Kraliyet Donanması: Trafalgar’dan Brexit’e 

MDN İstanbul

İngiliz Deniz Kuvvetleri, eski görkemli günlerinden bir hayli uzak olsa da küresel güç dağılımında hâlâ önemli bir aktör olarak varlığını sürdürmektedir. Artan jeopolitik rekabetin, otoriter ilerlemelerin ve jeo-ekonomik baskının olduğu bir dünyada bu varlığı sürdürebilmenin maliyeti her geçen gün artmaktadır. Birleşik Krallık’ın Pasifik’te uçak gemisi saldırı grubu konuşlandırması, Basra Körfezi’nde üslenmesi ya da Doğu Akdeniz’de varlık gösterebilmesi bu artan maliyetlerin kısa bir özetidir. Brexit’in üstünden yaklaşık 4 yıl geçmesine rağmen ekonomik ilişkilerin hâlâ rayına oturtulamaması da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu inceleme yazısı; Kraliyet Donanması’nın Trafalgar Savaşı’yla kazandığı denizlerdeki üstünlüğünden günümüzdeki durumuna kadar geçen sürede geçirdiği aşamaları, etkileri günümüze kadar devam eden olayları içermektedir. 

On dokuzuncu yüzyıldaki köleliğe karşı girişilen müdahelelerden günümüzde Ukrayna’ya verilen destek arasındaki paralellikler; Baltık Denizi’nde yaklaşık 100 yıldır devam eden strateji veya Hint-Pasifik Bölgesi’nde küresel deniz hâkimiyetine duyulan özleme nazaran girişilen büyük hamleler bu incelemenin ana hatlarıdır. 

İngiliz Silâhlı Kuvvetleri’nde yaşanan personel sorunuyla başlamak doğru olacaktır. Zira yakın zamanda Kraliyet Donanması medyada çıkan “Kızıldeniz’e gitmek üzere herhangi bir İngiliz uçak gemisini sahaya çıkaramayacakları” yönündeki haberleri doğruladı. Çünkü Silâhlı Kuvvetler’in tamamında olduğu gibi Donanma’da da bir işe alım krizi yaşanmaktadır. İngiliz politika yapıcıların iddialı girişimlerine rağmen en temel konularda dahi aşılamayan krizlerin varlığı büyük bir mirasın heba edildiği sonucu çıkarmamıza sebep olabilir. 

Bazı İngiliz Parlamento üyeleri, İngiltere’yi insan kaçakçılarına ve terör tehdidine karşı korumak için Kraliyet Donanması’nın Manş Denizi’nde konuşlandırılması gerektiği konusunda uyarmakta, ancak bir yandan da Kraliyet Donanması’nın en yeni uçak gemilerinden biri olan HMS Queen Elizabeth’in, 2021’deki ilk konuşlandırmasında Güney Çin Denizi bölgesinde serbest dolaşım devriyeleri yürüteceği haberleri konuşulmaktadır. Bir başka deyişle, kendi sınırlarını korumakta zorlanan bir donanmanın; jeopolitik olarak dünyadaki en gerilimli alanlardan biri olan Çin Denizi’nde varlık gösterme arzusu, üzerine düşünülmesi gereken bir meseledir. Yine yakın zamanda İçişleri Seçim Komitesi’nin bir raporuna göre, Britanya kıyılarında devriye görevi yapacak gemilerin sayısı “endişe verici derecede düşük” olarak görülmekte ve Avrupa Birliği’nden ayrılmanın, Pasifik’te militarist bir rol oynamaya çalışmak için bir gerekçe olarak kullanılması fikrinin bir hayli çelişik bir durum olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca bu gelişmelere paralel olarak HMS Queen Elizabeth’in uzun süreli onarıma alınması da dikkate değer bir gelişmedir. 

Trafalgar Savaşı sonrasında Donanma’nın yumuşak ve sert gücü 

Kraliyet Donanması Komutanı Amiral Horatio Lord Nelson Trafalgar’da, deniz savaşlarını sonsuza dek değiştirecek taktiklerle tüm geleneksel stratejilerin baştan yazılmasına sebep olmuştur. Sayıca az olan Kraliyet Donanması’nı Fransız ve İspanyol filolarıyla karşı karşıya getiren savaş; Napolyon Savaşları’nın bir parçası olan Üçüncü Koalisyon Savaşı’nın da önemli bir dönüm noktasıdır ve Fransa’nın deniz süper gücü statüsüne etkili bir şekilde son vermiştir. 

Birleşik Krallık tarihinin en önemli başlıklarından biri olan bu savaş Britanya’nın en büyük deniz zaferi olmasının yanında, Napolyon’un Birleşik Krallık’ı işgal etme umutlarını tamamen yok etmiştir. Ayrıca, sadece Fransız ve İspanyol Donanmalarını yok etmekle kalmamış İngilizlerin denizlerdeki üstünlüğünü garanti altına almıştır. Bir asırdan fazla sürecek olan İngiliz deniz gücü hâkimiyetini de başlatan en önemli savaştır. Amiral Nelson kendisinden önceki yüzyılın yaratıcılıktan uzak stratejik ve taktik doktrinlerini yıkmış ve yeni yetişen subaylara bireysel olarak kendileri adına düşünmeyi de öğretmiştir. 

İngiliz devlet yöneticileri günümüzde olduğu gibi 19’uncu yüzyılda da “yumuşak güç” faaliyetlerine önem vermeye özen göstermiştir. Örneğin Kraliyet Donanması’nın uluslararası köle ticaretini ve köleliği sonlandırmada oynadığı öncü rol bu faaliyetlerin en fazla öne çıkanlarından biridir. Bir yüzyıldan fazla bir süre boyunca İngiltere, bu hedeflere ulaşmak için çok fazla çaba harcamış, çok sayıda askerini kaybetmiş, çok fazla para harcamış ve çok fazla diplomatik baskı uygulayarak köleliliğin sonlandırılmasında en önde yer almıştır. Günümüzde de Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklerken benzer bir motivasyonla hareket ettiğini ileri sürmektedir. 

Köleliği kaldırmaya karşı giriştiği faaliyetlerden bazıları şöyledir. 1806’dan beri Britanya’nın mülkiyetinde olan Cape Town’da bulunan savaş gemilerini köle ticaretini önlemek için kullanmıştır. Kölelik karşıtı devriyeleri 1839’da Ekvator’un güneyine yaymış ve Britanya’nın Brezilya’ya köle ticaretini yasaklamasını sağlamıştır. Donanma, İngiliz diplomasisinin köle ticaretine yönelik müzakereleri yürütüp kısıtlamaları uygulamaya koyması için ihtiyaç duyduğu gerekli gücü İngiliz diplomasisine sağlamıştır. 1839’da “Köle Ticaretini Önleme Yasası”, İngiliz savaş gemilerine Portekiz’de kayıtlı ve Portekiz bayrağı altında seyreden köle gemilerine el koyma yetkisi sağlamıştır. Ayrıca Kraliyet Donanması, Fransız, Hollanda ve İspanyol kolonilerinin köleliği sürdürdüğü Karayipler’de de faaliyet göstermiştir. 1845 tarihli “Köle Ticareti Yasası”, Donanma’ya şüpheli köle gemilerine korsan muamelesi yapma yetkisi vermiş ve bu beş yıl içinde yaklaşık 400 geminin ele geçirilmesine yol açmıştır. 1840’ların sonunda Batı Afrika açıklarında kölelik karşıtı 35 devriye gemisi olduğu bilinmektedir. Üstelik 1850’de İngiliz savaş gemileri, şüpheli köle tacirlerini ele geçirmek ve yok etmek için Brezilya limanlarına da girmiştir. On dokuzuncu yüzyılın son kısmında İngilizler giderek daha fazla Hint Okyanusu’na odaklanmış ve Arapların uzun süredir devam eden Afrika köle ticaretini durdurmaya çalışmıştır. Kraliyet Donanması 1920’lerde Kızıldeniz’deki köle ticaretine karşı hâlâ faaliyet göstermeye devam etmiştir. Kraliyet Donanması’nın rolü, köle ticaretini sona erdirmede merkezi bir rol oynamıştır. Uygulama niyetinde olmadıkları anlaşmalara imza atmak isteyen güçler Britanya tarafından harekete geçmeye mecbur bırakılmış; ancak daha da önemlisi, okyanusların kanunsuzluğu kontrol altına alınarak ve köle ticareti büyük ölçüde sona erdirilmiştir. 

İngiliz Donanması, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında da “insani” faaliyetlerine devam etmiştir. Bunu yaparken ülkenin çıkarlarıyla kusursuz biçimde örtüşmesine dikkat etmiştir. Örneğin Estonyalıların bağımsızlık ilânlarının Londra, Paris ve Washignton’da tanınmasının ardından Devrim’in hemen ardından kurulan Sovyet yönetiminin tehdidi de beraberinde getirmesi İngiliz Donanması’nın bölgede varlık göstermesine yönelik gerekli meşruiyeti sağlamıştır. Baltık Denizi’nin coğrafi konumu ve stratejik önemi; İngilizlerin Estonyalılara yardımı öne sürerek bölgeye askerî varlıklarını yerleştirmelerine yol açmıştır. 

Baltık coğrafyası; İsveç’in güney ucundaki Malmö’den Stokholm’e doğru kuzeye doğru uzanır; orada iki deniz yoluna ayrılmaktadır: Batı ayağı, İsveç’I Finlandiya’dan ayıran Bothnia Körfezi ve çok daha küçük bir doğu ayağı olan, St. Petersburg’a açılan kapı olan Finlandiya Körfezi’dir. Bu Körfezin ağzında iki şehir karşı karşıya yer almaktadır; kuzey kıyısında Helsinki ve güneyde Tallinn. Bu iki şehrin konumları sebebiyle önemli birer stratejik rotayı kontrol etmesi hem Moskova’nın hem de Londra’nın bölgeye verdiği önemin en önemli sebeplerindendir. Tallinn aynı zamanda kendine özgü ekonomik değeri olan önemli bir ticaret istasyonudur. 

İkinci Dünya Savaşı’nda ise zafere katkısı genellikle göz ardı edilen Kraliyet Donanması, Birleşik Krallık ve Kuzey Atlantik çevresindeki sularda deniz kontrolünü sürdürmüştür. ABD’nin tarafsız kaldığı süre boyunca Amerikalıların hayati önemdeki yardımlarının Avrupa’ya taşınmasında önemli rol oynamıştır.

Baltık Denizi ve Kuzey Denizi’ndeki İngiliz varlığı 

Estonya’yla Birleşik Krallık arasında Birinci Dünya Savaşı’nda başlayan sıcak ilişkiler hâlen sürmektedir. Estonya; Birleşik Krallık dışında dünyanın herhangi bir yerindeki en büyük İngiliz kuvvetlerinin konuşlandırılığı yere ev sahipliği yapmaktadır. Şu anda Estonya’da kalıcı olarak konuşlanmış yaklaşık 1.500 İngiliz askeri bulunmanta ve İngiliz kuvvetleri bölgede NATO müttefikleriyle düzenli olarak tatbikatlar yapmaktadır. Mayıs 2023’te Kraliyet Donanması’nın amfibi amiral gemisi HMS Albion, Kraliyet Deniz Piyadelerinin dâhil olduğu büyük ölçekli bir tatbikatta kilit bir rol oynamıştır. Rusya sınırından sadece birkaç kilometre uzaktaki Kuzey Estonya sahillerindeki sahillere çıkarma simülasyonu yapmışlardır. Bu sınır, Moskova’nın kontrolü yeniden ele geçirme eğilimine girmesi hâlinde artık potansiyel bir tuzak hâline gelebilir. Bütün bunlar, Estonya’nın zihninde Britanya’nınkinden çok daha büyük yer kaplayan bir ittifakın yakınlığının altını çizmektedir. Estonya’nın Londra büyükelçisi Viljar Lubi Birleşik Krallık’ı “Estonya’nın bağımsızlığının vaftiz babası” olarak tanımlamıştır. Kraliyet Donanması’nın 1918-1920’deki rolü Estonya tarafında hiçbir zaman unutulmamıştır. 

HMS Queen Elizabeth uçak gemisi de 2023 sonlarında Kuzey Denizi’nde faaliyetlerine devam etmiş ve ilk defa NATO komutası altına girmiştir. Queen Elizabeth’ten havalanan uçaklar Estonya ve Norveç’te eğitim uçuşları gerçekleştirmiştir. 20 NATO müttefiki; Akdeniz, Baltık ve Kuzey Denizlerinin yanı sıra on müttefik ülkenin toprakları üzerinde görevler yürütmüşlerdir. Savunma tatbikatlarına üç müttefik uçak gemisi, 11 müttefik gemisi, düzinelerce gelişmiş savaş uçağı, çeşitli destek uçaklarının yanı sıra amfibi ve özel harekât kuvvetleri katılmıştır. “Neptune Strike” adı verilen tatbikatlar dizisinde Kraliyet Donanması başarılı bir görev yürütmüştür.

Brexit sonrası yaşanan jeopolitik savrulmalar: Küresel Britanya Stratejisi 

Bir zamanlar dünyanın en büyük donanmasına sahip olan Britanya, yakın zamanda sadece 19 destroyer ve fırkateyne sahip ve hiç uçak gemisi olmayan bir ülkeye dönüşmüştür. Ancak özellikle Brexit’ten sonra Londra’nın küresel bir deniz süper gücü olarak yeniden ortaya çıkma vaadinde bulunması ve “Küresel Britanya” stratejisini ortaya atmasının ardından dikkatleri yeniden üzerine çekmeye başlamıştır. İngiliz Donanması kendi ağırlığının üzerinde bir güce sahip olsa bile dünyanın en büyük iki filosu olan ABD ve Çin Donanmalarından hâlen farklı bir ağırlık sınıfındadır. ABD ve Çin arasındaki rekabetin ana sürtüşme alanlarından en önde geleni kuşkusuz denizlerdir. Özellikle Doğu ve Güney Çin Denizleri ile Tayvan Boğazı başta olmak üzere Çin’in bir deniz gücü olma niyeti; bir müttefik olarak İngiltere’yi de ilgilendirmektedir. Hint-Pasifik Bölgesi’nin uluslararası ilişkilerde merkezileşmesinin her geçen gün arttığı da gözlerden kaçırılmamalıdır. İngiltere’nin daha güçlü bir denizciliğe sahip olmasına yönelik ihtiyaç da buna paralel olarak artmaktadır. Hint-Pasifik ayrıca Birleşik Krallık’ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (UNSC)’nin ve Beş Güç Savunma Anlaşması (FPDA)’nın daimi üyesi olma rolünden kaynaklanan daimi taahhütlerini de içermektedir. Hint-Pasifik aynı zamanda Britanya’nın Brexit sonrası küresel ekonomi politikalarının da merkezi bir parçasıdır. Ocak 2021’de Birleşik Krallık Hükûmeti, Kapsamlı ve Aşamalı Trans-Pasifik Ortaklığı (CPTPP) Anlaşması’na katılmak için başvuruda bulunarak bu niyetini ortaya koymuştur. Ayrıca Avustralya’yla nükleer enerjiyle çalışan denizaltılar ve bir dizi başka silâhın sağlanmasının yanı sıra siber, yapay zekâ ve kuantum hesaplama gibi kilit güvenlik alanlarında işbirliğini içeren ikili anlaşmalar da yapmıştır. Irak ve Afganistan’da yaşanan talihsizliklere rağmen ABD’yle aralarındaki ilişkiyi daha da ileri götürme isteklerini de saklamaya gerek duymamaktadırlar. Askerî çatışmalar veya dış güçlerle ittifaklar yerine ticari ilişkiler ve diplomasi yoluyla bölgede istikrarı korumaya çalışma konusunda uzun bir geleneğe sahip olan Güneydoğu Asya ülkeleri olabildiğince ölçülü davransalar da Japonya ve Güney Kore bu gelişmelerden memnuniyetlerini her fırsatta göstermektedirler. 

Brexit sonrasında ise İngiltere yönünü Asya’ya, özellikle Hint-Pasifik Bölgesi’ne çevirmiş gözükmektedir. Zira Brexit sonrası Britanya’nın AB dışındaki yeni statüsünü yansıtan bir dış politikaya ihtiyacı olduğu açıktır. İngiliz dış politikasındaki değişim somut olarak da görülmektedir. 2012 yılında İngiltere’nin o zamanki başbakanı David Cameron, Çin-İngiltere ilişkilerini “altın çağ” olarak nitelendirmiş ancak tam 10 yıl sonra, 2022’de Başbakan Rishi Sunak’ın ilk büyük dış politika konuşmasında o dönemin bittiği ve Pekin’in “İngiliz değerlerine ve çıkarlarına sistematik bir meydan okuma içerisinde olduğu” ilân edilmiştir. Britanya’nın 2023’te yenilenen “2021 Entegre Güvenlik, Savunma, Kalkınma ve Dış Politika İncelemesi”, Britanya’nın Hint-Pasifik’teki ekonomik, diplomatik ve güvenlik ortaklıklarını ve varlığını vurgulamıştır. En önemli değişken olarak da Birleşik Krallık, ABD ve Avustralya arasında imzalanan AUKUS olarak bilinen nükleer bir alt anlaşma ve bazı yüzey gemilerinin bölgeye ileriye doğru konuşlandırılmasıdır. Ayrıca geçtiğimiz yaz aylarında Silâhlı Kuvvetler Bakanı James Heappey Avustralya, Fiji, Malezya, Kore Cumhuriyeti ve Singapur’daki üst düzey savunma yetkilileriyle temaslarda bulunarak bölgedeki varlıklarının altını çizmiştir. Birleşik Krallık, üst düzey bir savunma bakanının ziyaretinin ardından Hint-Pasifik’teki kilit ortaklarıyla savunma bağlarını güçlendirmiş ve Birleşik Krallık Silâhlı Kuvvetleri’nin bölgede ortak tatbikatlar gerçekleştirmesi nedeniyle bölgenin güvenliği ve istikrarına olan bağlılığına vurgu yapmıştır. Bakanın ziyareti, Avustralya liderliğindeki Talisman Sabre Tatbikatı için Kraliyet Deniz Piyadeleri, Ordu ve RAF’tan 150’den fazla üyenin büyük ölçekli konuşlandırılmasıyla aynı zamana denk gelmesi de dikkate değer bir gelişmedir. 

İngiliz Hükûmeti şimdiye kadar yaptığı taahhütlerin küçük ölçekli olmasına rağmen Pasifik’e yöneldiğinde “Küresel Britanya” stratejisinden taviz vermemektedir. Geçtiğimiz aylarda İngiliz parlamentosu Hint-Pasifik Bölgesi’nde İngiltere’nin büyük adımlar atması gerektiğine dair tartışmalarla geçirmiştir. Pekin yönetiminin deniz kuvvetleri konusunda izlediği agresif bir büyüme stratejisinin bir sonucu olarak Batı Pasifik’te Amerikan Donanması’nı geride bırakması; Kraliyet Donanması’nın müttefikleri için önemini de artırtmaktadır. ABD amfibi gemileriyle birçok benzer özelliği olan Prince of Wales aynı zamanda helikopterleriyle Kraliyet Deniz Piyadelerini veya İngiliz Ordusu birliklerini karaya çıkarabilecek donanıma sahiptir. 

Uluslararası kamuoyunun dikkati İsrail’e çevrilmiş olmasına rağmen Rus tehdidinin ve Ukrayna’daki savaşın devam etmesi İngiltere ve Avrupa için en önemli etken olmaya devam etmektedir. Buna rağmen ABD’nin Doğu Akdeniz’de Gerald Ford savaş gemisi bulunmakta, İngiltere’nin ise Kıbrıs’taki üsleri kullanıma hazır halde durmaktadır. Birleşik Krallık Kıyı Saldırı Grubu, yakın zamana kadar Kıbrıs açıklarında varlık göstermekte ve gelişmeleri beklerken lojistik destek için Limasol’da hazır beklemektedir. En olası senaryo olarak sivillerin tahliyesini gerçekleştirmek veya gerekli olması hâlinde insani yardım sağlamaktır. Ayrıca Basra Körfezi’nde HMS Lancaster ileri konuşlandırılmış firkateyn olarak sıkı çalışmaya devam ederken, RFA Cardigan Bay mayın avcıları HMS Middleton, Chiddingfold ve Bangor ile Bahreyn’de bulunmaktadır. 

Önümüzdeki günlerde İsrail ve İran arasındaki gerilimin sıcak çatışmaya dönmesi hâlinde Birleşik Krallık Donanması’nın İngiliz vatandaşlarını bölgeden tahliye etme planlarının hazırlandığı da bilinmektedir. 2006 yılında İsrail ve Hizbullah arasında yaşanan savaş durumunda 4 binden fazla İngiliz vatandaşı Beyrut’tan başarıyla tahliye edilmişti. 

Steadfast Defender 2024 (STDE24), İttifak’ın 1988’de ‘Reforger’ı gerçekleştirmesinden bu yana NATO tarafından düzenlenen en büyük askerî tatbikattır. SDE24 karadan, denizden, havadan ve uzaydan birçok bölgeyi ve alanı kapsıyor ve 90.000 askerî personeli içermektedir. Rusya’nın NATO üyesi bir ülkeye saldırısını ve tüm üyelerin Kuzey Atlantik Bölgesi’nin güvenliğini yeniden sağlamak için harekete geçmesini talep eden 5’inci Madde’nin etkinleştirilmesini simüle etmektedir. STDE24’ün ana aşaması Joint Warrior ve Nordic Response (şubat-mart) tatbikatlarında Birleşik Krallık, 2.000 denizci dâhil 20.000 personele katkıda bulunmuştur. 

Ancak tüm bunlara rağmen 2024 yılının başlarında Donanma’nın personel, finansman ve destek sorunlarını açığa çıkaran bir rapor yayımlandı. İngiliz medyasına peş peşe sızdırılan bazı haberlere göre özellikle personel sıkıntısı ciddi boyutlara ulaşmış gözükmekte. Bu sebeple Donanma’ya ait bazı parçaların dahi hurdaya çıkarıldığı öne sürülüyor. Yine yakın zamanda Kraliyet Donanması’nın Tuğamiral-Denizaltı Direktörü için LinkedIn’de reklam yaptığı ortaya çıkmıştı. İşlerin geri dönüşü olmayan noktaya evrilmesi durumunda kalıcı beceri ve kurumsal bilgi kaybıyla karşılaşabileceği konusunda tartışmalar da sürüyor. 

2024’ün sonlarında, HMS Queen Elizabeth’in ilk büyük onarımına girmesiyle beraber önce devre dışı kalması, ardından da amiral gemisi rolünü HMS Prince of Wales’e devretmesi planlanıyor. HMS Prince of Wales’in de 2025 yılında Asya-Pasifik Bölgesi’ne konuşlandırılması bekleniyor. Ancak İngiltere’nin hâlâ ana tehdit olarak Çin’i değil, Rusya’yı gördüğünün ve öncelikli savunma taahhüdünün NATO’nun Doğu Avrupa’daki kolektif savunması olduğu unutulmamalıdır. 

Rishi Sunak Hükûmeti’nin “Küresel Britanya” stratejisini terk etme eğilimine girdiğine yönelik tartışmalar da ayrıca gündemini koruyor. Rusya hâlen Britanya’nın en ciddi tehdit sıralamasının en üstündeki yerini korumakta ve Ukrayna’ya verilen desteğin devam edeceğine dair taahhütlerde bulunmaktadır. Çin konusunda ise müttefiklerinin yanında konumlanmaya devam etmekte ve Çin’i “çağı belirleyen bir meydan okuma” olarak nitelendirmektedir. Bu tehditlere karşı koymak için Birleşik Krallık, ortaklarının rolüne öncelik vermekte ve coğrafi önceliklerini buna göre uyarlamaya devam etmektedir. Hint-Pasifik Bölgesi’nde sadece ABD değil aynı zamanda Fransa’yla da yakın ilişkilerini geliştirmektedir. Hint-Pasifik İngiliz dış politikasının temel taşı hâline gelmektedir. Kanada, Japonya ve Pasifik genelindeki ticaret anlaşmaları, Ukrayna’ya verilen güçlü askerî destek artarak devam etmektedir. İngiliz ordusu, büyük geleneklerine rağmen artık Birleşik Krallık’a bir zamanlar sağladığı göreli avantajı sağlayamamaktadır. Amiral Lord Nelson, Trafalgar Savaşı’nda “İngiltere, herkesin görevini yapmasını bekliyor.” demişti. Kraliyet Donanması’nın görevini yapma yeteneğine sahip olup olmadığı ise son derece tartışmalıdır.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır. 

Bunu Paylaşın