2012’ye girerken…(II) Dünden bugüne, bugünden yarına…

Gökhan Esin

gokhanesin@marinedealnews.com

“Hoş geldin 2012, umarız iyiliklerle dolu geldin” diyelim demesine de, “Acaba hoş mu geliyor?” sorusunu da hemen soralım. ‘Merkel Almanyası’nın AB’nin patronluğunu ilan ettiği aralık ortalarında, dünya borsaları sert düşüşler yaşadı. “Neler oluyor, niçin oluyor?” sorularınızı elimizden geldiğince cevaplamaya çalışacağız yeni yılın bu ilk yazısında…

Hatırlayacağınız üzere Aralık 2011’deki MarineDeal’de “Uyanan Dev” diye tanımlanan Çin’i mercek altına aldığımız yazımızın sonunu şöyle bağlamıştık:
“Üç trilyon dolar rezervi olan ama yaklaşık 1.2 trilyon dolar’ını ABD hisselerinde tutan Çin, uyguladığı ekonomik modelle ayakta durmayı daha ne kadar başarabilecek acaba? Gün gelip ‘Devlet Kapitalizmi’ çöktüğünde, ekonomisinde yapısal değişiklikler yapmamış olan bu ülkede nasıl bir yıkım olur henüz kimse bir tahminde bulunamıyor… Kapitalizm de Devlet Kapitalizmi de gittiği yere kadar gidecek. Akil ekonomistlerin, realist analistlerin bir süredir söyledikleri gibi, dünyanın sürdürülebilir yeni bir ekonomik sisteme ihtiyacı olduğu ortada…”

Savaş ekonomisi…
Dünya ekonomisinin kırılma noktası 2. Dünya Savaşı sonrasında oluştu. New Deal politikasını uygulamaya koyan Başkan Rooswelt, ‘1929 Dünya Krizi’nin etkilerini bir ölçüde dengelemişti. Savaş ekonomisi ABD ekonomisini adeta şaha kaldırdı. Batı’nın ve aslında tüm dünyanın patronu artık ABD idi. Stalin’in Sovyetleri hariç savaşın galipleri de mağlupları da ABD’nin eline bakar olmuşlardı. Bu arada, kendi stratejileri doğrultusunda ‘Soğuk Savaş’ı alabildiğine kullanan Amerika, özellikle de Amerikan Ordusu, teknolojik gelişmelerin de öncüsü oldu. Ne var ki özel sektörün büyük gelir getiren silah sanayi yatırımları giderek artarken, aynı özel sektör Amerikalılar için iş alanları açamaz oldu sonraki yıllarda ve bugünlere geldik.
“Nereden çıktı bu Savaş Ekonomisi?” sorusunu sormanız çok doğal. Tek bir cevabı var bunun. Eğer “İnsanların yüzde 99’u ekonomik gücü elinde tutan yüzde 1’lere mahkûm edilemez” diyerek, başta New York olmak üzere; belli başlı ABD kentlerinde sokağa dökülen yığınları tatmin etmek gerekirse, ABD’nin savunma harcamalarını kısması gerek.

Güvenlik mi, ekonomi mi?
Son yüzyılı, özellikle de Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana geçen yaklaşık 25 yılı değerlendiren analistler; burada sermaye patronlarının istedikleri doğrultuda değil, gerçek değerlendirmeler yapan analistlerden söz ediyorum; ABD’nin her zaman için en az 50 yıllık stratejiler yaptığını; zaman içinde 10 ve 20 yıllık başka stratejilerle sapmaları, yanlışlıkları, yeni gelişen olayları dengelediğini söylerler. Gerçek rakamlar ne derece yansıtılıyor bilinmez, ama günümüzde ABD’nin savunma harcamalarının son 60 yılın en düşük seviyesine indiği gibi bir durum var. Eğer Amerika Savunma Sanayi’ne yaptığı Ar-Ge harcamalarını ticari alanlara yönlendirir; yenilenebilir enerji, tıbbi cihazlar, nano teknoloji ve yazılım alanlarında şimdiye kadar olduğundan daha fazla yatırım yaparsa; günümüzde yaşanan ve giderek de derinleşeceği tahmin edilen krizden hem AB hem de Çin’den daha çabuk çıkabilecektir. Evet, ‘Güvenlik’ ABD için hayati önem taşımakta, dünya jandarmalığını da zaten bu nedenle ısrarla sürdürmektedir. Ancak anlaşılan o ki, ABD kurmayları sonunda ‘Dünya Jeo-Politiği’nin yalnızca silahtan geçmediğini, gerçek silahın ‘Ekonomi’ olduğunu anlamış bulunuyorlar. En azından ben böyle düşündüklerini umuyorum.

