Korkuyorum anne!

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Dünya yeniden bir nükleer silahlanma yarışına mı sürükleniyor? Devletlerin bütçelerinde nükleer silahlanmaya ayrılan paylara bakacak olursak bu uzak bir ihtimal değil. Şimdi asıl tehlike nükleer silahların sayısından çok, modernizasyonunda ve giderek yaygınlaşmasında

Kasım ayının sonları… Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ülkesinin füze kalkanına tepkisini bir kez daha dile getiriyor. Ancak bu kez söyledikleri önceki çıkışlarından farklı. Yakında ülkesinin devlet başkanlığını eski başkan Vladimir Putin’e devredecek olan Medvedev, bu kez sadece rahatsızlığını dile getirmekle kalmıyor, ülkenin batı ve güney sınırlarına yeni saldırı silahları üslendireceklerini de açıklıyor. Putin devlet başkanı olunca Medvedev tekrar başbakan olur mu, belli değil. Ancak onun sözlerinin Putin‘in görüşlerinden ayrı olmadığı biliniyor. Sonuçta Kremlin’in politikası bir bütün olarak tutarlılığını koruyor.
Rusya Devlet Başkanı, “İskender” tipi balistik silahların Polonya ve Litvanya sınırı yakınlarına konuşlandırılabileceğini vurguluyor. Dahası, ABD ile imzalanan silahsızlanma anlaşmasını feshetmekten söz ediyor. Gerekçe, füze kalkanı!
Füze kalkanını kendisi için bir tehdit olarak algılayan Rusya teknik olarak bu konuda haklı. Sonuçta, ABD’nin uzun süredir çabaladığı ve sonunda hayata geçirmeye başladığı füze kalkanı sistemi Rusya’yı vurabilecek kapasitede silahları içeriyor.
Rusya gibi İran da füze kalkanının hayata geçirilmesinden memnun değil. Yapılan resmi açıklamalarda önceleri füze kalkanının kendilerinden çok Rusya’yı hedef aldığını ima etseler de artık İranlı yetkililer İsrail’le olası bir savaşta ilk olarak füze kalkanının ulaşabildikleri ayağını vuracaklarını açıkladı. Bahsi geçen füze kalkanı üssünün Malatya, Kürecik‘teki olan üs olduğunu biliyoruz. Kürecikliler boşuna protesto üstüne protesto düzenlemiyor…
Medvedev’in sözlerinin iç politikaya yönelik olduğunu iddia edenlerin tezleri inandırıcı gözükmüyor. En fazla Rus silah sanayinde istihdam edilen iki milyondan fazla kişiye yönelik bir iç propaganda malzemesi olabilir… Öyle de olsa, iç politikayla ilgili olmasa da yeni bir silahlanma yarışının işareti olarak değerlendirilebilir.
O halde soru Rusya merkezli olmaktan çıkıyor: Yeni bir silahlanma yarışı mı başlıyor dünyada?
Rusya’nın batı sınırında, Kaliningrad’da İskender füzeleri üslendirme tehdidi yeni değil. Daha oğul Bush döneminde, o sırada gündeme gelen füze kalkanı projesine karşı bu tepkiyi vermişti Kremlin. Ancak Obama’nın ABD başkanı oluşuyla bu planlardan bir süre söz edilmedi. Ne var ki, birçok kişinin büyük umut bağladığı Obama içerde olduğu gibi dış politikada da beklentiyi karşılayamadı. Dünya üzerinde nükleer silah tehdidine son verecek kayda değer bir girişimde bulunamadı.
Oysa geçen yıl sonunda, dünyayı nükleer silahlardan arındırmak için yapılan çalışmalar çerçevesinde Rusya’yla karşılıklı olarak imzalanan silah kontrol anlaşmasını ABD Senatosu’nun onaylaması akıllarda hâlâ… Anlaşmaya göre iki ülke önümüzdeki yedi yıl içinde nükleer savaş başlıklarının sayısını 1550’ye indirecekti.

