T.C. İSTANBUL 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ’nin “BERAAT” başlıklı, “GEREKÇELİ KARARI” Avukatım Sayın Onat Doğu Akoluk tarafından 1 Ağustos 2024 tarihinde bana iletildi.
“GEREKÇELİ KARAR TÜRK MİLLETİ ADINA” başlıklı bu kararı, bir ferdi olmaktan onur ve gurur duyduğum asil Türk milletine saygıyla, okunmasını kolaylaştırmak için bazı noktalama işaretleriyle maddi hataların düzenlemesi yapılmış hâlini aşağıda paylaşıyorum. Gerekçeli Karar orijinal metnine www.marinedealnews.com haber sitemizden erişilebilir.
Ben mahkemeye konu olan aşağıda okuyacağınız bu önemli karardan bağımsız bir iki not düşmenin elzem olduğunu düşünüyorum.
Yıl 2014. Bakanlar Kurulu Kararıyla Türk P ve I Sigorta A.Ş. kuruldu. “Türk” adı Bakanlar Kurulu Kararı ile verildi. “Türk” isminin verilmesine bazı sektör üyeleri karşı çıktı. Bu konu o dönem öncesinde ve sonrasında İMEAK DTO’da çokça tartışıldı. Şimdi adı Türkiye Sigorta olan ama o dönem 3 kamu sigorta şirketimizin toplamda yüzde 50 olan hissedarlığı ile yine hisselerinin toplamı yüzde 50 olan 3 özel muhabir şirketin ortaklığında Türk P ve I Sigorta A.Ş. kuruldu. O dönem D grubunda bulunan pay sahibi bu 3 özel şirketin en büyük pay sahibi Omur Denizcilik A.Ş. şirketi. Bu şirketin kurucuları arasında başta Korkut Omur var. 8 Ocak 2014 tarihli 8481 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin Sayfa 354’ünde yazılı olduğu üzere… Ancak bu şirketten ötürü Türk P ve I Sigorta’nın ilk yönetim kurulunda ve Omur Denizcilik A.Ş.’de öne çıkan bir kurucu isim daha var Mıgırdiç Aret Taşcıyan, Ufuk Teker, Ahmet Can Bozkurt haricinde. Nedir ismi: Murat Dalyan. Bu ismi şimdilik aklınızda iyi tutunuz.
Yıllar sonra o döneme tanıklık edenlerden öğrendiğim üzere Türk P ve I Sigorta’nın kurulmasındaki ana fikir sahibinin; mesleki unvanı avukat olan Murat Dalyan olduğu iddiasıyla karşılaştım. O döneme tanıklık eden bazı kişilere de sonradan sordum, doğruladılar.
Bugünden biraz daha geriye gidelim. 2018 sonuydu Ankara’dan bir kaynağım bir konuya işaret etti. 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nu okumamı ve okuduğum zaman önemli bir konunun apaçık ortada olduğunu, kamu yararı adına önemli bir gerçeği görebileceğimi ve olayın özünü yakalarsam bunun kartelleşmenin önünü alabilecek önemli bir haber olduğunu söyledi. Tek bilgi, ipucu 5684 Sayılı Kanunumuz. Şaka değil gerçek. Okudum, araştırdım.
O dönem ilgili Kanun’a dayanarak Ocak 2019’da özetle köşemden şunu yazdım. Bir sigorta şirketinin yönetim kurulu üyesi sigortacılık faaliyetinden başkaca şirketlerin sahibi olamaz. Korkut Omur serzenişte bulundu bu yazım sonrasında ve “Niye yazdın” diye sordu.
Telefon geldi, adeta “küçük balığı yakaladın ama büyük olanı görmedin, iyi oku,” dendi. İçimden kızdım. Tüm yönetmelikler ve ne kadar madde, husus varsa taradım. Mıgırdiç Aret Taşçıyan’ın 5684 Sayılı Sigortacılık Kanunu’nu “fiili çiğnediğini”, o dönem Omur Denizcilik kurucu ortağı olarak, Türk P ve I Sigorta A.Ş. şirketinin yönetim kurulu başkanı görevindeyken, Omni Sigorta ve Reasürans Brokerlik Hizmetleri A.Ş.’de fiili olarak bulunup, sigorta brokeri olarak çalışmasının ilgili Kanun’a ve Yönetmeliklere aykırı olduğunu aydınlanıp yazdım.
İşte ben bu gerçekler peşinde devletim ve kamu yararına araştırma yapıp yazarken, bazı gazeteci ve yayın sahipleri Mıgırdiç Aret Taşcıyan (MAT)’a köşelerinden güzellemeler yaptılar.
Ben MAT’ın vekili tarafından hakkımda suç duyurusunda bulunulmasıyla açılan (aşağıda detayları) davada yargılanırken, Recep Canpolat, Gökhan Karakaş, İbrahim Kocamış bir kez bile beni arayıp “bu işin aslı nedir?” deyip sormadan MAT’ın hakkında övücü yazılar yazdılar. Bazı haberler de sonradan -benim davamdan sonra belki de- niyeyse kaldırılmış. Hepsi internette isteyen anahtar kelimelerle arayıp görebilir. Ancak benim, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin asırlık geleneği, göreneğini yok sayan, denizaltıcılarımızı doğru göstermeyen o filme (ki yönetmenini sektörden tanıyorum) Mayıs 2022 tarihli yazdığım ağır eleştiri yazısı aşağıda da okuyacağınız üzere Bursa, Yenişehir Mahkemesi’nce kaldırıldı.
Cem Gürdeniz biliyor. Yazımı okumuş, ilk kısım için “harika yazmış” son kısım için ise “keşke yazmasaydı” demiş, beni düşündüğünü belirterek. Cem Gürdeniz, Mıgırdiç Aret Taşçıyan’ı KÜDENFOR’dan da tanıyor ya… Mutlaka bir bildiği vardır. Zira MAT KÜDENFOR yönetimindeydi.
Tarafıma açılan Hakaret Davası ile 2 yıl süren Mahkeme süresince (sözde) soykırım iddiasında bulunduğunu hiçbir şekilde yalanlamayan Taşcıyan’ın, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milletine atılı en büyük iftiralardan birisini savunduğunun ifşalanması nedeniyle ruhsal yıpranma yaşayıp benden (şimdilik) 10 bin TL manevi tazminat talebinde bulunması da oldukça ilginç.
Yorumu asil Türk milletinin takdirine bırakıyorum.
Preveze Deniz Zaferi’nin 486’ncı yıl dönümü ve Deniz Kuvvetleri Günü kutlu olsun.
***
GEREKÇELİ KARAR
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
DAVACI : K.H.
KATILAN : MIGIRDIÇ ARET TAŞCİYAN, Bursa
VEKİLİ : Davacı Vekili SELÇUK … …, İstanbul
SANIK : YEŞİM YELİZ EGELİ, İstanbul
VEKİLLERİ : Av. SELDA UĞUR AKYAZAN, Müdafii Av. ONAT DOĞU AKOLUK, ANKARA
SUÇ : Hakaret
SUÇ TARİHİ / SAATİ : 28/04/2022
SUÇ YERİ : İSTANBUL/ŞİŞLİ
KARAR TARİHİ : 21/05/2024
Yukarıda açık kimliği yazılı sanık hakkında mahkememizde yapılan duruşma sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 04/10/2022 tarih ve 2022/40939 esas sayılı iddianamesiyle, sanığın Hakaret suçundan eylemine uyan TCK’nun 125/2 delaletiyle 125/1-2-4, 53 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davası mahkememiz esasının yukarıdaki sırasına kaydedilmiştir.
ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAA:
CUMHURİYET SAVCISI ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINDA:“Yapılan yargılama ve tüm deliller bir arada değerlendirildiğinde, Şikayet konusu MarineDeal News isimli aylık gazetenin Mayıs 2022 nüshasının Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edilmediğinin tespit edilmesi üzerine yayımevinden bir nüshasının talep edildiği, Mayıs 2022 nüshasının 27/07/2022 tarihinde dosyaya sunulduğu, sanık Yeşim Yeliz Egeli tarafından kaleme alınan MarineDeal News isimli aylık gazetenin Mayıs 2022 sayısının 4.sayfasında ve aynı gazetenin www.marinedealnews.com/yakamoz-s245/ URL adresinde yayımlanan ‘Yakamoz S245, Tolga Karaçelik, Aret Taşçıyan üzerine…’ başlıklı haber içeriğinde özetle ‘‘…2017 yılıydı ve 9 yılın ardından artık yazmasını istemedim. Niye? İpucu vereyim: İftira. Yalan. Samimiyetsizlik. İkirciklilik. Tehlikeli şüpheli durumlar… Bardağı taşıran bu hadsizliği olmuştu. ‘Aret Abin’ ‘Türkler soykırım yaptı’ dedi yüzümüze. Soğuk kanlıyımdır ama buz gibi oldum. Sakince ‘ispat et’ dedim. Birbirimize girdik. Ona onca şey söyledim sana sadece şu kadarını aktarayım. ‘Belge?’ diye sordum. ‘Yok ki’ dedi. ‘Madem belge yok ne demeye iftira ediyorsun?’ dedim… Sözde iddiayı savunduğunu bilmiyordum. Biz onu ‘bizden’ sandık yıllarca. Orada öğrenmiş olduk… Aret’in yetiştirdiği ve kanunlarımızı çiğnediğini yazmamamı ikna için bana yolladığı kişi, ben ikna olmayınca bana çekinmeden ‘Yazarsan ırkçılık yapmış olursun’ dedi, ben ‘Bizim Aret’in kanunlarımızı çiğnediğini belirtince. ‘Hadi oradan, kim kimin ırkçı olduğunu gayet iyi biliyor’ dedim… Aylardır yazıyorum kanunlarımızı çiğnediğini… Episode 2 Pek Yakında… Aret Taşçıyan: Ben Bizans’ım…” ifadelerinin yer aldığının görüldüğü olayda, sanığın katılanı hedef alarak haber içeriğinde, ”İftira. Yalan. Samimiyetsizlik. İkirciklilik. Tehlikeli şüpheli durumlar… ‘Aret Abin’ ‘Türkler soykırım yaptı’ dedi yüzümüze… Biz onu ‘bizden’ sandık yıllarca… Aret Taşçıyan: Ben Bizans’ım…” şeklinde ifadelere yer verdiği, katılanın isminin de açıkça verilerek sanığın herkes tarafından erişilebilen ve herkese açık olan internet sitesinde ve gazetenin basılı nüshasında katılan hakkında 9 yıl önce yaşandığını iddia ettiği, herhangi bir somut delil bulunmayan ithamlara yer vererek haber yayımladığı ve katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği, haber içeriğinin katılanı küçük düşürecek ve kendisini yanlış tanıtacak nitelikte olduğu, bu bağlamda sanığın üzerine atılı hakaret suçunu işlediğinin, yazının basılı nüsha ve internet haber sitesinde yayımlanması ve çok sayıda kişi tarafından görülebilmesi nedeniyle suçta aleniyet ve zincirleme suç unsurunun bulunduğu da sabit olduğundan, sanığın eylemine uyan Türk Ceza Kanunu 125/2 delaletiyle 125/1,2,4, 43 ve 53. Maddeleri gereğince cezalandırılması kamu adına talep ve mütalaa olunur” şeklinde mütalaada bulunmuştur.
