Bu ay, 2013 yılında Bolivya’da bulunduğum sırada Hugo Chavez’in ölümü sonrası Venezuela’da yapılan seçimlere ilişkin gözlem ve algılarımı paylaşacağım. Bu yazı yayımlandığında kısmetse bizim 2023 seçimimiz sonuçlanmış olacak; hayırlı olsun. Dünyamızı elimizden geldiğince çekilmez kılmaya çalıştığımız bu süreçte her düzlemde hepimize kolay gelsin.
La Paz’da soluk soluğa…
Soluk soluğa ya da nefessiz deyince gerçekten nefes almakta zorlandığım günleri kastediyorum. Doğum günümde kendime verdiğim armağan olan La Paz, Şili’deki San Pedro de Atacama Çölü sonrasında keyifle geçireceğim, gezi içinde bir tatil olacaktı güya. Ama nerdee! La Paz’a ulaşır ulaşmaz, oksijeni deniz seviyesinde solumaya rahmet okutan bu yükseklikte, tıknefes hâlimle neredeyse otelden bile dışarı çıkamıyor ve odamda yatıyordum ilk günlerde.
2013 yılının Nisan ayında, 4000 metre yükseklikteki La Paz’da yüksekliğe uyum sağlamaya çalışırken, yattığım yerden bir yandan da gözüm televizyondaydı.
Televizyondan canlı İspanyolca pratiği sosyolojik izlemeye dönüyor…
Güney Amerika gezimin üçüncü ayı içindeydim. Sevdiğim İspanyolca’ya da iyice ısınmıştım. Her dakikam, daha fazla anlamaya başladığım bu dile her fırsatta severek emek vermekle geçiyordu. Gözüm ve kulağım da odada sürekli açık olan televizyondaydı. Venezuela seçimleri öncesindeki kampanyayı televizyondan yoğun olarak izlemeye başlamıştım. Ateşli seçim programlarına, büyük halk kitleleri önündeki konuşmalara ve kişilere aşina olmaya başlamıştım.
İşte ilk kez bu süreçte de Venezuela’nın bugünkü Başkanı Nicolás Maduro’yu tanıdım. Chavez’in mirasını devam ettireceğini söylüyordu.
Bolivya’da neden bu kadar Venezuela merakı olduğunu sorduğumda başta petrol olmak üzere Venezuela’dan Bolivya’ya ciddi miktarlarda yardım geldiğini öğrendim. Venezuela, Eva Morales hükûmetine ve Bolivya halkına ciddi destek sağlıyordu.
İlk algılarım…
Sürekli seçim ile ilgili yayınları izliyor ve ekranda gördüğüm kişileri tahlil etme imkânım oluyordu. Maduro halkı coşturuyordu coşturmasına ama gülüşünde ve konuşma tarzında beni rahatsız eden bir şeyler hissediyordum. Ekranda gördüğüm kişi bana hiç güven vermiyordu.
Geziden önce ders kitabı niteliğinde Eduardo Galeano tarafından yazılan “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabını okumuştum. Bu kıtanın enerji ve doğal kaynaklarının emperyalizm tarafından sömürüldüğünü biliyordum. Sokağı görüp, insanlarla uzun sohbetler yapınca da kendi ülkesinin insanları yerine diğer hükümran güce sahip ülkeleri zengin etmeye yol açan yönetimlerin durumlarını daha iyi anlamaya başlamıştım.
Zengin ama fakirleşmiş Güney Amerika…
Dünyanın en zengin bakır maden yataklarına sahip Şili, en zengin gümüş madenlerine sahip Bolivya’yı görmüştüm. Her türden ticarileştirilmiş ham madde ve tarım ürünleri kaynakları dışarıya akıtılıyordu. Bu durum koloni dönemi başından beri aynı şekilde sürmekteydi.
Kıtayı keşfe gelen ve sonra istilacı olan her gemide askerler yanında bir katolik papazın bulunması dikkate değer başka bir husustu. Halk sopa, silah ve askeri güç ile sindirilirken bir yandan da din olgusu ile şekillendirip bu yoksulluğun devamına tevekkül eden bir ortam oluşmuştu. Dış destekli hükûmetler de artık alışılagelmiş sömürü sistemini o ya da bu şekilde devam ettiriyordu.
Çok zengin madenlere sahip, toprakları genelde tarıma çok uygun ve temiz olan Güney Amerika bir şekilde fakir düşmüştü. En üzücü kısmı ise bu kıtanın insanlarının kaderleri olarak kabul ettiği bu sisteme karşı bazı düşünsel akımlara yönelseler de özgün çözümlerini bulamayışıydı. Kendi yağlarıyla kavrulmak yerine reklam kokan hareketlerle emperyalist toplumları taklit ediyorlardı. Örneğin 2013 Şili’si genelde fakir durumda yaşam güçlüğü çeken insanların yanında, her yerde AVM’lerin açıldığı, lüks arabaların ve lüks yaşamın reklamlarla pompalandığı, bizim Türk dizilerimizin de içinde olduğu bir televizyon bombardımanı içindeydi. Şuursuz bir zihinsel yapılandırma ile zengin olma ve zengin gibi yaşama tutkusu içindeydi insanlar. Ayran, tahtırevan misali.
Her musibette bir hayır var mıdır?
Yükseklikten hasta yattığım La Paz, bana bu değerlendirmeleri yapacak gözlem imkânı sunmuştu. Bu yaklaşık bir haftalık zorlanma süreci bana kıtanın seçim bazlı bir olaya nasıl yaklaştığını göstermek adına da bir imkân sunmuştu.
Sorunlar her yerde var ama bunlardan ders çıkarıp öze, huzura, refaha yönelmek sağlam bir kültür, tarih bilgisi, bir özeleştiri, doğru bir program, çalışma ve irade gerektiriyor. Dünya çapında yozlaştırılmaya çalışılan kültür tabanı her yeri sarmış durumda.
Güzel La Paz; Cadılar Pazarı, Ölüm Yolu ve cadı kazanı…
Birinci haftanın sonunda otelime çok yakın olan La Paz Cadılar Pazarı’na gitme şansım olmuştu. Şamanik kökenleri olan Güney Amerika ruhani adetleri hakkında fikir sahibi olunan bu pazar olmazsa olmaz bir yer La Paz ziyareti içinde.
Dünyanın en tehlikeli karayolu demeye dilim varmayan sarp dağların yamaçlarında iki arabanın bile geçemeyeceği stabilize yol ve aşağıda uzanan çok derin uçurumların tüyler ürpertici parkurunda bisiklet sürmeye cesaret edemedim.
Şehirdeki müzeleri gezerken bile nefes nefese durumum bir miktar devam ediyordu.
Bir gezgin için masalsı bir ülke Bolivya. Yüksekliğe alışmış ve kendimi toparlamıştım. Cochabamba’ya olan yolculuğum başlamıştı. Hayatımın en önemli gezilerinden olan Güney Amerika macerası devam ederken düşünecek birçok konu da kafamda dolanıp durmaktaydı.
La Paz’da geçen bütün bu bir haftalık süreçte politikacıların ateşli, hamasi konuşmalarına, dünyanın süper güçlerine yalandan kafa tutmalarına karşın sokaklarda ve kırsalda bambaşka gerçeklikler olduğunu üzülerek görüyordum.
Devrimci Che Guevara’ya kısa bir bakış…
Küba devrimini taşımak için gelen devrimci Che de Küba’da aslında hüsranla biten bir süreç yaşamıştı. Ayağa kaldırmaya çalıştığı Küba ve Bolivya halkının ve yönetimlerin ona sırtını dönmesi sonucu anti-emperyalist hareketi sonuçlandıramamıştı. Bu halkların devrime sırt çevirerek cahil ve fakir kalma tercihi de düşünülmesi gereken bir başka konu.
2013 Venezuela seçimlerinde yüzde 51,5 ve yüzde 48,5…
Seçim sonucunda ortaya çıkan oran böyle bir şeydi. Seçimi çok çok küçük bir oy farkıyla Maduro kazanmıştı. Yani böyle açıklandı. Rakibi Henrique Capriles, bana güven veren bir insan görünümü vermişti. Heyecanı ve tepkisi bol Venezuela’da epey olaylar oldu. Bu çekişme uzaktan takip ettiğim kadarıyla devam etti ama Maduro ülkeyi yönetmeye başladı. Belli bir süre sonra Henrique Capriles pasifize edilmeye çalışıldı. Ülkede değişen bir şey olmadı gibi geliyor bana. 10 yıldır Venezuela bu yapıda yönetiliyor. O günkü seçim ekranlarında gördüklerimden aklımda kalanlar bunlar.
Son seçim döneminde ülkemizde yürütülen kampanyalar ve seçimle ilgili gelişmeler de hiç olmadığı kadar üzdü beni. Politikadan beklemediğim ama olmasını arzu ettiğim belli bir saygı seviyesi yerle bir oldu. Yazının başında belirttiğim gibi sonucu bilmeden bu yazıyı kaleme aldım.
Sosis, siyaset ve umut…
Sosis ve siyaset üzerine, meşhur bir deyiş var. Çok yakıştırmalar yapılsa da özünü Otto Von Bismarck’ın dile getirdiğini düşünüyorum.
“Sosisin ve siyasetin nasıl yapıldığını bilseniz geceleri rahat uyuyamazsınız.”
Bu işler benim mühendis aklıma sığmıyor. Ben son tahlilde gelinen ve yaşanan gerçek hayatlara, durumlara bakıyorum. İnşallah ülkemizde ve dünyada her şey daha iyiye gider. Bu umudu ve inancı hiç kaybetmeden yaşamaya mecburuz.
Rahatça uyuduğumuz mutlu bir geleceğe inanıyorum.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.