Avrupa’nın göçmen politikaları meşru mu?

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Deniz çağrıştırdığının aksine bereket getirmiyor her zaman. Geçen ay tekneleri battığında ölen sığınmacılar dünyanın görmeyi seçmediği gerçeklerden biri. Oysa sorun giderek büyüyor

Haber İngiltere’den geldi. Yurtdışından gelen öğrencilerle ilgili düzenleme üniversitelerde ve ülkede tartışılmaya başlandı. Hükümet öğrenci vizesi alanların birçoğunun asıl amacının İngiltere’de eğitim görmek olmadığını düşünüyor. Bu nedenle şu anda okuyanlar vizelerde düzenleme yapmayı planlıyor. Bu hükümetin göçmen sayısını düşürme planlarının bir parçası aslında.
İngiltere’ye gelenlerle ülkeden gidenler arasındaki fark son verilere göre 216 bin. Bu rakam hükümetin hedeflerinin çok uzağında. Bu yöndeki verilerin onbinli rakamlarla ifade edileceği günlerin hayalinde muhafazakâr hükümet.
Giderek yok olan orta sınıf, düşen gelirler, yoksulluk… Son olarak geçen ay, Observer Gazetesi “Büyümeden Kim Kazançlı Çıkıyor?“ başlıklı raporu hatırlatıp alt gelir grubunun gelirlerinin 2020’ye kadar yüzde 15 azalacağını yazdı. Bunların toplumsal sonuçlarından biri ne olur? Elbette göçmen karşıtlığı. “İş bulamıyoruz, bizim yerimize daha ucuza onlar çalışıyor“ tarzı karşı çıkışlarla başlayan sonra da “bu ülkeden gitsinler” noktasına varan kör tepkiler Avrupa’ya yabancı değil. Birkaç yıl önce Fransa’daki “Polonyalı muslukçular” tartışması hâlâ hafızalarda…
Polonya’nın 2004’te AB’ye girmesinden sonra başlayan tartışmada Fransa’da kıyamet kopmuş, 2005’de ülkedeki Avrupa Anayasası halk oylamasında, “Polonyalı musluk tamircisi” tiplemesi üzerinden Fransa’nın Doğu Avrupalı işçilerin akınına uğrayacağı iddia edilmişti. Oysa öyle olmadı. Doğu Avrupalı göçmen işçiler bir karşılaştırma yapılacaksa, mesela İngiltere’yi daha çok tercih etti.
Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Slovenya, Letonya, Litvanya, Estonya ve Slovenya Avrupa Birliği’ne  katıldıklarında (1 Mayıs 2004) bu ülkelerden gelecek işçilere yalnızca İngiltere, İrlanda ve İsveç kapı açmıştı. Yunanistan, Finlandiya, İtalya, İspanya ve Portekiz ise AB’ye yeni katılan ülkeler üzerindeki sınırlamaları  ancak iki yıl sonra, 2006’da kaldırdı. 2007’de Lüksemburg ve Hollanda, 2008’de Fransa, 2009’da Belçika ve Danimarka aynı kararı aldı.
Kısaca Avrupa’da göçmen işçiler hep tartışma konusu oldu. Avrupa Birliği tarihine damgasını vuran en büyük krizin yaşandığı Yunanistan’da, ağustosta yaşananlar bu konuda bir değişiklik olmadığını gösteriyor.
Ülke çapındaki operasyonlarda Yunanistan’da yaklaşık altı bin kişi gözaltına alnmıştı. Ardından Yunanistan polisinden yapılan açıklamada yasadışı yollardan geldiği tespit edilen 1600 kişinin sınırdışı edileceği bildirildi. Sonra da Kamu Düzeni Bakanı Nikos Dendias’ın diplomatik dilde “talihsiz“ denilen beyanatı geldi. Ekonomik zorlukların Yunanistan’ı “yabancılar tarafından işgal edilmeyi” kaldıramayacak duruma getirdiğini anlatıyordu bakan. Onun ifadelerine göre, göçmen meselesi “Yunanistan toplumu ve devletinin temelinde bir bomba gibi duruyordu.“ Bakana göre göç konusunda düzenleme yapılmazsa Yunanistan çökecekti. Sanki ayaktaymış gibi…
Malum, Yunanistan bir süredir Türkiye sınırına kilometrelerce tel çekmeyi planlıyor da projeyi gerçekleştirecek para bulamıyor. Hükümet kaçak göçe karşı yardımcı olmaları için diğer Avrupa ülkelerine çağrı yapıyor sürekli ve açıkça bu yükü ölçüsüz bir şekilde sırtlandığından yakınıyor.
Bir yandan Yunanistan’ın Avrupa Birliği’nin “açık kapısı“ olduğunu da unutmamak lazım tabii. Avrupa Birliği’ne giriş yapan göçmenlerin yüzde 80’i Yunanistan üzerinden geçiş yapıyor. Bu durum özellikle sağcı politikacıları provoke ediyor, hükümete göç konusunda katı tutum alması yönünde baskılar yapılıyor.
Son seçimlerde meclise milletvekili göndermeyi başaran aşırı sağcı Altın Şafak Partisi’nin yaptığı eylemi hatılayalım: İki ay kadar önce Altın Şafak üyeleri meclis binasının önünde ihtiyacı olanlara gıda dağıttı. Ne güzel görünüyor değil mi? Peki bu yardımdan yararlanmanın koşulu olarak nasıl bir kriter koydu? Yunan vatandaşı olmak. Daha da korkuncu, yardım dağıtacaklarından kan grupları dahil önemli kşisel bilgilerini vermelerini de istemiş olması.
Yine aynı günlerde Yunanistan’da yaşanan bir başka olayda aşırı sağcıların saldırısına uğrayan Iraklı bir göçmen hayatını kaybetti. Iraklı saldırıya uğrayarak ölen son göçmendi, ancak ağustos ayında yaşanan tek saldırı değildi. Farklı günlerde bir Faslı ve bir Rumen’e de saldırıldı. Mağdurların ikisi de saldırganlardan kurtulmayı başardı.
Yunanistan’ın Avrupa’ya karşı savunduğu tezlerden biri de Türkiye’nin kaçak sığınmacıların geçiş ülkesi haline gelmiş olması. İşin doğrusu pek de yanlış değil bu tespit.
Türkiye’de 350 bin kayıtsız göçmenin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu göçmenlerin yaklaşık yarısı Türkiye’yi geçiş ülkesi olarak görüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinde son 15 yılda Türkiye’ye giriş yapan yabancı sayısı ile çıkış yapan yabancı sayısı arasındaki fark 4,5 milyon kişi. Geçen ay İzmir açıklarında yaşanan trajedi ne ilkti, maalesef ne de son olacak. 120 mültecinin bulunduğu tekne batarken 58 kişi öldü, 45 kişi kurtarıldı.
Türkiye’nin bu “geçiş ülkesi” konumu dolayısıyla Avrupa Birliği‘nin imzalamasını istediği bir anlaşma var: Geri Kabul Anlaşması. Türkiye son durumda bu anlaşmayı imzaladı, ancak uygulamaya sokmak için gerekli prosedürü yerine getirmiyor. Türkiye’nin, AB’den, uygulama için bir talebi var: Karşılığında vize kolaylığı ya da vize muafiyeti istiyor.
AB’nin içinde ise şu anda yürürlükte olan mevzuata göre, birlik içinde herhangi bir ülkede iltica başvurusunda bulunan sığınmacının talebi AB’ye ilk giriş yaptığı ülkede değerlendiriliyor. Bunun anlamı şu: AB’den sığınma talebinde bulunan biri hangi ülkeden AB’ye giriş yaptıysa o ülkeye gönderiliyor. İltica prosedürünün o ülkede yürütülmesi isteniyor. Sonuçta AB’nin dış sınırını oluşturan ülkeler bu konuyla uğraşmak zorunda kalıyor. Yunanistan’ın derdi biraz da bu zaten. Keza İspanya ve İtalya da benzer durumdaydı ama son iki yıla kadar. Onlar, arada yaşanan Libya krizini saymazsak, sınırlardaki sıkı uygulamalarla bu sorunu sıfıra yaklaştırmışlardı.
Yunanistan ise geçen seneye kadar sığınmacıların taleplerinin sadece binde 2’sine karşılık veriyordu. Geçen sene taleplerin kabul oranı büyük bir artışla yüzde 2’ye çıktı. Bu nedenle Almanya mesela, Yunanistan üzerindeki yükü artırmamak için sığınmacıları Yunanistan’a geri göndermiyor.
Göçmenlerin ya da mültecilerin durumu dünyanın diğer noktalarında da farklı değil. Avustralya mesela… Ülkeye deniz yoluyla ulaşan sığınmacıların sayısı son aylarda belirgin biçimde arttı.  Ağustos başında Avustralya’ya giriş yapan mülteci sayısının sadece o hafta sonu 170 olduğu açıklandı. Konuyla ilgili düzenlenen panelde bir dizi önlemden bahsedildi. Kimi insani düzeyde olan önlemler arasında ülkeye deniz yoluyla giren sığınmacıların aile bireylerini ülkeye getirmelerine izin vermemek gibi maddeler de vardı.
Avustralya civarındaki sularda da Ege‘dekine benzer dramlar yaşanıyor. Aralık 2010’da Noel Adası yakınlarında kayalara çarpan bir teknede 50 sığınmacı hayatını kaybetmişti. Bu yıl yakın zamanda fırtınaya yakalanan bir teknedeki 200 sığınmacı ise kurtarıldı.
Göçmenleri birbirine gönderme politikasının bir şekli orada da var. Avustralya‘nın Malezya’yla imzaladığı bir anlaşma çerçevesinde, tekneyle gelen 800 sığınmacıyı Malezya’ya nakletmesi ve karşılığında dört yıllık bir süre zarfında 4 bin mülteciyi topraklarına kabul etmesi öngörülüyordu. Ancak bu anlaşma Avustralya‘nın bir mahkemesine takıldı. Mahkeme Birleşmiş Milletler Mülteci Anlaşması’nı imzalamayan Malezya’nın yeterli korumayı sağlayamayacağını iddia etti ve anlaşmanın aleyhine karar verdi.
Sığınmacılar her yerde bir yük olarak görülüyor. Dahası kötü muameleye maruz kalıyorlar, öldürülüyorlar, kötü koşullarda yaşıyorlar. Ülkelerinde kalsalar kimi zaman açlık ve yoksullukla kimi zaman savaşlarda hayatlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya bu insanlar. Ne yapsınlar, diye sorası geliyor insanın, ama asıl soru gelişmiş ülkelerin ve uluslararası kurumların ne yapması gerektiği, hatta aynı zamanda ne yapmaması gerektiği belli ki.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com