OKŞAN ERDEM

Yeşim Yeliz Egeli

 

Parlak ve zarif bir inci tanesi OKŞAN ERDEM

Hayatının her anı mücadeleyle dolu, başarılı bir isim Okşan Erdem. Türkiye’nin ilk kadın armatörü ve DTO’nun ilk kadın yönetim kurulu üyesi. İş hayatına kendi şirketlerinde başlayan, ardından Arkas Holding’de danışmanlık görevini üstlenen Erdem, sigorta ve gemi kiralamadaki deneyimiyle başarılı işlere imza atıyor. Sert ve disiplinli görünümünün altında yumuşak bir kalbe sahip. Hayatında rüzgârın yönünü hep kendisi belirleyen Erdem’le bu söyleşiyi emekliliğe hazırlandığı günlerde yaptık. Rüzgârı bol, yönü denizden yana olsun diyoruz
[membership level=”0″]

Bu yazının devamı sadece abonelerimize özeldir. Detaylar için lütfen buraya tıklayın

[/membership][membership]
Okşan Erdem 1954 yılında Karadeniz Ereğlisi’nde doğdu. Güzel bir sahil kasabasında mutlu bir çocukluk var anılarında… Babasının Belediye Reisi olduğu dönemde, üç çocuklu bir ailenin tek kızı ve en küçük çocuğu olarak el bebek gül bebek büyütülmüş. İki ağabeyi var. Bir ağabeyini genç yaşta kaybetmeleri o günlerde aile içinde yaşanan en önemli üzüntü. Etraftaki pek çok ailenin erkek çocuğu olduğu için komşular tarafından da sahiplenilen bir çocuk. Buna karşılık herkesin birbirini tanıdığı bir yerde Belediye Başkanı’nın kızı olmak, her an sorumluluk hissetmek ve ölçülü bir hayat sürmek demek. İlkokul ve ortaokulu Ereğli’de okuduktan sonra lise için yatılı olarak Ankara’ya gidiyor. Özel Yükseliş Koleji’nde okuduğu yıllar 1970’lere, yani sağ-sol hareketlerin en hararetli yaşandığı yıllara denk geliyor. Okulda gençlik hareketlerine uzak dursa da ailevi bağları onu dönemin en ünlü politikacısıyla buluşturuyor. Babasının Süleyman Demirel’le tanışıklığı nedeniyle hafta sonlarında sabah kahvaltılarını, öğle yemeklerini aile dostları olan Süleyman Demirel ve konuklarıyla birlikte geçiriyor. Genç yaşta bir hanımefendi duruşu kazanmak durumunda kalıyor. Türk siyasetine yön veren isimlerden biri olan Demirel ile ilgili olarak, “Kendisi Başbakan olmadan çok önceki müteahhitlik dönemlerinde babamla birlikte Ereğli Demir Çelik’in lojmanlarını yapmışlar. Dolayısıyla yatılı okurken hafta sonlarımı onlarla geçirdim. Kötü zamanlarımızda da, iyi zamanlarımızda da hep yanımızda oldular” diyor, büyük bir vefa duygusuyla…
Kötü zamanlar deyince ne kast edildiğini tahmin etmek de zor değil aslında… “Altmış İhtilali’nde babamı iki gün gözaltında tuttuklarında çok küçüktüm. O günlerde neler yaşadığımı, beni nasıl etkilediğini çok iyi anımsıyorum. Mesela babamın siyasi görüşü nedeniyle evimize çok yakın olan ilkokula alınmadım ve evimize çok uzak bir okulda okumak zorunda bırakıldım. İhtilalin verdiği yarayı ben insanın kişiliğini belirleyen bir yaşta yaşadım.