Bütçe açık verir tabii…
Washington ne kadar füze kalkanıyla Rusya’yı hedeflemediğini söylerse söylesin, kimseyi ikna edemediği ortada. Gerçi bir başka gerçek de ABD’nin Asya-Pasifik hattında Çin’e karşı avantaj elde edecek hamlelerin peşinde olduğu. Ama bu durum, sinir bozucu silahlanma yarışının dünya çapında değerlendirilmesi gerektiğini de gösteriyor zaten.
Kısaca BASIC olarak anılan İngiliz-Amerikan Güvenlik Bilgisi Konseyi’nin ekim sonunda yayımladığı rapor dünyada nükleer silahlanma eğiliminin arttığını belirliyor.
Londra merkezli kuruluşun raporunda birçok devletin nükleer silahlar için bütçelerinde pay ayırdığı ifade ediliyor. Bu ülkelerin sadece ABD ve Rusya olduğunu düşünenler yanılıyor. Hepsi resmi olmamakla birlikte günümüzde birçok ülkenin elinde nükleer silahlar bulunduğu biliniyor.
Uluslararası güvenlik konularındaki çalışmaları bilinen BASIC, sözünü ettiğimiz raporda, nükleer savaş başlıklarına sahip ülkelerin ellerindekilerin sayısını artırmak ve modernize etmek, henüz sahip olmayanların da elde etmek için giderek daha fazla bütçe ayırdıklarını söylüyor. En büyük pay ayıran da tahmin edilebileceği gibi ABD. Rapora göre, ABD’nin gelecek on yılda nükleer silahlar için yapmayı planladığı yatırımın tutarı 700 milyar dolar: 12 nükleer balistik füze, denizaltılar, havadan fırlatılan nükleer cruise füzeleri, vs…
Rusya, Fransa, Hindistan, Pakistan gibi ülkeler de benzer şekilde silahlanma bütçesini öne çıkaran ya da özel olarak nükleer silahlar için bütçe ayıran ülkeler. Rusya’nın deniz, hava ve karadaki taşıyıcı nükleer sistemler için 2020 yılına kadar harcamayı planladığı para 70 milyar dolar civarında. ABD ile karşılaştırılınca az gözükebilir ancak bu Rusya’nın bütçesi içinde ciddi bir rakam. Dahası, ABD’nin nasıl bir dış politika planladığının göstergesi.
Raporda yer alan belirlemelere göre, Pakistan ve Hindistan daha küçük nükleer savaş başlıkları üretecek; İsrail’in amacı ise denizaltı filosundaki güdümlü nükleer füze sayısını artırmak. İsrail’in kıtalararası balistik füze için çalıştığı ve Jericho 3 füzelerinin menzilini geliştirmeyi hedeflediği de yer alıyor raporda. Ancak mesela Jericho 3 füzeleriyle ilgili bilgiler için rapora bile gerek olmayabilir. Zaman zaman gazetelerde yer alan füze denemelerinin haberleri bile bu gözlem için yeterli.

Avrupa kıstı, ABD abarttı
Bir başka ciddi rapor ise bu yılın nisan ayında açıklanmıştı. Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) hazırladığı rapora göre, kriz içindeki Avrupa, askeri harcamaları kıstı. Ancak bu refleks her yerde aynı şekilde ortaya çıkmadı. SIPRI’nin raporu Avrupa dışında dünyanın diğer bölgelerinde askeri harcamaların 2010’da arttığını  gösteriyor. Buna göre, geçen yıl dünyada silah ve personel gideri olarak 1 trilyon 630 milyar dolar’lık harcama yapıldı. Eğer bu rakam bir önceki yılla, 2009’la kıyaslanırsa ortaya yüzde 1,3’lük bir artış çıkıyor. Bir başka ifadeyle, SIPRI‘nin raporunun tespiti, kendisinden yedi ay sonra açıklanan BASIC raporuyla örtüşüyor.
SIPRI askeri harcamalarda rekorun yine ABD’de olduğunu gösteriyordu. 2009-2010 kıyaslaması sonucunda görülen, ABD’nin askeri harcamalarının 19 milyar dolar arttığıydı. Bu “harcama kaleminde“ her yıl sürekli ve hızlı bir artış kaydeden Çin ise ikinci sırayı alıyordu. Çin Halk Cumhuriyeti’nin 2009‘daki 110 milyar dolar’lık askeri harcaması 2010’da 114 milyar dolar’a çıktı. Rusya’nın askeri harcamaları ise 2009’a göre bir sonraki yıl bir milyar dolar arttı ve 53 milyar dolar oldu.
Çin’in Rusya’nın önüne geçmesi, ABD’nin ekonomik olarak zaten zayıf düştüğü Çin’e karşı neden Asya-Pasifik hattında paranoyak bir telaşla harekete geçtiğini de açıklıyor aslında.
SIPRI raporunda Türkiye’nin 2010’daki harcamaları 15 milyar 634 milyon dolar olarak gösteriliyordu. Bu rakam, 2010’daki askeri harcamaların milli gelirin yüzde 2,7’sine tekabül ettiğini gösteriyor.
Konumuz itibarıyla bu rapor çerçevesinde dünyadaki eğilime bakacak olursak, gayet net bir görünümle karşılaşıyoruz: Askeri harcamalar 2001’den 2011’e, dünyada toplam olarak yüzde 43 oranında arttı. Avrupa’da 2010’da yüzde 2,8 oranında gerilediği gözükse de ne yazık ki dünyada ters yönde bir eğilim bulunuyor.
Uzatmayalım, Birleşmiş Milletler STK Komitesi’nin 2010 bilgilerine göre, şu an dokuz devlet nükleer silaha ya da nükleer silah geliştirip dağıtacak yeteneğe sahip. Başı çeken ABD ve Rusya’nın cephaneliklerinde ise toplam silahların yüzde 95’i bulunuyor.
İstatistikler ve gözle görünen bilgiler nükleer silahlanmanın Soğuk Savaş dönemine benzer bir gerilim yaratacak şekilde ilerlediğini gösteriyor. ABD ve Rusya arasındaki eski silah sınırlandırma anlaşmalarının yürürlükte oluşu hiçbir anlam ifade etmiyor. Nükleer silahların sayısının azalmış olması yanlış bir okumaya meydan veriyor; nükleer silahlara ayrılan bütçe ise doğru yönü gösteriyor: Önemli olan sayının azlığı değil, tahrip gücünün yükselmesi; bütçelerde ayrılan devasa rakamlar bu silahların modernizasyonuna giden paraların göstergesi. Soğuk Savaş döneminin popüler ifadesi “caydırıcılık ilkesi”nin yeniden hayatımıza girmesini engellemek lazım. Unutmamalıyız: Nükleer silahlar caydırıcı değil, yok edicidir.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com