Yakın zamanda üst üste gelen zamlarla, yüksek vergi oranlarıyla, siyasette sık telaffuz edilmesiyle tekrar gündemdeki yerini hatırlatmışken üzerine iki satır yazmamak olmaz. Buyrun, tütünlü hallerin Dünyamızdaki yansımalarına…
Önce bir konuya açıklık getirelim. Nasıl oluyor da bu kadar pahalıyken insanlar hâlâ tütünden vazgeçmiyor? Cevabı yaklaşık üç yüzyıl önce yapılmış gravürcü ve yayıncı Martin Engelbrecht’in portresinin altından okuyalım:
“Ey tütün, seni içtiğimde hem keyif hem huşu içinde
Bilincine varırım, gerçekte ben neyim.
Kedersiz bir duman, hafif bir rüzgâr, bir gölge
Toprak pipo etten bedenin iskelesi
Sen hem bu kadar iyi hem bu kadar tinselken
Sana ödediğim parayı kim çok görebilir ki?”
Her ne kadar günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tütünün yaygın kullanımı için “tütün salgını” ifadesini dile getirmekten çekinmiyor ve yılda sekiz milyondan fazla insanın ölümüne sebep olduğuna dikkat çekiyorsa da bunun insanları, yüzyıllardır yerleşmiş bir gelenek olan tütün içmekten alıkoymadığı ortada. Belki hâlâ tütünü, 1700 tarihli, Ölçülü Enfiye Kullanımı Üzerine başlıklı metinde olduğu gibi algılayanlar vardır. “Tütün beyni ve sinirleri daha kuru ve dayanıklı yapar. Bunun sonucu, sağlam bir muhakeme gücü, daha berrak ve açık bir zihin ve daha sağlam bir ruhtur.”
Son dönem tütün ve içkiyle bağlantılı konuşmalarda sık rastlanan kuru ve sulu ifadelerine pek girmeye gerek yok, ancak söyleyelim ki, bu tanımlamalar farklı anlamlarda eskiden de yapılan bazı tartışmalarda yer alıyordu. Mesela, Keyif Verici Maddelerin Tarihi adlı kitaba göre, 17’nci yüzyılda tütün içmenin kuru içki içmeye benzetilmesi şaşırtıcı değildir. Tütünün “kuru” özelliğinin o dönem bir başka keyif verici madde olan kahve ile arasında “gizli bir bağ” kurduğundan söz eder kitap. “17’nci ve 18’inci yüzyılların tıbbına göre kahve kuru bir maddedir ve en büyük özelliği insanın beden sıvılarını kurutmasıdır.” Aynı dönemin tıbbı tütün için de benzer yaklaşımdadır. Onun da bir beden sıvısını, sümüğü kuruttuğu söylenir. Tütünle ilgili bir el ilanında yer alan şu ifadeler dönemin algısını göstermek için yeterli sanki. “Tütün içmek… sümüğü ve uyuşukluk veren sıvıları da kurutur; hidropsiyi engeller, zira bu duman sıvıları dışarı atar ve bedeni zayıflatıp inceltir; pipoyla çekilen bu duman nefes darlığına, akciğer iltihabına ve öksürüğe karşı çok iyi bir ilaçtır, ayrıca yoğun, ağır akıntı ve sıvılara karşı da birebirdir.”
Günümüzün tıbbının aynı fikirde olmadığını söylemeye gerek yok. Ancak eğer günümüzde bilime kulak vereceksek DSÖ’nün açıklamalarında sadece insan bedeniyle ilgili kısmı okumamalıyız; aynı zamanda yayınladığı Tütün: Gezegenimizi Zehirliyor başlıklı raporda anlatılanlara da dikkat kesilmek lâzım. Burada tütünün üretim ve tüketiminin yıllık 80 milyon ton karbon salımına neden olduğunu belirtiliyor. Rapora göre, tütün üretimi için yıllık 22 milyar ton su kullanılıyor. Dünya genelinde her yıl orman alanlarının yüzde 5’i tütün yetiştirmek için ormansızlaştırılıyor. Sigara tüketimiyle iki milyon ton paket atığı oluşuyor ve her yıl 4,5 trilyon izmarit çevreye saçılarak su ve toprağı zehirliyor, hatta orman yangınlarına neden oluyor. Tütünün üretiminden tüketimine endüstriyel yaşam döngüsü yıllık toplam 25 milyon ton atığa neden oluyor. Bu konuda Türkiye’ye dair bir veriyi de Türkiye Solunum Araştırmaları Derneği açıklamıştı. Türkiye’de 2018 verilerine göre 118,5 milyona yakın sigara tüketildi, bunun sonucunda günlük 57 ton, yıllık ise 21 bin ton atık oluştu.
Pipo, puro, sigara
Sigara tütün içmenin günümüzdeki en yaygın biçimi. Ama biliniyor ki tütünün pipoyla içilen döneminden giderek basitleşerek bugüne gelişinde puro gibi aşamalar var.
Bakmayın puronun zaman içinde toplumun zengin kesimini simgeleyen bir imge haline gelişine; 1800’lerde devlet sokakta tütün içenleri tehditkâr devrimciler olarak görüyordu. Bu durum Keyif Verici Maddelerin Tarihi’nde şöyle anlatılır. “Tütünün, daha doğrusu o dönemde hâkim tütün içme biçimi olan puronun bunca siyasi anlam kazanmasına katkıda bulunan olgu, o dönemdeki puro sarıcıların işçi hareketinin en militan avangardı olmasıdır belki de. Bu kesim Almanya’nın ilk ve en radikal sendikasını kurar.”
19’uncu yüzyılın başlarında puronun ortaya çıkışı tütün içiminde bir devrimdir adeta. Artık yaprakların kıyılması, piponun doldurulması, bittikten sonra temizlenmesi gibi işlemler puroyla geride kalmıştır. Puronun ucunu kesip yakmak yeterlidir. Duman
Sigara da günü geldiğinde puroyla aynı mantıkla hemen yaygınlaşmıştır. Basitlik ve üretim süreçlerinin gelişimine paralel olarak hız faktörü onun yaygın kullanımında önemli bir unsurdur.
“Tütünü burnunuza götürünüz”
Ancak tütün kullanımından bahsediyorsak sanırım hiçbir biçimi enfiye çekmek kadar ilginç değildir. Avrupa’daki enfiye tüketimi 1700’lerde çok yaygındır. Hem sarayda hem burjuvalar arasında çok popülerdir, hatta kiliselerde rahiplerin, keşişlerin arasında da…
Enfiyenin İspanya’dan Fransa’ya geçerek yaptığı yolculuk kısa sürede Avrupa’da benimsenmesiyle doruğa ulaşır. Enfiye çekmek toplumsal ilişkilerin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Artık herkesin bir enfiye kutusu vardır. Toplumsal bir ritüel olarak enfiyenin nasıl ikram edileceği, kutusunun hangi elle, nasıl kullanılacağına dair klavuzlar bile yazılır.
“Enfiye kutusunu sol elin parmaklarıyla tutunuz. Enfiye kutusunu elinizde doğru konuma getiriniz. Parmağınızla enfiye kutusuna vurunuz. Enfiye kutusunu açınız. Enfiye kutusunu bulunduğunuz topluluğa ikram ediniz. Enfiye kutusunu geri alınız. Enfiye kutusunu hep açık tutunuz. Parmağınızla kutunun kenarına vurarak tütünün bir yerde toplanmasını sağlayınız. Tütünü sağ elle dikkatle alınız. Tütünü burnunuza götürmeden önce bir müddet parmaklarınızın arasında tutunuz. Tütünü burnunuza götürünüz. Yüz ifadenizin çarpılmamasına dikkat ederek iki burun deliğinizle birlikte çekiniz. Hapşırınız, öksürünüz, tükürünüz. Enfiye kutusunu kapatınız.”
Enfiyenin sarayda olduğu gibi kentlerde de benimsenmesi haliyle günlük hayatın toplumsal tarihi üzerine çalışanların ilgisini çekmiştir. Aralarında 18’inci yüzyıldaki sakalsızlık modasını yaygın enfiye kullanımıyla açıklayanlar olmuştur. Bu yaklaşıma göre, tütünü buruna rahatça çekebilmek için burun deliklerinin önündeki kıllar engeldi; o dönem bıyıksızlığın yaygınlaşmasının ana unsuru buydu.
Tercih meselesi
Sigara toplumsal hayata girdiğinden beri kendine ait bir kültür yaratmakla kalmadı, referans noktaları da oluşturdu. Günümüzde “Bir sigara içimi mesafe” hemen herkes için kabul edilebilir kısa uzaklık anlamına gelir. Aynı şekilde “bir sigara molası” herkesin anlayış gösterebileceği bir zaman aralığını ifade eder. Sigara hızlı bir tüketim nesnesidir ama aynı zamanda “yavaş” bir puro kadar keyif verici, rahatlatıcıdır. Ve fakat unutulmamalıdır ki aşırı kullanımı öldürücü olabilir. Sadece kullanan için değil, pasif içiciler için de. DSÖ sigaranın yılda sekiz milyondan fazla insanın ölümüyle ilişkili olduğunu söylerken bu ölümlerin 1,2 milyonunun pasif içicilikten kaynaklandığını da vurgular.
Diyeceğim, sigara içmek göz ardı edilemeyecek keyiflerden elbette, ancak bu bir tercih olmalı hayatta; içeceksek işin sağlıkla ilgili sonuçlarının bilincinde olarak içmek lâzım. 90’lı yıllarda, Fol dergisinin ilk sayısında, yılların tütün kullanıcısı olarak Murat Belge’nin yazdığı Sigaraya Serenad yazısındaki sözleri geliyor aklıma… “Sağlıkla ilgili kısmı beni ilgilendirmiyor, dedim; ama ilgilendiriyor. İnsanın paradoksları bitmez. Bir süredir çocuklarım fena halde sigara içiyor ve ben buna fena halde üzülüyorum.”
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.