İngiltere’de ekonomi eğitimi
Üniversite yaşım gelince imtihana girdim. Ankara Sosyoloji Bölümü’nü kazandım. Ancak ailemden benim yurtdışı eğitimi almamda desteklemelerini istedim.  Bu idealimi gerçekleştirmek için bir imtihana girdim, yurt dışında özel dövizle okuma hakkını kazandım. O dönemlerde yurt dışına para transfer etmek söz konusu değil. Bir yığın prosedürü atlattım. Kendi kendime okulumu buldum. Bu projeyi babam ve annemin önüne getirdim. Annem tarafsız davrandı. Babam biraz düşünmesi gerektiğini söyledi. İlhan Paksoy’un babası Mustafa Paksoy, akrabamız, dönüp babama dedi ki “Kamil Ağa sen ya çok akıllısın ya da delisin. Bir tane kız çocuğun var. Kızımız güzel, sakat değil, kör değil, niye İngiltere’ye yolluyorsun?” Babam da ona çok güzel bir cevap verdi, “onu zaman gösterecek” dedi. Bir hafta sonra da kabul ettiler. Böylece tek başıma İngiltere’ye gittim. Ailem Oxford’ta kalacağım aileye verilmek üzere tatlı almıştı. Trenle Oxford’a ulaştım. Gideceğim adres belli. Evi buldum. Fakat bu arada trende o tatlıların hepsi akmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırdım! Kompartımanda İngilizlerle yan yana oturuyoruz. Çok utandım. Çocukluk… Çok keyifli zaman geçirdim, Oxford’ta bir yıl kadar… Bisiklete bindim, squash oynadım, İngilizcemi ilerlettim. Türkiye’den aldığım lise diplomamın A Level’a yükseltilmesi için bir imtihana tabi tutuldum. Başarılı olunca Birmingham’a geçtim. Orada üç yıl ekonomi eğitimi aldım. Onu da başarıyla tamamladım.
Bir süre sonra annem tedavi için Londra’ya geldi. Hafta sonları hastaneden çıkınca bir Türk gazeteci ailenin evinde kalıyordu. Bu aile bir keresinde bizi yurt dışında Türklerin gittiği bir lokale götürdü. Orada karşımda bir beyefendi oturuyor, bakışlarıyla benimle ilgilendiğini kibarca hissettirdi. Neyse, o beyefendi beni araştırmış, kim olduğumu öğrenmiş. Sonra bana arkadaşlık teklif etti. Türkiye’de doktorasını yapmış, Londra’ya İngilizce öğrenmeye gelmiş biri. Ve hayat o noktada çocuklarımın babasını karşıma çıkarmış oldu.
Evlilik öncesi damat adayını soruşturmak adettendir. Ben baba ve anneme biriyle arkadaşlık ettiğimi anlattım. Babam Süleyman Bey’den Londra’ya geleceği zaman flört ettiğim kişiyi araştırmasını rica etmiş. Süleyman Bey Londra’ya geliyor ve Kültür Ateşesine, ‘Naci Bey diye birisi varmış, nasıl bir adamdır?’ diye soruyor. Biz de Naci Bey’in ablası konsoloslukta çalıştığı için orada bir kokteyle birlikte katılmıştık.  Kültür Ateşesi konunun benimle ilgisi olabileceğini düşünmeden Naci Bey’in yanına geldi, ‘Sen ne önemli bir adamsın, seni araştırıyorlar’ dedi. Naci kıpkırmızı oldu, ‘Okşan içindir. Ben de hiç işe yaramaz bir adam değilim tabii…’ diye espri yaptı. Naci İngilizce eğitimini bitirdi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne asistan olarak atandı. İlişkimiz ciddiye binince ailem üniversitede hocalara verilen ücretin düşüklüğü sebebiyle benim zorluk çekeceğimi düşündü. Ama ‘Ben evlenmek istiyorum, maddi koşulları göğüslerim” dedim. Son senemi yalnız okudum. Mezun oldum, temmuz ayında Türkiye’ye döndüm. 1978 yılında mezuniyetimden iki ay sonra Ereğli’de evlendim. 1979 senesinde de oğlumu kucağıma aldım.”
Okşan Erdem’in annesi ve babası o dönemin şartlarına paralel olarak ilkokul mezunu insanlar. Ancak annesinin girişimci bir aileden gelmesi ve mücadeleci yönü, babasının hayatındaki başarılı adımları onun hayatını da olumlu etkiliyor. Açık fikirli, çocuklarını destekleyen bir aileye sahip. Babası 1961 yılında ihtilal nedeniyle belediye başkanlığını bırakıyor ve ticarete yöneliyor. Annesi Hatice Erdem çok girişken ve cevval bir kadın. Anne ve babası hayatta olmayan Erdem, onları anarken hep özlem dolu gözlerle bakıyor. Annesi hayattayken onun adına Ereğli’de Hatice Erdem Denizcilik Meslek Lisesi yaptırdıkları için çok mutlu olduğu anlatırken gözlerinden okunuyor. Bu arada ağabeyi 1971 yılında ailenin desteğini alarak Erdem Gemi Sanayi Şirketi’ni kuruyor. Okşan Erdem üniversiteden mezun olup bir yandan evliliğe adım atarken şirkette de iş hayatına atılıyor.
“Ağustos’ta evlendim, ekim ayında işe başladım. Erdem Gemi Sanayi’nde tek gemimiz ‘73 yılında yapılmış olan Numan Erdem gemisiydi. Evim Gümüşsuyu’nda, işim Fındıklı’da. O yokuşları hamile halimle yürüyerek çıktığım günleri çok iyi hatırlıyorum. Bazı şeylere mücadele ederek sahip olduğunuz zaman çok daha değerli oluyor. Şartlar böyleydi. Mücadele ettik. Zamanı gelince de o güzellikleri hazmede hazmede sahip olmanın mutluluğunu yaşadım.”

