BRIAN SOUTER

MDN İstanbul

Geçtiğimiz yıl İDO hisselerini devralan TASS ortak girişim ortaklarından Souter Investments’ın yöneticisi Brian Souter, şirketinin Türkiye’de planladığı projeleri, İDO’ya getireceği gelişmeleri, Marmara Bölgesi içi ulaşımda düşünülen yenilikleri ve Türkiye’nin ekonomisi hakkındaki görüşlerini MarineDeal News okuyucularıyla paylaştı

1) Okuyucularımıza biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
57 yaşındayım. Şu an Stagecoach Grubu’nun CEO’suyum. Bu şirketi kız kardeşimle 1980 yılında kurduk. Başladığımızda 2 otobüsümüz vardı. Şu an 12 bin otobüsümüz ve 30 bin çalışanımız var. Ayrıca İngiltere’de demiryolu işletiyoruz. Benim büyükbabam bir otobüs şoförüydü. 18 yaşımda otobüslerde muavinlik yapmaya başladım. Toplu taşımaya olan ilgim çocukluktan gelmektedir. Feribotlara ilgim Yeni Zelanda’da bir feribot şirketi aldığımızda başladı. Şimdi operasyonlarımızın yarısı aile şirketimiz olan Souter Investments çatısı altında birleşmiş durumda.
İDO özelleştirmesine de bu şirket ile katıldık ve Yeni Zelanda’daki şirketimizden uzmanlar gelip bazı değerlendirmeler yaptılar. Bu arada Akfen, Tepe ve Sera gibi üç tane çok ilginç ortak bulduk. Bizim eksikliklerimizi tamamlayan yönleri vardı. Liman işletmeciliği, hava işletmeciliği, yeme-içme servisi konularında deneyimleri var. Onlara internet tabanlı ve sık seferleri olan ve yolcu gemileri kullanan bir feribot sistemi kurmayı önerdim. Bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündüler ve onlar da çok heyecanlandılar. Websitemizi de açtık. Uygun fiyatlı bilet satan havayolu modelini entegre bir sistem içinde hem otobüslere hem feribotlara uygulamak istiyoruz.
Sunseeker adlı gemi ve yat inşa firmasının da büyük hissedarlarından biriyim. Sunseeker’ı bankacılık krizinin ortalarında aldım, çünkü banka problemleri yaşıyorlardı ve şirketi elden çıkarmaları gerekiyordu. Bu işe girmek için bir fırsat oldu. İyi bir marka ve iyi bir tasarım ekibi olan bir şirketti. Aslında bu bir finansal fırsattı, ben her türlü ulaşım sistemini seviyorum. Satış 2010’da, yaklaşık 15 ay önce gerçekleşti ve çok memnun kaldık, diğer ortaklarımız bir grup İrlandalı yatırımcı. Benim yatırım oranım yüzde 20’nin biraz üzerindeydi.

2)İstanbul ve Londra’yı otobüsle gerçekleşen ulaşım hizmetleri, yolcu profilleri, fiyatlar gibi noktalarda nasıl karşılatılabiliriz?
İngiltere’yle en iyi karşılaştırma şehir içi otobüslerde olmayabilir. Londra’da bin adet otobüs işletiyorum, ayrıca kırmızı otobüslerin bir kısmını da ben işletiyorum. Ama orası daha sıkışık, ufak bir pazar. Burası daha farklı. Burada iyi bir karşılaştırma şehirlerarası bölge içi ulaşımda yapılabilir. Londra çevresine şehirlerarası ulaşım temel olarak demiryolu aracılığıyla sağlanır. Çünkü İngiltere’de de yollarda trafik çok sıkışıyor, İstanbul kadar olmasa da. Aradaki fark şu:  İngiltere’de demiryolu GDP’nin üç katı hızında büyüyor. Çünkü en iyi alternatif bu. Buna İstanbul’un çevresi olarak, Marmara Bölgesi olarak bakacak olursak, burada pazarda bir boşluk var çünkü şehirlerarası bir tren yolu yok. Marmara Denizi İstanbul için bir demiryolu gibi kullanılabilir. Bu kavramı Bursa’da hayata geçirebilirsek, birçok başka bölgeye uyarlayabiliriz ve bu çok büyük bir iş olur. Bu yüzden hovercraft taşımacılığı getirmeyi düşünmekteyiz. Ancak bu kavramın işe yarayabileceğini ispatlamamız lazım. Normalde Bursa’dan bir tren yolu olsa bayağı uzun bir yolculuk olur. Karayoluyla üç saat sürüyor. Hafta sonları daha da uzun sürebiliyor. Ben İskoçya’da daha önce hovercraft işlettim. Üreticilerle ve işletmecilerle aram iyi, ancak henüz bu konuda ciddi bir çalışma yapmadık. İstanbul – Bursa arası feribotla 1 saat 15 dakika civarı oluyor. Bu pazar büyürse ve her yarım saatte kalkan gemiler olursa, bundan sonra hovercraft gibi daha üst düzey ve daha pahalı bir hizmet düşünebiliriz. Bu da seferin uzunluğunu 50-55 dakikaya düşürür. Altyapı olarak yatırım yapılması gerekir ancak böyle bir şey rekabetçi bir şehirlerarası hızlı tren sistemine denk gelebilir. Ama bunu hükümet desteği gerektiren bir yatırım olmadan yalnızca doğal olarak zaten var olan denizin coğrafyasını kullanarak yapmış oluyorsunuz.
Türkiye’de bu tür bir yatırım yapacak olursak ortaklığımız çerçevesinde gerçekleştiririz. Biz ortaklıklarımıza sonuna kadar bağlıyız. Herhangi bir hovercraft projesi olacaksa, bu yıllar sonra gerçekleşecektir. Öncelikle bu kavramın işe yaradığının ispatlanması gerekir. Sonra genişletip uygulamasına bakmak gerekir. Burada böyle üst düzey bir ürün için -biletlerin çok daha pahalı olduğu bir ulaşım sisteminden bahsediyoruz, çünkü hovercraft işletmesi çok maliyetli- bir pazar var mı? Ancak yeteri sayıda insan deniz yolunu seçiyor olursa bu düşünülebilir. İstanbul’da 25 milyon insan var, burada bu kavram işe yarayabilir.

