Eylül 2022 benim için pek iyi geçmedi. Hastalıklar, memleketin ve dünyanın gidişatı ile yaygın olarak algıladığım şuursuzlukları izlemek oldukça yıpratıcı oldu. Merkür’ün gerilemesi mi, hayatın sınavları mı bilemem ama çok zor bir dönemdi. Bunlar bana yollarda yaşadığım zorlukları hatırlattı. Bu yazım da yollarda yaşadığım bu deneyimlerin bir derlemesi olarak ortaya çıktı
Tayland Koh Lanta’da motordan düşme ve hostel mutfağında kızgın yağda yanan ayak parmakları…
Malezya’nın Langkawi Adası sonrasındaki durağım Tayland’da Koh Lanta Adası’ydı. Bu şirin ada küçük motosiklet (scooter) kiralamak için çok uygun bir yer. Koh Lanta’da motosiklet ile her yere kolayca gidebilirsiniz. İki tekerlek deneyimi ve sempatisi neredeyse olmayan biri olsam da ortamın uygunluğu ve seyahat adrenaliniyle ben de küçük bir motosiklet kiraladım. Kaldığım Slackline Hostel’in hemen yanından kiraladığım alet ile insanlardan ırak yerlerde yaptığım denemelerde başarılı olmuş, mesafeleri artırarak trafiğe çıkacak cesareti elde etmiştim. Macera güzel başlamış, çok da güzel bir gün geçirmiştim. Motor kullananların bunu neden bir özgürlük olarak gördüklerini anlıyordum.
Günün sonunda adanın batı sahilindeki bir tapınak ziyareti ve oranın yakınında yapılacak bir Budist ayinini izlemek için yola çıktım. Her şey çok güzel gidiyordu; ta ki benim artan güvenimle 25-30 km sürate ulaşan hızım, karşıdan diğer arabayı sağlayan kamyoneti görüp panikle kontrolü kaybedip düşene kadar. Sol kolum ve sol bacağım ezilmiş ve sıyrılmıştı, göğsümdeki büyük acıyla yerden kalkmam zor oldu. Ellerim ayaklarım titriyordu. O halde tekrar motora binip sahile gittim ama titremem ve şok halim çok zor geçti. O halde tapınağı ve ayini videoya bile çektim. Aniden başlayan tropik yağmurda motoru hostele getirirken bir yandan acı duygusuyla 8-10 km’lik mesafe bir an evvel bitsin istiyor, bir yandan da yüzüme vuran yağmur taneleri ve esen nemli rüzgârdan garip bir keyif alıyordum.
Kaldığım bambu bungalova girdiğimde ise olayın sıcaklığıyla hissetmediğimden daha fazla acıyla korkunç bir gece geçirdim. Göğsüm ve her yerim ağrıyor, acı çekiyordum. O günün sabahında tanıştığım İngiliz çift, ülkelerinin hatırı sayılır fizyoterapistlerinden çıkınca bana ilk muayeneyi yapıp kırık çıkık olmadığını ama bu ağrıların 2 aydan evvel tam olarak geçmeyeceğini söylediler. Ertesi gün bir klinikte çekilen röntgende de sorun çıkmayınca hostelde yatmak dışında bir etkinliğim olmadı Koh Lanta’da. Tam olmasa da iyiye giden durumumla yola tekrar çıkmaya karar verdiğim gece, hostel mutfağında kızartma tofu yapan biri, kaza ile kızgın yağı ayağıma döktü. İnanılmaz bir acıydı. Bu sefer kızgın yağda dağlanmış ayak parmaklarımla uğraştım. Yola çıkıp o halde “The Beach” filminin çekildiği Koh Phi Phi Adası’nda bir tura bile katıldım. Açık yara denizle temas edip daha da kötü bir hal alınca bir sonraki durak Phuket’de bir hafta hostel odasında kendime bakımla geçti. Bu arada çok güzel arkadaşlıklar kurdum, bana yardım eden gezginlerle değişik deneyimler yaşadım. Acılardan ırak Koh Lanta ve Phuket fotolarına bakalım.
Myanmar’da soğuk algınlığı ve bitmeyen öksürük…
Temmuz ayı yazımızda1 Yangon’da yatağa düşüşümü anlatmıştım. Bangkok’daki hostel klimasının orantısız soğuğuna maruz kalıp hastalığa ilk adımı atmıştım. Yollarda hastalanınca öncelikle duruyorsunuz. Yangon’da tüp yatakların olduğu hostelde durdum ben de. Ortam hiç de rahat değildi. Durma ve dinlenme ile birlikte çantamdaki ilaçlar ve vitaminler denendi. Öksürük devam edince, özel hastanelere gittim. Expat hastane faturaları beni halkın gittiği yerel hastanelere yöneltti. Orada da anlaşma zorlukları ve tükenen enerji ile verilen ilaçlardan sonuç alamayınca çaresizlik duygusuyla yüz yüze geldim. Böyle dönemlerde mobil uygulamalar bizi ailelerimize, sevdiklerimize, inandıklarımıza bağlıyor. Moral faktörü çok önem taşıyor bu noktada. Tam iyileşemesem de on güne yakın kaldığım Yangon, bana şimdilik bu zorlukları hatırlatıyor. Yollardayken sağlık sorunu yaşamak çok daha katmerli zorlukları içeriyor. İnsan kendiyle uğraşırken gözü hiçbir şeyi görmüyor. Yollarda olmak özgür bir değerlendirme süreci iken uzaklarda, o yalnız halde yaşanan zor zamanlar kendinizle daha da fazla yüzleştiğiniz zamanlar oluyor.