İlk kadın armatör
Okşan Hanım’ın iş hayatına girişi Türkiye’deki denizcilik tarihinde de önemli bir başlangıç oldu. O güne kadar kadın armatör yokken, Erdem öncü isimlerden biri olarak sektörde tanındı. Buna rağmen erkekler dünyasından bir meslek seçmenin sorumluluğuyla kadın yönünü giyim kuşamla, moda tutkusuyla vurgulamayı tercih etmemiş. Çünkü kadın olarak biraz daha geri planda kalıp mesleki bilgisiyle öne çıkmaya özen gösteren birisi.
Okşan Hanım şirkete katıldıktan sonra şirkette Nergis Erdem gemisi inşa ediliyor. Şu anda adı Sedef olan Kök Tersanesi o günlerde onlara ait. Yıllar akıp giderken sektöre yön veren birçok isimle çalışma şansı yakalıyor. Mesela Mehmet Taylan, Taşkın Çilli, Ercüment Kafalı… Ercüment Bey’in babası merhum Kemal Kafalı… Projeler çizilirken zaman zaman Kemal Kafalı’dan görüş alınıyor. Vecdi Özek projeleri çizen isim. Ferhat Özdamar gemilerin elektronik sistemlerini yapıyor ki Okşan Erdem’in akrabası olduğu için aralarında ailevi ilişki de var. Aile şirketinde işletme müdürlüğü yapan Müfit Kaptan’ın Erdem’in anılarında ayrı bir yeri var. “Yaşıyorsa Allah uzun ömür versin, öldüyse rahmet eylesin, bana çok şey öğretti. Ekonomi tahsilim var, analitik düşünebiliyorum ama denizcilikle ilgili çok büyük desteği olmuştur” diyor. Zaman geçtikçe işler büyüyor. Nergis Erdem gemisinden sonra Kamil Erdem gemisi tamamlanıyor. Aile bireyleri adına gemiler yapıyorlar, işletmesini de üstleniyorlar. Tersane kısmı ile daha çok ağabeyi, işletme bölümü ile Okşan Erdem ilgileniyor. Okşan Hanım’ın başlangıçta doğal olarak bir tecrübesi ve unvanı yok. Adım adım şirket içinde yükselmesini, “İlk yıllarda genel müdüre saygılı, her şeyi öğrenmeye çalışan biriydim ama yıllar içinde tecrübem arttıkça kadroya ve yönetim kuruluna girmem de kendiliğinden gelişti” diye anlatıyor. Yönetim anlayışına gelince… “Tatlı sert bir yöneticiyim. Yani hatayı belirli bir yere kadar tolere edebiliyorum, bir yerden sonra çok sertleşiyorum. Ama çok güzel işler çıkardıkları zaman çalışanları sarılıp öpebilen, motive eden bir insanım.”
İlk üç gemi inşa edildikten sonra ağabeyi ile birlikte devletin 49 yıllığına kiraya verdiği Kök Tersanesi’ni alıp işletmeye başlıyorlar. Güzel bir ekiple armatör dostları için gemiler inşa ediliyor. Kendi firmalarına da Kök Tersanesi’nde iki gemi daha inşa ettiklerinde üçü koster, diğer üçü de kuruyük gemisi olmak üzere gemi sayıları altıya ulaşıyor. Uluslararası sularda çalışıyorlar. En son yaptıkları gemi ise 7 bin tonluk Türkiye’nin ilk büyük özel sektör gemisi. O tarihte konteyner yüklemek üzere plan yapıyorlar ama sektörde konteynere talep olmayınca hiçbir zaman yükleyemiyorlar.  