Bulgaristan Türkiye’yi solladı

Aysın Önen

Bir zamanlar komünistti, sonra rejim değiştirdi ve serbest piyasa ekonomisine geçti. Yugoslavya ve Irak’a konan ambargolar yüzünden en çok sarsılan ülkelerden biri oydu, ama AB’ye tam üye kabul edilmeyi başardı

1980’li yılların ilk yarısıydı. İstanbul, Humeyni’nin din baskılı rejimi ve 1980’de başlayıp sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı’nın korkunç birleşimi yüzünden dayanılmaz hal alan ülkelerinden kaçan İranlılara, özellikle de Humeyni karşıtlarına geçici ev sahipliği yapıyordu. Varını yoğunu satıp gelen aileler kiraladıkları dairelerde sığınma başvurusunda bulundukları ülkelerden cevap beklerken, yavaş yavaş servetleri ellerinde eriyor, bazı aileler bu yüzden geri dönmek zorunda kalıyordu. Dayananlar, üç ayda bir vize yenilemeleri gerektiğinden Bulgaristan’a giriş-çıkış yapıyorlardı. Dönüşte bize “ne zaman, hangi meyvenin, nerede, ne kadara satılacağının” televizyondan duyurulduğu bu ülkeyi anlatıyorlardı. Kimin, nerede, ne iş yapacağının yönetimce belirlendiği… Bana uzayda bir gezegen gibi gelirdi Bulgaristan. Üstelik, 1980’de gerçekleşen 12 Eylül İhtilali’nin ertesinde bizim de pek iç açıcı bir durumda bulunmadığımız bir sırada.
1989’da İran’da Humeyni öldü, Bulgaristan’da devrim oldu. Aynı Bulgaristan geçen yıl, nesillerdir dünyaya gözlerimizi açtığımız günden beri adayı olduğumuz Avrupa Birliği’ne tam üye kabul edildi. Bazı şeyler gerçekten hiç değişmiyormuş gibi geliyor insana.
Bulgaristan’la kaderimiz komşu olmakmış herhalde. Bulgarlar da Türkler gibi Orta Asya’dan göç etmişler buralara. Ülke 500 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyeti altında kalmış. Ne kadarı gerçeklere dayanıyor, ne kadarı politikadan kaynaklanıyor bilemiyoruz, ama Bulgarlar Osmanlı dönemini hiç iyi anmazlar. Dolayısıyla, komşumuzla ilişkilerimiz yakın zamana kadar pek keyif verici bir manzara arz etmemiş.
Başbakan Erdoğan geçtiğimiz mart ayında ülkeyi ziyaret edince, nihayet bir komşumuzla iyi ilişkiler mi kuracağız diye heyecanlandık.

Yeni enerji güzergâhı: Balkanlar
Çoğu “Demir Perde” lakaplı Balkan Yarımadası ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra girdikleri komünist sistemi demokrasi ve serbest piyasa ekonomisiyle değiştirirken, yeniden büyük güçlerin aktif “iktidar” mücadelesine sahne oldular. Güçler, bölge üzerinde kendi etki sahalarını yaratabilmek için, sınır kavgası gibi sorunlar yaşayan, hatta savaşan ülkeler arasında taraf tuttular. Komünizmden vazgeçildikten sonra buralardaki etkinliğini hızla kaybeden Rusya bu duruma hayli içerliyor. Bazen tehditlerle bölgedeki varlığını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye ve büyük güçler de Balkan ülkeleriyle ilişkilerini mümkün olduğunca geliştirmeye bakıyorlar. Zira Balkanlar, şimdi de enerji güzergâhı olması sebebiyle jeostratejik açıdan önemli bir konumda. Nabucco, Hazar bölgesi doğalgazını Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya’ya taşıyacak olan boru hattı projesinin adı.
Nabucco’nun 3 300 km uzunluğundaki yolu, yapılan anlaşmalarla belirlenmiş durumda, yani Türkiye’den geçeceği kesin. Ancak Türkiye’nin bu gazın sadece “transit” geçişiyle mi yetinmek zorunda kalacağı, yoksa bundan ayrı olarak kendisine pay mı verileceği konusu tartışılıyor. Türkiye açısından çok önemli bir pazarlık, zira 2010 itibariyle önemli iki gaz anlaşması sonlanacak.
2004’te kurulan ve merkezi Avusturya’nın başkenti Viyana’da bulunan Nabucco AŞ’nin, her biri yüzde 16,67’lik hisseye sahip altı ortağı var: OMV (Avusturya), MOL (Macaristan), Transgaz (Romanya), Bulgargaz (Bulgaristan), BOTAŞ (Türkiye) ve RWE (Almanya).

Belini doğrulttu
Bulgaristan AB’ye tam üye kabul edilirken belki ne ekonomik ne de siyasi alanda Türkiye’den daha iyi durumdaydı, ama tahminler, en geç bu yılın sonu itibariyle bizim onun bir hayli gerisinde kalacağımızı işaret ediyor. 1996-1997’de ağır bir ekonomik kriz yaşayan ve bir yandan da dünya çapında üne kavuşan yolsuzluğuyla baş etmeye çalışan Bulgaristan, 2007’de enflasyonunu yüzde 12,5’e indirmeyi başardı. 1990’larda yüzde 17’nin üzerinde seyreden işsizlik oranı da geçen yıl yüzde 10’a kadar düştü. Gözlemci raporları bu yıl enflasyonun yüzde 5’e, işsizliğin de yüzde 6,5’e ineceğini öngörüyor. Bu başarıda AB desteğinin payı büyük olsa da, ülkenin, henüz 1990’da komünizmden çıkıp serbest piyasa ekonomisine ve parlamenter rejime geçtiğini unutmamak gerek.
Bulgaristan ekonomisinde sanayinin rolü büyük. Elektrik ve elektronik ürün imalatı son yıllarda çok artarak ülkenin hemen her yerine yayılmış. Ferrüs metalurji aynı şekilde büyük önem taşıyor. Ülke, kişi başına çelik ve çelik ürünleri üretiminde Balkanlar’da birinci sırada. Ayrıca kurşun, çinko, bakır, aluminyum gibi birçok madenin kişi başına üretiminde Güneydoğu Avrupa’nın lideri.
Bulgarların yüzde 24’ü makine inşasında çalışıyor. Toplam sanayi ürünlerinin yüzde 14’ü bu alanla bağlantılı. Gemi inşa sektörü Varna, Burgaz ve Rusçuk şehirlerinde yoğunlaşmış durumda.
Petrol ve gaz kaynaklarının yetersiz olmasına rağmen Bulgaristan bizim de elektrik satın aldığımız ülkelerden biri. Toplam kapasitesi 2 000 MW olan Kozloduy Nükleer Enerji Santralı sayesinde uzun süre bölgenin en önemli elektrik ihracatçısı konumundaydı. Santral bloklarının kapatılmasıyla elektrik ihraca tında büyük düşüş yaşadı, ama yine biri
2 000 MW kapasiteli olmak üzere yeni nükleer santrallar açmaya hazırlanıyor.
1989’da büyük gerileme yaşanmasına karşılık son yıllarda kendini toparlamaya başlayan sektörlerinden biri de tarım. Gıda işleme gibi yan sanayileriyle birlikte tarım Bulgaristan’ın can damarlarından biri olmayı sürdürüyor.

Bunu Paylaşın