Gelecekteki enerjinin rengi yeşil

Yüce Yöney

yuceyoney@marinedealnews.com

Birçok gelişmiş ülke giderek artan oranda yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik stratejiler geliştiriyor. Çin, İngiltere, İzlanda, Brezilya… Kimi rüzgâr, kimi güneş, kimi termal enerjinin peşinde; fosil kökenli enerjiye bağımlılıktan kurtulmaya, nükleer enerjiden uzak durmaya çalışıyor

Enerji çok uzun zamandır dünyanın bir numaralı gündemini oluşturuyor aslında. Savaşlar, politik mücadeleler onun için değil mi; yaşam onun etrafında dönüyor işte. Batı mitolojisinde tanrıların bulduğu çözüm basit. Tanrısal bir enerji ayakta tutuyor dünyayı. Yükle Atlas’ın sırtına, taşısın sonsuza dek! Ama insanoğlunun çözümü başka tabii. O yaşamak için ya da artık anlamı çok tartışılsa da medeniyet dediği düzeni sürdürmek için enerjiyi kendine istiyor. Ona sahip olmak için kendi türü ve üzerinde yaşadığı dünya dahil her şeyi feda etmeye de hazır. Hatta hazır olma halinin çok ötesine gitmiş durumda. Yine de felaketi görenlerin çabaları artıyor her geçen gün. Yenilenebilir enerji kaynakları kavramıyla tanışmamızı bu çabalara borçluyuz işte. Gerçi kavramı öğrenmek hayatın akışını değiştirmiyor tabii, ama bir umut sonuçta…