Ereğli gelişmeye başlayınca tersaneler Ereğli girişine taşınıyor. Erdem Ailesi o tarihte Kök Tersanesi’ni almış olduğundan Ereğli’deki tersanenin kapatılmasına karar veriliyor.
“Bugün baktığımda yükselen ancak çok dağınık bir grafik görüyorum. Çünkü boru profil işine girdik, fabrika kurduk. Tersane kurduk, gemiler yapıyoruz, işletiyoruz. Sonunda biz işlere, Türkiye ekonomisi de bize yetişememeye başladı. Şartlar, devalüasyon, alınan kredilerin zorlukları, faizleri, bir gecede doların çok yükselişinden dolayı borçlarımızın aşırı artış göstermesi gibi nedenlerden Kök Tersanesi’ni devrettik. Yanlız şunu söylemeliyim ki çok mücadele ettik.1998 yılında son gemimizi de satarak bu işten ayrıldık. Gene bu dönem içinde bir çimento fabrikası kurmuştuk. Ağabeyim o işe yöneldi. Ben İstanbul’da çocuklarımla beraber kaldım. O tarihlerde de boşandım zaten. Ağabeyim hiçbir yerde çalışmamam gerektiğini, çalışıyormuş gibi gelirden payımı alabileceğimi söyledi. Ağabeyim benim hem anam hem babamdı. Ona bana hep destek olup sahip çıktığı için müteşekkirim. Ağabeyimin önerisiyle evde yaşamaya bir sene zor dayandım, çalışmadan şirketten para almak beni rahatsız etti. Yapımda yok üretmeden tüketmek. Kolumda babamın bugünleri kastederek “onu zaman gösterecek” dediği altın bileziğim olan aldığım iyi bir eğitim ve tecrübem var. DTO’da bir toplantı esnasında Timuçin Bey’in önerisiyle Arkas Holding’e geldim. Bay Arkas’la tanıştığım zaman çok fazla konuşmadım. O anlattı, çorbada tuzumun olmasını rica etti. Tecrübemle bunu yapabileceğimi söyledim. Bay Arkas’a 10 yıldır hizmet veriyorum.”
Sektöre 20 yıl emek verdikten sonra 1998 yılında Deniz Ticaret Odası’na girmesi camianın duayenleri ile çok güzel bir dostluk yakalaması için vesile olur. “DTO’nun kuruluş aşamasında yoktum. Daha sonrasında beni istediler. Şadan Ağabey önayak oldu, Ziya Amca da destekledi. Ben de katıldım. Hiç unutmam Ziya Amca, “Beyler artık silkelenme zamanınız geldi, aramıza bir hanım kızımız girdi” dedi. Aslında ‘küfür etmeyin, dikkatli konuşun, oturmanıza kalkmanıza dikkat edin’ demek istedi. Çok hoşuma gitmişti bu. Yönetim kurulu üyeliğim esnasında basın-yayın komitesinde çalışıyordum. Fuarlarımızı başlattık, Exposhipping’i başlattık, yayınlarımızı daha güzel hale getirdik.”