IV. Reich mı?
Hitler’in rüyası önce Avrupa, sonra da dünya hegomonyası idi. İhtirası aklını kör ettiği için bu rüya hem kendisinin sonunu getirdi hem de III. Reich’ın. 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana 66 yıl geçti. Eski düşmanlar dost oldu, yeni dünyalar kuruldu, yeni güç odakları şekillendi. “Medeniyetin beşiği benim” diyen Avrupa’nın, iki kutuplu dünyada -ABD modelini benimseyerek- üçüncü bir güç merkezi olmak için sahaya çıkmasından bu yana da yaklaşık yarım yüzyıl geçti (başlangıç Kömür-Çelik Birliği’dir). Euro’ya geçilmesi, AB Merkez Bankası gelinen son nokta oldu. Ne var ki, Avrupa ülkeleri siyasal ve de ekonomik bağımsızlıklarını korudukları sürece gerçek bir birliğin sağlanamayacağını hesap edemediler. Para boldu, Birliğe giren ülkeler bir anda boyut değiştiriyorlardı; çünkü ABD’deki gibi bir ekonomik denetim mekanizması yoktu. Birliğin çok fazla incelemeden ucuz sermaye girişi sağlaması yönetimleri rahatlatıyor, bol keseden verilen ücretlerle görünüşte yaşam standardı yükseliyordu. Öte yandan, Birliğin örnek aldığı ABD’den en önemli farkının ‘dil farklılığı’ olduğu kimsenin aklına gelmedi. ABD’de bir eyalette artan işsizlik, diğer eyaletlere olan göç ile düşürülebilirken, haliyle AB’de bu mümkün olamıyordu.

Kahneman’ın ‘İrrasyonel
seçimler teorisi’ geçerli…

2008 krizi son uyarıydı. Ancak 2002 Nobel Ödüllü Kahneman’ın deyimiyle ‘illusion of validity’ yaşandı. Yani, alışılan önlemlerle krizin üstesinden gelinebileceği sanıldı ve Avrupa yanıldığını acı şekilde anladı. Ekonomide yeni bir dalganın başladığının farkında olamayan kimileri krizin nedeni olarak yüksek kamu harcamalarını gösterirken, kimileri de ucuz yabancı sermaye akışının kesilmesini gösterdiler. Hiç kimse yeteri kadar üretmeden alabildiğine tüketmenin, az emek sarf ederek rahat yaşamanın asıl neden olduğunu görmek istemedi. Bankalar, bol keseden verdikleri krediler için yaptırılan sigortaların yeterli olacağına güvendiler. Kimse borç yumağının giderek büyüyen kartopuna dönebileceğini hesaplamadı, daha doğrusu görmedi. Sekizler üyesi İtalya’nın trilyon euro borçlu olduğu artık saklanamaz hale gelince, İspanya, İrlanda ve ‘Domino Teorisi’ne göre arka arkaya devrilecek öteki ulusal ekonomilerde tehlike çanları çalmaya başlayınca ‘Kral Çıplak’ günlerine gelindi.
Şimdilerde ABD kendi derdine düşmüşken, Çin ve Hindistan giderek güçlenirken iki seçenek var gibi görünüyor. ‘Chinese Takeaway’ ya da Avrupa’nın güvenli kalesi Almanya’nın devreye girmesi. ‘Chinese Takeaway’ ulaşmadı, bu nedenle de Merkel katı ekonomik koşullarını dayatabildi. Artık oyun bitti. Herkes biliyor ki; Almanya da yıkılırsa yalnızca AB ekonomisi değil dünya ekonomisi de dibe oturacak. Yukarıdaki satırlarda belirttiğim gibi, tüm dünyanın daha rasyonel ve sürdürülebilir yeni bir ekonomik sisteme ihtiyacı var. Eskilerin deyimiyle herkesin şapkasını önüne koyup düşünme zamanı geldi de geçiyor bile… Aydınlık günler olsun diyerek iyi yıllar diliyorum…

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
gokhanesin@marinedealnews.com