Küresel jeopolitikte yeni dönem

MDN İstanbul

Rusya-Çin stratejik ortaklığı

Yerkürenin Ukrayna meselesiyle yatıp kalktığı şubat ayında Çin’in ev sahipliğinde düzenlenen kış olimpiyatları yeni bir dönemin başlamasına vesile oldu. Tüm dünya 4 Şubat’ta başlayan olimpiyat oyunlarından ziyade, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Çin lideri Şi’nin görüşmesine odaklandı. Nitekim beklentiler karşılıksız kalmadı. Kritik görüşme sonrası alınan kararlar ve yayınlanan ortak bildiri, küresel jeopolitikte yeni bir sayfanın açıldığını gösterdi.

Kış Olimpiyat Oyunları’nda kırılan küresel fay hatları
Putin, 2022 yılının ilk dış ziyaretini Çin’e yaptı. Stratejik zaviyeden bakıldığında zamanlaması oldukça manidar olan bu ziyaret, Rusya’nın Ukrayna meselesi nedeniyle ABD ve NATO ile sıcak çatışmanın eşiğine geldiği konjonktürde yapıldı. Hatırlatalım, Kış Olimpiyat Oyunları’na 32 devlet/hükümet başkanı katılırken; ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya, Çin’in insan haklarını ihlâl ettiği gerekçesiyle Olimpiyat Oyunları’nı “diplomatik seviyede” boykot ettiler.

Buna karşın Oyunların açılışı öncesi bir araya gelen Putin ile Şi, yayınladıkları ortak bildiri (Tam adı: Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin Yeni Bir Çağa Giren Uluslararası İlişkiler ve Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Konusuna Yönelik Ortak Açıklaması) ile küresel fay hatlarının kırılmasına neden oldular.

Rusya ve Çin: NATO’nun genişlemesine karşıyız
Mevcut düzene karşı bir manifesto kıvamında olan ortak bildiride özetle; uluslararası ilişkilerin büyük ölçekli değişikliklerden geçtiği, güç dengesini yeniden dağıtmaya yönelik yeni bir trend oluştuğu, dünya toplumunun barışçıl kalkınması için liderlik talebinin arttığı başlıklarının kapsandığı görüldü.

Rusya ve Çin’in iç işlerine dışarıdan müdahaleye karşı koyma, Kuzey Kutbu’ndaki işbirliğini derinleştirme, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içindeki çalışmaları ivmelendirme, Avrasya Ekonomik Birliği ile Çin arasındaki işbirliğini güçlendirme başlıklarında mutabık kalındığı kaydedilen bildiride, NATO’nun (doğuya doğru) genişlemesine karşı çıkıldığı vurgulanarak, İttifaka Soğuk Savaş Dönemi’nin ideolojik yaklaşımlarından ve retoriklerinden vazgeçme, diğer ülkelerin egemenliğine, güvenliğine ve çıkarlarına saygı duyma çağrısında bulunuldu.

Rusya ile Çin ilişkileri eşsiz nitelikte
Çin ziyaretinde açıklamalarda bulunun Putin, Rusya-Çin ilişkilerinin dostluk, stratejik ortaklık yolunda çok boyutlu olarak geliştiğini ve gerçek anlamda eşsiz bir nitelik kazandığını vurguladı. Rusya ile Çin ilişkilerini “birbirlerinin gelişimine yardımcı ve aynı zamanda destek olan değerli ilişkilerin bir örneği” olarak tanımlayan Putin devamla, “Petrol şirketlerimiz, Çin’e hidrokarbon tedarikiyle ilgili yeni teklifler hazırladı. Doğalgaz sektöründe de yeni adımlar atıldı. Rusya’nın Uzak Doğu Bölgesi’nden Çin’e yılda 10 milyar metreküp gaz tedarikine ilişkin yeni bir anlaşma imzalandı” ifadelerini kullandı.

