Küresel ısınma ve güvenlik

Senem Aydın Düzgit

Önceki yıllarda pek de üzerinde durulmayan çevresel faktörlerin, önümüzdeki yılların önemli güvenlik sorunlarından birini oluşturması bekleniyor. Küresel ısınmanın; su, gıda ve enerji gibi temel kaynaklar temelli çatışmaları tetikleyeceği öngörülüyor. Çevresel koşulların zorladığı göç ve kıyı çizgilerinin değişmesiyle beraber ortaya çıkması beklenen sınır ihtilaflarının da küresel ısınma kaynaklı güvenlik sorunları olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Küresel ısınmanın etkileri bunlarla da sınırlı kalacak gibi değil. Bu yüzyılın sonunda yaşanacak olan ısı artışının, küresel ekonomiyi %5–10 arasında daraltacağı öngörülüyor.
Durum buyken, küresel ısınma tartışmalarına gerekli siyasi önemin verilmediği görülüyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, sorunun görmezden gelinerek sürekli olarak öteleniyor olması. Birçok kişi küresel ısınmanın inandırıcı olmadığını savunuyor. Küresel ısınmanın esas etkilerinin yüzyılın ikinci yarısında bekleniyor olması bu yaklaşımın ardındaki önemli etmenlerden biri. Ancak bilimsel araştırmalar iklim değişikliklerinin daha önceden de ciddi zararlar verebileceğini vurguluyor. Buzulların hızla eridiği, bunun sonucunda denizcilik şirketlerinin Sibirya’nın kuzeyindeki denizlerde yeni rotalar belirledikleri görülüyor. Amerika’nın güneyi de dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde kuraklıkların yüzyılın ikinci yarısını beklemeyeceği artık biliniyor. Buna rağmen başta ABD ve AB olmak üzere siyasi alanda bu konuya gereken önceliğin verilmemesinin ardında bilgi eksikliğinden daha da önemli olarak köklü çıkar grupları yatıyor. Küresel ısınmayla mücadelenin ulusal ekonomileri olumsuz yönde etkileyeceği ileri sürülüyor. Ekonomik maliyet kaçınılmaz, ancak geçtiğimiz hafta Paul Krugman’ın New York Times’daki yazısında da belirttiği üzere, bilimsel araştırmaların hemen hepsi ekonomik maliyetin tahmin edildiğinden çok daha düşük olacağı, hatta küresel ısınmanın zararlarıyla kıyaslandığında mücadelenin etmenin ekonomik olarak daha kârlı olacağını gösteriyor. Sorunun aynı zamanda ideolojik bir boyutu da var. Küresel ısınmayla mücadele hükümet müdahalesi gerektiriyor, bu da neo-liberal konsensüs’ü zorluyor. İdeolojik olarak ödün vermek yerine soruna sırt çevirmek kısa vadede daha çok tercih edilebiliyor.
Aralık ayında Kopenhag’da uluslararası küresel ısınma konferansı toplanıyor. Obama yönetimi altında küresel ısınmayla mücadeleye daha çok ağırlık verileceği görülüyor. Bu alanda çıkarılan yeni yasa halihazırda Senato’da onay için bekliyor. Avrupa Birliği’nin bu konuda da kendi içinde bir anlaşma sağlayamadığı görülüyor. Birçok gelişmekte olan ülkenin de bu alanda uluslararası taahhüde girmek istemediği biliniyor. Durum böyleyken, bu konferansa ilişkin beklentilerin yüksek olmadığını söylemek mümkün. Ancak küresel ısınmayla ne şekilde mücadele edileceğine yönelik uluslararası görüşmelerin ortak bir platformda yapılması dahi bir adım teşkil ediyor. Geç kalınmış olmakla birlikte, gelişmiş ülkelerin öncülüğünde bazı adımların atılmasına yönelik umutlar sürüyor.

Bunu Paylaşın