Mustafa Kemal, Le Journal (Paris) gazetesine şu açıklamada bulunuyordu,“Lozan bizim önümüze başka tatsız sürprizler de çıkardı. Türk milleti için kapitülasyonlar rejiminin ne kadar tiksindirici olduğunu size anlatamam. Oysa Türkiye, köle olarak ölmektense son nefesine kadar savaşmaya kararlıdır. İsmet Paşa tam yetkiye sahiptir ve Lozan çalışmalarında sürdürülen gecikmenin hiçbirinin sorumluluğu bize yüklenemez.”
Türkiye’nin kırmızı çizgisidir kapitülasyonlar ve 4 Şubat 1923 tarihinde İsmet Paşa Ankara’dan, “Görüşmeleri sonlandır ve Ankara’ya dön.” talimatı almıştır.
Lozan görüşmelerinin sonlandığı tarihten 11 gün sonra, 15 Şubat 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresi’nin açılışında yaptığı konuşmada Mustafa Kemal; ülkesinin tam bağımsızlığının sağlandığını görmedikçe yürümeye başladığı yolda bir an durmayacağını, ulusal egemenliği ise ulusal iktisat egemenliği olarak anladığını, aksi halde ülkemizin iktisaden bizden çok yabancıların ülkesi bir sömürge olacağı mesajını ve dolaylı olarak kapitülasyonlar konusundaki kararlılığını İzmir üzerinden İtilaf Devletleri'ne net bir mesaj olarak veriyordu.
İzmir İktisat Kongresi sürerken 28 Şubat 1923 günü ticari denizciliğimiz konuları görüşülmüş ve 24 maddeden oluşan alınan kararlar içinde kabotaj 1’inci Madde olarak yerini almıştır.
Madde 1 şöyle diyordu: “Kendi liman- larımızda kendi bayrağımızdan maadasının (başkasının) ticaret yapmaması ve kabotaj hakkı istiklâlimizin (bağımsızlık hakkımızın) tamamen kullanılması.” Yani Türk limanları arasında ticari taşımacılık yapma hakkının Türk bayraklı gemilere özgülenmesi.
Fransızca “cabotage” sözcüğünden Türkçe’ye geçen kabotaj, bir devletin limanları arasında ticari taşımacılık yapma olanağının, o devletin bayrağını taşıyan gemilere özgülenmesi anlamına geliyor ve doğal olarak bu alanlarda yabancı bayraklı ticaret gemilerinin çalışmasının yasaklanması sonucunu doğuruyor.
1 Temmuz 1926 günü yürürlüğe giren 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları Dâhilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkında Kanun” Türk kıyılarında yolcu ve yük taşımacılığını yabancılara yasaklamış, Türklere özgülemiştir. Kanuna göre, dar ve geniş anlamda olmak üzere iki tür kabotaj ayrıcalığı vardır:
Kanunun 1’inci Maddesi’nde düzenlenen dar anlamda kabotaj ayrıcalığı Türk kıyılarında yük ve yolcu taşımacılığının sadece Türk bayrağını taşıyan gemiler tarafından yapılabilmesidir. Türk kıyılarında, limanlarında veya limanları arasında kılavuzluk, çekme ve benzeri her türlü liman hizmetleri de ancak Türk bayrağı taşıyan gemilerle yapılabilir. Bu yasağa aykırı davrananlar için ceza hükümleri de konulmuştur (M. 5). Yabancı gemiler, Türk limanlarında ancak yabancı ülkelerden gelen yolcu ve yükleri indirebilir ve yabancı ülkeler için yolcu ve yük alabilirler.
Geniş anlamda kabotaj ayrıcalığı, Kanun’un 2’nci Maddesi’yle düzenlenmiştir. Buna göre; Türkiye'nin bütün kıyıları, kara- suları, limanları, gölleri, nehirleri ve benzeri yerlerinde, her türlü gemi (vapur, römorkör, mavna, sandal ve motorlu yelkenli ve kürekli her türlü benzeri araç) ile ticaret yapma hakkı Türk vatandaşlarına özgülenmiştir. Kanun’un 3’üncü Maddesi, Türkiye karasularında balık ve öteki deniz ürünleri avcılığı, kum ve çakıl çıkarma, dalgıçlık, batık gemileri çıkarma, Türk gemilerinde kaptanlık, çarkçılık (makinistlik), kâtiplik, tayfalık, iskelelerde hamallık gibi hizmetleri de Türk vatandaşlarına özgülemiştir.