ŞİKÂYET:
Katılanın Soruşturma ve Kovuşturma Aşamasında Alınan Beyanı Olmadığından Yazılamadı.
KATILAN VEKİLİ BEYANINDA: “Efendim müvekkil Türkiye’de Deniz Sektörünün öncülerinden ve Türkiye Deniz Sigortası alanının kurucularındandır. Kendisi Türk isminin her yerde duyulması için mücadele etmiş biridir. Nitekim bu konuda devletle de çok yakın halde temasta çalışmaktadır. Devlet destekli olan Türk P&I isimli sigorta şirketi hakkında da kuruculuk yapmış ve fikir babalığı yapmıştır Türk isminin koyulması hakkında. Efendim biz dosyaya da sunduk. Müvekkilin Ermeni kökenli bir Türk vatandaşı olması birtakım sonuçlar bağlamış durumdadır. Biz bu sözde Ermeni Soykırımıyla alakalı müvekkilin görüşlerini başka gazete ve dergilerden derleyip dosyaya sunduk. Zaten müvekkil Amerika’daki ve Türkiye’deki iş insanları ve devlet görevlileriyle bir temas bir köprü vazifesi de üstlenmektedir. Kesinlikle bunları reddediyoruz. Efendim sanık daha önce aynı MarineDeal News gazetesinde 3 yazı yazdı, müvekkil hakkında tevzirat içeren. Ama müvekkil basın özgürlüğüne saygısı olduğu için herhangi bir işlem herhangi bir hareket etmedi. Ancak bu son yazı doğrudan müvekkilin hedef tahtasına koyulmasına sebep olmuş ve tehdit almasına neden olmuştur. Biliyorsunuz bu sözde Ermeni soykırımıyla alakalı memleketimizde öldürülen şahıslar, Ermeni kökenli şahıslar vardır. Burada da manevi olarak hem şeref ve haysiyetini zedelemiş hem de can ve mal varlığını tehdit etmiştir. Efendim çok uzatmadan toparlayayım. Şimdi bu karşı sanığın iddialarının temeli şuna dayanıyor; bu bir basın özgürlüğü kapsamında mütalaa edilmelidir diyor. Ancak Hakemin bu konuda 4 tane kriteri var. Yayımın gerçek olması. Efendim yayım gerçek değildir. Tam aksine biz bu konuda müvekkilin görüşlerini dosyaya sunduk. Sözde Ermeni soykırımını reddediyor. Yayımda kamu yararı bulunması. Efendim elbette Türk Denizcilik ve Sigortacılık camiasına mal olmuş birisiyse de müvekkil herhangi bir medyatik yahut herhangi bir siyasi bir kişilik olmaması sebebiyle burada bir kamu yararı da yok. Ki tam tersi müvekkil hedef tahtasına can ve mal tehlikesine soktuğu için tam tersi bir durum söz konusu. Toplumsal bir bilgi de söz konusu değil burada. En önemlisi konunun güncel olması. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları konu güncel ise bu basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir diyor. Ancak biz bakıyoruz yazıda da ifade edildiği üzere olay 2016’da yaşanıyor. Tam da bu 3 tezvirat konulu yazıdan sonra dördüncü yazı olarak 2016’daki konu, vaka bir şekilde 2022’de 6 yıl sonra maksatlı bir şekilde umuma arz ediliyor. Efendim burada konu güncel de değil. İşin özü dolayısıyla biz burada hakaret suçu oluştuğunu düşünüyoruz. Herhangi bir şekilde bu hakaret suçu da basın özgürlüğü kapsamında kalan bir fiil değildir. Aynı zamanda halkı kin ve düşmanlığa sevk suçuyla, iftira suçları konusunda iddialarımızı tekrarlıyoruz Efendim. Sanığın cezalandırmasına karar verilmesini talep ediyoruz. Şikâyetimiz devam ediyor, katılma talebimiz vardır.”
SAVUNMA:
SANIK SAVUNMASINDA: “İsmim Yeşim Yeliz Egeli. Savunmam Sayın Savcıya vermiş olduğum ifademi aynı şekilde yineliyorum Sayın Hakim. Herhangi bir şekilde sizin biraz önce okuduğunuz üzere hakaret kastım yoktur. O yüzden ben beraatımı istiyorum.
…Türk Mahkemelerine inanıyorum. Masum olduğumu düşünüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir evladı olarak. Bir şehit torunuyum. Katılan yüzüme karşı ‘Türkler soykırım yapmıştır’ dedi. Ben de ‘Türkler soykırım yapmamıştır’ dedim, belge sunmasını istedim, belge sunamadı. Ben de gazeteci olarak yazmış olduğum yazının bağlamında Tolga Karaçelik’in çekmiş olduğu filme ilişkin ben kendisine bir senaryo önerdim. Bütün gerçekler yaşandığı gibi oradadır. Ben de bunları kamuoyu bilgisine yazım ile sundum. Gerçeği gördüm, duydum, tepkimi de orada verdim. ‘Türkler soykırım yapmamıştır.’ dedim Türkler soykırım yapmıştır diyen katılana, ‘Türkler soykırım yapmamıştır.’ Dedim. Türkiye Cumhuriyeti Devletine, bayrağına, milletine bağlı bir şehit torunu olarak dünyanın neresinde kim söylerse söylesin aynı nezaket çerçevesi içerisinde yine söylerim, yine savunurum. Dolayısı ile Türk mahkemesinin huzurunda beraatime karar verilmesini talep ediyorum.
..Masum olduğumu düşünüyorum. Gazetecilik faaliyetimi yerine getirdim. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yapmam gerekeni yaptığımı düşünüyorum.” şeklinde savunmada bulunmuştur.
SANIK MÜDAFİİ ESASA İLİŞKİN SAVUNMASINDA: “İddia makamı tarafından mütalaa olduğu iddia edilen bir mütalaa sunulmuştur. Ancak bu mütalaa iddianamenin tekrarıdır. Ne beklerdik bu mütalaadan bütün yargılama sırasında iddianameden beri neler değişti, dosyaya hangi deliller girdi, katılanın hiçbir iddiasının kanıtlanamadığı aksine yaptığımız tüm savunmalar somut delil ile kanıtlandı. Bunların tartışılmasını beklerdik ve beraat yönünde mütalaa verilmesini beklerdik. Dosyanın sonucu da budur. Bu süreçte ne olduğundan kısaca bahsedeceğim. İddianamede bir haber yazısı genel olarak alınmış, hangi cümlelerin, hangi şekilde suç ihtiva ettiği değerlendirilmeden genel bir cezalandırılma istenilmiştir. Bunu hukukumuz da ilkelerimiz de kabul etmez. İddia makamı yerine görevimiz olmasa da masumiyetimizi kanıtlamak açısından haberdeki sözcükleri tek tek neden doğru olduğunu, neden suç ihtiva etmediğini açıklamış bulunmaktayız. Mütalaada da bunlar yer almış olsa idi biz de bu kadar uzun savunma yapmamış olsa idik. Mütalaada yine “somut delillerle bulunmayan ithamlar” ibaresi geçmektedir. Bu mahkeme önce olayın bizzat şahidi olan tanık Ekrem Şeref Egeli dinlenmiş ve haber içeriğinin doğru olduğu ortaya çıkmıştır. Daha sonra tanık Metin Kalkavan dinlenmiştir. Katılanın bu şekilde ikircikli davrandığı bu sebeple kendine menfaat sağladığı da kanıtlanmıştır. Bunlar mütalaada hiçbir şekilde değerlendirilmemiştir. Dava sırasında ilk savunmayaptığımız gün bazı haberler dosyaya kazandırdı. Bunlar olay tarihinden sonra yapılmış haberlerdir. Bu haber içeriklerinde katılan “Ermeni soykırımına karşı olduğunu” beyan etmiş ve pohpohlanmıştır. Her ne hikmetse yıllardır orada duran haberler bu yargılama sırasında kaldırılmıştır. Katılanın bu konudaki görüşleri mi değişti yoksa bu bir delil karartma mıdır? Bugüne kadar yapılan yargılama çerçevesinde basın hürriyetini dahi geçiyorum. Yapılan haberin tamamen doğru olduğu ortaya çıkmıştır. Bir kişinin beyanlarının tekrar edilmesi hakaret ihtiva etmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Bu anlamda bir basın olmasa bile iki normal kişi arasındaki davada bile bir suç olmadığı ispatlanmıştır. Müvekkilim tüm ispatları tüm delilleri ile kamuoyu önünde haklılığını ispatlamış olup katılanın kamuoyunu nasıl yanılttığını ortaya çıkarmıştır. Önümüz 24 Nisan bu konu tekrar dile getirilir. Konu dile getirildiğinde de tanıkların ifadeleri ve dosyadaki tüm deliller de tartışılır. Talebimiz hakkaniyetli bir kararın da haberde yer alması bu sebeple müvekkilin beraatini talep ederiz. Ayrıca yazılı savunma dilekçemizi sunuyoruz.