Bolivya ve yükseklik hastalığı…
Geçen ayki yazımda yükseklik hastalığından ayrıntılı olarak bahsetmiştim2. Bolivya gibi yükseklerde yaşanan bir ülkede başınız her daim bulutlara yakın oluyor. La Paz’a vardığımda ulu dağlarla çevrili bu kentin yaklaşık 4 bin metre yükseklikte olduğunu bilmiyordum. Yükseklik deyince nedense hep Machu Pichu’yu düşünmüştüm ama La Paz oradan da yüksekti.
Tarih içinde önce Tiwanaku Uygarlığı ve sonra da İnkaların yerleşim alanı olan bu bölge folklorik özellikleri, kendine has yerli kökleri ve zorlayıcı doğasıyla farklı bir yer. Eğer gezgin ruhu ile masalsı bir gezi yapma düşünceniz varsa mutlaka Bolivya’ya gitmelisiniz. Gördüğüm diğer Güney Amerika ülkeleri Arjantin ve Şili’den oldukça farklı Bolivya. Yerli kökenli nüfusun fazla olduğu bir ülke. Ancak Laz’a vardığımda bu gözlemleri yapmaya pek vakit kalmadan aldığım nefesin yetmediği, halsizlikten bir dakika sürekli ve enerjili yürüyemeden kaldırımlara oturmak zorunda kaldığım ve yine hostelde yatakta günler geçirdiğim bir deneyim oluyordu bana. Yükseklik hastalığıyla bizzat yerinde tanışmıştım. Zaman her şeyin ilacı misali günler geçtikçe dinlenme, içilen koka çayları, çiğnenen koka yaprakları ile düzelmeye başlayacaktım. İnsan her şeye alışıyor. La Paz sonrası gittiğim 2 bin 500 rakımlı Cochabamba bana deniz kenarı gibi gelmişti.
Balkanlarda hastalığın geçmesi kolay oluyor…
Arabamla gittiğim ve iki ay süren Balkanlar gezim beni en mutlu eden gezi maceralarımdan biriydi. Belki ata topraklarımız olması ve bize yakın kültürdeki insanları tanımak, belki de kendi arabam ile yaptığım gezinin rahatlığı bana çok büyük mutluluk vermişti. Bu düşünceniz varsa, hâlâ Balkanları görmediyseniz, mutlaka gitmelisiniz. Mümkünse araba ve motorla kendinizce akan bir gezi olsun.
Ben gezime Kapıkule sonrası Filibe (Plovdiv), Veliko Tarnovo ve Sofya ile başlamıştım. Ancak yine Filibe’de kaldığım odanın kliması beni hasta etmişti. Sofya’daki tek anım bana hostelde bakım yapan iyi kalpli gençler ve ardından ulaştığım Sırbistan’ın Niş kentindeki ev sahiplerim oldu. Yemekler ve anlayış bize yakın olunca, ıhlamurlarla, tarhanalarla çabucak kendime gelmiş ve tekrar yola koyulmuştum. 500 yıla yakın bir süre birlikte yaşanılan Balkan halkları ile harman olmuş bir sürü ortak olguya sahibiz. Viyana’ya doğru ilerlerken adım adım doğudan batıya geçişi hissediyorsunuz.
Yaşamak ve gezmek harika…
Bütün zorluğuna karşın yollar devam ettiğine göre hayat da devam edecek; ancak içindeyken bu zor zamanlar geçmeyecekmiş gibi hissettiğiniz oluyor. Sonuçta sadece bir insan olduğunuzu anlamak için bunlar gerekiyor sanırım. Süper kahramanlar sadece filmlerde yaşıyor; en süper öykü ise sadece yaşıyor olmak. Bunun bilincinde olmak zor zamanlarda pek mümkün değil. Direncin düştüğü anlarda hiçbir şey zevk vermiyor ve ruh haliniz de bozulabiliyor. Yaşam denilen paketin içinde bunlar da var.
Sağlıklı yaşamın en temel gereklilik ve bir varoluş hediyesi olduğunun bilincinde olmak ve buna göre vücudu, aklı ve ruhu hazırlamak gerekiyor. Sağlık ve esenlikle geçecek günler diliyorum.
Saygı ve sevgilerimle.
1https://www.marinedealnews.com/myanmar-1-yangon-zorlu-bir-myanmar-gezisi-baslangici/
2https://www.marinedealnews.com/travel-to-high-altitudes/
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.