Türk dış politikası ve Ermenistan açılımı

Senem Aydın Düzgit

Türk dış politikasının şu anda yaşadığı en büyük açmazlardan biri, Ermenistan sınırının geleceğine odaklanmış durumda. Ermenistan’la olan doğu sınırının açılımı, Avrupa Birliği’nin ve A.B.D.’nin öteden beri desteklediği bir politika. Öte yandan Türkiye yakın zamana kadar bu alanda bir adım atmamasını, yani Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmemesini, Ermenistan’ın Karabağ işgalinde geri adım atmamasına bağlıyordu. Ermenistan’ın bu konuda tutum değiştirmemiş olmasına karşın Türkiye’nin sınır açılımına yönelik olumlu yaklaşımının arka planı ise daha geniş dış dengelerde yatıyor. Obama’nın ziyaretinde de görüldüğü üzere, bu konu yeni dönem Amerikan dış politikasında büyük önem taşıyor. Amerika’da soykırım tasarısının onaylanma ihtimalinin özellikle Gazze savaşından sonra güçlenmiş olması, Türkiye tarafından tasarının onaylanmasını engelleyecek ya da en azından geciktirecek bazı pragmatik adımlar gerektiriyor.
İşin bir de Avrupa boyutu var. AKP iktidarı döneminde Türkiye önemli dış politika açılımlarına imza attı. Suriye ile ilişkilerin güçlendirilmesi, hatta İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuk rolü, son zamanlarda Irak’la yaşanan yakınlaşma, Türkiye’nin bölgesinde ‘yumuşak güç’ olarak etkisini artırdığı ve Avrupa Birliği’nin iyi komşuluk prensibine uyan bir ülke profili çizdiği yönünde yorumlanmakta. Bu gelişmeleri, Türk dış politikasının ‘İslamileşmesi’ olarak sunan bilim insanları olsa da, bunları Türkiye’nin dış politikada gittikçe ağır basmakta olan pragmatizm ekseninde okumak da mümkün. Türk dış politikası, 1990’ların büyük bölümünü kimlik ekseninde Batı’ya ait olduğunu iddia ederek ve bu yolla da AB üyeliğini hak ettiğini öne sürerek geçirdi. Günümüz Türk dış politikasında ise Türkiye’nin Doğu ile olan ilişkileri ön plana çıkartılarak Batı’nın güvenliği ekseninde yapacağı katkılar öne sürülmekte. Türkiye’nin AB üyeliğinin Avrupa’ya kazandıracağı avantajlar da ağırlıkla bu çerçevede sunulmakta.
Bu koşullar altında pragmatik bir dış politika anlayışının sınır açılımını da zorladığını görmek gerek. Ancak öte yandan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde de dengelerin olabildiğince bozulmamasına dikkat edilmesi gerekiyor. Bu, her şeyden önce Rusya’nın egemenlik alanının dengelenmesiyle ilgili. Enerji güvenliğinin bu kadar gündemde olduğu bir dönemde Azerbaycan’ın Rusya’nın egemenlik alanına daha çok girmesi ihtimali tüm Batı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Rusya, Azerilerle Nabucco projesini devre dışı bırakacak alternatifler üzerine anlaşma planları yapıyor. Aliyev’in son Rusya seyahatini de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Öte yandan Ermenistan’daki siyasi analistler, Ermenistan’la sınırın açılması durumunda, bundan en büyük faydayı Ermenistan demokrasisinin göreceğini ifade ediyorlar. Şu an sınırın açılmasına en çok karşı çıkan grupların başında, Ermenistan’da kapalı sınırdan çıkar sağlayan ve siyasi nüfuz sahibi de olan oligarşik ekonomik gruplar geliyor. Sınırın açılması ülkedeki tüm dengelerin değişmesi ihtimalini taşıyor. Ermenistan’ın bu yolla Rus ekseninden uzaklaşması ihtimali Batı’nın sınır açılımını desteklemesinin en önemli nedeni olarak görülüyor. Sonuçta oldukça çetrefilli bir dış politika sorunu önümüzde duruyor. Azerbaycan’la olan dostane ilişkiler bu sorunun çözümünde önemli bir faktör, ancak tek değişken değil. Meseleye daha geniş bir perspektiften bakmak ve dengeleri gözetecek kapsamlı bir anlaşmaya varmak gerekiyor.

Bunu Paylaşın