Yaratma sürecinde insan, içinde önce sıkıntıyı, sonra da giderek artan coşkuyu ve sevinci bulur. İnsanın tinsel tözü ise özgürlüğündedir. O nedenle kendini her daim oluşturmak zorundadır. Ben de bunu yaptım, benimle aynı yöne bakmadıkları için değil, özgünleşmek istediğim için bu noktaya kadar geldim. Değişen durumlara karşı kalıcı olabilen, kendi kendisiyle, kendi kendisinde var olan, varoluşu için başka bir şeye ihtiyacı olmayan (Yaradan’ın dışında) bir cevherse insan, oluşumunu oldururken ayrıcalığını, niteliğini eserine özgün bir kimlik kazandırarak ortaya koyar. Elinizle dokunacağınız, kokusunu aldığınızda rahatsız olmayacağınız bir şeydi bende MarineDeal News. Onun ismini, şeklini, kaplayacağı hacmi hesaplarken, onun için çizdiğim yolu da zihnimde anlam katarak tasarlıyordum. İçinde olduğum süreç bir hayli sıkıntılıydı. O yaratım bitip nesnelleşince artık o bana ait olmaktan çıktı… Hepimizin oldu!
Ocak ayı Deniz Ticaret Odası Meclis toplantısında; öfkeyle anlamsızlaşan, sağduyudan yoksun, her yaştan, mevkîden insana “hangi dönemdeyiz yahu, bu devirde, bu da olacak iş mi!” dedirten çıkışıyla, özellikle de sözünün kime, ne için olduğu anlaşılamayan ancak temsil ettiği “emanet” kürsüden seslenirken, konuları birbirine bağlayamadığı, her daim heyecanlı olduğu için yine kopuk, her birinden birinde yüklemi, öznesi, nesnesi eksik cümleleriyle zihinlerde aniden oluşturduğu jimnastiğin ardından herkesin “kime, ne demek istiyor?” şaşkın bakışları karşısında: Sadece MarineDeal News’ün aralık sayısını havaya sallarken savurduğu, bu yaştaki tecrübesine, aldığı saygın rütbelerine yakıştıramadığım bu maksadını aşan tehditlerine cevaben sadece DTO Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu’ya özel olan bu yazıyı, sukût-u hayale uğrayan bir yazar olarak kaleme alıyorum.
Ben sizin ne demek istediğinizi hiç anlamadım Sayın Kaptanoğlu, ama umarım siz benim cesur feryadımı anlarsınız… Biz hazırız! Ne zaman isterseniz size ait olan sözcüklerinizi bu yayından kamuoyuna duyurur, zihinlerde oluşan huzursuzluğu-nuzu giderebiliriz.
Öncelikle belirtmeliyim ki, bu olayın üzerinden bir kaç saat geçip de sakinleşip düşününce, ilk defa yayınladığımız gazetenin aylık olmasına çok sevindim. Eğer öyle olmasaydı, şu ana kadar anlamak için tekrar tekrar dinlediğim o konuşmasına karşın, üzüntüyle coşmuş öfkem “açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” söyleminden yola çıkıp kim bilir neler döktürürdü bu temiz kağıda… Tabii hemen o anda da orada söz alıp yanıt vermek istedim ama sağduyum ve kafamdaki soru işaretleri beni tuttu. Ben de eski DTO Meclis Başkanı Erol Yücel’den, istirham ettim. “Lütfen Deniz Ticaret Odası’na, sektöre, tüm basının üzerine şuursuzca düşen bu kayayı kaldırın… Ok yaydan çıktı, bu konuşmayı en iyi toparlayacak kudrete, bilgiye, anlayışa sahip olan siz varsınız” dedim. Sağ olsun, bu konuşmayı inanarak yaptı. Buradan tekrar teşekkür ederim. Neden hedef gösterildiğimizi anlamadığım bu konuda, ortaya çıkan bu haksız manzarada savunacağım ilk şey bağımsız ve tarafsız bir yayın olduğumuz ve bundan ödün vermeyeceğimiz olacaktır! Cevap da vermedim, hemen bir yazı da döşenmedim ama o günden bu ana kadar kaç makale yazdı, yazdı, sildi zihnim… Nerelere gitti, ne tehditlerini anımsadı Cengiz Kaptanoğlu’nun… Bu ilk değildi! Biri de yayına başladığımızın ikinci yılında, çok saydığım; o dönem CHP Antalya Miletvekili Hüsnü Çöllü’nün en yakın şahidi olduğuydu. Çöllü, açıklamalarımı destekleyen sözleriyle o tatsız konuşmanın toparlayıcısı olmuş, vizyoner ve adil yaklaşımıyla son noktayı koymuştu. Sağ olsun! Uçaktaki herkes pür dikkat kesildiğinde ben doğru bildiğimden geri adım atmayınca, Cengiz Kaptanoğlu ikinci tehdidi yüzüme patlatmıştı. Meselemiz şu ki, herkes aynı yöne bakmıyor, bakmak zorunda değil!
Neden hemen cevap yazmadım biliyor musunuz? Anlamaya, empati kurmaya çalıştım. ‘Acaba bu nobran çıkış, iyi birşey barındırıyor olabilir mi?’ diye… Sonra aynı soyadı taşıyan, bana emeği geçen, samimi sevgisi olan insanların üzülmüş olabileceklerini düşündüm. Aynı çatı altında olduğu için zan altında kalan kişilerin uğradığı haksızlığı düşündüm. Herkesin şaşkın bakışlarında “Eyvahlar olsun, biz bunu nasıl toparlarız!” diyen suretleri, karabulutlar, aniden kopan tayfun gibi sarmıştı. Susmayan zihnimde, birçok etkin bileşeni elekten geçirerek ayıkladım. Üzüntümle sarmal olup haksızlığa karşı doğan öfkemden kurtulmaya çalıştım. O gün, toplantı sonuna kadar sustum ve bir özür, gönül alma, yanlıştan dönecek samimi bir açıklama bekledim. Biri bana ve Aileme, bu müesseseden fayda sağlayan herkese fenalık yapmıştı, ona benzer türde yanıt verirsem; ahlâken ve dinen inancıma, yaşam felsefeme, varoluş sebebime zıt olan korkunç bir hâle bürünür, kendime olan saygımı kaybederdim. Bu güne kadar ‘insan’ olmaya dair elde etmeye çalıştığım faziletleri bir anlık öfkeyle yerle yeksan edebilirdim. Düşünsenize, ne demek bir insanın ekmeğiyle, emeğiyle oynamak… Geçerli veya geçersiz neden hiç farketmez. Birini düşüncesinden ötürü hedef göstermek, hiçbir koşulda kabul edilmesi mümkün bir durum değildir! Önüme altınları yığsalar tersine, ‘nasıl yardımcı olur da bu durumdan kurtarabilirim?’ diye yüreğini zevkle yoracak olan ben, elbette bu haksızlığı hiç bir zaman kabul etmeyeceğim! O kişi hiç bağdaşmayacağım bir karakter olsa dahi, arkamı döner, kendi yoluma giderim, uzaklaşırım yine de kendimi bozmam. Biz bu temel ahlâkla sarmal birçok değerlerle büyüdük.
Öyle ya, bağımsızlığımızı, tarafsızlığımızı, ilkeli yayın ahlâkımızı, görsel ve yazınsal olarak istikrarlı çizgimizi takdir eden, yıllardır maddi-manevi ilgileriyle gelişimimizi destekleyen çok değerli okuyucularımız ve reklamverenlerimizle yaptığımız sohbetlerimizde, ne zaman haftalık bir yayın olabileceğimizi hep konuşuruz. Biz hedef koyup amacımız olan uluslararası arenada Türk denizciliğini daha etkin nasıl tanıtırız diye çabalarken, şu karşı karşıya kaldığımız durumu sindirmek mümkün değil; bir de onlarca rütbesi olan, sektörün “Babacan” dediği bir kişiden bu haksızlık yapılınca sözün bittiği yerdeyiz, anlamak işten değil!
Bardağın dolu tarafına bakarsak, fakir edebiyatı yapmadan; krizde markalaşmayı beceren, önemli bir konuma da gelebilen, kendine olduğu kadar karşısındakilere güven veren, dürüst… Yani “özü sözü bir” kavramıyla özdeşleşen bir yayın olduğumuzu: Bu güne kadar yaklaşık 2600 günün yüzde 90’ını iş düşünerek devirmenin de gururuyla, ettiğimiz yüzlerce sohbette duyduk, gelen mektuplardan okuduk. Bu bir nevi işi yaratıcılıkla ilgili olanlar için ‘iyi’ bir rütbedir, parayla satın alınmayacak kadar değerli ve güçlüdür.
Tabiri caiz ise, kendi yağında kavrularak bu değerlerinden ödün vermeden, doğru ve yanlışı içinde her daim sorgulayan, güzel ahlâkla iş yapma tutkusuyla yanan genç iki girişimci ve ekip olarak; işimizde, beceri sahibi olduğumuz alanlarda, kendi kurallarımızla işin gereğini yaptık. Hep daha iyiyi yapmak için mücadelemizi, kendimizle yarışarak verdik. Bu bağlamda, yönetimini üstlendiğimiz bu sayfalar ilkelerimize bağlı kalan herkese eşit olarak açıktır. Her bir haber bizim bu değerler süzgecimizden geçer ve onaylarsak yazı olur, fotoğraf olur ya da bir karikatür… Zannımca sektörün MarineDeal News’e güveni de bu ince eleyip sık dokumayla oluşmuştur.
Bu nedenle izin verin, sanatımızı özgürce yapıp evrensel ilkeler ışığında yaratmaya ve üretmeye devam edelim. Duyarlığa, bilgi birikimimize, deneyimimize, olaylardan soyutlanabilme yetimize, en önemli yeteneğimiz olan sorgulayıp düşünmeye, bunun yansısı yaratıcılığımıza, felsefi bakışımıza, toplum olarak muassır uygarlıklara erişilmesine dair çabamıza, en önemlisi deniz tutkumuza rica ediyorum gölge etmeyiniz!
Destek vermek istemeyebilirsiniz, anlarım. Bugüne kadar parçası olduğunuz grubunuzun samimi desteğine de bu vesileyle içtenlikle tekrar teşekkür ederiz.
Ocak ayı Deniz Ticaret Odası Meclis toplantısında; öfkeyle anlamsızlaşan, sağduyudan yoksun, her yaştan, mevkîden insana “hangi dönemdeyiz yahu, bu devirde, bu da olacak iş mi!” dedirten çıkışıyla, özellikle de sözünün kime, ne için olduğu anlaşılamayan ancak temsil ettiği “emanet” kürsüden seslenirken, konuları birbirine bağlayamadığı, her daim heyecanlı olduğu için yine kopuk, her birinden birinde yüklemi, öznesi, nesnesi eksik cümleleriyle zihinlerde aniden oluşturduğu jimnastiğin ardından herkesin “kime, ne demek istiyor?” şaşkın bakışları karşısında: Sadece MarineDeal News’ün aralık sayısını havaya sallarken savurduğu, bu yaştaki tecrübesine, aldığı saygın rütbelerine yakıştıramadığım bu maksadını aşan tehditlerine cevaben sadece DTO Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu’ya özel olan bu yazıyı, sukût-u hayale uğrayan bir yazar olarak kaleme alıyorum.
Ben sizin ne demek istediğinizi hiç anlamadım Sayın Kaptanoğlu, ama umarım siz benim cesur feryadımı anlarsınız… Biz hazırız! Ne zaman isterseniz size ait olan sözcüklerinizi bu yayından kamuoyuna duyurur, zihinlerde oluşan huzursuzluğu-nuzu giderebiliriz.
Öncelikle belirtmeliyim ki, bu olayın üzerinden bir kaç saat geçip de sakinleşip düşününce, ilk defa yayınladığımız gazetenin aylık olmasına çok sevindim. Eğer öyle olmasaydı, şu ana kadar anlamak için tekrar tekrar dinlediğim o konuşmasına karşın, üzüntüyle coşmuş öfkem “açtırma kutuyu, söyletme kötüyü” söyleminden yola çıkıp kim bilir neler döktürürdü bu temiz kağıda… Tabii hemen o anda da orada söz alıp yanıt vermek istedim ama sağduyum ve kafamdaki soru işaretleri beni tuttu. Ben de eski DTO Meclis Başkanı Erol Yücel’den, istirham ettim. “Lütfen Deniz Ticaret Odası’na, sektöre, tüm basının üzerine şuursuzca düşen bu kayayı kaldırın… Ok yaydan çıktı, bu konuşmayı en iyi toparlayacak kudrete, bilgiye, anlayışa sahip olan siz varsınız” dedim. Sağ olsun, bu konuşmayı inanarak yaptı. Buradan tekrar teşekkür ederim. Neden hedef gösterildiğimizi anlamadığım bu konuda, ortaya çıkan bu haksız manzarada savunacağım ilk şey bağımsız ve tarafsız bir yayın olduğumuz ve bundan ödün vermeyeceğimiz olacaktır! Cevap da vermedim, hemen bir yazı da döşenmedim ama o günden bu ana kadar kaç makale yazdı, yazdı, sildi zihnim… Nerelere gitti, ne tehditlerini anımsadı Cengiz Kaptanoğlu’nun… Bu ilk değildi! Biri de yayına başladığımızın ikinci yılında, çok saydığım; o dönem CHP Antalya Miletvekili Hüsnü Çöllü’nün en yakın şahidi olduğuydu. Çöllü, açıklamalarımı destekleyen sözleriyle o tatsız konuşmanın toparlayıcısı olmuş, vizyoner ve adil yaklaşımıyla son noktayı koymuştu. Sağ olsun! Uçaktaki herkes pür dikkat kesildiğinde ben doğru bildiğimden geri adım atmayınca, Cengiz Kaptanoğlu ikinci tehdidi yüzüme patlatmıştı. Meselemiz şu ki, herkes aynı yöne bakmıyor, bakmak zorunda değil!
Neden hemen cevap yazmadım biliyor musunuz? Anlamaya, empati kurmaya çalıştım. ‘Acaba bu nobran çıkış, iyi birşey barındırıyor olabilir mi?’ diye… Sonra aynı soyadı taşıyan, bana emeği geçen, samimi sevgisi olan insanların üzülmüş olabileceklerini düşündüm. Aynı çatı altında olduğu için zan altında kalan kişilerin uğradığı haksızlığı düşündüm. Herkesin şaşkın bakışlarında “Eyvahlar olsun, biz bunu nasıl toparlarız!” diyen suretleri, karabulutlar, aniden kopan tayfun gibi sarmıştı. Susmayan zihnimde, birçok etkin bileşeni elekten geçirerek ayıkladım. Üzüntümle sarmal olup haksızlığa karşı doğan öfkemden kurtulmaya çalıştım. O gün, toplantı sonuna kadar sustum ve bir özür, gönül alma, yanlıştan dönecek samimi bir açıklama bekledim. Biri bana ve Aileme, bu müesseseden fayda sağlayan herkese fenalık yapmıştı, ona benzer türde yanıt verirsem; ahlâken ve dinen inancıma, yaşam felsefeme, varoluş sebebime zıt olan korkunç bir hâle bürünür, kendime olan saygımı kaybederdim. Bu güne kadar ‘insan’ olmaya dair elde etmeye çalıştığım faziletleri bir anlık öfkeyle yerle yeksan edebilirdim. Düşünsenize, ne demek bir insanın ekmeğiyle, emeğiyle oynamak… Geçerli veya geçersiz neden hiç farketmez. Birini düşüncesinden ötürü hedef göstermek, hiçbir koşulda kabul edilmesi mümkün bir durum değildir! Önüme altınları yığsalar tersine, ‘nasıl yardımcı olur da bu durumdan kurtarabilirim?’ diye yüreğini zevkle yoracak olan ben, elbette bu haksızlığı hiç bir zaman kabul etmeyeceğim! O kişi hiç bağdaşmayacağım bir karakter olsa dahi, arkamı döner, kendi yoluma giderim, uzaklaşırım yine de kendimi bozmam. Biz bu temel ahlâkla sarmal birçok değerlerle büyüdük.
Öyle ya, bağımsızlığımızı, tarafsızlığımızı, ilkeli yayın ahlâkımızı, görsel ve yazınsal olarak istikrarlı çizgimizi takdir eden, yıllardır maddi-manevi ilgileriyle gelişimimizi destekleyen çok değerli okuyucularımız ve reklamverenlerimizle yaptığımız sohbetlerimizde, ne zaman haftalık bir yayın olabileceğimizi hep konuşuruz. Biz hedef koyup amacımız olan uluslararası arenada Türk denizciliğini daha etkin nasıl tanıtırız diye çabalarken, şu karşı karşıya kaldığımız durumu sindirmek mümkün değil; bir de onlarca rütbesi olan, sektörün “Babacan” dediği bir kişiden bu haksızlık yapılınca sözün bittiği yerdeyiz, anlamak işten değil!
Bardağın dolu tarafına bakarsak, fakir edebiyatı yapmadan; krizde markalaşmayı beceren, önemli bir konuma da gelebilen, kendine olduğu kadar karşısındakilere güven veren, dürüst… Yani “özü sözü bir” kavramıyla özdeşleşen bir yayın olduğumuzu: Bu güne kadar yaklaşık 2600 günün yüzde 90’ını iş düşünerek devirmenin de gururuyla, ettiğimiz yüzlerce sohbette duyduk, gelen mektuplardan okuduk. Bu bir nevi işi yaratıcılıkla ilgili olanlar için ‘iyi’ bir rütbedir, parayla satın alınmayacak kadar değerli ve güçlüdür.
Tabiri caiz ise, kendi yağında kavrularak bu değerlerinden ödün vermeden, doğru ve yanlışı içinde her daim sorgulayan, güzel ahlâkla iş yapma tutkusuyla yanan genç iki girişimci ve ekip olarak; işimizde, beceri sahibi olduğumuz alanlarda, kendi kurallarımızla işin gereğini yaptık. Hep daha iyiyi yapmak için mücadelemizi, kendimizle yarışarak verdik. Bu bağlamda, yönetimini üstlendiğimiz bu sayfalar ilkelerimize bağlı kalan herkese eşit olarak açıktır. Her bir haber bizim bu değerler süzgecimizden geçer ve onaylarsak yazı olur, fotoğraf olur ya da bir karikatür… Zannımca sektörün MarineDeal News’e güveni de bu ince eleyip sık dokumayla oluşmuştur.
Bu nedenle izin verin, sanatımızı özgürce yapıp evrensel ilkeler ışığında yaratmaya ve üretmeye devam edelim. Duyarlığa, bilgi birikimimize, deneyimimize, olaylardan soyutlanabilme yetimize, en önemli yeteneğimiz olan sorgulayıp düşünmeye, bunun yansısı yaratıcılığımıza, felsefi bakışımıza, toplum olarak muassır uygarlıklara erişilmesine dair çabamıza, en önemlisi deniz tutkumuza rica ediyorum gölge etmeyiniz!
Destek vermek istemeyebilirsiniz, anlarım. Bugüne kadar parçası olduğunuz grubunuzun samimi desteğine de bu vesileyle içtenlikle tekrar teşekkür ederiz.