Mıgırdiç Aret Taşcıyan (MAT) şahsıma açtığı davayı kaybetti. MAT, mat oldu. Dürüstlük, cesaret ve sabır ile iyi insanlık kazandı.
Çok özel teşekkür…
Sevgili Abim Ekrem Şerif Egeli’ye, sektörümüzün duayen ismi Sayın Metin Kalkavan’a, Sevgili Avukatlarım Sayın Selda Uğur ve Sayın Onat Doğu Akoluk’a ayrı ayrı yürekten teşekkür ederim.
Ne olmuştu…
Abim başından sonuna olana bitene şahit olduğundan mahkemede de şahit oldu. Gerçeği anlattı. İyi ki o gün de yanımdaydı. MAT, “Yeşim iftira atıyor” diyormuş. Doğru değil.
Kitabının kapak çekimini 9 Ekim 2016 Pazar günü yapmamızın ardından, Abim ile beni, “Çocuklar karnım acıktı, bir şeyler yiyelim mi?” diyerek yemeğe davet etti. Ben, “Abim ‘tamam’ derse bana uyar” dedim.
MAT’a yemeğe geçtikten sonra “Kitabın içi hazır ama kronolojiye göre ancak bir iki cümle çıkartıp yerine bir iki cümle ekleyebilirim, aklında bir iki kırıntı kaldıysa söyle ki kitap basıldıktan sonra ‘Ah neden unuttum’ diye kendine kızıp, üzülme” demiştim. Not defterimi yanıma aldım ama, şunu da dedim, “Siz Abimle karşılıklı oturun, benim kolum sağda, yani serbest kalsın ki not alabileyim.”
Ne olduysa oldu, güzel güzel konuşurken, aniden “Türkler soykırım yaptı” dedi yüzümüze. “İspat et”, dedim, boş boş baktı önce, anlamadı diye düşünüp, “Belge?” dedim. “Yok ki!” dedi, dudaklarını büküp, omuzlarını yukarı aşağı hareket ettirerek.
Sonra ben sandalyemde yarım dönmemle elimin içini masaya vurdum. Masada her şey inip kalktı gürültüyle. “Madem belge yok, ne demeye iftira ediyorsun, bana bak ne sen ne de bir başkası ne beni ne de bir Türk gencini bu yalanlarınızla kandırabilir!” dedim. O da sinirlenip ayağa kalkmasıyla sandalyesi ani hareketiyle devrildi.
İşte o gün MAT ile tartışmamızı abim sakinleştirdi. İddialara göre MAT tarafı ona iftira ettiğimi söylüyormuş. İftira ise, ben bu tartışmayı kiminle yaptım, elimi niye masaya vurdum iş yaptığımız kişiye kızıp, MAT’ın Park Fora’daki sandalyesi niye devrildi? Kendisinin sinirlenince ayağa fırladığına da ilk kez şahit olmuyorum ayrıca. Yazacağım.
MAT’a buradan sesleniyorum. Yeni başlıyoruz. Mahkeme süreci devam ettiği için dava sürecine saygımdan yazamadıklarımı yazıp, sorularımı tek tek soracağım.
Tarihlere dikkat!
Türkiye Varlık Fonu iştiraki Türk P ve I Sigorta A.Ş. Yönetim Kurulu önceki Başkanı Mıgırdiç Aret Taşcıyan (MAT)’ın 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nun Madde 21, Fıkra 3’e göre kanunu fiili olarak çiğnediğini, görevini kötüye kullandığını defalarca köşemde yazdım ve haber yaptık. İnternette var. İsteyen okuyabilir.
İMEAK DTO’nun Sigortacılıkla ilgili bir yetkilisi bir Meclis Toplantısı’nda ben sorunca kürsüye çıkıp “kendisinin durumunu inceliyoruz” dedi. Kayıtlarda mevcut isteyen Odamıza sorabilir. Konuyu UAB Denizcilik Genel Müdürü Sayın Baylan’a da Yassıada’da yapılan bir DTO Meclis toplantısı ardından haberimizi gösterip aktardık. Takipçisi olduk. “Konunun Hazine ve Maliye Bakanlığı uhdesinde olduğunu” bize aktardı.
Türk P ve I Sigorta A.Ş.’nin, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 23 Mart 2022 tarihli 10543 Sayılı nüshasında ‘Toplantıya Çağrı’ metni yayımlanmış. Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 17 Mayıs 2022 tarihli 10579 Sayılı nüshasında ‘Yönetim Kurulu / Yetkililer, Denetçiler, Sermaye Artırımı hususlarının tescil edildiği’ de yayımlanmış. Buna göre çifte vatandaşlığı olan ve ABD’de ikâmet eden Mıgırdiç Aret Taşcıyan’ın yönetim kurulu başkanı olarak görevi sona erdi. Seçilmedi yani.
Nisan ayında yayımlanan yazıma aylar sonra dava açtı. Neden hemen açmadı?
Ben 2022 yılının Nisan ayına denk gelen bir sahurda ‘Yakamoz S245’ isimli filmi sabaha karşı izlemeye koyuldum. İlk 4 bölümünü sinir harbi içinde izledim. Kalanını da denizcilik sektöründe olduğum için ‘işin bu kızım izlemelisin’ diyerek sonraki gün tamamladım. Sonra sıcağı sıcağına Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin kurumsal hafıza ve bütüncül değerlerini al aşağı etme gayretinde olduğunu yorumladığım bu dizi filmi ve filmin yönetmeni Sevgili Tolga Karaçelik’i eleştiren bir yazımı MarineDeal News Mayıs 2022 sayımızda yayımlamak için baskıya ilettik. Baskılı kısımda yer alan yazım Mayıs 2022 sayımızda mevcut. Ancak Gazete baskıya gittikten hemen sonra 28 Nisan 2022’de bu yazımın geniş versiyonunu internet köşemden, dağıtımdan önce yayımladık. Karaçelik’e bilim kurgu dizi filmi yerine “Bak bunlar gerçek filmini çeker misin…” diye yazarak bir senaryo önerdiğim kısım ise web sitemizden verildi.
Sonra “Mıgırdiç Aret Taşcıyan’ın vekili Av. Selçuk Sencer Esenyel’in MAT’ın vekili olduğunu belirtir, Beşiktaş 6. Noterliği Kaşeli, Levent Mahallesi, Çalıkuşu Sok. No.13 Beşiktaş, İstanbul ikâmetli, Aret Taşcıyan imzalı, 13 Haziran 2022” tarihli içeriği olan bir eposta şirket çalışanımızın adresine iletilmiş. İçerikte yayımlamamı istedikleri bir ‘tekzip metni’ de var. Bize, bu epostayı görmediğimizi düşünerek Esenyel Hukuk Bürosu’nun bir çalışanı, şirket çalışanımızı telefonla arayarak bildirince konudan haberimiz 14 Haziran 2022’de oldu.
Yazımın arkasında olduğum için bu tekzip metnini yayımlamadım. Özetle yazım hakkında, “(…) Müvekkil’in şahsına yönelik hakaret içeren, şeref ve haysiyetini zedeleyici, kişilik haklarına saldırı ve iftira niteliği taşıyan, halkı kin ve düşmanlığa sevk eden tamamen gerçek dışı ve hiçbir zaman yaşanmamış iftiralarla doludur. Söz konusu hukuka ve vicdana aykırılığın derhal giderilmesi Müvekkilin Milli meselelerdeki dik duruşunun da açıkça ortaya konulması adına işbu tekzip metni kaleme alınmıştır.” diyor ve ilgili metni yayımlamam talep ediliyor.
Tekzip metnini yayımlamadım. Yazımı kaldırmayacağımı Avukatıma belirttim.