.. Tanık beyanlarına bir diyeceğim yoktur. Katılan tarafın beyanları savunmamızı doğrular niteliktedir. Katılan kendi kontrolünde basına verdiği demeç ve yayımladığı yayımlarda sözde Ermeni soykırımının gerçek olmadığını yansıtırken tanık beyanlarında da anlaşılacağı üzere özel hayatında Ermeni soykırımı olduğunu pek çok defa tekrarlamıştır. Katılanın tehdit aldığına yönelik hiçbir ispat yoktur. Bununla beraber katılanın tehdit alması doğru olan bir habere atfedilemez. AİHM uygulamasından önce tanık beyanlarıyla sabit olduğu üzere müştekinin beyanları sadece basın yoluyla tekrarlanmış olup kendi beyanlarının tekrar edilmesi hakaret suçunu oluşturmadığı gibi müşteki bu beyanlarının tekrarının kendisini ne şekilde rencide ettiğini hiçbir şekilde ispatlamış değildir. Bu doğrultuda katılanın tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz. Müvekkilin duruşmalardan vareste tutulmasını talep ederiz. Mahkemeniz aksi kanaatte ise tanık beyanları doğrultusunda müvekkilin beraatini talep ederiz.” Şeklinde savunmada bulunmuştur.
DELİLLER:
-Şüpheli ifadeleri, şikayetçi beyanı, uzlaştırma raporu, nüfus kayıtları ve tüm soruşturma evrakı kapsamı
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Katılan Mıgırdiç Aret Taşçıyan vekilinin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet dilekçesinde, MarineDeal News Gazetesi’nin Mayıs 2022 tarihli nüshasının Bakış köşesinde ve aynı gazetesinin www.marinedealnews.com adlı internet sitesinde 28/04/2022 tarihinde sanık Yeşim Yeliz Egeli imzalı olarak yayımlanan ‘Yakamoz S245, Tolga Karaçelik, Aret Taşçıyan Üzerine’ başlıklı haber içeriğinde, gerçeğe aykırı bir şekilde katılan Aret Taşçıyan’ın sözde Ermeni soykırımını savunduğunun iddia edilerek, katılanın Ermeni kökenli olmasına bir takım sonuçlar bağlandığını, katılana yönelik açıkça Hakaret, Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etme ve İftira suçlarının işlendiğini, nefret söylemi niteliğinde ifadeler ve gerçek ile ilgisi olmayan anlatımlar ile müştekinin geniş kitleler önünde hedef haline getirildiğini, müştekinin can ve mal güvenliği ile toplum nezdindeki şeref ve itibarının ciddi bir tehlikeye atıldığını iddia ederek şikayetçi olunduğu,
Şikayet konusu MarineDeal News isimli aylık gazetenin Mayıs 2022 nüshasının Cumhuriyet Başsavcılığımıza teslim edilmediğinin tespit edilmesi üzerine yayımevinden bir nüshasının talep edildiği, Mayıs 2022 nüshasının 27/07/2022 tarihinde dosyaya sunulduğu, Sanık Yeşim Yeliz Egeli tarafından kaleme alınan MarineDeal News isimli aylık gazetenin Mayıs 2022 sayısının 4.sayfasında ve aynı gazetenin www.marinedealnews.com/yakamoz-s245/ URL adresinde yayımlanan ‘Yakamoz S245, Tolga Karaçelik, Aret Taşçıyan üzerine…’ başlıklı haber içeriğinde özetle ”… 2017 yılıydı ve 9 yılın ardından artık yazmasını istemedim. Niye? İpucu vereyim: İftira. Yalan. Samimiyetsizlik. İkirciklilik. Tehlikeli şüpheli durumlar… Bardağı taşıran bu hadsizliği olmuştu. ‘Aret Abin’ ‘Türkler soykırım yaptı’ dedi yüzümüze. Soğuk kanlıyımdır ama buz gibi oldum. Sakince ‘ispat et’ dedim. Birbirimize girdik. Ona onca şey söyledim sana sadece şu kadarını aktarayım. ‘Belge?’ diye sordum. ‘Yok ki’ dedi. ‘Madem belge yok ne demeye iftira ediyorsun?’ dedim… Sözde iddiayı savunduğunu bilmiyordum. Biz onu ‘bizden’ sandık yıllarca. Orada öğrenmiş olduk… Aret’in yetiştirdiği ve kanunlarımızı çiğnediğini yazmamamı ikna için bana yolladığı kişi, ben ikna olmayınca bana çekinmeden ‘Yazarsan ırkçılık yapmış olursun’ dedi, ben ‘Bizim Aret’in kanunlarımızı çiğnediğini belirtince. ‘Hadi oradan, kim kimin ırkçı olduğunu gayet iyi biliyor’ dedim… Aylardır yazıyorum kanunlarımızı çiğnediğini… Episode 2 Pek Yakında… Aret Taşçıyan: Ben Bizans’ım…” ifadelerinin yer aldığının görüldüğü,
