“Yıllar öncesi ormanda yol ikiye ayrıldı,
Ve ben daha az yürünmüş olanı seçtim,
Bütün olanlar bu yüzden oldu.”* * *
Yukarıdaki şiiri Amerikalı şair Robert Frost 1916 yılında kaleme almıştı. Alınan her önemli kararda bu şiir gelir aklıma… Sartre’ın, “Her seçiş bir vazgeçiştir.” sözü gibi…
Ve tıpkı ABD’nin “Suriye’den çekilmeyi” seçmesinde olduğu gibi… Sahi, ABD Suriye’den neden vazgeçti? Merak etmeyeniniz var mı? Ancak ben önce “nasıl”ını merak ediyorum. Bu karar süreci nasıl işledi?
1961’e dönelim. Domuzlar Körfezi Krizi
1959’da Fidel Kastro ve arkadaşları Batista’ya karşı yönetimi ele geçirmiş ve ABD’nin burnunun dibinde Sovyetlerle iyi ilişkileri olan bir yönetim kurmuşlardı. Haliyle ABD bundan çok rahatsızdı. Hamle yapmakta gecikmedi. ABD’de yaşayan yeni rejim karşıtı Kübalıları askeri eğitime tâbi tutarak Küba’nın işgali planını hazırladı. Plan bir önceki Başkan Eisenhower döneminde hazırlanmıştı. Planın asıl hazırlayıcısı ise tabii ki, CIA’di.
CIA sunumlarında planı çok kuvvetli bir şekilde savunuyor ve neredeyse risksiz bir harekât olduğunu anlatıyordu. Plana karşı olan Dışişleri ise muhtemel muhalefetleri nedeniyle sürece dahil edilmemişti. Harekât planını kucağında bulan Kennedy yönetiminin etkin isimleriyse CIA’in güçlü savunması karşısında zayıf gözükmemek için muhalefet edemedi. Dolayısıyla plan onaylandı. Ancak çıkarma, ABD için tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Binden fazla karşı devrimci esir alındı. Çıkarma ABD için ne kadar fiyasko ise Fidel için de bir o kadar zaferdi! ABD karar alma sürecini tek bir kurumun bakış açısına teslim etmişti. Ayrıca plan hep iyi sonuçlar üzerinde kurgulanmış ve “başarısız” olma ihtimali göz önüne alınmamıştı.
Kennedy bu süreçten büyük dersler çıkardı. Karar alma sürecini yeniden inşa etti. Öncelikle toplantılarda “eleştirel düşünceyi” teşvik etmeye çalıştı. İki kişiye “Bekçi Köpeği” rolü vererek her türlü bakış açısını takip etme ve zayıf noktaları açığa çıkarma rolü verildi. Buna ek olarak toplantıya katılanlardan, rütbeye saygı ortadan kaldırılarak protokol kurallarını terk etmeleri istendi. Ve Başkan Kennedy, toplantılara etki etmemek için başlangıç aşamalarına katılmama kararı aldı. Dersini alan ABD yönetimi karar sürecini profesyonellikle kurguladı. Yıl 1962 olduğunda Kennedy’nin karşısında yine bir kriz ve yine Küba vardı. Ruslar Küba’ya Nükleer Füze yerleştirmişti. Ve Kennedy karar ekibini topladı. Bu grubun çoğunluğu Domuzlar Körfezi planını hazırlayan ekipten oluşuyordu. Seçilen isimler ile yukarıda belirtilen prensipler çerçevesinde iki hafta çalışıldı. Nihayetinde Başkana iki seçenek önerildi. Biri hava harekâtı, diğeri ise abluka. Ve seçilen “abluka” harekâtını başarı ile yürüttüler. ABD Küba’da rövanşı aldı. Bu Amerikan “stratejik seviye” aklının bir başarısı idi.
Bugün ABD için aynı akıldan bahsedebilir miyiz? Peki ya, Suriye’den çekilme kararının bu bakış açısı ile alındığını söyleyebilir miyiz? Bunları şimdilik bilmiyoruz.
Şimdi yeniden başa dönelim ve sorumuza cevap verelim: Kararın “nasıl” alındığını bilmiyoruz. Tahminimiz, ABD, Trump liderliğinde bir küresel strateji değişikliğine gidiyor gibi… Lâkin bu değişiklik kararının bir devlet mutabakatı ile alınmadığı da aşikâr.
ABD Savunma Bakanı Mattis’in istifası ve ardından gelen CENTCOM Komutanı Orgeneral Joe Votel’in, “Karnıma yumruk yemiş gibi hissediyorum,” açıklaması bunun en net göstergesi. Peki, ABD bu strateji değişikliğini neden istiyor? Temel soru bu sanırım.
Neoconlar 2000’li yılların başında ellerinden kayan hegemonyayı görüp “Make America Great Again” sloganı ile yola çıkmışlardı. Çünkü Trafalgar sonrası yaratılan “İkinci İngiltere Dönemi” gibi yeni bir hegemonya dönemi hayal ediyorlardı. Tarihe baktığımızda hegemonik değişimlerin bir savaş ile gerçekleştiğini görüyoruz. Özellikle denizlerin bu değişime olan etkisi muazzam!
Lâkin süreç bu sefer farklı seyrediyor. Trump, daha fazla kan ve silah isteyen bir aklın karşısına daha fazla ve evinde üretim ile daha sıkı ticari sınırlamalar ile çıkıyor. Yeni hegemonya isteğine giden yolda yöntemi değiştiriyor. Sanırım kavga da bu noktada başlıyor!
Trump’ın bu yaklaşımını algılayabilmemiz için değinmemiz gereken bir kavram var: “Stratejik Kültür”. Birmingham Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Profesörü Kerry Longhurst’a göre; stratejik kültür kuramcısının odağında stratejinin doğup büyüdüğü ve geliştirildiği bir “çevre/muhit” vardır ve onun iddiasına göre bu çevre/muhit, stratejiye ve devletlerin stratejik davranışlarına doğrudan etki eder. Dolayısıyla ‘sanayici Trump’tan başka bir karar beklenebilir miydi? İstihbaratçılar için ders niteliğinde bir örnek. Hatta biyografik istihbaratının en güzel örneklerinden!
Kararın üzerinde Türkiye’nin etkisini de atlamamak gerekir. Son alınan harekât kararı, 3.5 milyar dolarlık Patriot teklifi yanına F-35 anlaşmalarını da ekleyince… Sanırım, ABD, bir NATO üyesi ile karşı karşıya gelmenin maliyetini çok daha kolay hesaplıyor. Ancak bu gerçekler ışığında tekrar vurgulamak gerekir ki, Trump, Robert Fisk’in daha az yürünmüş yolunu seçiyor!
“Bütün olanlar bu yüzden oldu” Fisk şiirini bu mısra ile bitirmişti.
Peki ya, “Bu nedenle olacaklar?” Karara katılmayan ABD bürokrasisi konuyu burada bitirecek mi?
İşte, şiirde biten mesele, bizim için tam da bu noktada başlıyor.
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, Doğu Akdeniz’i Suriye harekât alanından ayıramayız. Dolayısı ile Suriye’de oluşan yeni durumun Doğu Akdeniz’e mutlaka etkisi olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, Doğu Akdeniz’in kendine has bir geçmişi de var. Akdeniz; Miken ve Minos Uygarlıklarından, Fenikelilerden, Roma’dan, Kartaca’dan ve Osmanlı’dan bu yana sadece enerjinin değil, dinlerin ve ticaretin de merkezi. Asla küresel cazibesini kaybetmez. Önümüzdeki dönemde bölge tahriklere daha açık hale gelebilir. Bu tahrikler için çeşitli devlet ve gruplar kullanılabilir. Hibrit savaşlar yeni formlar ile bölgede gözükebilir. Bu noktada bize düşen, “Türk düşmanlığı” üzerinden siyaset yapan çevre ülkelerin, “Klasik ABD bürokrasisi” etkisinde kalarak önümüzdeki dönemde oluşturulabileceği tahriklere kapılmamak ve soğuk kanlılığı korumak.
ABD’nin askeri varlığının bölgeden çekilmesi bizim açımızdan olumludur ancak nihai bir sonuç değildir! Bölgede binlerce yıl boğuşan atalarımız ne demiş; “Sû uyur, düşman uyumaz!” O halde, tehditler karşımıza form değiştirerek çıkmazlar diyebilir miyiz? Geçmiş geleceğin öğretmeniyse, ki öyle… Elbette diyemeyiz.
Yani bizim için esas mesele yol değil büyük resmi görebilmek. Kendi hedefimizden sapmadan olası her senaryoyu irdelemek. Einstein’ın da dediği gibi; “Mantık, sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücüyse, her yere!”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.