Kötüye format at… Onun toksiği olup insan et. Başka yaşam yok. Başka dünya yok.
Çocuklarımız çocukluklarını, gençlerimiz gençliklerini, kadınlarımız kadınlıklarını, erkeklerimiz de hayatlarını tam vaktinde uygarca yaşayacak…
Gerin şöyle bir, silkelen! Davran hayata… Varlığımızla! Hayat inan çok güzel.
Gezegenimizde yaşayan insan sayısı 8 milyara yaklaştı. Bu insanların birbirleriyle fiziksel, davranışsal benzerlikleri ve farklılıkları var. Duygusal, sosyal, kültürel, çevresel özellikler ele alındığında çok çeşitli değişkenler olduğu kadar aynı çerçevede benzerlikler olduğu da aşikâr. Bunlara kalıtımsal benzerlikleri ve ayrımları da eklemek gerekir.
Sevgi için icraat vakti. Ve sevginin çoğalması için savaş sanatını bilmek gerekir. İnsanız biz.
Bak güzel kardeşim…
Bu yeni yılı Türk’ün Sevme Sanatı ilan ediyorum.
Türk toplumu inanç ve geleneklerine bağlıdır. Gökbey ile Toprak Ana arasında sürekli devinimdedir. Yaşar ve yaşatır. Kuşaklar boyu nesline ab-ı hayat olmuştur. Bu evrendeki bilinen en erdemli özelliği kötü savardır. Bu değerler beşerî kaynaklarından olagelen insanının icadıdır.
Kök misali neslinde misliyle aynı duygularla yeşerir, sonraki kuşaklara özünü aktardıkça tekamülünü tamamlar, meşaleyi aslına emanet eder ve göçer.
Varlık sebebimiz hatırlıdır. Sen savaşçısın, mücadele senin genlerinde var. O kadim kök yok edilebilir mi ortadan!
Türk toplumunun beşerî kaynağının izleri; sosyal, kültürel, coğrafi ve tarihi anlamda yüzlerce yıllık geçmişiyle inşa edilmiş ve günümüze gelmiştir.
Biz Atatürk gençleriyiz. Bu dünya batasıya, bu fikri taşıyan son kişi ölesiye kadar…
Oku!
Fiziksel olaylar alanında “zorunluluk” inanç alanında ise “olasılık” vardır. İnanç alanında herhangi bir konu öyle olabilir ama olmak zorunda değildir. Ancak fiziksel bir gerçek olan Güneş’in doğması irademizin dışındadır. Fiziksel zorunluluktur. Kim olursan ol kendini neyle ilişkilendirirsen ilişkilendir, Müslüman, Hristiyan, Ateist, Satanist, ekonomist bunun insanın fiziksel varlığıyla zerre ilişkisi yoktur. Buna karşın kurduğumuz herhangi bir ilişkide siyasi alanda veya ekonomik anlamda ortaya koyduğumuz her niyet veya hedef irademizin sınırları içinde meydana gelir. Bunlar insanın fiziksel varlığının bağlı olduğu yasaları etkilemez. Düşünsene, yerçekimi yasaları sonlansa veya bedensel işlevlerimiz aniden sona erse nice olurdu hâlimiz? Bu ayrıma var artık. Her değere saygılıyız değil mi güzel kardeşim?
Tanımlanamayan yeni bir tür
Bu özde “İlk Çağ” evrimini tamamlayamamış bir tür “bilinçli mantıksızlık” icraatı ile içinde türlü entrika içeren dayatmalarla, insanlığımızı Orta Çağ’a hızla geri götürüyor. Durdur. Sana ilerleme diye “yutturulan” bu gerileme sadece senin iradenle durabilir.
Doğadaki fizik kuralları gibi tarihte de neden sonuç ilişkilerini belirleyen iç dinamikler vardır. Toplumsal olaylar insanın hedef ve niyetlerinden kaynaklıdır, doğada ise fiziksel zorunluluklardan kaynaklı bir sebep-sonuç ilişkisi vardır.