Daha sonra Bursa ilimizdeki “YENİŞEHİR SULH CEZA HAKİMLİĞİ’nin 21.06.2022 Tarih ve 2022/392 D. İş sayılı kararı uyarınca içeriklerin çıkarılması ve tarafımıza bilgi verilmesi rica olunur.” Şeklinde bir eposta yine aynı şirket eposta adresimize 22 Haziran 2022’de ulaştırılmış. Esenyel Hukuk Bürosu’nun bir çalışanı, 23 Haziran 2022’de şirketimizi arayıp aynı çalışanımıza bunu da sözlü aktarmış.
Yazıyı internetten Mahkeme kararı olduğu için kaldırdım. Avukatıma şu soruyu sorduğumu hatırlıyorum: MAT, avukatı, ben, yani hepimiz İstanbul’dayız. Niye Bursa, Yenişehir Sulh Ceza Hakimliği?
Daha sonra hukuki prosedürü işleme koydular, ben geri adım atmayınca yazıma karşılık üstte iddia ettikleri nedenlerle avukatları aracılığıyla Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Sayın Cumhuriyet Savcısı davet etti. Gittim. Yazımın arkasında olduğumu belirtip ifademi verdim. Sayın Savcı, “hakaret”, “iftira”, “halkı kin ve düşmanlığa sevk” gibi üzerime atılı 3 suçtan ikisine müthiş bir mütalaa yazıp, KYOK verdi. İkisini kabul etmedi yani.
Sonra, MAT bu defa ‘hakaret’ suçu ile ilerledi ve Savcılık tarafından, ‘Hakaret’ suçuyla, tarafıma hapis istemiyle mahkeme süreci başlatıldı.
Mahkemede hakaret unsurunu sorduk. Yanıt yok.
Mahkeme 2 yıldır devam ediyordu ve 21 Mayıs 2024’te karar duruşması, Şişli, Çağlayan’da, T.C. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, 5’inci Celse olarak görüldü.
Sayın Hâkim son sözümü sordu. “Gazetecilik faaliyetimi yerine getirdim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yapmam gerekeni yaptığımı düşünüyorum” dedim.
Duruşma Tutanağı’nda özetle:
“Gereği Düşünüldü: (…) mahkememizde kamu davası açılmış ise de sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle CMK’nın 223/2a maddesi gereğince BERAATİNE (…), vekalet ücretinin sanığa verilmesine…” yazıyor.
Gerekçeli karar henüz tarafımıza bildirilmedi. Çıktığında bunu da yazacağım.
Bu süreçte her türlü karalama, belden aşağı iftira tarafıma iletildi. İlkin “Boş ver” diyen oldu. “Yaz tekzip metnini” diyen oldu. Hiç oralı olmadım. Yüreğimin ve vicdanımın sesini dinledim. Çünkü asıl hakarete uğrayan ben idim. Vatanına, milletine, bayrağına, güçlü ordusuna yürekten bağlı bir Türk Vatandaşı olarak bu oldubittileri kabul etmem mümkün değil. Atalarıma ve Devletime sorumlu olduğumu hep bildim. Mahkeme süreci boyunca direkt ve dolaylı her türlü kışkırtılmaya sustum. Ben yazıyı kaldırmayınca, kendisi de meraklı insanların sorularına maruz kaldığı için üzerime attıkları ve bana iletilen tüm iftiraları; bana iletildiği, duyduğum kadarıyla Ailemle paylaştım. Sabrettim. Ve sonunda adalet yerini buldu ve Mıgırdiç Aret Taşcıyan (MAT), yine, ikinci kez mat oldu.
Buraya bir parantez açıp tarihi bir notu bir kere daha düşmek isterim. MAT’ın 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nu fiili olarak çiğnediğini yazmıştım. Bunu kendisi tarafıma ilettiği Avukat Vekâleti ile de belgelemiş oldu. Avukatına verdiği vekâlette bulunan ikâmet adresi OMNİ Sigorta Brokerliği A.Ş. şirketine ait ve MAT, yıllardır bir sigorta şirketinin yöneticisi olduğu için sigorta brokerliği yapmaması gerekirken, yıllardır OMNİ’yi ‘ofis, çalışma odası, kartvizit, iletişim epostası’ ile iş adresi olarak kullandı. Hâlâ kullanıyor. OMNİ tarafı da durumdan sorumlu olmasına karşın buna göz yumuyor. O çalıştı ama kanunen o adreste çalışmaması gerekiyordu, kendi avukatına verdiği noter tasdikli vekâlette ‘imzası’ ve el yazısıyla “okudum” onayının altında OMNİ şirketinin adresi yazıyor ve bu belge, haberimizin doğruluğunu bir kere daha ispat eder nitelikte. Parantezi kapatarak devam edelim.