Osmanlı Devleti'nde kapitülasyonlar sadece yabancılara verilmiş olup yerel halk böyle bir ayrıcalıktan faydalanamamıştır. Kapitülasyon normalde karşılıklı olarak verilmesi gerekirken, Osmanlı'nın son zamanlarında verilen bütün kapitülasyonlar karşılıksız olarak verilmiştir. Kapitülasyon kapsamında verilen ayrıcalıklara, eksiksiz olarak uyulması gerekir.
1838 yılında Osmanlı Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın isyanını bastırmak için İngilizlerden yardım ister. Bu yardıma karşılık olarak, Büyük Britanya'ya ticari bakımdan büyük ayrıcalıklar veren bir ticaret konvansiyonu Baltalimanı’nda devlete ait olan yalıda imzalanır. Konvansiyon 8 Ekim 1838'de Kraliçe Victoria, bir ay sonra da Sultan II. Mahmut tarafından onaylanır. Mevcut kapitülasyon haklarının İngilizlere de tanınmasını garanti eden bu Anlaşmaya göre, Osmanlı limanlarında bir gemiden diğerine aktarma yapılabilecek, transit serbest olacak, ayrıca işlemlerden hiçbir vergi alınmayacaktır. İngiliz Elçisi Ponsonby, bu Anlaşmayı “Daha fazlasını istemeye yüz bırakmayacak kadar hayâl ettiklerimizin ötesinde” diyerek değerlendirmiştir.
Kapitülasyonlar, Osmanlı İmparatorluğu'nu tam anlamıyla açık pazar haline getirmişti. Denizcilikte pek çok alan, yabancı kişi ve firmaların tekeli durumuna gelmişti. Kılavuzluk ve römorkör hizmetleri, yolcu taşımacılığı hizmetleri ve liman hizmetleri bunlardan bazılarıydı. Kapitülasyonlar var olduğu müddetçe kendi vatandaşlarına kabotaj hakkı tanınması elbetteki mümkün olamazdı. Kabotaj Hakkı'nın tanınabilmesi için öncelikle kapitülasyonlar kaldırılmalıydı. Nitekim 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nın 28'inci Maddesiyle Kapitülasyonlar kaldırıldı. Böylece, ‘Kabotaj Hakkı’nın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına münhasır hak olarak tanınmasının önünde engel de kalmadı.
Ancak yaşlı, sayı ve tonaj olarak yetersiz, teknik donanımsız ve kendi sahilleri dışına çıkamayan Türk bayraklı gemilerle uluslara- rası sularda nasıl rekabet edilecekti? Gerekli sermaye nereden ve nasıl temin edilecekti? Cevap; Mutafa Necati Bey sayesinde.
Mustafa Necati Bey…
20 Ocak 1923 tarihinde imzalanan Türk- Yunan Nüfus Mübadele Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması’nın 142’nci Maddesi’nde benimsenmişti. Sözleşme uyarınca Türkiye ve Yunanistan Krallığı kendi ülkelerindeki yurttaşlarını din esası üzerinden zorunlu göçe tabi tuttu. Göç edenlere mübadil denildi. Yolcu ve yüklerin gemilerle taşınması plan- landı. 13 Ekim 1923 günü Mübadele İmar ve İskân Bakanlığı kuruldu. Bakanlığa önce Mustafa Necati, daha sonra Celal Bayar gibi dönemin güçlü isimleri seçildi.
O yıllarda kara ve demiryollarının yeter- siz olması ve mübadillerin liman şehirlerinde toplanması taşımaların denizden yapılmasını gerektiriyordu. Yunanistan’daki göçmenlerin denizyoluyla Pire, Selanik, Kavala ve Girit’ten Türkiye’ye getirilmesi için ihale açılır. Taşıma ücretleri göçmenlerden alınacak ancak fakirlerin ücretleri devlet tarafından karşılanacaktır. İhaleye Türk, İtalyan, Yunan ve Ermeni şirketleri katılır. İhaleyi İtalyan Lloyd Tristino Vapur Kumpanyası kazanır.