Ve Arkas’ta danışmanlık
Arkas benim hayatımda yeni bir dönem. Danışmanlığımın doğası gereği birçok işin içine girdim. 2000 yılından sonra yeni gemiler gelmeye başladı. Ben geldikten sonra Peene Tersanesi’nden 16 tane, onun dışında üçüncü kişilerden gemiler alındı. Ama konteyner gemilerinin hepsini Türkiye’de çalıştırmak söz konusu değildi. Kendi hattınızda çalıştıramadığınız gemileri üçüncü kişilere kiraya vermeniz gerekiyor. Burada benim asıl işim olan gemi kiralama devreye girdi. Muhtelif charter party’ler, muhtelif sigortalar… Departman kurmamız gerekti. Kadroyu oluşturdum, yetkilerini belirledim. Onları bilgim ve tecrübem doğrultusunda yetiştirdim. Hatta belki zaman zaman çok fazla işlemeye çalıştım, üzerlerine gittim. Zaman zaman üzüldüler belki de… Bay Arkas da arkadaşlarıma çok iyi bir okulda yetiştiniz diyor. Böyle olmasından dolayı çok mutluyum.
Arkas büyüme sürecinde ve çok ciddi yatırımlar yapıyor. Vizyonu çok geniş bir şirket. Benim armatör olduğum yıllarda Bay Arkas acentelik yapıyordu sanırım. Yıllar içinde bu gemilere sahip olmuş. Ben şirkete katıldığımda 6 ya da 8 gemi vardı. Ama 2000 yılından sonra büyük bir gelişme gösterdi. Bay Arkas çok akıllı ve yerinde yatırımlar yaptı. İkimiz de ticari boyutta düşündüğümüz için çok iyi anlaştık. Patron gibi davranmadı, beni arkadaş gibi, dost gibi gördü. Kendisinin kararlarına ve aklına hayranım. İyi ki on senemi Bay Arkas’la ve Timuçin Bey’le beraber geçirdim. Timuçin Bey de her zaman iyi ki varsınız, üzerimizden bütün yüklerimizi aldınız der. Bunu duymak beni mutlu etti. Sonuçta gelinen noktada ayrılmamın zamanı geldi. Ben de 30 haziran itibariyle artık şirketten ayrılıyorum. Arkas Holding için hedefime 10 sene koymuştum. İş hayatımdaki 32. senem de mayıs ayında doldu, haziran sonu itibariyle emekliye ayrılacağım. Bu süre içinde bana hep destek olan sevgili Cengiz Kaptanoğlu, Sefer Kalkavan, Aret Taşcıyan ile Selim Bilgişin ve Bahri Mete’ye, aslında herkese çok teşekkür ediyorum. Sağolsunlar…
Tam 32 yıllık bir çalışma hayatı. Kim bilir ne anılar yaşandı böyle yoğun bir iş temposunda? Okşan Erdem’in anıları bu mesleğe gönül veren gençlere soğukkanlılık dersi verecek nitelikte. “80’li yıllarda gemileri çok zor şartlarda bağlardık. Sadece teleks vardı. Mesela Cezayir’i ararsınız bağlanmaz, saatlerce beklersiniz. Tatile gideriz, otel seçmeden önce teleks var mı diye sorarım mutlaka. Çünkü gemilerden gelecek bilgileri otele isterim. Herkes güneşlenirken benim teleks odalarında saatler geçirdiğim çok zaman oldu.” Böyle bir yoğunluk içinde çalışma hayatımdaki ilginç anılardan biri Kamil Erdem gemisiyle ilgili. “Gemi Cezayir’e hububat yükü götürdü. O tarihlerde döviz transferi çok zor, kuruşuna kadar hesap vermek durumundasınız. Biz transferi yaptık, acentenin istediği 8 bin dolar kadar bir liman masrafı vardı, yolladık. Acenta parayı almıyor, geminin işi bitti yollamıyor! O tarihlerde dekont yok, sadece teleks konfirmasyonu var. Her şeyimiz teleks. Elimizde kocaman telsiz telefonlar, her yere taşıyoruz. Acenteye, ‘Parayı yolladık’ diyorum, ‘Almadık’ diyor. Gemiyi bir hafta tuttu. Kalktım Cenevre’ye gittim, paralar Cenevre üzerinden transfer ediliyordu çünkü. Elimde bütün evrak bankaya gittim. Kaptanı da oradan aradım, ‘Liman belgelerini burada çıkarırız,  bu gece oradan gemi ile birlikte kaçıyorsunuz, acente gemi biraz daha fazla kalsın diye işi yokuşa sürüyor’ dedim. Bu çok radikal bir karar, size hücumbotlarla saldırabilirler de. Otoritelerden izin almamış durumdayız ama ben haklıyım. Burada cesur olmak durumundayım. Ertesi gün beni arıyorlar, ‘Özür dileriz bir hafta önce para gelmiş’ diyorlar. Bir seferinde Süveyş’ten Hindistan’a gidiyorlardı. Gemicilerden biri depresyona girmiş, elinde bıçak çevresine saldırıyor. Kaptan da beni arıyor ne yapayım diye. Birkaç dakika öyle kaldım. ‘Süveyş’ten çıkarken otoritelere teslim edebilirsin ama o bize masraflı olur, bence kamarasına kilitle’ diye görüş bildirdim. Böyle çok ani kararlar almak durumundasınız.”
Okşan Erdem iş hayatında olduğu kadar özel hayatında da radikal kararlar alabilmiş. Mesela bitirdiği evliliğini bugün ‘19 yıl beraber yaşadık ve tatlı bir şekilde ayrıldık’ diye anlatıyor. Boşandıktan sonra tam 5 sene kendini her şeye kapatmış Okşan Hanım. Bu uzun zamanın ardından da yine uzun yıllar süren bir hayat arkadaşına kavuşmuş. “Bu camiada, bu muhafazakar toplumda, evlilik olmadan da insanların bir arada yaşayabileceği düşüncesindeyim. Çocuklarımın ergenlik çağında, üniversiteye geçiş ve bitirme dönemlerinde yeteri kadar onlara örnek oldum. Ondan sonrası da benim hayatım diye düşündüm ve resmiyete dökmeden güzel bir birliktelik yaşadım. Çocuklarım da bana saygı duydular.”
Dostlarına çok düşkün. Reyhan Paksoy gibi yakın dostları onun için çok önemli. Sadece yaşıtlarıyla değil gençlerle dostluk etmekten de hoşlanıyor. Emeklilik olarak görebileceğimiz yeni hayatında en azından bir ay tamamen kendi için yaşamayı planlıyor. Ayvalık’a arkadaşının yazlığına, adadaki evine gideceği, sorumluluk almadan geçireceği bir ayın sonunda ne hissedeceğine bakıp karar verecek.
“Ne çok sevilmişim. Sert görünüyorum ama çalıştığım bütün insanlar bu ay özel olarak bana davet veriyorlar, plaket veriyorlar. Ben de bugüne kadar herkese karşı duruşumu dengeli götürmeye çalıştım. Denge çok önemli bir unsur. ” Bütün anne babalar gibi hayattaki en kalıcı eserleri elbette gözbebeği çocukları… “Oğlum Murat siyaset bilimi mezunu. İstanbul Gurme diye bir şirkete girip uzun yıllar çalıştı. Özgür olmayı seven bir çocuk. Yani işletmeciliğe daha uygun bir yapısı var. Bunu anlayınca Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kampüsünde kendine bir cafe açtı. Orayı çalıştırıyor. Aynı zamanda yine İstanbul Gurme’nin yeni açmaya hazırlandığı bir mekanın işletme müdürlüğünü yapıyor. Keza iç mimar olan gelinim de çalışıyor. Kızım ise bir derginin yazı işleri müdürü. Oldukça başarılı. Onlarla gurur duyuyorum.”
“Sosyal hayatımda toplumun elli sene önünde yaşadığımı düşünüyorum. Dolayısıyla eğlendiğim şeyleri yaparken kimin ne düşündüğüne pek aldırmıyorum; çünkü doğru yaşadığımı düşünüyorum. Resime ilgim var. Bay Arkas’a ‘Resim galerinizde bir iş olursa alabilirim’ dedim. ‘Not ettim Okşan Hanım’ dedi. Belli mi olur, belki de gelecekte böyle bir işle uğraşırım.”
Bazı hayat hikayeleri vardır, bakarsınız, zaten şanslı doğmuş yerinde kim olsa başarılı olurdu dersiniz. Okşan Erdem’in başarı hikayesini okuduğunuzda ise her satırının azimle kendisi tarafından yazıldığına emin oluyorsunuz. Hayatın doğasındaki şanssızlıklardan o da nasibini almış elbette. Nasıl direnmiş diye heyecanla dinlediğim, azimli olmak konusunda ilham aldığım, sektörün zorluklarına bir kez daha şahit olduğum bir hayat Okşan Erdem’in hayatı. Siz bu satırları okurken o daha sakin sularda yüzmeyi planladığı yeni bir hayata, bir anlamda emeklilik yaşamına açılmış olacak.  İki harika çocuğu ile hep arkadaş olabilen ve başarılı işleriyle anılan Erdem’e sektörün çok ihtiyaç duyacağı kesin. O nedenle, nasıl mutlu olacaksa öyle karar vereceğini biliyor ama sektörden tümüyle de uzak kalmamasını, birikimlerini paylaşmaya devam etmesini diliyoruz.

[/membership]

Bunu Paylaşın