ZAFER ÇAĞLAYAN

MDN İstanbul

Cari açık ve dış ticaret açığı ekonomi gündemimizdeki önemini korumaya devam ederken, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, alınan önlemleri, dış ticaretimizin geleceğini ve gemi inşa sektörünü MarineDeal News ile konuştu…

1) 2011 yılında Türkiye’nin dış ticaretinde ne gibi gelişmeler bekliyorsunuz?

Ülkemiz son yıllarda hızla emek yoğun sektörlerden sermaye ve hatta teknoloji yoğun sektörlere doğru kaymakta, dış ticaretimizde de buna paralel olarak yapısal olarak değişim yaşamakta. Türkiye’de sanayileşme ve değişim sürecindeki ilerlemenin halen devam etmesi, ülkemiz açısından yüksek bir üretim ve ihracat potansiyeline işaret etmektedir ve bunu ülkemiz için bir fırsat haline dönüştürebiliriz.
2010 ihracatımızda otomotiv, demir-çelik, hazır giyim ve tarım sektörlerinde bir önceki yıla göre toparlanmalar gözlemlemekteyiz. Bu dönemde euro-dolar paritesinde haziran ayından itibaren yaşanan göreli toparlanma, Avrupa ülkelerine olan başta otomobil ve tekstil, diğer sektörlerimizce gerçekleştirilen ihracatımızı olumlu yönde etkilemekte. Makine ve aksamları sektöründe özellikle Avrupa dışındaki bölgelerde artış beklemekteyiz. Döviz kurları gelecek yıllarda sektörlerimizin ihracat ve üretimlerini ciddi düzeyde etkileyecektir. Dolar kurundaki düşüklük ise dolar cinsinden yapılan ihracatı önümüzdeki dönemde yavaşlatabilecektir.
Bilişim sektöründe ihracatımız Çin, Hindistan, Singapur gibi gelişme yolundaki ülkelerde olduğu gibi henüz istenen seviyede olmasa da, ülkemizde ileri teknolojili ürünlere yönelik sektörlerde önemli yatırımlar ve teknoloji transferleri gerçekleşmekte olduğunu, büyüyen bu sektörlere yatırımcıların ilgi ve talebinin yoğunlaştığını gözlemekteyiz. Temel hedefimiz, halihazırda toplam ihracatımızdaki payı yüzde 3,3 olan ileri teknoloji ürünleri ihracatımızı ve payı yüzde 28,4 olan orta-ileri teknoloji ürünleri ihracatımızı yükseltmektir. İhracatçılarımızın teknolojik gelişmeleri daha yakından izleyerek uluslararası pazarlarda sahip olduğu lojistik maliyet avantajını güçlendirmesi, dünya pazarlarına rekabet yeteneği yüksek ürünler sürerek farklı pazarlama stratejileri kullanmaları zorunlu hale gelmiştir.

2) Önümüzdeki dönemde ihracatımızda öncelikli ülkeler hangileri olacaktır?

Pazar eksenli çalışmalar neticesinde, 2010-2011 yılları için ABD, Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Kanada, Polonya, Nijerya, Mısır, İran, Suudi Arabistan, Cezayir, Libya, Ürdün ve Katar’ı hedef ülkeler olarak belirledik. Bu ülkeler için komite ve çalışma grupları vasıtasıyla pazara giriş projeleri ve bu projeler doğrultusunda ilgili pazarlarda gerçekleştirilecek ve belirli bir takvime bağlanmış faaliyetlerin yer aldığı eylem planları hazırlandı.
Yaptığımız çalışmalar neticesinde, 2009 sonu itibariyle 235 ülkeye ihracat yapıldı. Bu ülkelerden 88’ine 100 milyon dolardan fazla ihracat gerçekleştirildi. Her ne kadar Gümrük Birliği ilişkisi içinde yer aldığımız Avrupa Birliği, ihracatımızdan ciddi pay almaya devam etse de, “Sıfır Sorun Sınırsız Ticaret” sloganını benimseyerek sınır komşularımızla ticaret hacmimizi artırmayı hedefliyoruz.
Geçtiğimiz yıl küresel krize rağmen bir önceki yıla göre Irak’a ihracatımız yüzde 31 ve Suriye’ye ihracatımız yüzde 28 arttı. Son olarak da 1 Mart 2007’de yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması’nın da etkisiyle Mısır’a ihracatımız 2009’da bir önceki yıla göre yüzde 83 artış gösterdi.

3) Cari açık ve dışa bağımlı, ithalata dayalı üretim yapısının Türkiye için önemli sorun olduğu endişeleri taşınıyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Yüksek seviyede gerçekleşen cari açığın temel belirleyicisi “Dış Ticaret Dengesi” olmuştur. Sorunun temelinde yatan sebeplerden bir diğeri de net enerji ithalatçısı olmamızdır. Dünyadaki ekonomik büyüme eğilimi ve piyasalardaki gelişmelerin enerji fiyatlarını artırması cari açığı artırıcı etki yaratmaktadır. Cari açık veren ekonomilerde tasarruf açığının bulunması nedeniyle, cari açığın finansmanı doğrudan yabancı yatırımlar ve portföy yatırımlarıyla karşılanmaktadır. Nominal faiz oranlarının yüksek olduğu bizim gibi ülkelerde ise spekülatif amaçlı sıcak para girişleri döviz kuru üzerinde baskı yaratarak TL’nin değerlenmesine yol açmaktadır. Bu ise, diğer ülkelere göre ithalatın daha fazla artmasına, ihracatta rekabet gücünün azalmasına ve sonuç olarak dış ticaret açığının ve cari açığın artmasına neden olmaktadır. Burada önemli olan cari açığın sürdürülebilirliğidir. Bu kapsamda, İhracata Dönük Üretim Stratejisi kapsamında Girdi Tedarik Stratejisi’ne yönelik çalışmalarımızı tüm hızıyla sürdürüyoruz. Bu çalışmalarla; kısa vadede ihracata dönük üretimde daha etkin ve düşük maliyetli girdi tedariki açısından izlenecek yol haritasını oluşturmayı, orta ve uzun vadede ise ihracatın ara malı ithalatına bağımlılığını azaltıcı nitelikte politikalar geliştirmeyi hedefliyoruz. Ülkemizde ara mal ithalatı ile sanayi üretimi ve ihracat arasında paralel bir ilişki mevcuttur. Bu ilişkiye dayanarak ara mal ithalatında daha düşük maliyetli, daha etkin bir tedarik zinciri oluşturulmasının, ihracatı artırıcı etki yaratacağını söyleyebiliriz. Biz yürüttüğümüz Girdi Tedarik Stratejisi çalışmalarıyla ara mal ithalatına bağımlı ihracatımızın bağımlılığının giderilmesini ve bu şekilde cari açığın azaltılmasını amaçlıyoruz.

4) Çin rekabetine karşı şirketler nasıl tedbirler almalı? Devletin aldığı ve almayı planladığı tedbirler nelerdir?
Çin’le rekabetimizde orta ve yüksek katma değere sahip üretime ağırlık verilmeli, mallarımızda kaliteyi ön plana çıkararak bu tür ürünlerin ihracatına öncelik vermeliyiz. Türkiye’nin, Avrupa, Orta Doğu ve komşu ülkelerle ulaşım ve siparişleri yetiştirme konularında Çin’e nazaran üstünlüğü bulunmaktadır. Komşu ülkelerde kaliteli ve tercih edilen Türk malı imajı oluşturduk. Bu imajı daha da güçlendirerek dünyanın dört bir yanında fuar organizasyonları, alım ve ticaret heyetleri ve üst düzey ikili ilişkilerle Türk mallarının tanıtımını destelemekteyiz.
Çin’deki büyüme ve refah artışını ülkemiz açısından fırsata dönüştürmeye çalışmaktayız. Dolayısıyla, Çin’deki gelişmeye paralel olarak ülkenin ithalatından aldığımız payı artırmalıyız. Türkiye ile Çin arasındaki ticaret Türk Lirası ve yuan ile yapılacak. İki ülke arasında 2009’da 14 milyar 250 milyon dolar seviyelerinde olan ticaret hacminin, yapılan yeni anlaşmalarla 2015’te 50 milyar dolara, 2020’de de 100 milyar dolara çıkarılmasını hedefliyoruz. Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda oluşturulan Pazara Giriş Komitesi çalışmaları neticesinde Çin’i 2010-2011 yılları için ‘hedef ülke’ olarak belirledik.
Uygulamaya alınan ithalat politikalarının zaman zaman çeşitli yöntemlerle etkisiz kılınması, piyasa başarısızlığına neden olmakta. Bu durumun önlenmesi için kısıtlı kaynakları en etkin şekilde kullanmayı sağlayacak ve ticaretin akışına en az etki edecek şekilde riske dayalı izleme ve denetim sistemi kurulması çalışmalarında son aşamaya gelindi. İthalat politikası araçları kapsamında yapılan ticaret, bu politikaları etkisiz kılmaya yönelik eylemler açısından izlenecek ve denetlenecek.

5) Gemi inşa sektörü ile ilgili eklemek istedikleriniz nedir?
Gemi inşa sanayi desteklendiği ve geliştirildiği bütün ülkelerde önemli bir istihdam potansiyeli yaratan ve döviz girdisi sağlayan, yabancı sermayeyi davet eden, beraberinde yan sanayiyi sürükleyen ve gelişmesini sağlayan, teknoloji transferini cezbeden, ülke savunmasına hizmeti nedeniyle “stratejik önem” taşıyan emek yoğun bir sektördür.
2002-2007 arasında dünya gemi inşa sanayinde büyük bir talep patlaması yaşanmış ve ülkeler yaptıkları yeni yatırımlarla kapasite artışına gitmiş, bu artışlar aynı oranda teslim kapasitesine de yansımıştır. Bu süreç ülkemizdeki gemi inşaa sektörünü de olumlu olarak etkilemiş ve bu bağlamda parlak bir gelişme eğilimi yakalanmıştır. Türkiye tersaneleri 2002-2009 arasında inşa ettiği gemilerin çoğunu ihraç amaçlı inşa etmiştir. Sektörde yaşanan bu gelişmelere paralel olarak Nisan 2010’da İstanbul İhracatçı Birlikleri bünyesinde “Gemi ve Yat İhracatçıları Birliği” adı altında ayrı bir birlik kuruldu.
Gemi inşa sektörü küresel ekonomik krizden en fazla etkilenen sektörlerden biri oldu. Ekim 2008 ile Aralık 2009 dönemi siparişleri adet bazında karşılaştırıldığında, tüm ülkelerin siparişlerinde ciddi daralmalar gözlenmekte. Benzer düşüşler ülkemiz gemi inşa sektöründe de yaşandı. Bunda taşeron sistemiyle faaliyet gösteren sektörde büyük tonajlı gemi inşasının ön planda olması ve küresel kriz ile azalan petrol ve diğer kimyevi ürünlere yönelik talebin azalması sonucunda, bunların taşımacılığında kullanılan büyük tonajlı gemilere yönelik sipariş taleplerinin gerilemesinin önemli rol oynadığı düşünülmekte. 2010 Ocak-Ağustos döneminde de daralma trendine devam eden sektör ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 27,6 azalarak 881 milyon dolara geriledi.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın