Ayıldık bayıldık, su serptik, duş aldık, olmadı; hâlâ sıcak. Şimdi elinizdeki terli tişörtü yavaşça bırakıp sakince oturun. Olayı büyütmeye gerek yok. Aramızda hallederiz
Ah ne sıcak! Kimi suçlasak? İklimi değiştiren kim? Bizim buralarda olmazdı böyle… Of! Puf! Neden geldi başımıza bu lanetli sıcak?.. Verilecek yanıt çok tabii. Ancak ilk olasılık pek tutucu algılanabilir. Ne demişti Dante: Cehennemin en sıcak yeri, ahlâki kriz zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.
Oysa bugüne kadar bir kere bile doğru yoldan şaştığı görülmemiş insan türünün bırakın tarafsız kalmayı, hep doğruyu yapmış olduğu apaçık ortada değil mi? İklim değişikliğine neden olan gazlardan söz etmeyelim lütfen, onları inekler salıyor; en azından şu metan denileni, hem de ne salma… Neyse, insanların masumiyetini ineklerin uygunsuz davranışlarıyla kirletmeyelim.
Kayıtlara geçen en sıcak yıllardan birinin yaşandığı doğru; bunu söyleyen kim: İnsanlar, medeniyetimiz, teknolojimiz… Helal olsun valla, işte bu kadar dürüst insan dediğimiz tür. İklim değişikliği, sera gazlarının atmosferi ısıtması derken sıcaklıkların artacağı bilimsel verilerle öngörülmüştü zaten. Bence vicdanımızdan, ineklere kıyamadığımızdan oldu bunlar. Yoksa dedim ya, zeki bir türüz, öngörmüştük…
Şehirler biraz fazla ısındı tabii, farkındayım. Bu yazı yazılırken küresel ortalama sıcaklık rekoru kırılmış olabilir, hatta okura ulaşana kadar daha bile artabilir. Ama bunlar kentlerde kurduğumuz eşsiz medeniyetimizin görkemini gölgeleyemez. Tamam, şehirlerde ısı daha fazla hissediliyor, belki öyle. Ama rica ederim, abartmaya ne gerek var.
Yok betonlaşmaymış, yok ısıyı emecek toprak kalmamışmış, yeşil alanlar çok kısıtlıymış, yanlış teknolojiler aşırı ısıya yol açıyormuş, kentlerin içinde ısı adaları oluşmuşmuş… Bu söylenme hâli beni… Nasıl desem, uygun bulmuyorum işte. Hep aynı şehirde kalmak zorunda değiliz ya… Gidin Avrupa’ya falan bir yere, hava değişikliği iyi gelir, başka kültürler, bambaşka kentler… Değil mi canım, düşüncesi bile hoş, şu havada adeta serinlik veriyor insana…
Ne demek Avrupa’da da insanlar ölüyor. İtalya, İspanya, Fransa, Almanya ve Polonya’nın dâhil olduğu sıcak dalgasına, Yunan mitolojisinde cehennemin girişindeki Cerberus adlı yaratığın ismi boşuna verilmedi diyerek neden korku yaratıyorsunuz? Faniyiz biz, dünyanın her yerinde ölür insan dediğin… Nasıl yani sıcaktan ölüyor?
Yok canım, Avrupa orası, medeniyetin beşiği… İnsanlar ölüyorsa da herhalde sıcaktan ölmüyordur, ecelleriyle… Rakamlar var öyle mi, istatistikler? Peki bakayım… Nature Medicine dergisi bakmış demek, ne demiş peki? Avrupa’da geçen yaz sıcak hava nedeniyle ölen insan sayısı 60 binmiş; inanabiliyor musunuz? Yok, ben inanmadım, sanmam ki doğru olsun… Böyle konuşmayalım zaten, insanları gereksiz paniğe sevk etmeyelim; akşamı beklesek en azından belki biraz serinler hava.