Her ülkenin hedefi aynı ama hedefe giderken benimsediği yollar farklı. Türkiye’de bitmek tükenmek bilmeyen nükleer enerji tartışmaları yapıladursun, gelişmiş ülkelerin çoğu enerji politikalarını çoktan gözden geçirip alternatif oluşturmaya başlamış durumda. Çevreci tedbirler içeren birçok uluslararası anlaşmayı imzalamayarak dünyanın geleceğini pek düşünmeden hareket etmesiyle bilinen ABD bile bir yandan petrol için savaşlara girişirken bir yandan da alternatif enerjilere yatırım yapıyor. Bu yılın şubat ayında açıklanan resmi veriler, rüzgâr enerjisi üretimini desteklemek için American Recovery and Reinvestment tarafından 98 milyon dolarlık bir fon ayrıldığını gösteriyor. Kuşkusuz pek büyük bir rakam değil bu, yine de bir kıpırdanma olduğunu göstermesi bakımından çok önemli. ABD’de 450 milyar ton yakıta karşılık gelen biomateryal üretimi yapılıyor ki bu miktar ülkede bir yıl boyunca tüketilen benzin ve mazot miktarının yaklaşık yarısına eşdeğer. Ayrıca savunma bakanlığının geçen yıl başlattığı bir projeyle güneş enerjisinden faydalanmaya da çalışılıyor. Mojave Çölü’ndeki bir askeri üste başlatılan dev projeyle askeri tesislerin ihtiyacı olan enerji garanti altına alınacak. En azından proje bu yönde.
Güneş enerjisiyle ilgilenen tek ülke değil ABD. Japonya da bu enerjiden yararlanmanın yollarını arıyor uzun süredir. 2008’de başlanan güneş enerjisi santrali Hokikaido ülkenin bu alandaki en önemli girişimi. 756 milyon dolarlık bir yatırımı temsil ediyor santral. Planlanan bitiş süresi bu yıldı ve ister beklenen sürede bitsin ister uzasın, sonunda dünyanın en büyük üçüncü güneş enerjisi santrali olacak. Eğer Japonya’nın bu alanda önümüzdeki on yıllık planlaması gerçekleşirse, mevcut güneş enerjisi kapasitesi 20 katına çıkacak. Şimdiki verilere göre bu yakın gelecekte Japonya’nın en büyük güneş enerjisi üreticisi olacağı anlamına geliyor.
Rüzgâr enerjisindeyse liderlik İngiltere’nin elinde. İlk off-shore rüzgâr enerjisi tesisini 2000 yılında kuran İngiltere’de bugün bir buçuk milyon evde rüzgâr enerjisinden yararlanılıyor; ülke çapında tüketilen elektriğin yüzde 20’si rüzgârdan elde ediliyor.
Brezilya ise bir başka alternatife yatırım yapıyor: Etanol yakıt üretimi. Bu alanda liderliği elinde tutmasını da büyük ölçüde devlet desteğine borçlu. Ülkedeki 320 etanol tesisine önümüzdeki beş yıl içinde 50 tane daha eklenecek. Bu doğrultuda 2015’e kadar yapılacak yatırımın hacmi yaklaşık altı milyar dolar.
Alternatif enerjilerin popüler ülkesi İzlanda, büyük ekonomik sorunlarına karşı bu yöndeki politikalarından vazgeçmiş değil. Çokuluslu şirketlerin de desteğiyle hidrojen enerjisini tüm ülkede kullanmak üzere yapılan çalışmalar onu bir pilot ülke konumuna getirmişti. Dünyadaki finansal kriz İzlanda’yı derinden etkiledi ama dünyanın en büyük jeotermal enerji kaynaklarına sahip ülkesinin geleceği enerji açısından neredeyse garanti altında. Ülkenin enerji potansiyelinin henüz sadece yüzde 2’sinin kullanıldığı düşünülürse neden bu kadar kesin konuştuğumuz daha rahat anlaşılır. Hidrojen üretimini olanaklı hale getiren termal enerji İzlanda’nın yaşamına yön verecek kadar önemli. Hidrojen yakıt üretiminde dünyanın sayılı şirketlerinden olan Icelandic New Energy Company, İzlanda’nın ulaşım sektörünün tamamında hidrojen kullanılmasını 2050 yılında tamamlamayı planlıyor.
Yakın zamanda Financial Times gazetesinde yayımlanan bir habere göre, ABD’yi geçerek dünyanın en büyük enerji tüketicisi haline gelen Çin de fosil türevi yakıtlara bağımlı kalmamak için büyük bir atılım yapmaya çalışıyor.
İngiliz gazetesinin Uluslararası Enerji Ajansı’nı kaynak gösterdiği haberde, Çin’in geçen yıl kullandığı enerjinin ABD’nin kullandığından yüzde 4 fazla olduğu söyleniyordu. Haberde her ne kadar verilerin tahmini olduğu yazılsa da genel tablonun net olduğu vurgulanmıştı.
Bu rakamlar doğruysa, Çin dünyanın en büyük enerji tüketicisi haline geliyor. Doğruysa diye bir çekince kullanmak zorunlu, çünkü Çin bu haberdeki verilerin yanlış olduğunu açıkladı. Yine de onun dünyanın en büyük enerji tüketicileri arasında olduğu gerçeği değişmiyor. Dolayısıyla, enerji üretiminin Çin için ne kadar önemli olduğu tartışılmayacak kadar net bir gerçek.
Ancak böylesi yüksek tüketim oranlarına rağmen Çin nükleer enerjinin peşinde koşmuyor. Günümüzde ülkede nükleer enerji tesisi yok değil ama tüm Çin’deki güç kaynağının sadece yüzde 2’sini oluşturuyor. Nükleer enerji için gerekli uranyumun en az yarısının ithal edilmesinin zorunluluğu, zehirli atıkların taşınması ve yok edilmesi için gerekli tesisler, vs… Tüm bunlar Çin’in nükleer enerjiden uzak durmasının nedenleri arasında.
Bugün Çin’in en büyük ikinci enerji kaynağı hidroelektrik. 1950’lerin sonlarında başlayan dev yatırımlarla büyüyen ve artan hidroelektrik santralleri 2008 yılına gelindiğinde Çin’e hidroelektrik gücünde bir dünya rekoru getirdi: 172 milyar kws.
2050 yılına kadar uygulayacağı stratejilerle, yüzyılın ortalarında ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 40’ını yenilenebilir kaynaklardan sağlamayı planlayan Çin, dünyada güneş enerjisinden en fazla faydalanan ülkelerin başında geliyor. Ürettiği ve kullandığı güneş ısıtıcıları kent yaşamının ayrılmaz bir parçası. Keza rüzgâr enerjisi de ülkenin yatırım yaptığı enerji kaynaklarından biri. Özellikle kırsal kesimde tarla sulamak ve içme suyu sağlamak için kullanılıyor. Rüzgâr enerjisi alanında Çin’in dünyada ilk beş arasında yer alması, ülkenin yaşamında bu kaynağın ne derece önemli bir yeri olduğunun da göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Çin’in yenilenebilir enerji kaynaklarına verdiği önem devlet politikalarına bakıldığında da rahatlıkla görülebiliyor. Çeşitli düzeylerde mali teşvikler, kredi kolaylıkları, bu tip projelerin inşasında kullanılan malzemelerde olduğu gibi muhtelif sübvansiyonlar; hatta nakil ve dağıtım şirketlerine getirilen yeşil enerji üreticilerine hizmet verme ve üretilen elektriği satın alma mecburiyeti, vs…Çin’e dair bu alanda söylenebilecek çok söz var ama bizim derdimiz ana tablo. Yine de bu ülkenin yeşil enerjiyle ilişkisini daha derinlemesine öğrenmek isteyenlere birkaç dilde yayımlanan China Today dergisinin ilgili sayısını önerebiliriz. Haydi, sırası gelmişken Çin ekonomisi meraklıları için haberi ilk verenlerden biri olalım: Bu aydan itibaren bayilerde China Today Türkiye ile karşılaşabilirsiniz.
Yenilenebilir enerji kaynakları eninde sonunda her ülke gibi Türkiye’nin de el atmak zorunda kalacağı bir alan. Ne kadar gecikirsek kaybımız da o kadar büyük olacak. O nedenle bu konuda yapılacak her türlü resmi, özel girişim ve sivil inisiyatif için şimdiden harekete geçmek, aksi yöndeki her uygulamanın karşısına dikilmek lazım. Safları belirleme zamanı!

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın
yuceyoney@marinedealnews.com