Rusya ve Çin liderlerinin ikili ilişkileri geliştirmek için yoğun çaba harcadığını vurgulayan Çin Devlet Başkanı Şi ise “Sizinle birlikte çaba göstermeye ve yeni tarihi dönemde Çin-Rus ilişkilerinin gelişmesi için planlar hazırlamaya, ülkelerimiz arasındaki güveni iki halkın yararına olacak pratik işbirliğine dönüştürmek için çalışmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Çin, Rusya’nın güvenlik garantisi çabalarını destekliyor
İki küresel aktör arasında akdedilen stratejik ortaklık anlaşmasının arka planını Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ifşa etti. Lavrov, “Eylemlerimizi yakından koordine etme konusunda anlaştık. Buna, BM’yi sulandırma, evrensel uluslararası hukukun temelini bulanıklaştırma ve uluslararası ilişkilerde ayrım çizgileri yaratacak bazı ilgi kulüpleri oluşturma girişimlerine karşı koymak da dâhildir. Bunlara karşı tutarlı bir şekilde mücadele edeceğiz. BM Anlaşmaları’nda yer alan uluslararası ilişkiler sistemini savunuyoruz” ifadelerini kullandı.

Rusya’nın ABD ve NATO ile görüşmelerde sergilediği tutumu ve Avrupa kıtasındaki güvenliğe yönelik net garantilerin geliştirilmesi yönündeki duruşun Putin tarafından gündeme getirildiğini belirten Lavrov, Çin lideri Şi’nin, Rusya’nın bu konudaki tutumuna desteğini yinelediğini, devamla Batı’nın Çin etrafında bilinçli olarak tırmandırdığı gerilimin de ele alındığını ifade etti. Bu açıklama oldukça önemli, zira Çin’in Batı’yla yaşadığı itilaf marjında Rusya’yı açıkça desteklediğini anlıyoruz.

Esasen iki liderin görüşmesinde Pekin’in ABD ve NATO ile bilek güreşine tutuşan Rusya’ya bu ölçüde destek vereceği beklenmiyordu. Zira, dış politikada kendisinin taraf olmadığı meselelere mesafeli ve ihtiyatlı yaklaşan Çin bu kez agresif ve kararlı bir tutum sergiledi. Ufukta görünen, ABD’nin AUKUS’la tesis etmeye çalıştığı bloğa karşı Rusya ve Çin kendi eksenlerini kuruyor.

Stratejik işbirliğinin ekonomik boyutu: Yıllık 250 milyar dolar ticaret hacmi
Diğer taraftan Kremlin Sözcüsü Peskov, Çin Devlet Başkanı Şi’nin ikili ticaret hacmini yılda 250 milyar dolara çıkarma hedefi koyduğunu, ikili ilişkilerin gelişim dinamiği göz önüne alındığında, Rus tarafının da bu hedefi gerçekçi bulduğunu açıkladı. Peskov ayrıca; iki ülke arasındaki ödemelerin ulusal para birimleri ile yapılması uygulamasının yaygınlaştırılması konusunda anlaşıldığını da kaydetti.

ABD liderliğindeki Batı hakimiyetinin çöküşü
Rusya ile Çin arasında imzalanan ortak bildiriye yönelik en dikkat çekici değerlendirmeyi İngiliz Telegraph gazetesi yaptı. “Şu andan itibaren, Rusya ile Çin arasında imzalanan anlaşma ile ABD liderliğindeki Batı hâkimiyeti, olması gereken bir şey gibi algılanmayacak” ifadelerine yer veren gazete, Rusya ile Çin arasındaki stratejik ortaklığının perçinlendiğini belirtti.

Kuşkusuz bu oldukça isabetli bir değerlendirme. İki ülke arasında akdedilen anlaşma sonrası kısa ve hatta orta vadede yükselen Çin’e karşı, Rusya-Çin ortaklığının bozulması ve Rusya’nın Çin’den koparılmasına yönelik Batı orijinli bir kısım stratejinin “dilek ve temennilere” indirgendiğini ifade edebiliriz. Diğer bir deyişle, Rusya ile Çin arasında akdedilen anlaşma sonrası küresel jeopolitikte başlayan yeni dönem ile Rusya’nın batı kampına çekilmesi ve Çin’e karşı konumlanmasına yönelik stratejiler artık komplo teorisi düzeyine dönüşecektir.