Beklemeye zaman yok, ‘Sıcak sağlık eylem planı’ lazım öyle mi? Nasıl laflar bunlar öyle? Türkiye’deki sağlık örgütlerinin lafları demek, şimdi anlaşıldı, onlara o kadar güvenmeye gerek yok, işlerine baksınlar… Tabii, herkes işine bakarsa sistem tıkır tıkır yürür. Hayır efendim, onların işi değil, konu sağlıkla ilgili diye her şeyi sağlık örgütlerine havale edemeyiz. Siyasetle uğraşan kimseler var, onlar bilmiyor mu yani, onlar sıcak duymuyor mu, terlemez mi? Yapmayın lütfen, böyle yıpratıcı konularla birbirimize zarar vermeyelim.
Bütün dünya bir memnuniyetsizlik içinde zaten. Evet, okudum ben bunu, herkes bir şeyden dertli. Daha geçenlerde, Dünya Meteoroloji Örgütü bile şikâyet ediyordu. Neymiş; deniz yüzeyi sıcaklığı mayıs, haziran ve temmuzda rekor seviyeye ulaşmış, El Nino’nun yüzünden daha da artarmış. Ya bulsam yetkilisini, söyleyeceğim iki çift lafım vardı ama koydunsa bulasın, yazmış gitmiş belli ki… Şu “oğlan çocuğuna” ulaşayım dedim, El Nino’ya, onun da Twitter’da hesabı bile yok. Nerede yaşıyorlar bunlar böyle, anlamak mümkün değil.
Bir de şey var, neydi o, bu konular ne zaman açılsa, pişirip pişirip getiriyorlar önüne insanın: Hah! Antarktika’daki deniz buzu seviyesi. En düşük seviyeye gelmiş de böyle giderse can kaybına ve göçe neden olacak şiddetli yağışların, aşırı hava olaylarının önü açılırmış da sıcak deniz dalgası balıkların dağılımını ve okyanus ekosistemlerini etkilermiş de… Bitmeyen kötü kötü kehanetler! Dante’nin cehenneminin dokuzuncu katındayız sanki, Şeytan beline kadar buza gömülü, bizi bekliyor. Konuşacağınıza önlem alın diyorum da duyuramıyorum sesimi. Şu Antarktika’dakilerin kulakları başkasına tıkalı.
Bakın koca koca bilim insanları Cehennem adını vermişler sıcaklara ya da oradaki köpeğin adını; aman neyse, orayı tam anlamadım; köpek de tam köpek değil, o da bir garip. Ama neyse, sonuçta ortalığı velveleye vererek iş çözülmez, onu bilir onu söylerim… Sorunu gözünde büyütürsen gerçekte de büyütürsün. Hele edebiyattan örneklerle falan süslemek… Hoş değil. Calvino mu?
İtalyan yazar. Bak yine aynı şey oluyor; daha şimdi dedim. Bu sıcakta tükettiniz beni… Peki peki dinliyorum, Antarktikalı değilim ben. Ne demiş Calvino?
“Biz canlıların cehennemi gelecekte var olacak bir şey değil eğer bir cehennem varsa, burada, çoktan aramızda; her gün içinde yaşadığımız, birlikte, yan yana durarak yarattığımız cehennem.”
E buyrun, her şey bizim suçumuz oldu yine. Ne yaptıysa şu insanlık yaranamadı size.
“İki yolu var acı çekmemenin. Birincisi pek çok kişiye kolay gelir: Cehennemi kabullenmek ve onu görmeyecek kadar onunla bütünleşmek, ikinci yol riskli, sürekli bir dikkat ve eğitim istiyor; cehennemin ortasında cehennem olmayan kim ve ne var, onu aramak ve bulduğunda tanımayı bilmek, onu yaşatmak, ona fırsat vermek.”
Bunu da mı o İtalyan bey söylemiş? Bravo! Ağzı laf yapıyor hani… Ama biraz yersiz gibi; duyan benim bu cehennem sıcağını benimsediğimi, sorumluları göremeyeceğimi zanneder. Hem cehennemin ortasında cehennem olmayanı bulmak, yaşatmak falan; naif bir dünya hayâli değil mi? Cümlemiz bir arada yuvarlanıp gidiyoruz işte. Sıcak dediğin de geçer, görün bak, kışı da var bu dünyanın. O vakit gelince çevre kirlenmesi, gaz kaçağı demeden yakarsınız fosil yakıtları.
Elbette ben de ciddiye alıyorum bu işleri ama yeter artık. Bir yelpaze bulun kendinize ve lütfen kapatalım artık bu bahsi.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.