İhtiyaç; finansman!

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Ağustos ayı içinde kurda yaşanan sert hareketler ve akabinde alınan önlemler… İyi de neden bu önlemler seçildi? Önlemler başarılı oldu mu? TL’ye arka çıkabildik mi? Aslına bakarsak kur krizinde önce piyasayı çalıştırmak, takibinde likidite sağlanması gerekiyordu. Bunlar yapıldı.
Ancak unutmamamız gereken bir gerçek var; sorun içeride dönen döviz hacminde değil. Sorun, ülkeye giren dövizin azalması. Dolayısıyla, içeride sağlanan likiditenin uzun vadeli etkisi olamaz. Örnek verelim; BDDK’nın swap hamlesi sonrasında döviz aşağı indi, sonra tekrar yukarı çıktı. Hatırlayalım, swap hamlesinden evvel dolar 6,57’den kapanmıştı!! Hamleden sonra 5,80’e kadar geriledi. Sonrasında tekrar 6’nın hayli üzerine yükseldi. Şunu demek istiyorum; Merkez Bankası’nın faiz adımı kalıcı harekettir. Diğerleri misafirdir.
Neyse ki, geçtiğimiz günlerde gün Merkez Bankası’nın faiz adımı geldi. Bu yazıyı kaleme aldığım sırada OVP açıklanmadığı için OVP hakkında yorum yapamayacağım. Ancak, geldiğimiz nokta ile ilgili stratejik birkaç tespit yapılması şart.


Önce Merkez Bankası’nın faiz kararına değinelim

Merkez Bankası’ndan bağımsız artan faiz, kontrol dışı artış anlamına geliyordu. Merkez Bankası’nın faiz artışı hem enflasyonun kontrol altına alınmasında hem de Merkez Bankası’nın hâlâ baş aktör olduğu hususunda önemli bir adım oldu.
Şimdi sıra OVP’de… Piyasanın OVP’den beklentisi nedir? Piyasa, yaşanan çalkantının liderler nezdinde ne derece ciddiye alındığını görmek ister. Öncelikle, mali politika ve para politikasının saatleri senkronize edilmeli. İkisi de aynı patikada olmalı. Ayrıca OVP’de tasarruf-gelir kalemlerinin açık–net olması gerekir. Hangi yatırımların yapılacağı? Bunların maliyet projeksiyonları şeffaf şekilde belirtilmeli. Kısacası OVP, piyasada olumlu bir beklenti yaratmalıdır.

Neden OVP önemli?
Mevcut durumda dağınık bir görüntü var; Hazine’nin adımları piyasada kafaları karıştırdı. Örneğin, OVP’de tasarrufa gidileceği her platformda söyleniyor ama ağustos başında açıklanan 100 günlük eylem planında “100 günde ve yaklaşık 46 milyar liralık bütçeyle hayata geçirilecek 400 proje, adeta yeni dönemin ateşleyici gücü olacaktır” denmişti. Dahası “2019 yılı büyümesinin yüzde 3-4 aralığında olması, politika birleşimi ve tedbir seti planlanacak” denmişti. Bu açıklamalar ile “tasarruf” eylemi çelişiyor.

Benzer anlam karmaşası dolarizasyon için de geçerli. Dolarizasyonun azaltılması hatta önüne geçilmesi için her türlü önlem alınıyor ama aynı anda Hazine “Avro cinsi tahvil çıkaracağım” diyor. Dolar üzerinden kira ve konut satışları ile ilgili tedbir alınıyor, akabinde vatandaşlık kazanabilmek için konulan dolar bazlı sınırlar, yine dolar değeri üzerinden aşağı yönlü revize ediliyor. İşte bu örneklerin bertaraf edilmesi için ancak şeffaf, ayakları yere basan bir OVP, piyasanın güvenini pekiştirebilir.


OVP’den sonraki adım ne olmalı?

FED’in şahince faiz artırmayacağını varsayarsak, yani dış piyasanın ekonomimizi zorlamayacağını düşünürsek. OVP’den sonraki en önemli adım, finansman ihtiyacıdır. Neden? Şirket bilançolarının düzelmesi gerekiyor. Bu tip bilanço bozukluğu, Türkiye’nin tecrübe sahibi olduğu bir konu değil. Düzelme için fonlama şart! Hiçbir ekonomi uzmanı kamunun finansman sağlamakta zorlandığını söyleyemez. Hazine ihalelerine talep halen yüksek. Bu iyi haber.
Öte taraftan, hazine haricindeki fonlama zorlanmaya başladı. Cari açığın fonlanmasındaki kalitenin bozulduğunu aylar evvel yazmıştım. Çünkü döviz yaratamıyoruz. Şöyle bir örnek verelim; 2011’den beridir, sanayinin, tüm sektörler içindeki payı yüzdesel olarak aynı. Payı artan sektörler ise; inşaat, hizmetler ve finans… Bu dağılım cari açık için olumlu değil.
Tüm bunlara ek olarak; 2013’ün ilk çeyreğinde krediler içindeki döviz oranı yüzde 40 iken, ağustos sonu itibarıyla bu oranın yüzde 57 olduğu tahmin ediliyor. Küçülen bir ekonomide, TL krediler de döviz krediler kadar baş ağrıtabilir.
Merkez Bankası’nın faiz artırım kararı önemliydi. Atılacak adımlar için zaman kazandırdı. Stagflasyon riskini azalttı ama durgunluk riskini artırdı. Evvelden sadece döviz cinsi kredi sahiplerinin başı ağrıyor deniyordu, şimdi ise maliyeti faize duyarlı olan ve iç piyasaya çalışan sektörlerde hayli zor duruma girdi.
Kısacası, özel sektörün borç yükü ne olacak? Mevduat–kredi arasındaki fark bir hayli yükseldi. Demek ki faiz artışı OVP arkasından, bilançolara yönelik bir adım atılması gerekecek. Ancak bu adım önceki iki adıma benzemiyor. Burada hem özel sektör hem de finans sektörü var. Örneğin, kredilerde yeniden yapılandırmaya gidilse, finans sektörüne ağır darbe olur, diğer taraftan bakarsak, eğer şirketler temerrütte düşerse, sistem parçalanmaya gider. Yani ihtiyaç gayet açık, finansman!! Ama kaliteli finansman.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

ETİKETLER: ,
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com