Türk Vapurcular Birliği, İmar ve İskân Bakanlığına çektiği bir telgraf ile taşımanın Türk gemileri ile yapılmasının daha ucuz ve verimli olacağını, ayrıca Türk sermayesinin yurt dışına gitmemesi gerektiğini vurgular. Mustafa Necati Bey konuyu tekrar görüşüp ihaleyi iptal eder ve ihaleyi Seyr-i Sefain İdaresi’nin 2600-5000 ton arasında tonajlara sahip Gülcemâl, Akdeniz, Reşitpaşa, Gülnihal, Giresun ve Kızılırmak gibi büyük vapurları ile Vapurcular Birliği’nin 500-2000 ton arası değişen kapasitede 20 gemiye verir. Bu vapurlar bir seferde 15 bin göçmen taşıyabiliyordu. Türk vapurları uluslararası anlamda bir denizcilik hizmeti görürken Türk denizciliğine geniş ekonomik imkânlar sağlıyordu. Yaklaşık 1 milyon insanın eşya ve hayvanları ile denizden nakli, dönemin kısır ekonomik dünyasında çok kazançlıydı. Vapurlar Türkiye’den Yunanistan’a da boş gitmedi ve Yunan göçmenleri taşıdı. 7 Kasım 1923 tarihinde yayımlanan bir kararnameyle Yunanistan’dan Türk limanlarına gelen gemilerin sağlık, fener ve tahliye vergileri kaldırıldı. Hükûmet deniz ticaret filomuzun güçlenmesini hedeflemişti ve hedefe ulaşıldı. Mustafa Necati Bey’in gayretleriyle 3 Aralık 1923 tarihinde yayımlanan kararnameyle Seyr-i Sefain İdaresi’ne yeni gemi alınması için 600 bin lira ödenek verildi. İdare bu parayı toplam tonajı 5300 ton olan 6 adet vapur alarak kullandı. Ayrıca göçmen hattında çalışan gemilerin tamir, bakım ve onarımını karşılamak üzere 500 bin lira ödenek verildi. 2 yeni geminin (Türkiye ve Asya) bedelleri devlet tarafından garanti edildi. Cumhuriyet Dönemi ticari denizciliğimizin sermaye oluşumu çok genç yaşta kaybettiğimiz (vefatında 38 yaşındaydı), kaybını duyduğunda Mustafa Kemal Atatürk’ü ağlatan Mustafa Necati Bey sayesinde oluşmuştu.
Genç Cumhuriyet’in ticari denizciliğinin temelleri mübadele döneminde Mustafa Necati Bey ve Türk denizcilerine inanan genç ekibi tarafından atıldı ve günümüze geldik. Yeni paragrafı açmadan deryalarda yüzlerce gemisi dolaşan ve her fırsatta kendilerini milliyetçi olarak tanıtan Türk gemi yatırımcılarına sesleniyorum; varlığınızın nedeni bir geminizin ismini Mustafa Necati koymak hiç aklınıza geldi mi?
Türk Kabotajının sonu
30/05/2013 kabul tarihli 6491 sayılı “Türk Petrol Kanunu” 11/06/2013 tarihinde Resmî Gazete’de 28674 sayı ile yürürlüğe girer.
Kabotajın imhası anlamına gelen bu karar ile artık ülkemizde Kabotaj diye bir kelime sadece Türk Dil Kurumu’nun sayfalarında kalmıştır.
Yabancı bayraklı bir römorkör hülle ile bir Türk limanından yedeklediği bir gemi ya da deniz aracını sahte evrak ile bir başka ülkeden yedeklemiş gibi evrak yapabilmekte ve liman başkanları olup bitene maalesef seyirci kalmaktadır. Bu arada yakalanırsa cezası sadece 25 bin Türk Lirasıdır.
Türk bayraklı bir gemi yine bir Türk limanında tamamı yabancı personel ile iki senedir operasyon yapabilmektedir.
Yabancı bayraklı iki gemi kıçındaki yabancı bayrak ile ülkemiz limanlarında yine yabancı personel ile yükleme boşaltma operasyonları gerçekleştirmektedir.
Bir kamu şirketi 10 yıl önce aldığı petrol arama destek gemisini tam 5 yıllığına Norveçli bir şirkete işletmeye verebilmektedir.
Sondaj gemilerimizde beyaz yakalı personelin neredeyse tamamı yabancılardan oluşmakta ve işletmeleri Hırvatlarca yapılmaktadır.
Bu gerçekleri yıllardır yazıyorum. Burada detaya girmeyeceğim, merak edenler MarineDeal News 31 Ağustos 2020 “Dün ve Bugün” ile Deniz Kartalı sitesindeki “İkinci Ertuğrul Faciası” yazılarımı okuyabilirler.
Üzüntüm o ki, bugün Petrol Kanunu ile imha edilen Kabotaj Kanunu sayesinde ülkemizde iş yapan şirketlerin Batılı elçileri, sayın başkanlarına Türk Kabotajı hakkında bir mesaj gönderseler, 1838 senesinde İngiliz Elçisi Ponsonby’ın cümlelerini aynen tekrar ederdi, “Daha fazlasını istemeye yüz bırakmayacak kadar hayâl ettiklerimizin ötesinde.”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.