Bu nedenle bak bakalım Orta Çağ’a geri dönmek istiyor musun? Kız evladının yaşamadan ölmesine gönlün razı gelecek mi? “Baklava çaldı” diye, minicik aç çocukların ellerinin kesilmesine adalet duygun ve vicdanın razı olacak mı?
Minicik çocuklarına kendi öz dilini öğretmek varken, onu sözlü ve yazılı kullanmasını, anlamasını ve ecdadına aktarmasını mı istiyorsun, yoksa bilmediği sesleri heceleyemiyor diye falakaya yatırılıp, acımasız 100 sopayla işkence görmesini, ehliyetsiz sözde hoca tarafından tecavüze uğramasını mı istiyorsun? Çocuk bu çocuk. Yanlış yapar doğruyu gösterir insan gibi eğitirsin.
Laik, sosyal bir hukuk devleti olarak yanlışı düzelten, kötüyü iyileştiren, insanı mutlu edecek eğitim, öğretim, üretim politikalarıyla toplum refahı sağlansın, sürdürülebilir kalkınma gelişsin istemez misin? Bir düşün bunu, karar ver güzel kardeşim.
Sen çok özel bir varlıksın. Aklını kullan. Ay yıldızlı bayrağınla cihanda kocaman bir yüreğin var. Dünya için iyilik timsalisin. Özüne tutun, kanla savunduğun Anayurdun için iyiyi iste. İnsanın niyetlerinin her sonucu insanın toplumsal var oluşu için çok büyük önem taşır. Ancak neden-sonuç ilişkisi içinde toplumsal süreçleri planlayanların mantık dışı ajandalarına körü körüne uymak, bunların toplum üzerindeki tezahürleriyle gelişen olaylar sanki zorunluymuş gibi körü körüne kötüye inanmak akıl ve vicdan dışıdır. Buna son ver kardeşim.
Türklüğünle dünyada gurursun. Yanlışa yanlış, doğruya doğru de güzel kardeşim. Korkma!
Uygar insan; kendine, içinde bulunduğu kâinata, coğrafyaya, çevresine karşı sorumlu, sevgili, saygılı, bilgili varlığa denir. Saygı özgürlüktür. “Sevgi özgürlüğün çocuğudur, tahakkümün değil” der bir şair.
İnsansın. Fizyolojik ve biyolojik olarak, üreme duygunu, cinsel dürtülerinle içinde biriken ve dışarı atılması gereken o şeyi atıp, şehvet duygunu gidermen gerekir. Bu yetişkin olan senin normalin. Ancak bir din bilimci(!) çıkıyor ve bir ebeveyne diyor ki “Evladın yaşındakiyle (çocuk) hatta evladına şehvet duyduysan, erek olursan onunla (seks) yapabilirsin.”
Bu ve benzeri sapkınlıklar topluma ilahiyat eliyle sunulur mu? Bu çağda bunları normal kabul etmek, mantıkla açıklamak artık mümkün değildir.
Bu görüşü salık veren adamı ayıplamazlar mı, sormazlar mı adama, “sen öz evlatlarınla böyle mi yaptın?” diye… Bu sapkın zihniyet toplumun üzerine çöken bela değildir de nedir güzel kardeşim?
Bu toplumun kadim değerleri vardır ve sınır aşılmıştır, söylemler “inanç” altında evrensel cinsel ahlâka ve toplumsal ahlâka uygun ve açıklanabilir değildir. Bu ile benzeri sapkınlıkları öğütleyen, yapan, yardım eden, susan, topluma sözde inanç temelli yayan bu tür kişiler artık ciddi ciddi psikoloji biliminin konusudur. Derhâl gerçek sevgi ile rehabilite ve bilimsel metotlar kullanılarak tedavi edilmelidirler. Hukukçular derhâl toplum düzeni ve vicdanı zedelendiği için gereğini düşünmelidir.
Bakınız, Freud kendi çağında bir devrimciydi değil mi? 1900’lerde Batılı çevrelerde şok etkisi yaratan bu insanın o dönem teorisini savunan kişiler, şimdi cesur ve radikal görülebilir mi? Bu ahmakça bir romantizm olmaz mı? Çağ değişti çağ. Ülkemizde de toplumumuzu Orta Çağ karanlığına çeken bir tayfa var. Niyet ve hedefleri hiç iyi görünmüyor.
Birileri tarafından, “sağılacak inek sürüsü” muamelesine maruz kalan toplumlar insanlık tarihi boyunca olagelmiştir. Tarihte bu mazlumlar makus talihini beşerî kaynağı olan kahramanlarının iradesiyle, aklıyla ve azmiyle tersyüz etmişlerdir. Örnekleri yazılı tarihte vardır. Toplumlarda karanlıktan aydınlığa çıkan dönemlerin liderleri vardır. Ancak toplumunu aydınlıktan karanlığa gömen, gerçek kahramanları taklit eden “cibiliyetsiz kahramanlar(!)” da vardır.
Buna karşın insanımızın uygar gelişimine kimse engel olamaz. Kendi gücüne dayan yiğit kardeşim.
Bu çağda “evladına şehvet duyabilirsin” demek akıl kârı mı? Aynı kişi öz evladına da mı aynı öğüdü verdi? Bu zihniyete güvenip ona ne emanet edilebilir?
Fiziksel var oluşumuzun yasaları insan iradesinin heveslerine bağlı değildir. Doğarız, besleniriz, hareket eder, gübreyi salar, üreriz. Bu süreçlerin tekini bile değiştiremeyiz ve tüm bunlara iyi ve erdemli yaşama sanatını da ekleyerek ölüme doğru ilerleriz ve ölürüz.
Atalarımızca hezimete uğratılanların, sözde evrim geçirmiş haysiyet yoksulları ‘‘yenilen pehlivan güreşe doymazmış’’ misali mantar gibi yerlerdeler. Bunların artıkları, her cepheden politikalarını -dâhili ve harici- var güçleriyle sinsi sinsi bindirseler de başımızı ezemeyeceklerini vakti gelince bu aklı evvellere o meşhur Orta Asya’dan çıkma, “Made in Türk” tokadı ile göster güzel kardeşim.
Türklerin varlığı bu dünya üzerinden silinemez. Her yerdeyiz. Beşerî kaynakları yok sayılmaya ve dahi kopyalanmaya, çalınamıyorsa yok edilmeye hâlâ çalışılmaktadır.
Silkelen, ecdadının mirasına sahip çık.
İçimizdeki bu yeni türe de bir tavsiyede bulunalım. İnanıyorlarsa… Nafile namazlarını kılmaya başlasınlar. Bu namazlar içinden “Tevbe (tövbe) namazı”nı ısrarla tavsiye ediyoruz.
Ne diyor üstat, ‘‘Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı.’’ Kanıtlı gerçeğimiz bu. Esasen büyük üstat, gerçek tarihini yazanlarını tanı, oku, bil, onlara vefanı göster, tarihini saptıranlara o asil ve cesur kahramanlarının yaptıklarına sövenlere değil diyor.
“Evladınla seks yapabilirsin, halana teyzene sarkabilirsin, baldızınla şey edebilirsin, ananın, bacının orasına edilen sinkaflı kelimelere de yarabbi şükür çekersin” diyen bir Atan var mı güzel kardeşim? Varsa o iblisten başkası değildir.
Sen bilirsin bizden söylemesi güzel kardeşim, dünya yine döner, güneş yine doğudan doğar ama sen namussuz, şerefsizin biri olarak bu kâinatta tekamülünü insan görünümünde ancak bir bit yavrusu olarak tamamlarsın.
Son olarak sakın unutma: Biz Atatürk gençleriyiz.
Tüm bayramlarımız, çocukluğumuz ve gençliğimizdeki aslı gibi yaşanacak, yaşatılacaktır.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.