İnsanın yaşamı zorlaştıran şuursuz yolculuğu tam gaz devam ediyor. Bunu dünyanın her köşesinde görmek mümkün. Emeğin sömürüsünün az, sosyal paylaşımın çok olmasını beklediğim Küba gezisi bu umutla başlamıştı. Ancak 2015 yılında ziyaret ettiğim Küba’da da durum hiç iç açıcı değildi.
Fidel Castro hayattaydı ama pek kendinde değildi. Zaten klasik 1 Mayıs kutlamalarına katılıp o ateşli konuşmasını da yapamadı o yıl. Bir de onun ateşinin yokluğuna inat Havana’da yağmur yağıyordu.
Kardeşi Raul tarafından yönetilmeye başlayan ülkede köşe başlarını emperyalist ve kapitalist fırsatçılar doldurmaya başlamıştı bile. Venezuela üzerinden sağlanan internet çok yavaş ve kısıtlı olsa da postanelerden, otellerden alınan kartlarla bağlanılan sayısal dünya, ülkeyi zehirlemeye başlamıştı. Yeni otel, restoran ve tatil köyü projelerinin, otel lobilerinde, lüks restoranlarda, gece kulüplerinde, kafelerde konuşulmaya başlandığı günlerdi.
Ulusal, sosyal devlet yaklaşımı ve politikaları bir lütuf gibi kalıyor bugünün şartları düşünüldüğünde. Yine de bir umut Küba’da göreceklerimin içime su serpeceğini düşünüyordum.
İstanbul, Moskova, Havana uçuşu…
Küba’ya Rus Havayolları Aeroflot’un İstanbul-Moskova-Havana seferi ile gidecektim. 700 Euro’luk gidiş-dönüş bileti, gidişte sekiz saat Moskova duraklaması sonrası bizi Havana’ya ulaştıracaktı. Bu sekiz saat tren-metro bileşimi ile Kızıl Meydan’da ve yakınındaki Puşkin Kafe’de bir kahve molasına ve tekrar havaalanına dönmeye yetecekti.
Kısa bir Moskova molası…
Nisan sonu Moskova’da serin oluyormuş. Karayiplerin nemli ve sıcak havası için yazlık kıyafetlerim ve sandaletime ek olarak sadece bu kısa aralıkta kullandığım polar ve bir gezgin pantolunundan başka beni koruyacak eşyam yoktu yanımda. Gezginin çantası ufak ama yeterli olmalı. Hayatta da yolda da gereksiz yük taşımamak gerek. Durum böyle olunca 25 Nisan 2015 tarihinde gideceğim sıcak Küba öncesi kısa Moskova duraklamasındaki kaçamak üşütme riski taşıyordu. Zemheri zürefası kıvamında kendimi biraz korumaya yönelik ek kıyafetlerle o tarihte Moskova’da olmak bir miktar zorlu bir deneyim oldu.
Kızıl Meydan sonrası Puşkin Kafe’de bir kahve ile taçlanan ve göz açıp kapama süresince hızlıca dolaştığım kısa molada, tarihi Moskova metrosunu görmek de kısmet olmuştu. Havaalanına dönerek Havana uçağına yetişmek tatlı bir telaşla başarıldığında artık Küba için hazırdım. Rus Havayolları’nda içki olmamasına hayret ettim. Ülkenin diğer alanlarında da alışılageldiğini tahmin ettiğim yan çözümler devredeydi ama. 11 saati aşan uçuş sırasında herkesin koltuk altından kendine servis yaptığı bir ortamda uçağın yarısından fazlası sarhoş olmuş biçimde Havana’ya indik.
Havana, 2015 Nisan sonu…

Havana’ya attığım ilk adımdan itibaren her şeyin para için yapıldığı bir mücadele ortamı içine düştüğümü anlamam çok zor olmadı. Gezgin olarak Küba’yı dolaşma deneyimi, turistik turlardan biraz farklı oluyor. Her işinizi kendinizin ayarlayacağı bir gayret gerekiyor. İspanyolcamın olması ve kıdemli bir gezgin olmak nasıl bir yerde bulunduğumu bana hemen anlattı. Önce sezgilerime rağmen daha önce duyduğum Küba güzellemelerine inanmak istedim. Ancak hislerimin doğru çıkacağını kısa sürede anlayacaktım.
Fırsatçılara çabuk bir elveda…
Beni havaalanından alan arkadaşlar taksi parasından fazla para talep etmiş, üzerine bir de beni uzun süre kafeslemek ister bir hale girmişlerdi. İlk gece bana ayarlanan odanın bulunduğu koloniyel misafirhaneden (casa particular) ertesi gün ayrıldım.
Sokakları sabahın köründe dolaşmaya başladığımda son derece güvenli bir ülkede olduğumu hissetmek zor olmadı. Eski Havana sokaklarını merak ve heyecanla dolaşırken gördüğüm düşkün hâller beni biraz üzdü. Yerleri süpüren bir adamın sohbeti nitelikli dilenciliğe dönüştürmesi ve sonrasında konuştuğum iki üç kişinin kendilerini sürekli acındırması kötü hissettirdi. Onlara ısmarladığım yemekler sonrası bana anlattıkları acındırma öyküleri ile hep birşeyler talep eden hallerini görünce içim burkuldu. Biraz da Rom etkisiyle duygusallaşıp bu insanların hâllerine ağladığım ilk gece sonunda Küba’da geçireceğim bir ayın böyle devam edemeyeceğini anlayıp, fırsatçı arkadaşları terk edip planlarımı kendi başıma uyguladım.
1 Mayıs sonrasında Havana’da kalmamaya karar verdim, o güne kadar iki kez yer değiştirdim ama günü geldiğinde coşkulu kutlamayı izlemeye erkenden hazırdım.
Yağmurlu bir “Bir Mayıs”…
Devrim Meydanı’nda dünyanın birçok ülkesinden gelen gruplar arasında oldukça kalabalık bir Türk topluluğu vardı. İstanbul Erkek Liselilerden tutun, Beşiktaş pankartı açan genç gezgin grubuna kadar çok kişiydik.

Üniformalarıyla Küba ordusunun genç mensupları, sosyal hizmet grupları ve akla gelebilecek her topluluk meydana doğru akıyordu. Etrafta seyyar satıcılar vardı. Marşlar söylenip, konuşmalar yapılıyordu ama kapalı hava, yağmur ve Fidel Castro’nun yokluğu kutlamaların eski coşku ve inancında yapılmadığını hissettirdi bana.
Camilo Cienfuegos…
Devrim Meydanı’nın çevresindeki bina yüzeylerine resmedilmiş Che Guevara’nın suretini tanımıştım ama onun yanındaki sakallıyı ilk defa görüyor ve dikkat ediyordum. Küba’nın her yerinde bu ince yüzlü, sakallı adamın fotoğrafları, graffitileri, büstlerini daha sonraki haftalarda hep görecektim. Camilo Cienfuegos’u ilk defa orada sorduğum Kübalılardan öğrendim. Che zaten dünyaca meşhur ama daha devrimin ilk ayında şaibeli bir uçak kazasında ölen (!) ve uçağının düştüğü yer bulunamayan Camilo Cienfuegos hala halkının kalbinde hem de büyük bir sevgiyle yaşıyor. Eğer ilginiz varsa ve bu ismi daha önce duymadıysanız Küba Devrimi’nin önde gelen isimlerden olan Cienfuegos’u bir incelemenizi öneriyorum.
Havana harici Küba…
Havana başka bir öykü, Küba’nın turistik rotası dışında kalan Küba başka bir öykü. Turistik rota deyince: Havana, Pinar del Rio ve Trinidad hemen öne çıkıyor. Biraz daha ayrıntılı turlar Cienfuegos kenti ve Varadero’da deniz sefasını içerebilir. Ancak bunların hepsi turistik. Gerçek Kübalılar bu yerlerin dışında ve turist rotasında hissedilen sahtelik, diğer yerlerde zor şartlarda da olsa yerini doğal bir hayata bırakıyor.
Fidel’in ABD’nin Küba’nın içine soktuğu hançer diye nitelediği Guantanamo, dünya güzeli Santiago de Cuba, Holguin, Camaguey, Baracoa ve daha başka yerler benim beklentimi karşılayan daha hormonsuz Küba idi.
Viazul şirketi otobüsleriyle geziyor turistler. Kübalıların parasının buna yetmesi mümkün değil. Onlar kamyon arkalarında ve benzer şartlarda balık istifi yolculuk yapıyorlar. Çoğu yürüyor, bisiklete biniyor. Ülke içinde at arabaları görünüyor. Karne sistemine girmeye ise bu yazıda yer yetmez ama anlatılan Küba güzellemelerine pek inanmayın derim.

Küba’nın kuzey sahilindeki ‘her şey dâhil’ tesislere uçakla gelip, sadece burada keyif yapıp dönenler de var. Buraların gerçek Küba ile hiçbir alakası yok. Turkuaz denizler ve ipek gibi kumları olan plajlar halkın ulaşamayacağı lüksler. Yıllardır ambargo altında inleyen ülkede halktan kopuk bir elit sınıf da var. Ama yine de Küba bir Karayip Adası güzelliklerine sahip. Santiago de Cuba ise görece mutlu bir yer…
Gezginler için pahalı Küba…
Gezginler için pahalı bir ülke Küba. Casa Particular fiyatları gecelik 15-30 Euro arasında değişiyor. Onlar da tuttukları deftere bu parayı az yazarak vergiden kaçırarak kâr etmek peşinde. Değişen dünya ve Küba… Sonuçta dünya nereye gidiyorsa Küba da oraya gidiyor. Dünya ile birlikte onlar da dönüşüyor. Benim ziyaretimden bu yana geçen sekiz yılda işleyiş daha da kapitalizme dönmüştür sanırım. Eğer turizm pazarlamasına bakarsanız durum hârika, ama Küba bu değil. Yaşasın emek ve dayanışma günü de o kadar yani. Halâ sosyal devlet olduğu kadar varken kıymetini bilelim. Dünya değişmeye devam ederken de uyum yerine daha da tükenmeden varlıklarımızı ve umudumuzu muhafaza edelim yeter.
Sağlık ve sevgiyle kalın.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.