Katılan vekilinin 19/07/2022 tarihinde dosyaya sunduğu ek beyan dilekçesinde, erişimin engellenmesi ve içeriğin yayımdan çıkartılmasına yönelik Yenişehir Sulh Ceza Hakimliğine talepte bulunduklarını, Yenişehir Sulh Ceza Hakimliğinin 21/06/2022 tarih ve 2022/392 D.İş sayılı kararı ile www.marinedealnews.com/yakamaz-s245/ URL adresinde erişimin engellenmesi ve içeriğin yayımdan çıkartılması kararı verildiğini beyan ettikleri, Katılan vekili iddiaları, haber içeriği ve haberin sunum şekli dikkate alındığında şüpheliye isnat edilen suçların TCK 125. Maddesinde düzenlenen Hakaret suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan değerin, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı üzerindeki hakları olup, bu suçun oluşabilmesi için fiilin, gerçek bir kişinin belirtilen kişilik haklarını rencide edecek şekilde işlenmesi gerektiği, müştekiye yüklenen fiil ve olgunun belirli olması şart olduğu, hakaret suçunun oluşabilmesi için sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerektiği, Somut olayda şüphelinin müştekiyi hedef alarak haber içeriğinde, ” İftira. Yalan. Samimiyetsizlik. İkirciklilik. Tehlikeli şüpheli durumlar… ‘Aret Abin’ ‘Türkler soykırım yaptı’ dedi yüzümüze… Biz onu ‘bizden’ sandık yıllarca… Aret Taşçıyan: Ben Bizans’ım…” şeklinde ifadelere yer verdiği, müştekinin isminin de açıkça verilerek şüphelinin herkes tarafından erişilebilen ve herkese açık olan internet sitesinde ve gazetenin basılı nüshasında müşteki hakkında 9 yıl önce yaşandığını iddia ettiği, herhangi bir somut delil bulunmayan ithamlara yer vererek haber yayımladığı ve müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği, haber içeriğinin müştekiyi küçük düşürecek ve kendisini yanlış tanıtacak nitelikte olduğu, bu bağlamda şüphelinin üzerine atılı hakaret suçunu işlediğinin, yazının internet haber sitesinde yayımlanması ve çok sayıda kişi tarafından görülebilmesi nedeniyle suçta aleniyet unsurunun bulunduğunun da kabulü gerektiği iddiası ile kamu davası açılmış ise de
Sanık Yeşim Yeliz Egeli’nin aşamalarda alınan savunmasında özetle , şikayete konu olan yazının ana konusunun ‘Yakamoz S245’ isimli özel bir yabancı TV kanalında yayımlanan ve konusu bir Türk Deniz Kuvvetlerine ait denizaltıda geçen Türk dizisi ve yönetmenine yönelik gazetesi kimliği ile yazdığı ağır eleştiri yazısı olduğunu, yazı içeriğinde de dizinin yönetmeninin yakın ilişkisi olan Mıgırdıç Aret Taşçıyan’la bizzat yaşadığı ve kendi yüzüne söylediği bir cümleyi bu yazısına not düşerek hem yaşadığı hayal kırıklığını vurguladığını, hem de habercilik görevini yerine getirdiğini, yazıda Mıgırdıç Aret Taşçiyan’ın bizzat kendi tarafından yüzüne karşı üstelik tanık huzurunda söylediği ‘Türkler soykırım yaptı’ sözünü aktardığını, müştekinin bu ‘Türkler soykırım yaptı’ sözünü 2016 yılında bir yemekte sohbet sırasında söylediğini, Mıgırdıç Aret Taşçiyan ile uzun yıllara dayanan dostluğu ve iş ilişkilerinin olduğunu, gazeteciliğin kamuoyunu doğru, çok yanlı, çok boyutlu, hızlı, inanılır ve güvenilir bir şekilde bilgilendirme mesleği olduğunu, bir haberin en önemli unsurunun gerçek olması olduğunu, yazılan yazıda da şikayetçinin yüzüne karşı söylediği bir sözü paylaştığını beyan ettiği,
Tanık Ekrem Şerif Egeli’nin aşamalarda alınan beyanında “Sanık benim kız kardeşim olur. 2016 yılında kitap çekimi için sanık, ben ve katılan buluşmuştuk. Çekimden sonra da katılan bizi yemeğe davet etti. Restorana gittik, yemek sırasında nasıl olduğunu hatırlamadığım bir şekilde Ermeni soykırımı iddialarına geldi. Katılan bana ve sanığa hitaben ‘Türkler soykırım yapmıştır.’ Dedi. Sanık da katılana ‘ispatın var mı’ dedi. Katılan da ‘yok’ dedi. Bunun üzerine katılan yemek masasından kalkıp lavaboya gitti, daha sonra ortam sakinleşti ve yemeğimize devam ettik.” dediği,
Tanık Metin Kalkavan’ın aşamalarda alınan beyanında “Yazı içeriğinde belirtilen 2017 yılının 9. Ayında geçtiğine ilişkin olaya dair görgüye dayalı bir bilgim yoktur. Müştekiyi 40 yıldan beridir tanırım 1997-1998 yıllarında Amerika’da bulunduğum bir dönemde müşteki ile yemek yediğimiz sırada müşteki ‘Türklerin 1915 yıllarında Ermenilere soykırım yaptığını’ söyledi. Müştekinin 2017 yılında meydana gelen yazı içeriğinde bahsedilen olayda da aynı fikirde olduğunu sanık Yeşim’den öğrendim. Bunun üzerine sanığa bu olayın bir benzerini de benim yaşadığımı anlattım. 1998-1999 yıllarından sonra katılanın Türklerin Ermenilere soykırım yaptığına ilişkin bir söylemine bizzat şahit olmadım ancak katılanı uzun yıllardır tanıyorum. Katılanın halen Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı kanaatinde olduğuna inanıyorum.” Dediği,
1. Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövme fiilini oluşturması gerekmektedir.