Sıcak çatışmanın alternatifi: Normandiya Formatı
Gelinen noktada, Çin gibi ekonomik ve siyasi bir devin stratejik seviyeli desteğini alan Rusya hiç şüphe yok ki bu birliktelikten büyük kazanımlar elde edecektir. Ukrayna meselesi nedeniyle ABD ve NATO ile karşı karşıya kalan Rusya, arka bahçesini sağlama aldığı gibi Batı’nın olası ekonomik yaptırımlarına karşı manevra alanını da genişletme imkânı bulmuştur.

Nitekim bu öngörümüzü Macron’un 7 Şubat’ta yaptığı Moskova ziyaretinde açıkça gözledik. Küresel tansiyonu düşürmek adına Almanya-Fransa ikilisinin ABD ile Rusya arasında düzenledikleri “mekik diplomasisinde” tarafların sergiledikleri duruş dikkat çekiciydi. Putin’in Macron karşısında takındığı tutuma cevaben Biden’ın da Alman Şansölye Schulz karşında vites yükseltmek durumunda kalması dikkat çekiciydi.

Buna karşın Alman Şansölye Schulz’un Moskova ziyaretinde diplomasiye öncelik vermeye devam edeceklerini ifade eden Putin’in çözüm için “Normandiya Formatı”nı işaret etmesi dikkat çekiciydi. Görüşme sonrası tansiyonu düşüren açıklamalar yapan Putin, “Müzakere yolundan gitmeye hazırız. Biz Avrupa’da savaş istemiyoruz” açıklamasında bulunarak bölgedeki çatışmaların Minsk barış süreci çerçevesinde çözülmesi gerektiğini ifade etti. Putin ayrıca ülkesinin NATO’dan talep ettiği güvenlik garantilerine ise henüz “tatmin edici” bir yanıt gelmediğini vurguladı.

Rusya’nın eli güçlendi
Sahada konuşlandırdığı askeri gücü ile görünürlük ve caydırıcılık tesis etmeyi hedefleyen Rusya’nın, Çin’in açık desteğini alması sonrası masada eli ziyadesiyle güçlendi.

Israrla Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunmayacağını vurgulayan Rusya, bir taraftan Normandiya Formatı (ya da Dörtlüsü[1]) ile soruna diplomatik çözüm bulma çabasını idame edecek, diğer taraftan enerji jeopolitiğini ve yumuşak güç unsurlarını devrede tutarak hibrit yöntemlerle Ukrayna marjında askeri, siyasi ve politik kazanımlar elde etmeyi deneyecektir. Bu bağlamda Ukrayna’nın Rusya’ya müzahir sözde özerkliğini ilan eden Luhansk ve Donetz Bölgeleri’nde dinamik gelişmeler öngörebiliriz. Nitekim Rus Duması’nda her iki özerk Cumhuriyeti tanınması dillendirilmeye başlandı bile.

Çin perspektifi
Meseleye Çin optiğinden baktığımızda ise Çin’in Asya-Pasifik Bölgesi’nde ABD ve destekçilerine karşı sürdürdüğü mücadelede Rusya’yı yanına aldığını ve her iki devleti tek bir ortak hedef üzerinde (Pax Americana’yı ortadan kaldırmak) konsolide ettiğini ifade edebiliriz. Böylelikle ABD’nin Rusya’yı NATO ile Karadeniz’de, Çin’i ise Güney Çin Denizi’nde Tayvan krizi ile baskı altına almaya yönelik izlediği stratejilerin tıkanabileceğini hatırlatalım.

