Sofraların yeni gözdesi: Ağır metal ve kimyasal soslu balıklar

MDN İstanbul

Bir kimyasal gemi yükünü boşalttıktan sonra tankları kirli olduğu için tanklarını yıkaması gerekir. Bu yıkamanın şartlarını MARPOL kuralları belirlerken kuralların ne kadar yeterli olduğu ve çevreye etkileri son derece tartışmaya açıktır. Denizlerimizdeki kirliliğin sağlığımızı nasıl etkilediğinin farkında mıyız?

Su kirliliği ve iklim değişikliği birbirini karşılıklı olarak etkiliyor. İklim değişikliği denizlerde ve içme suyunda değişikliklere sebep olarak, denizlerdeki kirlilik iklim değişikliğinin tetikleyici faktörlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlar tarafından üretilen çöplerin büyük bir kısmı son etapta denizlere karışıyor. Bu denizlerdeki kirliliğin en önemli nedenlerinden biri olarak sayılsa da henüz göz önünde olmayan ve denizleri büyük ölçüde kirleten oldukça zararlı bir faaliyet daha var: Tanker tanklarını yıkama.

20 bin dwt’lik 20 tanka sahip bir kimyasal geminin tahliye limanından çıktığını ve tüm tanklarını yıkaması gerektiğini düşünelim. Bu geminin son yükü Palm Oil ve bir sonraki yükü de Methanol olsun.

Bu yıkama sırasında 550 ton karbon salınımı yapılır, yaklaşık 100 ton tatlı su harcanır, yıkama sonrası 1.4 m3 yük kalıntısı yıkama suyu ile denize basılır.

Bu yıkama sırasında bir miktar da deterjan harcanır.

Bu rakamlar 1 seferde 1 geminin çevreye etkisidir. Aynı geminin yılda 10 sefer yaptığı düşünülürse ve bu taşımacılığı yılda 100 geminin yaptığı düşünülürse durumun vahameti daha da net ortaya çıkar.

Bu yıkama tank kurutma süresi de dâhil en az 4 gün sürer. Palm Oil basit bir yük olarak görülebilir ancak Acrylonitril, Phenol, Sytrene Monomer, VAM gibi yükler kanserojenik ve insan sağlığına zararlı yüklerdir. IBC Code Chapter 17’ye göre bu yüklerin tank yıkama suları da benzer sekilde denize akıtılmaktadır. Kısacası bizler ve çoçuklarımız mevcut sistem yüzünden zehirlenmiş balık yemekte ve bu denizlerde bilmeden yüzmektedir. Deniz ekosistemi ise insan eliyle zarar görmektedir.

Styrene Monomer plastik yapımında kullanılan bir ham maddedir. Tuzlu deniz suyu ile etkileşime girdiğinde yarı plastik akışkan mukus gibi bir hal alır. Yani okyanusun ortasında bulunan plastik organizmalar sadece insanların kıyıdan attıkları plastik poşetler değildir.

Mevcut pratikler ve çevreye etkileri

Endüstri devriminin ardından kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte petrol, variller yerine tanklarda dökme yük olarak taşınmaya başlandı. Bu petrolü gemi tankından tahliye edebilmek için de pompalar geliştirildi.

Pompa sistemleri talep nedeniyle hızla gelişirken ancak petro-kimya sektörü o dönem bu hızın gerisinde kaldı. Böylelikle pompa sistemi sıvı yük taşımacılığında yaygınlaştı ve mükemmelleşti.

Dökme kuru ve sıvı yük taşımacılığı maliyet açısından avantajlıydı ancak tahliye edilemeyen mal kayıpları ve taşıma sırasında yüke verilen zararlar yüzünden yüklerin konteynerlerde taşınması fikri doğdu.

1931 yılında ilk konteyner gemisinin suya inmesi ile konteyner sistemi başlamış oldu ve bundan tam 20 yıl sonra konteynırlarda standartlaşmaya gidildi. Bu dönemden sonra petrokimya sektörü de gelişmesine devam etti ve yükü korumak için bazı çalışmalar yapıldıysa da yaşanan başarısızlıklar ve denizcilik sektörünün tutucu yapısı yüzünden dökme sıvı yük ve kuru yük taşımacılığı devam etti. Maalesef bugün de tank yıkamaları tahliyelerden sonra yapılmak zorunda ve bu yıkamalar denizlere akıtılmak zorunda.

Tüm bu faaliyetlerin çevreye önemli zararları var. Bunlardan en yaygınları ise şunlar:

Sera gazı emisyonlarının artışı: AB ve Avrupa Ekonomik Alanı’ndaki limanlara uğrayan gemiler 2018 yılında toplamda 140 milyon ton civarında CO2 emisyonuna neden oldu (aynı sene dünya genelinde denizyolu taşımacılığının neden olduğu tüm CO2 emisyonlarının yaklaşık yüzde 18’i).

Hava kirliliği: 2019 yılında Avrupa limanlarına uğrayan gemilerden kaynaklanan sülfür dioksit (SO2) emisyonu, yaklaşık 1.63 milyon ton düzeyindedir ve bu da uluslararası gemi taşımacılığının neden olduğu toplam SO2 emisyonlarının yaklaşık yüzde 16’sına karşılık gelmektedir.

Denizlerde insan kaynaklı kirlilik artarken ve gözle görülmeyen zararlı maddelerin etkileri yaygınlaşırken bu pratiklere dair henüz bir gelişme söz konusu değil. Tüm pratikler kurallar çerçevesinde gerçekleştirildiğinden ortada yasa dışı tabir edilebilecek bir durum da yok.

İnsanlık ise, gezegenin ve neslinin geleceği adına bu kuralların ne kadar koruyucu olduğunu geç olmadan sorgulamak zorunda.

Bunu Paylaşın