Aşılama ekonomiyi toparlayabilir mi?

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com
Pandemi esnasında ekonomik çözümler genel olarak “kısa dönem odaklı” oldu. Kısa dönem çözümler ile Covid-19’un uzun dönemli etkilerini yok etmek kolay değil. Hatta “mümkün değil” de diyebiliriz. Öncelikle, işten çıkartma kısıtlaması, ucuz kredinin yarattığı suni tüketim dalgası, TL’nin değer kaybı ile artan ihracat, artan ithalattaki Altın etkisi, Merkez Bankası rezervlerinin eski seviyesine dönüşü gibi yanıtlanması gereken birçok soru var.

Ülkelerin sınır tanımaz borçlanmasına itiraz edilemiyor
Yukarıda yazdığım belirsizliklere ek olarak, hiçbir ülke ya da hiçbir mali kuruluşun ülkelerin sınır tanımaz borçlanmasına itiraz etmemesi, bu krizi diğerlerinden ayıran en önemli detay. Çünkü halkın gelir düzeyi başka şekilde sabitlenemez.

Bu denli borçlanmaya, yani piyasaya para saçılmasına karşın gelişmiş ekonomilerde enflasyon baygınlığı devam ediyor. İyi tarafı şu; enflasyonun düşük seviyede sabitlenmesi -borçlanma açısından- faiz yükü yaratmıyor. Öte taraftan, hiçbir verinin sonsuza dek sabit kalacağını düşünmemek gerekir. Gün gelecek gelişmiş ekonomilerdeki enflasyon verisi de yükselmeye başlayacak. Ama Türkiye ekonomisi bu sürece şimdiden girdi, hatta “enflasyon baygınlığı diye bir dönem yaşamadı” dememiz yanlış olmaz.

Türkiye gibi ülkelerin yerel parası değer kaybettikçe sert bir maliyet enflasyonu içine dalar. Ülkemiz enflasyonunu pandeminin sonucu olarak görmek hata. Yıllardır enflasyon hedef değer yüzde 5’in üzerinde seyir ediyor. Çünkü TL yıllardır değer kaybediyor.

Kısa vadeli çözümler ile uzun soluklu soruna cevap bulunamıyor
Aralık 2019’da dolar kuru ortalaması 5,86 TL iken Mart 2020’de 6,34 TL’ye çıktı. Hatırlarsanız pandeminin ülkemize girmesine müteakip parasal genişleme başlatıldı. Peki, sonra ne olmuştu? Enflasyon oranının altında kalan faiz oranları dolarizasyonu tetikledi. Doların süratli değer kazanmasını engellemek için -Merkez Bankası- kabaca 130 milyar dolar rezerv harcadı. Gerçi 130 milyar dolardan daha fazla rezerv olsaydı ve harcansaydı, kurun bugünkü seviyesinden düşük olacağını söylemek yanlış olur. Daha evvelki yazımda anlattığım gibi piyasa ile kavga edilmemeli.

Rezerv harcanmasına rağmen TL değer kaybettikçe ülkemiz risk primi de tırmanmaya başladı. 300 bp seviyesindeki CDS, 500 bp eşiğini aştı.

Döviz rezervi azalan bir ülkenin yurtdışından döviz araması doğaldır. Küresel ölçekte faizlerin dip yaptığı bir süre içinde borçlanmak kolay olacaktı ama yükselen CDS borç faizimizi artırdı. Kısacası, küresel faizlerin en düşük olduğu periyotta yüksek faiz ile döviz borçlanması yapıldı. Yüksek faizle borçlanmanın alternatifi olarak dolar kiralamanın kaynakları da araştırıldı. Yani Merkez Bankası yakın olduğu ülke merkez bankaları ile swap anlaşması yaparak net rezervini yükseltmek için epey çabaladı. Ama önemli bir kazanım sağlayamadı.

Dolarizasyon, yani vatandaşın ve şirketlerin döviz mevduatı yükselirken, yabancı yatırımcı elindeki TL’sini satarak ülkeden çıkmaya başladı. 2020’de yabancıların tahvil ve hisse senedi gibi enstrümanlardan çıkışı yaklaşık 9,6 milyar dolar seviyesindeydi. Devlet tahvillerindeki yüzde 10 oranındaki yabancı payı yüzde 4’ün altına indi. Bu çıkış dolara olan talebi daha da yükseltti.

Bankalar satacak döviz bulmakta zorlanıyordu. Öte taraftan firmalar döviz ihtiyacını piyasadan satın almak yerine yurtdışından borçlanarak da sağlayabilirdi fakat 2018 yazındaki tecrübeden sonra kur riskine girmek istemiyorlardı. Kısacası parasal genişleme yanında yapılan döviz satışı kuru kontrol edemedi. Akabinde ekonomi takımı ansızın değişti. Enflasyonla mücadele için faiz oranı yükseltilmeye başlandı.

Şimdi ise faizlerin ne zaman indirileceği, Merkez Bankası’nın rezervini ne şekilde, hangi sürede artıracağı konuşuluyor. Özetle, 2020 yılındaki “kısa dönem odaklı” politikaların tersine çevrilmesi hem öncelik hem de piyasa beklentisi oldu. Hâlbuki Covid-19’un etkisi 2021 yılı ile de sınırlı kalmayacak gibi… Çünkü herhangi bir ekonominin toparlanması, düşüşü kadar hızlı olamıyor. Kaldı ki yukarıda belirttiğimiz gibi; bu kriz diğerlerinde farklı. Kısacası, öyle bir sürece girildi ki, aşılama tek başına ekonominin ilacı olamaz.

2021 yılında ekonomi toparlanabilecek mi?
Birçok ekonomist çeşitli öngörüler ile ekonominin 2020 yılına kıyasla çok daha başarılı olacağına inanıyor. Peki, bu öngörü nasıl hesaplanıyor? Örneğin, işten çıkarma kısıtlaması sebebiyle gerçek işsizlik oranını göremiyoruz, ucuz kredi sebebiyle yaratılan suni tüketim gerçek büyüme değerinin üzerini örtüyor. TL’nin 2020’deki değer kaybı ihracat miktarında köpük yarattı mı? Altına olan talep ithalat hacmini ne ölçüde şişirdi? Merkez Bankası rezervlerinin eski seviyesine dönmesi ne kadar zaman alacak? Yurtdışına kaçan portföy yatırımları ne zaman eski seviyesine ulaşacak? Kısıtlamalar kaldırıldığında yaşayacağımız tüketim artışı sürdürülebilecek mi? Kafamızda bir yığın soru var! Bu soruların cevabını bilmeden 2021 hakkında kesin tahminlerde bulunmak çok gerçekçi görülmüyor.
Burada yazılanlar yatırım tavsiyesi değildir.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com