Altını çizelim. Çin’in Batı’ya karşı Rusya’ya açık destek vermesi aynı zamanda Çin dış politikası için de bir dönüm noktasıdır. Zira böylesine açık bir destek Çin bakımından ilktir. Artık Çin’in konsantrasyonunu Hint-Pasifik Bölgesi’ne kaydırabileceğini, ABD ile askeri alandaki rekabeti ivmelendirebileceğini öngörebiliriz. Bu minvalde uyaralım, yakın gelecekte meydana gelebilecek Tayvan orijinli gelişmeler, Ukrayna meselesini gölgede bırakabilir.

Latin Amerika’ya dikkat
Hiç şüphe yok ki karadan ve denizden üç kıta arasında çifte koridor oluşturmayı hedefleyen Çin, “Kuşak ve Yol” girişimi üzerinden ABD’yi ekonomik olarak da sıkıştırmaya devam edecektir. Halen 150’ye yakın ülkeyle anlaşma akdeden Çin, Kuşak ve Yol girişimi bağlamında seri hamleler yaparak etki alanını genişletmek isteyecek, böylelikle ABD ile sürdürdüğü ekonomik savaşta dinamik bir tutum sergileyebilecektir.

Nitekim öngörümüzün teyidini Çin ev sahipliğinde düzenlenen kış olimpiyatları esnasında aldık. Oyunların açılış törenine katılan Arjantin Cumhurbaşkanı Alberto Fernandez, ülkesinin Kuşak ve Yol projesine katılma kararı aldığını açıkladı. Böylelikle Arjantin’in katılımıyla Avrupa, Asya ve Afrika arasında oluşturulmak istenen projenin Latin Amerika’ya uzanması sağlanmış oldu. Bu durumun ABD bakımından ne denli kabûl edilebilir olduğunu yaşayarak göreceğiz lâkin ABD ile Çin arasında devam eden çok boyutlu rekabetin yakın gelecekte ABD’nin arka bahçesi olarak bilinen Latin Amerika’ya taşabileceğini, bölgede sürpriz gelişmeler olabileceğini öngörebiliriz.

Esasen bunun ayak seslerini duyar gibiyiz. Olguları sıralayalım. Son dönemde Latin Amerika Bölgesi’nde dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Örneğin, Aralık 2021’de Şili’de düzenlenen devlet başkanlığı seçimlerini öğrenci grubu lideri olarak tanınan Gabriel Boric kazandı. Ülkenin en genç devlet başkanı unvanını alan 35 yaşındaki Boric, ABD’ye mesafeli aktivist bir solcu olarak biliniyor.

Diğer taraftan Latin Amerika’da 2021 sonu itibarıyla sağ hükümetler sadece Brezilya, Kolombiya, Uruguay ve Paraguay’da iktidarını koruyabiliyor. Bu durum Latin Amerika siyasetinde yaşanan “sol tsunami” olarak ifade ediliyor. Nitekim kıtada 2021 yılında yapılan seçimlerde Bolivya, Peru, Honduras, Guetemela ve Nikaragua’da sol partiler iktidara geldi. 2022 yılında Kolombiya ve Brezilya’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de solcu adayların kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bilhassa ABD ile yakın ilişkileri nedeniyle “Latin Amerika’nın İsrail’i” olarak nitelendirilen Kolombiya’daki gelişmeleri yakından takip etmek zaruri, zira ülkede solun olası zaferi askeri bir müdahaleyi tetikleyebilir.

[1] Ukrayna’daki krize siyasi çözüm bulmak amacıyla oluşturulan “Normandiya Formatı” 2014 yılında; Rusya, Ukrayna, Fransa ve Almanya tarafından hayata geçirildi. Normandiya çıkarmasının yıl dönümü vesilesiyle dört ülke lideri ilk kez bir araya geldiği için bu oluşuma “Normandiya Dörtlüsü” adı verildi. Konunun detayını Ocak 2019 sayımızda yayınladığımız “Normandiya Formatı ve Aktörlerinin Pozisyonları” yazısından ulaşabilirsiniz.

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın