Ticaretten enerji güvenliğine Deniz Kuvvetleri

Deniz Mehmet Irak

dmehmetirak@marinedealnews.com
Deniz Mehmet Irak
Deniz Mehmet Irak
Fethedilemez denilen İstanbul tarih boyunca 29 kez kuşatıldı. 22 kilometre uzunluğunda 4,5 metre kalınlığında aşılamaz denilen surlar tarafından korunuyordu. Bu surları aşmak imkânsız ile eşanlamlıydı. Bir Rönesans adamı olan Fatih ise surları yıkmak için daha gelişmiş, ateş gücü daha yüksek toplara ihtiyacı olduğunu biliyordu. Urban Usta’ya yeni toplar dökmesi konusunda talimat verdi. Urban usta bu topları dökerken bir çağı kapatıp, yeni bir çağı açacağının farkında mıydı acaba?
Fatih’in İstanbul’u fethinin birçok sonucu olmuştu. Yaşanan güç değişimlerinin kimi zaman öngörülemez sonuçları olur. İstanbul’un fethi belki de bu anlamda en belirgin ve önemli örnekti. Bu fethin tarih üzerinde birçok alanda etkisi oldu ancak ticaret hatlarına olan tesiri dünya çapındaydı. Kontrolden çıkan Boğaz güzergâhı nedeniyle, baharat ve ipek yolları tarihe karışmıştı. Dolayısı ile bugünün petrolü kadar değerli olan baharatın peşindeki Avrupalı tüccarlar yeni ticaret rotaları bulmak zorunda kaldılar. Bu süreç denizler üzerinden yeni keşifleri getirdi. Uluslar yeni kültürler ile karşılaştı. Akabinde, yaşanan sanayi devriminin ihtiyacı olan hammadde talebi de denizler üzerinden karşılandı. İlaveten, Avrupalı ürünleri için yeni pazarlar buldu. Deniz küreselleşmenin ilk adımını atmıştı.
Baharat savaşları bir döneme damgasını vurdu. “Baharat gibi Aziz” Avrupa’da kullanılan bir atasözü olmuştu. Baharat neredeyse gümüş kadar değerliydi ve zaman zaman nakit para yerine de kullanılıyordu. Hindistan’dan Avrupa’ya kadar olan yolculuğunda deniz taşımacılığının güvenliği çok önemliydi. Evet, 15’inci yüzyıldan sonra deniz taşımacılığı devletler için başka bir önem arz etmeye başladı. Yeni dönemin oyun sahası belli olmuştu. Önümüzdeki 500 yıl bu oyun oynanacaktı. “Deniz Hakimiyeti” kavramı “Dünya Hakimiyeti” ile eşdeğer olacaktı. Uygulama yürüyecek lakin teori yazılması için Amiral Mahan’ı bekleyecekti.Dünün baharatı, bugünün petrolü
İnsanoğlu uzun süre denizler üzerinde mücadeleyi baharat için yürüttü. Dün baharat için yaşanan bu mücadelede bugün değişen bir şey var mı? Tek değişen baharatın yerine geçen yeni belirleyiciler! Fosil yakıtlar: Petrol ve Doğalgaz!
Dün baharat için verilen savaşların çok daha kanlıları bugün enerjiye sahip olabilmek için veriliyor. ABD’nin Ortadoğu sevdası taş toprak aşkı değil elbet! Bugün BP-2017 raporuna göre kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 57’si; gaz rezervlerinin yüzde 73’ü Ortadoğu ve Avrasya bölgesinde. Yüzde 57’lik petrolün yarısından fazlası Irak, İran ve Suudi Arabistan’da. Doğalgaz rezervlerinde ise aynı durum sırasıyla Rusya, İran ve Katar için geçerli. Bölgemizin maşallahı var!
Yalnız rezervler değil, taşıma hatları da önemli! Hürmüz Boğazı 19 milyon, Malakka 16 milyon, Bab El Mandeb 4.8 milyon, Süveyş 5.5 milyon, Boğazlarımız ise 2.4 milyon varil petrolün geçişine ev sahipliği yapmakta. Coğrafyanın getirdiğini tek resimde okursak; enerji rezervi ve trafiği, çevre ve ilgi, denizlerimizde şekillenmekte. Yani bugün Ortadoğu’da akan kanın ana nedeni enerji ve o enerjinin güvenli bir şekilde aktarılabilmesi!
Ülkemiz açısından değerlendirirsek, 2016 yılında 40 milyon tonun üzerinde petrol ve türevi ürün ithal edildi. Bu anlamda bağımlılığımız yüzde 90’ın üzerinde. Doğalgazda ise 46.352,17 milyon Sm3 ithal etmiş durumdayız ve neredeyse tamamıyla dışa bağımlıyız. Petrol ve doğalgaz; enerji ihtiyacımızın hemen hemen yüzde 60’ını oluşturmakta ve bu anlamda bağımlılığımız yumuşak karnımız.
Doğal gaz ve petrol ithalatında ise ana taşıma enstrümanımız ‘Denizler’. Ham petrol ürünlerimizin yüzde 80’ine yakını deniz taşımacılığı ile taşınmakta. Likit Doğal Gaz’da (LNG) ise Cezayir ve Nijerya’dan deniz taşımacılığı ile yaptığımız ithalat, toplamın yüzde 16’sına tekabül ediyor. Yani enerji taşımacılığımız açısından denizlere bağımlı durumdayız. Bizi ayakta tutan sanayi ve ulaşım sektörümüz elde ettiğimiz enerjinin yarısını kullanmakta. Dolayısı ile çevre ve ilgi denizlerimizde yaşanacak bir anlık kesilme sanayimizi ve ulaşımımızı durdurur!

Kritik altyapı ve tesisler
Enerji devamlılığı ve güvenliği konusu “Trafik ve Rezerv” bakış açısının yanında, “kritik alt yapı ve tesisleri” de içermekte. Akdeniz’de Antalya, Mersin ve İskenderun Limanları; Ege’de Aliağa; Marmara’da Gemlik, Tekirdağ, İzmit, İstanbul; Karadeniz’de Zonguldak, Samsun, Trabzon ve Hopa limanları önemli petrol merkezleridir. Diğer taraftan Marmara Ereğlisi ve Aliağa LNG terminalleri de kritik altyapılarımızın başında.
Enerji tek başına değil tabi. Ticaret de denizlere bağımlılığımız da başka bir konu. Deniz Ticaret Odası verilerine göre; 2016 yılında dünya deniz ticaretinin yüzde 84’ü, Türkiye’nin dış ticaretinin de yüzde 88’i denizyoluyla taşınmıştır. Türkiye’nin dış ticaret hacminin (miktar olarak) yüzde 88,06’sı denizyolu ile yüzde 10.76’sı karayolu ile yüzde 0.46’sı demiryolu ile yüzde 0.4’ü postayla gönderme, sabit ulaşım tesisatı, kendinden hareketli araçlar gibi diğer yollar ile yüzde 0,32’si ise havayoluyla taşınmıştır. Dış ticaret hacmine değer olarak bakarsak; yüzde 55,01’i denizyoluyla, yüzde 31,40’ı karayoluyla, yüzde 0,45’i demiryoluyla yüzde 12,45’i havayoluyla ve yüzde 0,69’unun ise yine diğer yollar ile taşındığını görürüz.

Enerji ve ticarette denizlere mahkûmuz
Yukarıdaki özetin meali; enerji ve ticarette denizlere mahkûmuz. Bu bizim gibi bir yarımada devletinin kaderi, olmazsa olmazı! Ticaret ve enerji hatlarında güvenliği sağlamak istiyorsak, iki perspektifimizi de hazır tutmalıyız. Hem açık denizlere ulaşan ve enerji hatları üzerinde var olan bir donanma hem de kıyı tesis ve limanlarını, kritik alt yapılarını her türlü saldırıya karşı koruyabilecek bir donanma! Bu anlamda Türk Donanması’nın “Açık Denizlere Doğru” stratejisinin ne kadar yerinde olduğu aşikardır! Bugün dünyanın enerji kalbi Hint Okyanusu’ndan Malakka Boğazı’na kadar olan bölgede atmakta. Bu bölgede dün olduğu gibi yarın da sancak varlık göstermek Donanmanın daimi hedefleri içinde olmalıdır. Rakamlar bizi okyanuslara sürüklüyor!

Yeni stratejiler geliştirmek
Aslında mesele bugünün meselesi değil. Bu bölgede güvenlik, uluslara ve devletlere hep sorun olmuş. Bakınız Doğu Roma İmparatorluğu! Roma İmparatorluğu 395 yılında bölündüğünde İtalya’nın topuğundan doğuda kalan kısım Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu olmuştu. Bu çizim Diokletianus (284-305) tarafından Akdeniz Havzasını eşit olarak ikiye bölme mantığı ile tasarlanmıştı. Batı Roma’nın coğrafyası doğuya nazaran çok daha emniyetli bir alanda idi. Doğu Roma üç kıtada varlık göstermek zorundaydı. Ancak dağılan devlet Doğu değil, Batı Roma oldu. Stratejinin gurularından olan Edwart Luttwak bunun ana nedenini şöyle ifade ediyor:” Doğu Romalı yöneticiler becerikli bir şekilde olumsuz koşullara adapte olmak için eski ve yeni düşmanlara karşı yeni stratejiler geliştirdiler ve bu nedenle Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu, batı muadiline nazaran çok daha uzun süre ayakta kaldı.”
Evet, bu bölünmede Bizans’a kalan topraklar bugün aşağı yukarı Türk Donanması’nın çevre denizlerini ile aynı coğrafyada. Ve bu coğrafyada yaşamak kolay değil! Ancak “pozitif stres” iyidir. Psikoloji bilimi der ki, pozitif stres motive eder, enerjiyi odaklar ve performansı geliştirir. Yani zor, adamı diri tutar!
Fatih kolayı mı başardı ki, biz kolayı bekleyeceğiz! Fatih’in dediği gibi: “İmkânın sınırını görmek için imkânsızı denemek lazım!” Bazen Fatih gibi top, bazen Vatan güvenliği için Afrin’deki gibi düşmana kurşun dökmek lazım!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
dmehmetirak@marinedealnews.com