Öncelikle belirtilmelidir ki, haber içeriğinde yer verilen ifadelerin rahatsız edici olduğu anlaşılsa bile haberde yer alan ifadelerin ve haber başlığının, Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında özel bir önem atfedilen, ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
İnsanın serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, savunabilmesi ve yayabilmesi olarak kabul edilen, ifade özgürlüğü demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 26’ncı maddesinde, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Bunun yanında, bu hak, birçok uluslararası belgeye ve mahkeme kararına da konu olmuştur. Türkiye’nin de yargılama yetkisini kabul ettiği AİHM, Sözleşme’nin 10’uncu maddesinin 2’nci paragrafı saklı tutulmak üzere, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz kabul edilen “bilgi” ve “fikirler” için değil, incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu pek çok kararında yinelemiştir. AİHM’e göre ifade özgürlüğü, yokluğu halinde “demokratik bir toplum”dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
Bununla birlikte, ifade özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir. Bu hak kullanılırken bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınılması hem ulusal hem de uluslararası mevzuatlarda yer almaktadır.
Nitekim Anayasa’nın 26’ncı maddesinde koruma altına alınan ifade özgürlüğü, aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sebeplerle sınırlandırılabilir. Dolayısıyla anılan madde ile Anayasa’nın 13’üncü maddesine göre, ifade özgürlüğüne yönelik sınırlamalar ancak kanunla yapılabilir ve demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı gibi hak ve özgürlüklerin özlerine de dokunamaz.
Sözleşme’nin 10’uncu maddesinin 2’nci paragrafı, kamu makamlarının bu özgürlüğün kullanılmasına getirebilecekleri sınırlama rejimini düzenlemektedir. Önemine binaen, ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler çok istisnai hallerde kabul görmekte ve Sözleşme’nin 10’uncu maddesinin 2’nci paragrafının öngördüğü sınırlama kayıtları dar yorumlanmaktadır. Bu nedenle, bir kamu makamının ifade özgürlüğüne yaptığı “müdahalenin gerekliliği” mutlaka ikna edici bir şekilde açıklanmalıdır. Sözleşme’nin anılan maddesinde, belirtilen “gerekli” olma koşulu, müdahalenin bir ‘toplumsal ihtiyaç baskısına karşılık gelmesi ve özellikle izlediği meşru amaçla orantılı olması anlamına gelir. Bir müdahalenin bu kriterleri yerine getirdiği ve dolayısıyla haklı olduğu, ulusal makamların gösterdiği gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmasıyla anlaşılabilecektir.
Gerek Anayasa gerekse Sözleşme hükümlerine uygun davranılmaması, devletin pozitif ve negatif yükümlülüklerine aykırı hareket etmesi anlamına gelebilecektir. Zira, negatif yükümlülük kapsamında yetkili makamlar, zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalı ve denge unsurunu sağlamalıdırlar. Aksi takdirde AİHM, kişinin şeref ve itibarının haksız bir saldırı altında olmasına rağmen ulusal mahkemeler tarafından gereken ölçüde korunmadığı gerekçesiyle Sözleşme’nin 8. maddesi açısından ihlal kararı verebilmektedir. Zira AİHM açısından, başvuranların özel hayata saygı hakkı ve ifade özgürlüğü eşit derecede önemlidir. Denge unsurunun sağlanmasında içtihatlara göre göz önünde bulundurulması gereken temel ilkeler ise, başvuruya konu ifadelerin kamu yararına ilişkin tartışmaya katkısı, ifade sahibinin tanınırlığı ve daha önceki tutumları, ifadenin içeriği, şekli ve etkileridir.
