi her alanda dönüşümün sahnesi oldu. Devam eden süreçte Tanzimat Dönemi oldukça önemli olsa da Osmanlı Devleti mali ve siyasi olarak yıpranmaya devam etti. Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’da başlattığı karşı duruş hareketi ve Avrupa teknolojisi ile güçlenmesi, dönemin Kaptan-ı Deryâsı Firarî Ahmed Paşa’nın Osmanlı donanmasını İskenderiye’de Mehmed Ali Paşa’ya teslimi ile daha da güçlendi. Osmanlı Devleti bir anda ordusu ve donanması olmayan bir devlet olmuştu1.
Her şeye rağmen Abdülmecid döneminde de deniz kuvvetlerinde modernleşmeye devam edildi. Batılı devletler kadar buharlı gemi inşası yoktu fakat mevcuttaki denize elverişli gemiler makina ile teçhiz ediliyordu. Abdülmecid’in ardından tahta geçen Abdülaziz döneminde yeni gemi alımları başta olmak üzere bahri alanda modernleşme gözle görünür şekilde artıyordu.
Genel olarak ifade etmek gerekirse 19’uncu yüzyılın ilk yarısında donanmanın modernizasyonu hızlanmışsa da Osmanlı deniz menfaatleri diğer devletlere karşı istenen oranda savunulamamıştı2. 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında ise dünya devletlerini de içine alan geniş çaplı bir modernleşmeden söz etmek mümkündür. Burada en önemli tarihi anlardan biri, savaşlar tarihinde de önemli bir yeri olan, Kırım Harbi olmuştur. Bu savaşta birçok ilkler yaşandı. Bunlardan bazıları uzak mesafelerde askerî harekâtın sürdürülmesi kapsamında ikmâl faaliyetlerinin geliştirilmesi, zırhlı gemilerin ve mayınların kullanımı, muhabere tekniklerinde telgraf kullanımı gibi yeniliklerdir3. Bu savaşın ardından özellikle güçlü devletlerin deniz kuvvetleri modernleşmesi, zırhlı ve makinalı gemilerdeki gelişmelerle sürekli bir hâl aldı. Örneğin gemi pervane sistemleri değişti, telgraf hatları genelleştirildi, yeni yüzyılda telefon, radyo ve radar gibi yeni alanlarda gelişmeler sağlanmasına ilişkin zemin atılmış oldu.
Birinci Dünya Savaşı’na doğru giden bu yıllar bir tarafta teknolojik üstünlüğe sahip güçlü devletlerin iyiden iyiye diğerlerinden ayrışmasına, diğer devletlerin ise bu düzeni takip etme zorunluluğuna yol açtı ki bu devletlerden biri Osmanlı Devleti idi. Denizcilikte modernleşmenin hızlandığı 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti artan iç isyanlar ile uğraşırken aynı zamanda emperyalist devletlerin devlet üzerindeki güç denemeleri giderek artıyordu. Büyük karmaşaya yol açacak bu siyasi sorunlara ek olarak modernleşmenin çoğunlukla maddi kaynaklara ama aynı zamanda deneyimli insan gücüne bağlı olması nedeniyle Osmanlı Devleti güç kazanmayı başaramıyordu. Böylece görece zayıf ve büyük oranda dışa bağımlı bir modernizasyon süreci yaşanmış oldu.
Makro düzeyde modernleşme sürecinde deniz silâhları ve gemi tiplerinde yenilikler süreklilik arz ettiğinden her sistem bir öncekini güncel dışına itiyordu. Torpido botlara karşılık torpido muhriplerinin inşası ve bir öncekinden daha iyi olarak üretilen güverte top sistemleri bu konuya örnek olarak verilebilir. Zamanla hafif kruvazörler ve dretnotlar yenilenen inşa teknikleri ile güçlü silâhların konumlandırıldığı en üstün gemiler halini aldı. Dretnot tipi gemiler, denizaltılar ve deniz uçakları Birinci Dünya Savaşı öncesinde denizde yapılmış modernleşmenin en önemli örnekleri oldu4.
Özellikle Kırım Savaşı sonrasında dünya denizciliğinde yaşanan teknik ilerleme ve Osmanlı Devleti’nin bu ilerleyiş içindeki yerinin kavranması, Osmanlı Bahriyesi’nde yaşanan modernizasyonun anlaşılması açısından oldukça gereklidir. Bu süreç boyunca gemilerin millî olanaklarla inşa edilmesi ya da dışarıdan satın alınması, deniz kuvvetlerinin gelişimi için önem taşımıştır. Diğer taraftan satın alınsın ya da dahilde inşa edilsin, Osmanlı hizmetinde bulunan her gemi sürekli şekilde seyre elverişli konumda kalabilmesi için, tüm donanmalarda olduğu üzere, çaba sarf edilmeliydi. Bunun için yedek parça, malzeme ve ekipmana ayrıca rutin onarım hizmetleri sağlayacak insan gücüne ihtiyaç duyulmaktaydı.
İlginizi çekebilir:
Modern Osmanlı Bahriyesi’nde Gemi Tipleri III
Öncelikle burada bahsi geçen sürekli gelişim gösteren teknolojik unsurları değerlendirmeye alalım. 19’uncu yüzyılın başından sonuna kadar gemi inşa malzemeleri, gemilerin tahrik ve silâh sistemleri, güçlü devletlerin çalışmaları ekseninde sürekli bir şekilde ve hiç duraksamadan değişiyordu. 1807 yılında ABD’de Robert Fulton tarafından buharlı makinaların ticari gemilerde kullanımına dair ilk başarılı örnek, çok geçmeden askerî alana da yansımıştı. 1815 yılı itibarıyla gövdesinde çark bulunan ilk savaş gemisi ortaya çıktı. Fakat yürütme kuvveti olarak kullanılan bu çarklı teknoloji, savaş gemilerinin hareketlerini kısıtladığından arzu edilen potansiyeli yaratamıyordu. Dolayısıyla yeni teknikler üzerinde çalışılmaya başlandı. Kısa zaman içerisinde geliştirilen inşa teknolojisi sayesinde güçlü ülkelerin filolarında buharlı gemi sayısı artmaya başlayacaktı. Osmanlı’da ilk buharlı gemi ise İngiltere’den satın alınıp 1828 yılında kayıtlara geçen Swift gemisi olmuştu. Buharlı gemilerin görünmesinden 20 yıl sonra Osmanlı’nın bu teknoloji ile tanışmış olması çok geç sayılmayacak bir durumu işaret eder ve yaklaşık 10 yıl sonra da kendi tersanelerinde ilk buharlı gemiyi, makinayı ithal etmek kaydıyla, yapacaktır.
Bahsi geçen zaman içerisinde savaş gemilerinde yürütme kuvveti olarak kullanılan çarklar, ihtiyaç dahilinde değişime uğradı. Güvertede bulunan çarkların yerini, gövdenin altına alınan yeni bir sistem doldurmaya başladı. 1840’lı yıllarda uskurlu gemiler ilk kez İngiltere’de ortaya çıktı ve süratli bir şekilde gelişerek yaygın hale geldi. Bu teknolojik gelişim o kadar kilit bir öneme sahip noktalardan biri oldu ki peşi sıra birçok yeni tipte gemi inşa edilebildi. Çarkların yerini alan şaft ve pervane sistemleri zamanla iyileştirilerek gemilerin hızlanmasını ve yakıt sarfiyatını sağladı. Buna rağmen yelkenli gemilerin henüz ömrü dolmamıştı. Bu ilk buharlı gemilerde genel olarak yakıt tüketimi yüksekti, makina kullanımına tam bir güven duyulmuyordu ve bu nedenle ilk makina örneklerinin geliştirilmesi elzemdi. Gelişim sağlanana kadar da yelkenli gemiler buharlı gemilerin yanında varlığını sürdürdü.
Yıllar ilerledikçe geliştirilen makinalar sayesinde daha yüksek performans elde edildi. 1860’lı yıllar itibarıyla teknolojik alanda tecrübe edilen tüm yeniliklerle birlikte mil başına yapılan kömür sarfiyatı gittikçe azalmaya başladı. 1870 yılına gelindiğinde pervanenin gövde altına yerleştirilen bir tünelin içerisine alınması suretiyle pervane sayısının artışı olanaklı kılındı. Artık üç genişlemeli motorlar sayesinde gemiler daha randımanlı hale gelmiş ve düşük yakıt tüketimine ilişkin teknolojik olanaklar artmıştı. Böylece gemi tiplerinde artış ve daha üstün gemilerin inşası söz konusu olmaya başladı. Bu teknolojik gelişim sayesinde yelkenli gemiler önce büyük devletlerin donanmalarından daha sonra da diğer devletlerin deniz kuvvetlerinden hizmet dışına çıkarılıyordu.
Bahsi geçen teknolojik gelişim yanında gemi inşa tekniklerinde gövde yapı malzemesi olarak bin yıllardır kullanılan ahşap, farklı materyallere yerini bırakmaya başladı. Zira ahşap gövdelerin bakır zırhla kaplanması artık kifayetli gelmiyordu. Buharlı sisteme sahip gemilerin gövdesi önce demirden daha sonra da buna ek olarak çelikten yapılmaya başlandı. 19’uncu yüzyılın özellikle ikinci yarısında Fransa ve İngiltere bu teknolojik değişimin liderleri olurken, gemiler hafifledi ve sürat kazandı. Artık gemi inşa endüstrisi değişimi güç kazanırken devletler arası rekabet de zorunlu olarak artıyordu. Bu rekabet yeni pazarlar ve sömürülecek toprak arayışı kadar deniz ve silâh teknolojisi alanında da gözle görülebilir bir hale bürünmüştü.
Bir sonraki yazımda bahri alanda teknolojik değişimi anlatmaya devam ederken Osmanlı’nın bu dönüşümdeki konumunu nasıl belirlediğine değineceğim. Zira dönemin güçlü devletleri özelinde ilerleyen yeni teknoloji anlaşılmadan, 19’uncu yüzyıl denizciliğini anlamlandırmak pek olası değildir. Bu nedenle önce makro anlamda mevcut düzeni ortaya çıkarıp ardından Osmanlı’yı incelemeye devam edeceğiz.
1Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi: Nizam-ı Cedid ve Tanzimat Devirleri (1789-1856), C. 5, 10. Baskı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2017.
2Ali İhsan Gencer, Türk Denizcilik Tarihi Araştırmaları, Türkiye Denizciler Sendikası Eğitim Dizisi-2, İstanbul: Kıral Matbaası, 1986.
3Zeki Arıkan, “Kırım Savaşı ve Sinop Baskını”, Türk Denizcilik Tarihi 2: XVIII. Yüzyıl Başından XX. Yüzyıla Kadar, Ed. Zeki ve Lütfü Sancar, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 2009.
4Funda Songur, Osmanlı Bahriyesinde Lojistik-İmkânlar, Kabiliyetler ve Üslerin Durumu (1867-1914). Timaş Akademi, 2022.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.