Bir şehrin dönüşümü

Senem Aydın Düzgit

Geçtiğimiz haftalarda bilimsel bir çalışmanın alan araştırmasını yapmak için Fransa’nın kuzeyinde yer alan Valenciennes şehrine gittik. Gitmeden önce yıllardır oraya uğramamış olan Fransız arkadaşlarımız tarafından, şehrin geri kalmışlığı, yoksulluğu ve altyapı eksikliği konusunda bol bol uyarılmıştık. Gittiğimizde ise bambaşka bir tabloyla karşılaştık. Valenciennes eski bir sanayi şehri. 1980’lere kadar madencilik ve kömür sanayisinde faaliyet göstermiş ve ihtişamlı günlerini kömür madenlerinin kapanması ve üst üste yaşanan dünya çelik krizleriyle geride bırakmak zorunda kalmış bir şehir. 80’lerde yaşanan çöküş ise her üç kişiden birinin işini kaybettiği bir sosyo ekonomik tabloyu beraberinde getirmiş. Şehrin bazı bölgelerinde işsizlik yüzde 80’lere varmış. Bugün bakıldığında ise yüzde 12’lik işsizlik oranına sahip, halen büyümekte olan yenilenmiş ve canlı bir üniversite şehri ile karşı karşıyayız. Bu dönüşümü araştırmak üzere Valenciennes’e geldik ve tahmin ettiğimizden de daha büyük bir değişim olduğunu gözlemledik.
Dönüşümün temelinde Fransa devletinin, Avrupa Birliği’nin, özel sektörün ve yerel idarelerin etkili işbirliğinin yattığını gördük. Avrupa Birliği, bölgesel fonları aracılığıyla 90’lı yıllarda ve 2000’lerin ilk yarısında şehre öncelikli destekte bulunmuş. Fonların etkili olarak kullanılmasında yerel idarelerin rolü çok büyük. Birliğin fonlarının kullanımında şart koşulan ‘ortaklık’ (partnership) prensibi uyarınca, daha önce çok da uyum içinde çalışmayan belediye, bölgesel hükümet ve merkezi idare fonların etkin kullanımı için gerekli olan işbirliğine zorlanmışlar. AB fonları şehrin dönüşümüne önemli oranda kaynak aktarmakla kalmamış, aynı zamanda Fransa’da oldukça merkezi olan idari yapıyı da esneterek, yerel idareleri daha etkin birimler haline getirmiş. Fonların uygulanacağı projelerin hazırlanması yerel idarelere bırakılmış. Yerel idareler de, yine AB yükümlülükleri uyarınca, bu fonları sanayi ve ticaret odası gibi yerel ortaklarla işbirliği içinde hazırladığı projelere uyarlamış. Bununla da yetinilmemiş, devletin ve yerel yöneticilerin büyük çabaları sonucunda Toyota’nın Avrupa fabrikasının burada açılmasını takiben, şehir otomotiv sektörünün cazibe merkezi olmaya başlamış. İşsizliğin önünün kesilmesinde de bu çok etkili olmuş. Bunu hizmet sektörünün gelişmesi izlemiş.
Eskişehir’in başarılı belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen misali, 13 yıl belediye başkanlığı yapmış olan ve şu anda da bakanlık koltuğunda oturan Jean-Louis Borloo’nun da başarıda büyük payı olmuş. Paris ile olan bağlantıları, Brüksel’de Valenciennes’nin fonlardan faydalanması için verdiği mücadele şehrin dönüşümünü hızlandırmış. Borloo’nun bir başka katkısı ise şehirdeki tüm aktörleri dönüşüm sürecine dahil edebilmesi olmuş. Sivil toplum örgütleri, özel sektör ve devleti biraraya getirerek hem siyasi hem de sosyal açıdan bölünmüş bir şehri belirli hedefler çerçevesinde toparlamış.
Valenciennes örneği bize kendi eski sanayi bölgelerimizi anımsattı. Şu anda Fransız akademisyenlerin benzer bir araştırma yürütmekte olduğu Karabük bunlardan biri. Her ne kadar ilk başta umutsuzluğa kapılmak mümkün olsa da, Valenciennes örneği bize Avrupa Birliği ile birlikte çalışan kararlı bir merkezi ve yerel otoritenin başarabileceklerini göstermesi açısından anlamlı.

Bunu Paylaşın