AİHM, birçok içtihadında Sözleşme’nin 10’uncu maddesinin sadece ifade edilen düşünce veya bilginin esasını değil, aynı zamanda bunların aktarılma biçimlerini de güvence altına aldığını belirtmiştir. Bu anlamda, AİHM içtihatlarında, basın, toplumun sözcülerinden biri olarak kabul edilmekte ve herkesin kamuoyunu ilgilendiren bilgileri edinme hakkı bulunduğu düşüncesiyle, kamuoyunu ilgilendiren konulara dair bilgi ve fikirleri vermeyi sağlayan basın özgürlüğüne ayrı bir önem atfedilmektedir.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler eğer bir değer yargısı içermekte ve somut bir olgu isnadından bahsedilemeyecekse, değer yargılarını destekleyecek ‘yeterli bir altyapının’ mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Basında yayımlanan bilginin tüm yönleri ile doğruluğunun ortaya koyulması gerekmez. Thorgeir Thorgeirson/İzlanda davasında başvuranın mahkûmiyeti, polis şiddetine ilişkin iddiaların gerçekliğini ortaya koyamamasına dayanmaktadır. AİHM, başvurucuyu sert bir dille dile getirdiği bazı iddiaların doğruluğunu ortaya koyma yükünden muaf tutmuştur. AİHM’e göre, başvurucu başkaları tarafından söylenenleri haberleştirmiştir. Bu nedenle, iddiaların içeriği ile ilgili olarak sorumlu görülmemiştir. Ayrıca iddiaların tamamen asılsız olduğu da ortaya koyulamamıştır. Ayrıca, başvurucunun amacı polisin itibarına zarar vermek değil, Adalet Bakanlığını polis şiddetine ilişkin iddialarla ilgili bir soruşturma başlatmaya sevk etmektir (Thorgeir Thorgeirson v/İzlanda, 13778/88, 25.06.1992)
Gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayımlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır.
Yukarıda yer verilen Thorgeir Thorgeirson/İzlanda başvurusunda, bir yazar olan başvuran, gazetede yayımlanan iki uzun makalesinde polisin kötü muamelelerinden söz etmiştir. Başvurucu makalesinde polislere ilişkin olarak ‘hayvanca davranan üniformalılar’, ‘hayvanca davranan vahşi üniformalılar’ gibi terimler kullanmıştır. Başvuran, kimliklerini belli etmeden polis mensuplarının hepsine hakaret etmekten yargılanmış ve para cezasına mahkûm edilmiştir. AİHM’e göre, olayda başvuran yayımladığı makalelerde polisin yaptığı kötü muamelelerle ilgili söylentileri ve başkalarının kendisine verdiği bilgileri dile getirmiştir. Olayın şartları içinde başvuranın amacı polise hakaret etmek olmayıp, polisin kötü muameleleri ve halkı yakından ilgilendiren bu konuda soruşturma açılmasını istemektir. AİHM’e göre, başvuran makalelerinde çok sert ifadeler kullandığı halde, kullanılan bu üslup aşırı değildir. Ayrıca başvuranın cezalandırılması kamuyla ilgili bir konuda yapılan açık tartışmayı olumsuz etkileyebilecek niteliktedir.
Sonuç olarak, gazeteci olan sanığın tarafından haberde kullanılan birtakım ifadeler tanık beyanları ile de anlaşıldığı üzere katılanın düşünce yapısına ilişkin somut bir olguya işaret etmekle birlikte haber içeriğindeki bilgilerle diğer kişilerin aldatılmasının amaçlandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır.
Haberin okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı bir ifade tarzıyla kaleme alınmıştır. Ancak AİHM içtihatlarında da belirtildiği üzere, özellikle gazeteciler bir dereceye kadar abartma hakkına sahiptirler. Haber içeriğindeki ifadeler, söylendiği yer ve zaman unsurları da gözetildiğinde müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, eleştiri niteliğindedir. Aksi düşünülecek olursa, suçla korunmak istenen değer ölçüsüz bir şekilde genişleyecek ve ifade özgürlüğünü ön plana çıkaran evrensel hukuk düşüncesiyle bağdaşmayan bir yorum anlamına gelebilecektir.
Suça konu yazı bir bütün halinde değerlendirildiğinde, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici ve eleştiri niteliğinde olduğu, dolayısıyla hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı bu itibarla, Alenen Hakaret suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı anlaşılmakla 5271 sayılı yasanın 223/2-a hükmü uyarınca sanık Yeşim Yeliz Egeli’nin müsnet suçtan beraatine karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: GEREKÇESİ YUKARIDA AÇIKLANDIĞI ÜZERE;
1. Her ne kadar sanık Yeşim Yeliz Egeli hakkında katılan Mıgırdıç Aret Taşçıyan’a yönelik hakaret suçundan 5237 sayılı TCK’nın 125/2 maddesi delaletiyle TCK’nun 125/1-4 maddesi gereğince cezalandırılması talebi ile mahkememizde kamu davası açılmış ise de sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince BERAATİNE
2. Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına
3. Sanık kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T’ye göre hesaplanan 17900,00 TL vekalet ücretinin hazineden tahsili ile sanığa verilmesine Dair, sanığın, sanık müdafisinin ve katılan vekilinin yüzlerine karşı, katılanın yokluğunda İddia Makamında Cumhuriyet Savcısı (…)katılımıyla, sanık, sanık müdafisi, katılan ve katılan vekiline gerekçeli kararın tebliğinden tarihinden itibaren YEDİ GÜN içerisinde, mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka bir mahkemeye dilekçe verilmesi ya da zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması, tutuklu veya hükümlü bulunanlar yönünden zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunulması veya bu hususta bir dilekçe verilmesi suretiyle başvurulabilecek İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ nezdinde İSTİNAF kanun yolu açık olmak üzere mütalaaya aykırı olarak verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 21/05/2024
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.