Yıl değişti, gündem aynı

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Samoa gelecek yıllarını kurtarmak için bir günü feda etti, Avrupa ise krizin faturasını tek adrese kesmek için bir yılı yedi

2011’in son ayında adet olduğu üzere medyada insana gına getirecek kadar “en” yayınlandı. Zaten yılın neresinde olduğumuza bakılmaksızın her fırsatta, hatta fırsat yoksa bile gene de bize pazarlanan ‘en’ler yıl sonu vesilesiyle bol bol gözümüze sokuldu. En başarılı sporcular, en iyi filmler, en beğenilen yıldızlar, en çok para kazananlar, en sevilenler, en sevilmeyenler, en fazla hayal kırıklığı yaratanlar sıralandı günlerce.
Elbette yılın önemli olayları da unutulmadı, derlendi, toplandı, ilgimize sunuldu. Gazete, dergi, televizyon kanalı, internet sitesi ne varsa hepsi kaynağı kendinden menkul listeleri birbirinden aldı; altına üstüne kendisinden ekledi; hatır gönül, para pul, çıkar çerçevesinde yeni isimler kenetledi, burnumuza dayadı.
Üstüne 2012 tahminleri geldi, gelecek hayalleri soslanıp beklentiler şaraba yatırıldı. Medya bir aylık dolgu malzemesinden, okurlar/izleyiciler umutlarını görmekten memnundu. Ama işte yılbaşı geçti artık. Geçen seneki yataklarımızda uyanıp aynı saatte aynı bürolarda çalışmaya ya da aynı çevrelerde iş aramaya devam ediyoruz.

2011’in eksik günü
Büyük Okyanus’ta, yaklaşık olarak Yeni Zelanda ve Hawaii’nin ortasında bulunan Samoa, bu “aynılığı” pekiştirmek için 29 Aralık gecesi takvimlerinden iki yaprağı birden kopardı. 30 Aralık’ı pas geçip 31 Aralık’ı yaşamaya başladılar. Maksatları “tarihi değiştirmek” değil, en önemli ticari ortakları olan Avustralya ve Yeni Zelanda’yla aynı tarihe geçebilmekten ibaretti.
BBC’nin haberine göre, Samoa Başbakanı Tuila’epa Sailele Malielegaoi bu gün atlamanın nedenini daha önce “Yeni Zelanda ve Avustralya’yla ticaret yaparken iki iş günü kaybediyoruz. Burada cuma günüyken, Yeni Zelanda’da cumartesi oluyor. Biz pazar günü kilisedeyken, Sidney ve Brisbane’de hafta çoktan başlamış oluyor” sözleriyle açıklamıştı. Bu değişiklikle adadaki yerel saat eskiden 21 saat gerisinde olduğu Sidney’in üç saat önünde olmaya başladı.
Belki böyle düzenlemeler kafa karıştırıcı gibi gelebilir ama Samoalılar bu tip uygulamalara pek yabancı değil. BBC’nin aktardığı bilgiye göre, Samoalılar, bundan 119 yıl önce de yine ticari ilişkileri geliştirmek için o dönem için önemli gördükleri ABD’yle uyum sağlamak adına ABD ile aynı tarih çizgisinde olmayı seçmişti.

2012 “yeni” olmayacak
İhtimal Samoa’daki durumu bilen her Avrupalı “bir gün değil, biz bir yılı atlayabilsek keşke” diye içinden geçirmiştir. Tabii, “keşke” geçen yıl için midir, gelecek yıl için mi bilinmez. Sonuçta mali, siyasi ve hatta psikolojik önemi büyük olan Euro Bölgesi dağılır mı, dağılsın mı tartışmalarının yapıldığı bir dönem yaşanıyor.
Hatırlayalım, 2011’deki kadar üstüste önemli ekonomik zirvelerin yapıldığı bir yıl daha olmamıştı herhalde. Üstelik onca toplantının sonucunda krizi bitirebilecek kararların alınamadığı da ortada. Dahası, krizle birlikte yerleşik aktörlerin tepkileri de değişmeye başladı. Euro ülkelerinin kredi itibarı derecelendirme şirketlerinin gözünden düştü, düşmeye de devam ediyor. Hatta uluslararası mali sistem içinde, son analizde, kendilerine hizmet ettiğini düşündükleri derecelendirme kuruluşlarının notları büyük ülkeleri de vurmaya başlayınca bu kuruluşların yetkinlikleri de sorgulanmaya başlandı. Fransa’nın, hatta ABD’nin verdiği tepkileri unutmayalım.