3)İDO’nun operasyonlarını geliştirmek için var olan projelerinizden bahseder misiniz? Yolcular ne gibi olumlu değişiklikler beklemeli?

Hem terminallerde hem gemilerde yiyecek ve içecek servisi hizmetlerini geliştirmeye büyük yatırım yapıyoruz. O yüzden orada bayağı bir gelişme görecekler. Arabalı feribotlara ekstra seferler ekliyoruz, çünkü böyle bir talep var. Sefer yapılan mil sayısını arttıracağız her sene. Eğer başarılı olursak, uzun vadede daha çok gemi almayı da düşünüyoruz. Şu an İDO’da gemiler kapasitelerinin altında kullanılıyor. Tahminen iki sene boyunca böyle bir yeni gemi yatırımına gerek olmayacak. Ancak sonrasında beklediğimiz büyümeyi yakalayabilirsek yeni sermaye yatırımları yapacağız.

4) İDO satışı Euromoney Awards for Excellence 2011’de yılın özelleştirmesi seçildi. Bu konuda fikirleriniz nedir?
Bu ödülü kazanmamız çok doğru bir seçimdi bence. Çünkü bir işi özelleştirdiğiniz zaman orada girişimcilerin işin gelişmesine olanak vermesini istersiniz. Ama İDO’da hiçbir problem yoktu, mükemmel bir işti.  İyi yönetilen, iyi işletilen bir şirket. Yani satın aldığımız sağlam bir platform var burada. Özel sektör olarak geldiğimiz için, daha verimli olabiliriz ve yeni, iyi fikirler getirebiliriz. Bu önemli bir özelleştirme çünkü benim gibi bir girişimciye yeni fikirler geliştirme imkanını veriyor. Karşılığında belediye çok iyi bir değer kazanmış oldu, gelecekte yeni sermaye yatırımları yapılacak ve hissedarlar için yüksek geri dönüşü olacak. Bu özelleştirmeden yeni ürünler çıkacak. İyi bir özelleştirmede de böyle olur.

5) Şu an Türkiye’nin ekonomik görünümü hakkındaki değerlendirmeleriniz nelerdir? Türkiye’nin gösterdiği ekonomik başarıyı neye bağlıyorsunuz? Sizce Türkiye AB’ye girmeli mi?
Bu sene bence Türkiye ekonomisi için hızlı büyüme yılından ziyade ekonominin güçlendiği, sağlamlaştığı bir yıl olacak. Uluslararası yatırımcılar açısından bakıldığında, örneğin benim burada borsa yatırımlarım mevcut ve yatırımımı geri çekmeyeceğim bu yıl. Çünkü yüzde 3 ya da 4 büyüme oranı belki önceki yıllara göre düşük ama Avrupa’nın geri kalanından daha yüksek. Ben hâlâ Türkiye’nin gidişatının çok iyi olduğunu ve çok iyi gelecek fırsatları olduğunu düşünüyorum. Buradaki borsa yatırımımım çok büyümeyecek bu sene, bunu görebiliyorum ama buradan çekip yönlendirecek başka bir yer de göremiyorum. Yani yatırımımın Türkiye’de kalması herhangi başka bir yerde kalmasından daha iyi.
Türkiye’de iş yapmak için iyi bir ortam mevcut. Hükümet yatırımcılar için istikrarlı bir ortam yaratmış. Ekonominin doğru yanlarını geliştirdiler, oldukça endüstriyel bir ekonomi. Coğrafi olarak Avrupa’nın eteklerinde ama büyüyen pazarlar olan Orta Doğu ve Rus pazarına açılmak için de çok uygun bir noktada yer alıyor. Doğal avantajları var. İnsanlar çalışkanlar.  Sürekli devletten yardım beklemiyorlar, kendileri sorumluluk alıyor. Bence burada iyi bir girişimcilik kültürü var, insanların iş kurmaya ve büyütmeye cesaretlendirildiği bir iklim var. Çok sayıda genç insan var ki bu çok önemli.  Birçok ülkede nüfus yaşlanıyor. Türkiye’nin dinamik bir genç nüfusu var ve genç nüfus eğitimli. Devletin eğitime yatırım politikaları önemli bu anlamda ve uzun vadede Türkiye’nin gidişatı çok iyi.
Bence Türkiye’nin AB’de olması şart değil. Türkiye AB’nin kapısının eşiğinde olmanın tüm olumlu avantajlarını kullanabilir ama AB’nin bir parçası olmak zorunda değil. Bu Türkiye’nin gelecekte kendisi için yapacağı bir seçim ama Türkiye’nin peşinden koşması gerektiği bir ödül değil bana sorarsanız.
Biliyorsunuz, yıldız ekonomiler deyince herkes BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ülkelerinden bahsediyor. Türkiye de burada olabilir. Açıkçası belki bu grup BRIC yerine BRICT olmalı ve hızlı büyüyen bu uluslarla birlikte Türkiye de anılmalı. Ben Türkiye’yi de bu dört ülkenin yanına eklerim.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın