
Gezginlik, farkındalığa yürümek, ne ve kim olduğunu düşünmek, bunları anlamaya bir adım atmak bana göre.
Kalıpların dışına çıkıp, gerçekten var olanı anlamaya çalışmak.
Kendim için girdiğim bu yolda aldığım menzilden mutluyum.
Bu menzil ifadesi, ülke sayısı ve maceralı oluşlarla ilgili sanılmasın.
Hayata; değerler, tekrar ve farklı açılardan bakmamı sağladı gezilerim.
Tabii ki yollarda geçen yıllar, sayısız mekân ve insan anlamına da geliyor.
Nereye gidiyoruz?
Bir gezgin, gerçek yolun kaybedildiğinin farkına varan insandır aslında.
Başlangıç güdüsü ne olursa olsun gidilen yerin pek de bir önemi kalmaz bir süre sonra.
Öğretilen değerlerin yerine, yeni algılar, karşılaştığı ve tanıdığı yeni insanlar düşündürür onu.
Bir varoluş yolculuğudur bu.
Bu süreçte gezgin yeniden yapılanır farkına varmadan.
Bazen sadece kalıp dışına çıkıp, yolda olmak yeterlidir.
Yalan dünyaya göre yoldan çıkılmış olunur, ama asıl yol orada başlar belki de.
Bu yeni bir yolda olma hissi, öyle farklı, öyle güçlü bir güdü verir ki, hayatta yapmadığınız birçok eylemi deneyimleme enerjisi ve şansı bulursunuz içinizde.
Nereden başlamalı?
Yola çıkarken “Ne istiyorum?” sorusunun cevabı ve iyi niyet çok önemli.
Varoluş arayışına bu şekilde ulaşma umudunun varlığı da.
Doğru bilgi, akıl ve iradenin çözümleri evrensel bazda hep var zaten.
Ancak güncel bir güruh psikolojisi ve aldığımız hileli eğitimler bizi hapisteymişçesine çaresiz gibi hissettirebiliyor çoğu zaman.
Takma akıllılar için, hayatta kalma adına; oluşu sorgulamadan kabul etmek en akıllıca çözüm. Görünürde de epey kârlı. Akıllıca ama, doğru mu? Onurlu mu? Size uyuyor mu?
Değerlendirme sizin deneyimlerinize ve bunlardan çıkardığınız sonuçlara kalmış.
Göreli bir mutluluk algısı…
Salgın öncesinde gezilerim azalmıştı. Korona çıkınca hepten durdu. Bu gezilerden edindiklerimden mutluydum. “Dünyayı dolaştım. Çoğu kimsenin hayatında adım atmayacağı envai çeşit yerde bulundum. Daha ne olsun?” diyordum.
Bu değişiklik ve sürüden farklı olmak durumu bir mutluluktu o zamanlar için. O süreçteki varoluş yolu oydu.
Sonra bunlar da tam hissetmeye, yetkin bir huzura ulaşmaya çözüm olamadı.
Kafam karıştı.
Bilince doğru yeni bir yolculuk…
Farklı bölge ve insanların yaşamlarını deneyimlemenin kattığı yeni bakış açılarıyla yaşama daha farklı bakar oldum.
Gerçek varoluş ve mutluluk yollarının çok da çağdaş öğretilerden gelmediğini hissediyordum. Aslında çok az ve öz olan şeylere ihtiyacımız olduğunu görmüştüm yollarda. Özde gereksinim olmayan dönemsel modaya uygun dayatmaların bir düşünce kirliliği ve kafa karışıklığı yarattığını düşünmeye başladım.
Salgın zamanı öncesi yoga ile ilgilenmeye başlamıştım. Aklıma yatan uygulamaları olan mantıklı bir eğitmen ile buluşunca yogaya yoğun ve samimi zaman vermeye başladım. Yoga, gerek felsefi, gerek fiziksel açıdan özüme hitap etmeye başladı. Konu yoga olunca onun kardeşi Ayurveda da alanıma girdi. Araya giren diğer konularla birlikte dolaşıyorum hâlâ. Gezginliğin, mekân değiştirmek olmadığını, daha çok içsel bir yolculuk olduğunu vurgularcasına devam eden bir yolculuk içindeyim.
İyileşmeye doğru…
İyi hissetmek ve dengeyi bulabilmek için önce sorunların var olduğunu anlamak ve kabul etmek lâzım. Her şey normal ise bahriyeli tabiriyle “Viya böyle!”
Ama durum öyle değilse sınırlı sayıdaki nefesi iyi kullanmak gerek.
Ayurvedaya göre altı seviyesi var hastalıkların bildiğim kadarıyla. Yani bu altı aşamanın sonunda gözle görünür ve açıkça hissedilir oluyormuş hastalıklar. Ama ondan evvelki süreçte bir sürü belirti görülebiliyormuş aslında. Bunları kadim bilgiyle dolu, bilinçli bakışla görebilenler varmış eskiden. Sadece tahlil değerlerine göre sonuç çıkarma yerine, kalpten gelen bir tebessümle hastanın yüzüne, genel durumuna bakmak da mümkün.
Garip iyileşme beklentileri…
Günümüz insanı da bir garip.
Deliler gibi yiyip, içip, zerre hareket etmeden ekranların önünde yatıp kalkıp, üstüne tek bir hap alıp zayıflamak, iyileşmek istiyorlar.
Bu garip ve doğal olmayan anlayışları da çok namlı eğitimlerden geliyor.
Diploma işi çözüyor ve sertifika sizi uzman yapıyor sanki.
Sonra da, hastalık hastalık üstüne.
Oysaki doktor kapısına düşmek, hastalığın son evresi artık.
Oraya gelene kadar altı safhadan bahseden Ayurveda büyücülük gibi gelebilir bazısına.
Tam iyileşmeye dayalı bir varoluş, samimi ve sürekli bir çalışma süreci, devamlılık, birikim ve sabır ister sanıyorum.
Yarım yamalak…
Birçok şeyin sahteleştiği bu dönemde, gerçek bilginin ve eylemin tamamlanmadığı ama tamamlanmış gibi yutturulmaya çalışıldığı samimiyetsiz oluşları, olayları düşündüm birden. O kadar çok alanda var ki bunlar.
Bunlar aklımdan geçerken tamlık, varoluş derken “yarım yamalak” terimi geldi aklıma.
İnternette baktığım sözlükte şöyle yazıyor:
“yarım yamalak”
1. Sıfat,
eksik, kusurlu.
“Yarım yamalak bilgiyle iş görülmez”
2. Belirteç,
baştan savma bir biçimde, üstünkörü, bitirilmeyerek.
“Yarım yamalak kalan işleri tamamladık”
Malûmun ilânı…
Bu günleri ne de güzel anlatıyor; “Yarım yamalak” tabiri. Eksik, kusurlu. Baştan savma bir biçimde, üstünkörü, bitirilmeyerek…
Her alanda bu böyle değil mi? Bir düşünün. Adalet, sevgi, görev algısı, arzu, tutku, bilinç, bilgi, karakter, kültür, akıl, çözümler, bakış açıları, vicdan, ahlâk, etik, doğruluk, hayati temeller; yarım yamalak…
Bir şeyin yararlı ve iyi olması, evrensel sisteme, doğru temele, etik değerlere, bilime ve daha birçok etkene bağlı. Yönetiminden, uygulamasına kadar akla ve bilime uygun olmayan bir sürü bilgi yoksunu, temelsiz oluşlar içinde neyin doğruluğundan söz edebiliriz?
Çözüm ne?
Değerli bir varoluş için çözüm sadece basit, temel, sağlıklı ve dengede yaşıyor olmak. Bu da bedelsiz aslında. Ya da büyük bedelleri var belki de. Bedellerin ne olduğu bize kalmış.
Zamanı, doğru eylemler ile kullanmak çok önemli.
Tek mutluluk her sabah uyanıyor ve nefes alıyor olmak.
Yaşayabiliyor olmak yani.
Varoluş, yaşamla özdeş.
Yaşamın ötesindeki her şey hastalık ve düzelmeye muhtaç sıkıntılar.
İster karma deyin, ister fıtrat.
Gezmek ise, özünde gerçek ve dönüştürücü deneyimler için yola çıkmak demek.
Elbette bu yolculuğu öz beğeni ve arzularınız doğrultusunda şekillendirerek.
Dolar dayanmış 20 liralara, Cumhuriyet olmasa da altını, kıymetlene kıymetlene bir hâl oluyor, ben gelmiş beğeni diyorum, arzu diyorum, kültür diyorum, varoluş diyorum.
Zihnime bakıyorum… Yarım yamalak…
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.