Vicdanım o kadar ama o kadar rahat ki…
Kitabının kapak çekimini yaptığımız 9 Ekim 2016 Pazar günü Park Fora Restoran’da ne oldu da bu mahkeme ile dava süreci başladı? Öte yandan tekzip istediği yazımdaki kendisiyle ilgili o bölümde ne yazıyordu, konuyu bilenlerin hatırlaması, bilmeyenlerin anlayabilmesi için Yakamoz S245 filminin yönetmeni Sevgili Tolga Karaçelik’e hitaben yazdığım yazıdan davaya konu olduğundan bilmeyenlerin anlamasını sağlayarak kamuoyunu aydınlatalım.
Yazımın bütünü esasen Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin, yurtsever mensuplarının yani şanlı ordumuzun kurumsal hafızası ve bütünlüğünü savunuyor. Yazı, Karaçelik’in dizi filmini eleştirirken, okuyup araştırsaydı o filmi çekmesinin mümkün olmadığını salık veriyor. Bunu yaparken de geçmişte ikimizin ortak tanıdığı sektördeki ünüyle meşhur MAT’ın bana söylediklerinden bir senaryo ile onun filmini çekmesini ironik şekilde tavsiye ediyor. Yüksek bütçeli bilimkurgu dizi yerine ‘gerçek yaşanmışlık’ üzerinden senaryonun kahramanı, çok sevdiği, sektöre mâl olmuş, deniz sigorta ve deniz sigorta brokerliğinde ünlü ‘Aret Abimiz’ olunca, o filmi çekip çekemeyeceğini merak ediyor, sorguluyor. Dizinin kahramanı bu defa hepimizin beğendiği ünlü Kıvanç Tatlıtuğ değil tabii… Türk denizcilerinin ünlü, namı diğer ‘Pandi Aret’i yani ‘Aret Abisi’.
Yazım aslında iki büyük hayal kırıklığını dile getiriyor. Yüksek bütçeli diye insan kendi ordusunu, milletini niye öyle gösterir benim havsalam almıyor. Nasıl gösterdiklerini elbette yazmadım. Psikolojik harbin değirmenine su taşımayacağım. Ancak film intihal ve teknik hatalarla dolu. Olmamış.
İkinci konu; Robert Kolej bitir, Gülbenkyan Fonu ile “Türkiye’de kalmak şartıyla” okutul, ODTÜ bitir, “Türk denizciliğini geliştirdim” deyip seni sen yapan benim canım armatörümün, Türk denizcisinin ekmeğini ye sonra da “Türkler soykırım yaptı” de… Bir de ispat sorulunca “belge yok” de! Buradaki tutarsızlık değildir de nedir?
Sorularımın hepsini sırasıyla yazı dizisi yapıp soracağım. Yeni başlıyoruz.
MAT bu sözde asrın iftirasını, iddiayı savunan olduğuna göre, ırkçı neden ben oluyorum?
İşimi yaparken, durup dururken bu iddiayı yüzümüze söyleyen ben miyim? Benim Atatürk çizgisinde bir Türk Milliyetçisi olduğumu bilmiyor mu? Kavgada bile söylenmeyecek bir sözde iddia benim gibi millî duyguları, vatan sevgisi yüksek birine söylenir mi?
En özel teşekkür…
Bilmeyenlere duyuralım. İMEAK DTO önceki Başkanı Sayın Metin Kalkavan’ın, MAT’ın yaptığı suç duyurusuyla ben hapis istemiyle yargılanırken, Mahkemedeki şahitliğinde söylediklerini kimler biliyor? Metin Kalkavan vakti döneminde Mıgırdiç Aret Taşcıyan’ı büyüten, sektörde varolmasını sağlayan armatörlerimizden. Onu büyüten, sektörde var olmasını sağlayan kişilerin başında gelmiyor mu? Sektördeki herkes bu gerçekleri biliyor. Peki, ne oldu da Sayın Kalkavan da MAT ile ilişkisini kesmek durumunda kaldı? Kimse kafasını kuma gömmesin. Metin Kalkavan gibi doğruları konuşsun.
Kader ağlarını örüyor…
Benim yaşadığım şaşkınlığı kendisinin de yaşadığını, aynı iddiayı kendisine de söyleyince benzer tartışmayı MAT ile yaptığını tesadüf eseri kendisiyle telefonda konuşurken ben öğrenince, kendisi yekten, “Beni şahit yaz” dedi. İnanamadım. Tek bu iftiraya maruz kalan kişi ben değilmişim meğer. Metin Bey’e teşekkür edip, “Bunu bilmiyordum ama bu büyüklüğünüzü unutmayacağım” dedim. Kendisi ise “Senin için yapmıyorum. Vatanım için yapıyorum. Ancak sen vatansever bir insansın. Şahit olarak yaz ismimi” dedi. Mahkemeye katıldı, o gün duruşma sarktı, dört buçuk saatten fazla bekledik. O gün Adliye’de hiç bilmediğimiz onca anıyı kendisinden dinledik. Abim hepimizin duyacağı şekilde, “Yeşim esas kitap buradan çıkar” dedi. Metin Bey, yıllar önce MAT’ın yaşadığı vilayet olan ABD New Jersey’deki bir restoranda MAT ile yemek yerlerken, MAT’ın yine durup dururken, aynı bizim yemekte olduğu gibi, “Türkler soykırım yaptı” demesiyle yaşadıkları tartışmayı anlattı. Yanlarında başkaları da varmış. Metin Bey bana konuyu ilk defa anlatırken, “Yemek yediğimiz restoranı dün gibi hatırlıyorum, büyük camları olan bir restorandı” demişti.
MAT dua etsin kitabı yazmaktan vazgeçmişken saygı duyduğum büyükler, “Ciddiyet ve iyilik sende kalsın, sen iş insanısın, başladığın işi teslim et, sonra isteğini yap” dediler. Hep iyilik, büyüklük, olgunluk bizde kaldıkça bu hadiseler de silsile gibi devam ediyor ama neyse… Belki gün gelir olanı biteni bir kitap yaparak da anlatırım belli mi olur…
Sular kendiliğinden mi çekiliyor…
MAT’ın şirket ortağı, yakın aile dostu Korkut Omur, “Ne oldu size, kimse bir şey bilmiyor, ne kadar iyiydi her şey. Bu tavrına bir anlam veremiyorum” demişti bir gün telefonda. İşte o sırada ben kendimi çekmiştim, o sözde iddiasını duyunca buz gibi soğudum, sindiremedim, kırıldım. “Kimse bilmiyor nedenini, o bile” dedim sadece. Tüm ticari ilişkimi yavaş yavaş bitirdim. Benim iyi niyetimi, samimi emeğimi hak etmediğini düşündüm. Gazetemde artık yazmamasını rica ettim. Bu süreçteki duygu durumumu ekibim biliyor. Bir de Ailem ve bazı dostlarım biliyor. “Arşivlerine ilişkin talepleri olursa yardımcı olun ancak sizin onlardan bir talebiniz olmasın” demiştim. Zira bu ticari alanda demode bir zihniyet olarak görülse de nazarımda her şey ticaret/para/menfaat demek değil. Benim önce bir işi istemem, heyecanlanmam, mükemmel yapmak için de değer yaratmak öncelikli geliyor. Hayalim olan MarineDeal News’un kendisi böyle doğdu zaten.