Fransa örneği
ABD’li derecelendirme şirketi Standard & Poors aralık ayının başlarında Almanya’nın da aralarında bulunduğu Euro ülkelerine, kredi itibarlarına dair uyarıda bulundu. Euro Bölgesi’nden 15 ülke, üç ay sonra kredi notunun düşebileceği öngörüsüyle negatif izlemeye alındı. İspanya ve İtalya’nın ardından krizde Euro Bölgesi’nin ekonomik bakımdan en güçlü ikinci ülkesi olan Fransa’nın ismi geçmeye başlayınca oluşan gerginlik hâlâ akıllarda. Fransa’nın AAA’lık kredi notunu eskisi gibi ekonomisiyle tutturduğunu söylemek güç. Bir başka derecelendirme kuruluşu Fitch dünyanın en büyük sekiz bankasının kredi notunu düşürdüğünde bu bankaların arasında önemli Fransız bankaları da vardı. Keza, Moody’s de borçlanma güçlükleri gerekçesiyle Fransa’nın önde gelen üç bankasının kredi notlarını düşürmüştü.
Krizdeki Avrupa ülkeleriyle aynı kıskaç içindeki Fransa örneği üzerinden giderek ortaya çıkan tablonun ana hatları önemli bir argümanı içinde barındırıyor aslında…
Fransa Çalışma Bakanlığı’nın verileri, kasım ayında ülkedeki işsiz sayısının bir ay içinde yüzde 1,1 artarak 2 milyon 844 bin 880’e çıktığını gösteriyor. Bu 1999’dan beri kaydedilen en yüksek rakam. 2011’in üçüncü çeyreğinin rakamlarıyla söylersek, işsizlik oranı yüzde 2 artışla, yüzde 9,3’e ulaşmış durumda. Büyüme ise 2011’in üçüncü çeyreğinde tahminlerin altında gerçekleşti, yüzde 0,3 oldu. Peki, bu olumsuz gelişmeler üzerine Fransa Hükümeti ne yaptı? 65 milyar euro’luk bir kemer sıkma programını hayata geçirmeye başladı.
Bir başka ifadeyle, Fransa da Yunanistan’a dayatılan, İtalya’ya ve İspanya’ya çizilen yolun dışında bir alternatif geliştirme çabasında değil. Fransa görece güçlü ekonomisiyle önemli bir örnek ve bu örnek gösteriyor ki dünya ölçeğinde krizden çıkış için denenen politikaların hepsinde aynı yanlış refleks hakim: Faturayı büyük ölçüde çalışan kesim ödesin.
İtalya ve Yunanistan’da teknokrat hükümetler kurulmasının pekala böyle anlamı da var. Seçmenlere karşı taviz vermeden hareket edebilecek, tekrar seçilme kaygısı olmayan, siyasi partilerin kaçınılmaz hesaplarından bağımsız olarak “dışarı”dan istenileni uygulayacak hükümetler bunlar. Yunanistan’da Papandreu’nun sokaklara dökülen halkla “Euro Bölgesi Yönetimi”nin arasında kalışını ve sonunda tek çözüm olarak iktidarı teknokratlara devretmesini başka türlü okumak mümkün mü?
Krizin bedelini emekçi kesimin ödemesi isteniyor ama uzun yıllardır uygulanan neoliberal politikalar emekçi kesimi giderek daha yoksullaştırdı. Eskisi gibi bu kez sadece emekçi sınıflara bedel ödettirerek bu krizden çıkılması mümkün görünmüyor. Daha ötesi, bunun sadece ekonomik değil, sosyal konjonktürde de karşılığı yok. Bu kadar yüksek işsizlik oranları varken, Ortadoğu’dan Amerika’ya, İngiltere’den Kıta Avrupası’na kadar her yerde insanlar tepkilerini sokaklarda ve sandıklarda gösterirken krizden çıkmak için faturadan herkesin nasibini alması kaçınılmaz.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com