Değerlerime saygı göstermeyen, sürekli kendini önceleyen kim olursa olsun toksik bir ilişkiyi sürdürülebilir kılmak benim için hiç mümkün değil. Hele ki atalarıma dil uzatacak…
Herkes değer yaratmaktan, bu değerleri sürdürmekten bahsediyor ama kaç kişi samimi ve ciddi duruş sergiliyor? İnsan faktörü neden hiç ele alınmıyor? Millî değerlerimize bağlı olduğumuz, milletimizi, vatanımızı özümüzden çok sevdiğimiz için neden biz ‘ırkçılıkla’ yaftalanıyoruz?
MAT tam bir hayâl kırıklığı idi
Buraya davada önemli bir detayı kamuoyunun bilgisine sunup, aktarmak elzem. Duruşmaya bir kere bile katılmadı. Biz kendisini ifade vermeye davet ettik. Niye duruşmalardan birine gelip, “Türkler soykırım yaptı dedim” veya “demedim” demedi? Ben olsam gelir açık açık düşüncemin, inancımın, ettiğim sözün arkasında dururdum.
Ben bu sözde iddiasına tepkimi koydum, onun sözünü asla kabul etmedim, Türklerin soykırım yapmadığını o gün de MAT’ın yüzüne söyledim, bugün de söylerim. Üstelik belgelerini de sunarak söylerim.
Yüce Türk Mahkemelerinin adaletine güvendim ve duruşmada Sayın Hâkim’e de bu düşüncelerimi aynen söyledim.
Yıllar sonra soruyorum, şimdi herkes anlar mı MAT artık neden gazetemde yazamıyor? O kadar kitap okudum sözde iddiasına ilişkin durum tam tersi.
Umarım değerlerim anlaşılır. O, bu düşüncede olabilir. Benden bunu anlamam ve kabul etmem beklenmesin. O kadar mezhebi geniş değilim. Bu duruşumun millî şuurda olmakla ilgisi var. Devletimizi ve kurumlarımızı sürdürülebilir kılmakla ilgisi var. Ne TSK ne denizaltıcı subaylarımız filmde gösterildiği gibi ne de Türkler MAT’ın iddia ettiği gibi…
Bir de Atatürkçü ve millî gözüküp bu olan biteni en başta bilmesine karşın, hâl ve tarzını hiç değiştirmeyenler var. Onları da yazacağım.
Bu arada bu süreçte “MAT’ın sigorta deniz brokerliği veya deniz sigortacılığı yapabilme lisansı yokmuş” dendi. Bunu da araştıracağım ama hâlâ hem deniz sigortacılığı hem de sigorta brokerliğini eş zamanlı yapıyor. Belgeli hepsi.
Kişi sorgulamaya başlayınca yaşam bir şekilde yardımcı oluyormuş değil mi?
Kamucu olmak her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı’nın görevi.
Adam kayırma, liyakatsizlik, “bendensin, ondansın” çürük zihniyetine, bir karşı entropi geliştirmek de şart.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
Türk’üm ve gurur duyuyorum. Ne mutlu, yurdunu, milletini özünden çok sevene!
Tek Kahramanım Atatürk’e, vatanımızı savunurken şehit olan merhum babamın dedesi, Dedem İbrahim’e… Gelmiş geçmiş ve gelecek asil milletime, şanlı Türk Silâhlı Kuvvetlerimizin her bir ferdine, Deniz Kuvvetlerimizin gözbebeği onurlu subay, astsubay denizaltıcılarımıza, kıymetli ailelerine, ordumuzun yurtsever personeline bu hak mücadelem armağan olsun.
Söz uçar yazı kalır diyerek…
Mevzu vatan olduğunda gerisinin teferruat olduğuna inanarak onur meselesi yaptığım bu davamda, Yüce Türk Mahkemelerine ve adalet savunucularına, beni yalnız bırakmayan Abim Ekrem Şerif Egeli’ye, Sayın Metin Kalkavan’a, Sevgili Avukatlarım Sayın Selda Uğur ve Sayın Onat Doğu Akoluk’a ve tüm dostlarıma bir kez daha yürekten teşekkür ediyorum.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.